Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 160: 1992-2020 30

 

O gün öğleden sonra, Lian Qiao beklemek için erkenden okul kapısına gitti ama RenDong uzun süre dışarı çıkmadı.


Okul zili çaldığında, öğrenciler gruplar halinde dışarı çıktı. Ya aileleri tarafından alındılar ya da gruplar halinde evlerine gittiler. Lian Qiao uzun süre bekledi ama beklediği kişiyi bulamadı.


…Bir şey olmuş olabilir miydi?


İlk yaptığı şey doğruca sınıfına gitmek oldu. Sınıfta hâlâ birbirini kovalayan birkaç nöbetçi öğrenci vardı, Lian Qiao rastgele birini durdurdu ve ona RenDong’un nerede olduğunu bilip bilmediğini sordu.


Çocuk RenDong'un adını duyduğunda, ağzının köşesi garip bir gülümsemeyle kıvrıldı.


"Tuvalette."


Lian Qiao'nun kalbi bu tuhaf gülümseme karşısında sıkıştı ve aceleyle tuvaletlere doğru koştu. Tuvaletler koridorun sonunda yer alıyordu, erkek ve kız tuvaletleri farklı katlarda bulunuyordu. Lian Qiao en yakın erkek tuvaletine koştu ve girer girmez bağırdı:


"RenDong! Orada mısın? RenDong!”


Pisuvarın önünde işemekte olan çocuklar ondan ürktüler ve yüzlerinde dehşetle başlarını çevirdiler.


Lian Qiao'nun gözleri RenDong'un aralarında olmadığından emin olmak için herkesin üzerinde gezindi. Kalbindeki huzursuzluk hissi gittikçe güçlendi ve başka bir çocuğu rastgele yakalayıp omzundan sallayarak sordu. "Xu RenDong nerede? Onu gördün mü? Xu RenDong nerede?!"


Çocuk korkudan titreyerek "Xu, Xu kim? Onu tanımıyorum!"


Lian Qiao o kadar sinirlenmişti ki çocuğu gelişigüzel bir şekilde dışarı fırlatmıştı. Çocuk duvara çarptı ve çığlık atarak yere düştü. Diğer çocuklar bu manzara karşısında sinmiş, daha ürkek olanlar ise ağlamaya başlamıştı bile.


Lian Qiao ağlamalar karşısında daha sabırsızlandı. Her kabinin kapısını tekmeleyerek açtı, ama ne ilkinde ne de ikincisinde vardı.


Bütün kabinler boştu! RenDong burada değildi!


O küçük velet yalan mı söylemişti?


Lian Qiao'nun kalbinde bir öfke dalgası yükseldi. Hızla sınıfa geri koştu. Birbiriyle uğraşan ortaokul öğrencilerinin hepsi gitmişti ama küçük velet hâlâ süpürgesiyle sessizce yerleri süpürüyordu.


Lian Qiao koşup onu yakasından çekerek havaya kaldırdı.


"O, şimdi, nerede!"


Her kelime bir volkanın derinliklerinden fışkırırcasına, dizginlenemeyen bir öfke ve dürtüsellikle patlamıştı. Lian Qiao'nun gözleri sanki kan damlayacakmış gibi kırmızıydı ve vücudundaki tüm hücreler çılgınca bağırıyordu…


Saçma sapan konuşursa onu öldürürüm! Öldürürüm!


Şaşırtıcı bir şekilde ortaokul öğrencisi hiç korkmamış, aksine çarpık bir ifadeyle çılgınca gülmüştü.


"Sana yalan söylemedim! Hahahahahahaha..." Ortaokul öğrencisinin gözlerinde kötülük dolu bir coşku vardı. "O tuvalette, o gerçekten tuvalette! O, kızlar tuvaletinde, hahahahahahahaha!"


Lian Qiao dehşete kapıldı ve bilinçsizce elini bıraktı. Çocuk ağır bir şekilde yere düşse de kontrolsüz bir şekilde gülmeye devam etti.


Kızlar tuvaleti mi? Neden kızlar tuvaletinde olsun ki?


Lian Qiao'nun zihni bir an için bomboş kaldı ve düşünemedi. Kendini toparlamaya çalışarak sert adımlarla sınıftan çıktı.


Kızlar tuvaleti üst kattaydı. Ama RenDong neden oraya gitsindi ki?


Kalbindeki alarm zilleri ölüm çanları gibi çalmaya başlamıştı bile. Ortaokul öğrencisinin kötü niyetli gülümsemesi gözlerinin önünde parlarken Lian Qiao'nun vücudundan ürperti geçti. Tökezledi ve üst kata doğru koşmaya başladı.


Tam merdivenlerin köşesini geçerken birkaç kızın gülerek ve şakalaşarak ona doğru geldiğini gördü.


Kızların sadece on iki ya da on üç yaşında oldukları belliydi, ama hepsi yetişkinleri taklit ederek giyinmişlerdi. Her biri ağır makyajlarıyla sanki makyaj paletine düşmüş ölüm perilerine benziyorlardı.


İçlerinden birini kısa bir süre önce görmüştü.


Kızlar belli ki tuvaletten yeni çıkmışlardı, elleri hâlâ suyla lekeliydi. Lian Qiao'yu gördüklerinde delici ve keskin bir kahkaha patlaması oldu. Sanki büyük bir şaka görüyormuş gibi ona işaret ediyorlardı.


Lian Qiao'nun aniden korkunç bir önseziye kapıldı. Bu onu titretti, hareket edemedi ve tahta bir kazık gibi olduğu yerde kalakaldı.


Kızlar kıkırdayarak yanından geçip giderken küçük canavarın ağzının kenarlarını çekiştirerek küçümseyici, alaycı bir gülümseme sergilediğine şahit oldu.


"Siz gerçekten iğrençsiniz."


Bu üç kelime Lian Qiao'nun kalbini parçalayan ağır bir çekiç darbesi gibiydi.


Siz gerçekten iğrençsiniz.


“Siz” dediği kim?


Ben…ve RenDong.


Kızların alaycı kahkahaları köşede kayboldu. Lian Qiao aniden boğazında bir sıkışma hissetti, ardından gözleri kararmaya başladı, vücudu sallanırken neredeyse ayakta duramayacaktı.


O kadar çok acı çekiyordu ki vücudundaki hiçbir gücü kullanamıyordu, bu yüzden duvara tutunmak ve yavaş yavaş ilerlemek zorunda kaldı.


RenDong... RenDong hala orada mı?..


O… kızlar tuvaletinde mi?..


Lian Qiao kızlar tuvaletine doğru her adım attığında, kırmızı kadın işareti kalbinden bir parça et koparıyordu. Bir süre sonra nihayet kızlar tuvaletinin önüne ulaştı.


İçerisi sessizdi, hiç ses yoktu.


Hayır, tamamen sessiz değildi. Damlayan suyun sesi vardı. Musluk açık bırakılmıştı.


İçeride mi? Orada değil, değil mi? Neden kızlar tuvaletinde olsun?


Lian Qiao aniden boğazında bir ip varmış gibi nefes alamadığını hissetti. Boynunu kapattı, kendini o kadar kötü hissediyordu ki ağlayası gelmişti. Ama onun için durumu daha da zorlaştıran şey, içeri girmek zorunda olduğunu bilmesiydi.


O… gidip RenDong'u bulmalıydı…


Boğulma hissi giderek güçleniyordu. Lian Qiao başının döndüğünü hissetse de duvara tutunmaya devam etti ve kızlar tuvaletine girdi.


Kızlar tuvaletinde sadece kabinler vardı. Düşündüğü gibi, açık bırakılmış ve sürekli akan bir musluk vardı.


Nedenini bilmiyordu ama obsesif kompulsif bir bozukluğu varmış gibi musluğu kapatmaya gitti.


Damlama sesi kesildi. Ama zihnindeki dehşet duygusu hâlâ oradaydı.


Burada değildi. Burada olamazdı.


Gıcırtı. Lian Qiao ilk kabinin kapısını iterek açtı.


Rahat bir nefes aldı. RenDong orada değildi.


Tuhaf ruh halinin içinde bir sevinç büyümüşken ikinci bölmeye uzandı.


Gıcıırr…tıı…


Yarıya kadar açılan kapı bir şey tarafından engellenmişti.


Kapının arkasındaki şey yumuşaktıi sertçe itilirse kapı açılabilirdi. Ama…ama…


Zihnini korkunç düşünceler kapladı. Lian Qiao boynundaki ipin sıkılaşarak onu nefessiz bıraktığını hissetti. Kalbi çılgınca çarpıyor, neredeyse göğsünü eziyordu. Zorlukla soluklanarak vücudunu kapı aralığından geçirdi ve küçük kızlar tuvaleti kabinine girdi.


Sonra RenDong'u gördü.


Vücudunun üst kısmı çıplakken altına kırmızı bir etek giymiş, kabinde asılarak öldürülmüş, on üç yaşındaki küçük RenDong.


***


Asansör sessiz ve sorunsuz çalışırken aniden hafifçe sallandı.


Bu her seferinde olan bir şeydi, Lian Qiao buna alışmıştı. Ama RenDong buna alışamamış gibiydi çünkü asansör her sallandığında şok içinde nefesi kesiliyordu.


Bu sefer de farklı değildi.


Lian Qiao RenDong’a baktı ve onun hafif şaşkın gözleriyle karşılaştı.


Lian Qiao tam onu rahatlatmak üzereydi ki RenDong’un yüzü düşmüş, aceleyle onun yakasından tutmuş ve öfkeyle bağırmıştı.


“Çocuğa aşık olma! Çocuğa aşık olma! Çocuğa aşık olma!”


Lian Qiao: "???"


O şaşkınlığını üzerinden atamadan RenDong küçülme sürecini çoktan tamamlamıştı. Yerde kalan tek şey feryat eden, buruşmuş mor bir patates ruhuydu ve o kadar yüksek sesle ağlıyordu ki ses dalgaları asansörde ileri geri sıçrayarak Lian Qiao'nun kulak zarlarını titretiyordu.


Zorlu bir ebeveynlik döneminden sonra küçük RenDong nihayet üç yaşına gelmiş ve konuşabilecek kadar büyümüştü.


Söylediği ilk sözler, "Lian Qiao, şimdilik ayrılalım." oldu.


Lian Qiao: "Ha?!!!"


Bunu üç yaşındaki bir çocuktan duymak o kadar şok ediciydi ki Lian Qiao'nun… RenDong’un kendisinden ayrılacağı gerçeğine tepki vermesi tam iki dakika sürdü!


"Ne, ne, neden?" Lian Qiao o kadar şok olmuştu ki kekelemişti. "Sen sen sen, hayır, ben ne yaptım, neyi yanlış yaptım? Yanlış çocuk yetiştirme tarzım yüzünden sana acı mı çektirdim? Beni affedebilir misin? Tecrübeli değilim, bir çocuğun nasıl yetiştirileceğini gerçekten bilmiyorum..."


"Hayır." RenDong soğuk bir şekilde sözünü kesti. "Bu yüzden değil."


Lian Qiao: "Ne yüzden?"


RenDong: "Çünkü genç yaşta aşk yaşamak kötüdür. Çok çalışmak ve iyi bir okula girmek istiyorum."


Lian Qiao: "???"


Lian Qiao ilk başta RenDong'un şaka yaptığını düşündü -ama bu korkunç şakanın nesinin bu kadar komik olduğunu gerçekten bilmiyordu. Ancak çok geçmeden RenDong'un gerçekten de kendisinden uzaklaştığını fark etti!


Onu beslemesine, kıyafetlerini yıkamasına ve hatta ona sarılmasına bile izin vermiyordu!


Lian Qiao çılgına dönüyordu. Son üç gün içinde yaptığı her şeyi bir kağıda yazdı ve yüz seksen kez evirip çevirdi ama RenDong'u bu kadar kızdıracak neyi yanlış yaptığını hala bulamıyordu.


Neden ayrılmak zorundaydık ki? Ben hatalıyım ve değişeceğim! Neden bana neyi yanlış yaptığımı söylemiyorsun?


Ancak ne zaman ona yalvarsa RenDong son derece soğuk bir sesle cevap veriyordu:


"Hayır. Yanlış bir şey yapmadın. Beni rahatsız etme, ders çalışmak istiyorum."


Lian Qiao: "Hii!" 


Senin neyin var büyük patron! Neden saçma sapan, şımarık bir sevgiliye dönüştün!


Lian Qiao şaşkındı, sadece RenDong'un kendi planları olduğunu ve özel bir nedenden dolayı ondan uzaklaşmak zorunda kaldığını anlayabilmişti. Yine de hâlâ çok tedirgindi.


Sevgilisinin aniden oğlu olarak değişmesi onu zaten yeterince üzmüştü. Şimdi de oğlu asi bir döneme girmişti! Bu şekilde yaşamak imkânsızdı!


Lian Qiao'nun dikkati o kadar dağınık ve huzursuzdu ki kendini sakinleştirmek için soğuk su içti. Sonuç olarak bu çok etkili olmuş ve o gece ishal olmuştu.


Bağırsakları guruldayıp kasıldı ve Lian Qiao karnını kapatarak yatakta kıvrıldı. Acınası bir şekilde RenDong'a, "RenDong, karnım ağrıyor!" diye surat astı.


Küçük RenDong masasında kitap okuyordu. O zamanlar sadece dört yaşındaydı ama şimdiden ilkokul ödevi için çalışmaya başlamıştı. Neyse ki yetimhanede diğer çocukların bıraktığı ders kitapları vardı, bu sayede son iki gündür masasında ders çalışabiliyordu.


Lian Qiao'nun seslendiğini duyduğunda kaşlarını çatarak kalemini bıraktı ve Lian Qiao'nun karnına dokunmak için başucuna doğru yürüdü.


"Beni zahmetten kurtaramaz mısın?" Küçük RenDong şikâyet etse de küçük elleri Lian Qiao'nun karnını bir daire çizerek ovdu ve böylece kendini daha iyi hissetmesini sağladı.


Lian Qiao bundan son derece memnundu, uzanıp kendini okşatan bir köpek gibi keyifliydi.


"Sevgiden o kadar yoksunum ki karnım ağrıyor!" Bir hasta olarak, "İyileşmek için beni şımartmana ihtiyacım var!" diye kendinden emin sözler söyledi.


"...Belli ki soğuk su içerek kendin yapmışsın." Küçük RenDong'un yüzü çaresizdi ama elini ağzına götürdü, bir süre hafifçe hohladı, Lian Qiao'nun karnını ovmaya devam etmeden önce elini tekrar sıcak bir şekilde örttü.


"Eh heh heh heh." Lian Qiao'nun ovuşturulurken kalbi eriyordu. RenDong onu gerçekten seviyordu! Yani bu günlerdeki soğukluğu gerçekten de oyun içindi! Büyük bir planın parçası olmalıydı!


Bu düşünceyle, Lian Qiao biraz heyecanlanmaktan kendini alamadı.


Eğer bu bir plansa… Onu bağlaması♂ve dövmesi♂önemli değildi!


Sonuçta büyük resim en önemli şeydi! Konsantrasyonu o kadar zayıf ki… Ya planı bozduysa!


Ne yazık ki, bunu RenDong'a resmen öneremeden önce bağırsakları şiddetli bir şekilde kasıldı ve acı içinde kıvrandı.


"Hsss…tuvalete gitmem gerek!" Neredeyse yataktan sıçrayarak kalktı ve karnını kapatarak tuvalete koştu.


Küçük RenDong başını salladı ve içini çekti. Tam masasına oturup okumaya devam edecekti ki birden aklına bir şey geldi.


Bugün yetimhanedeki dördüncü günüydü. Geçen sefer dördüncü günde ne olmuştu?


Ah, öyle görünüyor ki…


Bu sırada Lian Qiao tuvaletten bağırdı.


"RenDong! Tuvalette kağıt!.. Kalmamış!..”


Sonraki Bölüm