Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 129: İntihar Notu

 

Ne de olsa Lian Qiao gençti ve sağlık durumu iyiydi. Dalak ameliyatından sonra birkaç gün yüksek ateşi olmasına rağmen bir dizi gelişmiş antibiyotik kullanıldı ve atlattı.


Çok fazla kilo kaybetmesi ve karnında büyük bir yara izi kalması dışında normal bir insana benziyor, daha doğrusu bundan daha iyi olamazmış gibi davranıyordu.


İyi durumdaymış gibi davranmaya çalıştı ve sonunda kendi hastane yatağına hapsolmak yerine RenDong’un başucunda oturup ona eşlik etmesine izin vermesi için annesine yalvardı.


Tüm bu günler boyunca bunu düşünmüş, kendisinden bir yatak ötede olan RenDong’u görmek istemişti. Sonunda bunu başarabildiğinde kalbi düğümlenmişti.


RenDong'un ameliyatı çok başarılı geçmis olsa da bu onun ciddi şekilde hasta olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Yoğun bakıma dönen Xu RenDong'un da ateşi yükselmişti. Kullanabileceği tüm ilaçları kullanmıştı ama vücut ısısı hala kontrol edilemiyor, 40 derece civarında geziniyordu. Lian Qiao'nun annesi bunun merkezi bir ateş olduğunu düşünerek onu makineli soğutucu battaniyenin üzerine koydu.


Soğutucu battaniye basit bir prensiple çalışır: Vücudun altına yerleştirilen bir battaniyedir ve vücut ısısında bir artış tespit ettiğinde otomatik olarak fiziksel olarak soğur.


Bu, yüksek ısı nedeniyle beynin yanmasını önlemek içindir.


Soğutucu battaniye ateşi düşürmede etkili olsa da sorun çok soğuk olmasıydı. Lian Qiao ara sıra elini RenDong’un sırtına koyup buz gibi sırtını hissediyor ve her seferinde sırtının ağrıyacağından endişe ediyordu. Neyse ki zaman geçtikçe tedavi yavaş yavaş etkisini göstermiş, RenDong’un ateşi düşmüş ve soğutucu battaniye giderek daha az çalışır hale gelmişti.


Ama RenDong hiç uyanmamıştı.


Lian Qiao'nun annesi bunun sebebinin RenDong’un çok kötü yaralanmış olması, vücudunun iç dengesinin bozulmuş olması ve henüz iyileşmemiş olması olduğunu söyledi. Sonuç olarak kalbi çok hızlı atıyordu, o kadar hızlıydı ki kalbinin aşırı çalışmasından ve bir sonraki dakikada çökmesinden korkuyordu; akciğerleri o kadar kötü çalışıyordu ki solunum cihazından uzak kalamıyordu ve neredeyse zatürre oldu olacaktı. Genel durumu pek iyi değildi.


RenDong yakın zamanda yoğun bakım ünitesinden çıkamayacaktı ama Lian Qiao her geçen gün daha iyiye gidiyordu. Bu yüzden tam zamanlı bir refakatçi olarak tüpleriyle birlikte RenDong’un başucunda kaldı.


Sonuçta Lian Qiao da bir yoğun bakım hastasıydı ve bir hastanın başka bir hastanın yanında kalmasına izin vermek doğru değildi. Neyse ki anne ve babası da hastane mensubuydu, annesi bile "Siz ona bakmayın, bırakın gitsin, günahlarının kefaretini ödüyor." diyordu. Kendi annesi böyle söylüyorken başka kim ne diyebilirdi ki?


Böylece Lian Qiao kendi yaralarıyla ilgilenirken RenDong’a da eşlik etti.


Zaman bir çırpıda geçip gitti.


Yoğun bakım ünitesinde geçirdiği süre boyunca Lian Qiao hastalarına nasıl davrandıklarını görmüştü. Hastalara saygı duymuyor değillerdi, sadece bazı tıbbi uygulamalar saygılı davranmaya elverişli değildi.


Örneğin, hemşireler yatak yarası olup olmadığını kontrol etmek için hastaları her gün evirip çeviriyordu.


Yatak yarası, uzun süre yatağa bağlı kaldıktan sonra kasların ve kemiklerin birbirini sıkıştırması sonucu deride oluşan lokalize bir hasardır. Yatalak hastaların beslenme durumu iyi olmadığından yatak yaralarının iyileşmesi zor olabilir ve ciddi vakalarda kemiklerin içine bile girebilirler. Bu nedenle kan akışını etkileyebilecek şekilde aynı bölgeye uzun süre baskı yapılmasını önlemek için hastaların mümkün olduğunca sık döndürülmesi önemlidir.


Yatak yaralarının oluşma olasılığının en yüksek olduğu yer elbette kalçalardır.


Lian Qiao ilk başlarda her gün insanların popolarına bakmanın ayıp olduğunu düşünüyordu. Kendi annesi ve hemşireler tarafından bombardımana tutulduktan sonra Lian Qiao yavaş yavaş yoğun bakım ünitesinin bakım rutinini kabul etti ve çevirme konusunda hemşirelerle işbirliği yaptı.


Yoğun bakım ünitesinde bir aydan fazla yattıktan sonra RenDong’un poposu hala her zamanki gibi pürüzsüzdü ve tek bir kırmızı iz bile yoktu. Başhemşire bile Lian Qiao'yu mükemmel bakımı ve RenDong’un acısını azalttığı için övdü.


Çevirmek aslında iyiydi ama Lian Qiao için en kötü kısım bir başka günlük kontroldü: GKS puanı.


Bu, komadaki bir hastanın bilinç durumunun bir puanlamasıdır ve yanıt verip veremeyecekleri, gözlerini açarak işbirliği yapıp yapamayacakları, ağrılı uyaranlara tepkisi olup olmadığı gibi öğeleri içerir. Komadaki RenDong doğal olarak yanıt veremiyor ya da gözlerini açamıyordu ve ağrılı uyaranlara gelince…


Gerçekten de meme uçlarını çimdiklemek zorunda olmaları inanılmazdı! Söylenene göre burası acıya karşı daha hassas olduğu içindi…


Hemşirenin bu hareketi yaptığını ilk gördüğünde Lian Qiao'nun gözleri neredeyse yerinden fırlayacaktı. Başhemşire bir o ucunu çimdikleyip tepkinin simetrik olup olmadığını görmek için diğer ucunu da çimdiklemeyi bitirdikten sonra gelip çimdiklemeleri için diğerlerine seslendi.


Lian Qiao RenDong’un küçük başının onlar tarafından çabucak çimdiklendiğini gördüğünde kahrolduğunu hissetti. Başhemşire gülümseyerek “Sen komadayken seni de böyle çimdiklemiştik.” dedi.


[Testisleri de çimdikliyorlarmış.]


Lian Qiao: “…”


Yoğun bakım hastalarının gerçekten insanî hakları yoktu!


İnsanî hakları olmamasına rağmen yoğun bakım ünitesinin mümkün olan en iyi tedaviyi sağladığı da doğruydu. Lian Qiao, RenDong’un durumunun her geçen gün daha iyiye gittiğini ve bilinç puanının gittikçe yükselmesini izledi. Başlangıçtaki tepkisizlikten gözbebeklerinin göz kapaklarının altında hareket edebildiği ve sonunda belli belirsiz homurdanabildiği ana kadar… Lian Qiao'nun kalbi toprağın bahara dönmesi gibi sıcaklığa kavuşuyor  ve sonunda yüzünde bir gülümseme beliriyordu.


Lian Qiao'nun annesi onu izlerken başını sallamaktan kendini alamadı.


Ne yazık ki bu çocuk ondan gerçekten hoşlanıyor.


Lien Qiao, kendisi de büyük bir ameliyat geçirmiş olmasına rağmen gece gündüz RenDong’un başucunda kalmıştı. Bir yandan niyeti ona eşlik etmekti, diğer yandan RenDong'un asansöre binmesinden korkuyor ve onunla birlikte içeri girmek istiyordu.


Uzun, çok uzun bir sürenin ardından RenDong nihayet gözlerini açtı.


Lian Qiao o kadar duygulanmıştı ki oracıkta bundan sonra oruç tutacağını ve Buda’ya dua edeceğini söylediğinde kendi ebeveynleri tarafından iyi bir dayak yedi. RenDong uyanmasına rağmen fiziksel durumu hala çok zayıftı. Genel servise nakledildi ve taburcu olmadan önce uzun süre kaldı.


Lian Qiao mutluluktan havai fişek patlatmak istiyordu ama ailesi çok sakindi. Ne de olsa bu sonucu bekliyorlardı ve RenDong'un hastaneden taburcu edilmesi onlar için psikolojik bir yük olacaktı.


RenDong konusunda her zaman yüreklerinde bir suçluluk duyuyorlardı. Ne de olsa RenDong, piç oğullarını kurtarmak için binadan düştü. Sonuçta piçin sadece dalağı kesilmişti ama RenDong iki aydan fazla bir süre boyunca yeraltı kapılarından defalarca geri dönmüştü.


Neyse ki sonunda RenDong iyileşmiş ve hastaneden taburcu edilmişti. RenDong'a bir şey olsaydı Lian Qiao ve ailesi günahlarının kefaretini nasıl ödeyeceklerini bilmiyorlardı. Daha da fenası, günahlarının kefaretini kime ödeyeceklerini bile bilmiyorlardı.


Ay. RenDong çok acınasıydı. Sadece anne babası olmamakla kalmıyor bir de hınzır oğullarının yükünü çekiyordu.


Gerçekten çok acınası!


Uzun süre yatalak kalmanın bir sonucu olarak RenDong’un kasları büyük ölçüde zayıflamıştı ve bir iskelet gibi görünüyordu. Lian Qiao onu bir prenses kucaklamasıyla taşımak istemiş fakat RenDong'un sert reddi üzerine pes etmişti.


Lian Qiao'nun evine geri dönmüşlerdi. İş günüydü ve Lian Qiao'nun anne babası ayrılamıyorlardı, bu yüzden onları hastanenin kapısına göndermişler, arabaya bindiklerini gördükten sonra kendi bölümlerine geri dönüp işlerine koyulmuşlardı. Ev şu anda bomboştu.


Son iki aydır eve bir gün bile dönmeyen sadece Lian Qiao değildi, Lian Qiao'nun ebeveynleri de genellikle günlerini ve gecelerini yoğun bakımda geçirmişlerdi, bu nedenle bu ev uzun süre ıssız kalmıştı. Mobilyalar, masalar ve sandalyeler sıcaklıktan yoksundu. Bununla birlikte RenDong'u karşılamak için, önceden evi temizlemesi için birini tutmuşlardı. Buzdolabında taze sebze ve meyveler de hazırlanmıştı, sadece RenDong'un eve gelip hayatın tadını çıkarmasını bekliyorlardı.


Lian Qiao kılına bile zarar gelmesinden endişe duyup ona şefkatle davranarak odaya girmesine yardım etti. RenDong böyle davranılmasına alışık değildi ve ona gidip kendi işini yapmasını söyledi. Lian Qiao gülümseyerek “Şu anda yapmam gereken tek şey sana hizmet etmek.” dedi.


RenDong "Canlı yayının ne oldu?" diye sordu.


Lian Qiao: "Platformla olan sözleşmemi iptal ettim."


RenDong bunu beklemesine rağmen kaşlarını hafifçe çattı. Lian Qiao aceleyle "Sözleşmemi sadece senin için iptal etmedim. Örnekleri bitirmediğimiz sürece canlı yayın yapabileceğimi sanmıyorum. Ortalık sakinleşene kadar bekleyelim." diye ekledi.


RenDong bir an sessiz kaldı ve sonra aniden gülümsedi.


"Aslında ben de istifa etmiştim."


Lian Qiao: “Biliyorum. Şirket lideriniz seni görmeye geldi. Hatta bana ne zaman iyileşeceğini ve hâlâ şirketlerine geri dönmek isteyip istemediğini sordu."


RenDong hiçbir şey söylemedi, sadece gülümsedi ve "Çok kötü, artık ikimiz de işsiziz. Bu ailen için bir sıkıntı olacak." dedi.


"Sorun değil, sorun değil, geçinmek için yeterince para biriktirdim." Lian Qiao onu rahatlatmak için telefonunu çıkardı ve bakiyesini gösterdi. "İşte, say, bir sürü sıfır var! Param var, endişelenme!"


Bu, birini ikna etmenin çok basit bir yoluydu.


RenDong'un kalbi yumuşayarak bir su birikintisine dönüştü ve bir an için söyleyecek bir şey bulamayınca Lian Qiao'nun kolunu çekiştirerek "Sarıl bana." dedi.


Lian Qiao bu sözler karşısında o kadar heyecanlandı ki aç bir kaplan gibi kendini yatağın üzerine attı. Ama RenDong’u incitmekten korktuğu için son derece dikkatli bir şekilde yan tarafına geçti. Onu kollarının arasına almadan önce yumuşak bir yorganla nazikçe sardı.


RenDong biraz mücadele etti ama kurtulamadı. Yorgana sarılmış hâlde mırıldandı: "Battaniyeyle ayrılmak istemiyorum..."


Lian Qiao şaşkına döndü, ardından utançla öksürdü. "Sana dokunmadan önce aseptik operasyon uygulamaya alışmışım. Güvende ve izole olmanı istiyorum..." Yorganı kaldırıp yorganın içine girdi, RenDong'u kollarının arasına aldı ve soğuk hava girmesinden korkarak yorganın kenarlarını dikkatlice kıvırdı.


RenDong onun neredeyse paranoyakça ihtiyatından son günlerde yaşadığı endişe ve kaygıyı hissetti. Kalbi sıcak su torbası gibiydi, çok sıcaktı. RenDong başını onun göğsüne gömdü, uzun süre soluk almasını hissetti ve aniden ona aslında uzun zamandır etrafındaki sesleri duyabildiğini söylemek istedi.


Lian Qiao'nun her gün papağan gibi "Ne zaman uyanacak?" diye sorduğunu, diğer hastalar kurtarılırken doktorların bağırarak emir verdiğini duymuştu. Valide Lian’ın "Burada uyumasına izin vermek yerine onu itin ve yatağa sürükleyin." dediğini ve Peder Lian’ın onu "Şimdi hatalı olduğunu bilmenin ne faydası var? Uyandığında diz çöker ve ondan öür dilersin.” diye azarladığını duymuştu.


Vücudunu hissedemese de Lian Qiao'nun saçmalıklarından o gün kaç tüp kan alındığını ve kaç iğne batırıldığını biliyordu. Lian Qiao'nun onu her gün çevirdiğini, yatak yaralarını ve kas erimesini mümkün olduğunca önlemek için masaj yaptığını biliyordu. Hatta kalbi tekrar atmayı bıraktığında Lian Qiao ve diğer doktorların ona göğüs kompresyonları yapmaya geldiklerini ve göğsüne sıcak gözyaşları düşüyormuş gibi olduğunu belli belirsiz hissetmişti.


Yoğun bakım ünitesindeki günler ve geceler RenDong’un gözlerinin önünde bir fener gibi parladı. Sayısız duygu göğsünde yuvarlandı ve dilinin ucuna kadar geldi, sonunda söylenecek tek bir cümle kaldı.


"Seni çok özledim."


Lian Qiao nazikçe onun saçlarını okşadı. Uzun bir süre sonra hüzünle "hm" dedi.


RenDong hafifçe başını kaldırdı ve "Seni öpmek istiyorum ama buna gücüm yok." dedi.


Lian Qiao hemen yüzünü tuttu ve onu öptü.


RenDong'un dudaklarının köşeleri hafifçe kalktı. Onu yeterince öptüğünde "Sana sarılmak istiyorum ama gücüm yok." dedi.


Lian Qiao onu kollarına aldı ve yatakta yuvarlandı.


Yeterince yuvarlandıktan sonra RenDong şöyle dedi: "Çıkmak istiyorum..."


Lian Qiao aniden şok oldu ve ağzını kapattı. "Hayır, istemiyorsun! Eğer bunu biraz daha düşünürsen metin sansür yiyecek!"


[Lian Qiao’nun sandığı şey, üstüne çıkmak, sevişmek için]


RenDong: "...Sadece tuvalete çıkmak istiyorum."


Lian Qiao: “…”


RenDong: "Nereye çıkmak istediğimi sanıyorsun?"


Lian Qiao: “…” Nasıl oldu da iki ay boyunca yatarken araba kullanma becerilerini geliştirebildin?! 


[Araba kullanmak, Çin'de seks yapmak için kullanılan bir örtmecedir.]


Bundan sonra elbette araba kullanmadılar, bunun yerine uyum ve bütünlük içinde birlikte tuvalete gittiler ve ardından uyum ve bütünlük içinde televizyon izlemeye başladılar.


Yoğun bakım ünitesinde çok fazla zaman geçirdiği için kulakları genellikle öten monitörlerin ve çalışan doktor ile hemşirelerin sesleriyle dolmuştu. Bu noktada RenDong nihayet televizyon izleyebiliyordu, reklamlar bile ayrı güzelliğe sahipti.


Bir süre büyük bir ilgiyle izledikten sonra RenDong aniden bir şey hatırladı, döndü ve "Bu arada, sonunda nasıl çıktın?" diye sordu.


"Ha?" Lian Qiao, bu esnada RenDong için ilaç çıkarıyordu ve ne demek istediğini anlayamadı. “Ne?”


"Daha önce… şey…" RenDong uzun süre uyuduktan sonra beyninin pek parlak olmadığını hissetti ve o örneğin adını hatırlaması biraz zaman aldı. "...Beş İç Organ Tapınağı."


"Ha… ah…." Lian Qiao’nun kafasına dank etti. "Bu şey. Beyefendiyi öldürdüm ve dışarı çıktım.”


RenDong ayrıntıları sormak için ağzını açtı ama kalbi aniden daha önemli bir şey düşünerek çarptı.


"O zaman böbreğimi kullanmalıydın." dedi RenDong. "Çünkü zaten bilincim yerinde değildi ve canımı acıtmazdı. Ayrıca, o sırada arkanda başka bir tehlike olması ihtimaliyle böbreğini feda ettikten hemen sonra kapıyı açıp çıkabileceğinden emin olamazdın. O sırada ekipteki tek savaş gücü sendin, bunu yapmamalıydın…”


Lian Qiao onun sözünü kesti. "Tüm gerekçeleri anlıyorum ama bunu yapamazdım."


RenDong dondu kaldı.


Lian Qiao başını eğdi ve bir portakal soyarak sakince tekrarladı. "Bunu yapamazdım."


RenDong içini çekti. "Benim için üzüldüğünü biliyorum. Ama aynı zamanda biliyorsun ki örnekten sadece ben çıksaydım…”


Lian Qiao "Peki ya sen olsaydın?" diye sordu.


RenDong yine dondu kaldı.


Lian Qiao portakalı ağzına tıktı ve gülümseyerek "O sırada uyanık olan sen olsaydın böbreğimi keser miydin?" dedi.


RenDong bir an için kalbinin sıkıştığını hissetti. Ancak o anda aniden fark etti; evet, eğer pozisyonlar değişseydi, o anda seçim yapması gereken kişi kendisi olsaydı o da kendi böbreğini çıkarmaktan çekinmezdi.


Lian Qiao'nun yaralanmasına izin vermek onun için kendi yaralanmasından çok daha acı vericiydi. Lian Qiao için her şeyini feda etmeye hazırdı.


Ama diğer yanda Lian Qiao onun için fedakârlık yaptığında Lian Qiao'yu yeterince mantıklı olmamakla mı suçluyordu?


Ne yapıyordu?..


RenDong’un kalbi kendini suçlamakla doluydu, tek yapabildiği iç çekip "Özür dilerim." diye fısldamak oldu.


Lian Qiao aniden acı bir şekilde gülümsedi. "Ne için özür diliyorsun? Asıl özür dilemesi gereken benim."


RenDong'un kafası çok karışmış, soru işaretleriyle dolu şaşkın bir bakış sergilemişti. Lian Qiao, "Ben ortalığı karıştırmasaydım yedinci kattan nasıl düşebilirdik? Sonuçta hepsi benim hatamdı…" dedi.


Yani bundan bahsediyordu. RenDong gülümsedi. "Sen bahsetmeseydin unutacaktım" dedi.


Lian Qiao içini çekti ve ona sarıldı. Kollarındaki kişi bir iskelet kadar inceydi ve onu tutmak yüreğini sızlatıyordu.


"Bunu sana nasıl telafi edeceğimi bilmiyorum… Sen yoğun bakımdayken milyonlarca kez ölsem de yetmezmiş hissettim. Fakat kendimi hırpalamanın ne faydası var? Senin yerine acı çekmemin bir yolu yok, kendimi affettirmenin bir yolu yok… Gerçekten… Böbrek nedir ki? Eğer sen sağ salim kalabileceksen senin için her şeyi ortaya koyabilirim..."


Tövbe ediyordu. Düşüncesizce hareket ettiği için tövbe ediyordu ancak büyük hata çoktan yapılmıştı, özür dilemek ve pişmanlık duymak bir işe yaramazdı.


RenDong’un aldığı yaralar gerçekte tam olarak iyileşemezdi, ancak yavaş yavaş bakılması gerekecekti. Sonradan ortaya çıkan etkilerle baş başa kalacak ve hayatının geri kalanında hastalıktan muzdarip olacaktı.


O anda Xu RenDong’un aklına aniden çok tuhaf bir düşünce geldi: Bundan böyle Lian Qiao'nun ona suçluluk duygusuyla bağlı olacağını düşündü. Lian Qiao ona karşı her zaman ve sonsuza kadar iyi olacak, hayatının geri kalanında onu asla terk etmeyecekti.


…Ama bu gerçekten iyi miydi?


Suçluluk duygusu kendine işkence etmenin bir biçimiydi ve bunu çok iyi biliyordu. O da kendi hataları, şüpheleri, kaprisleri ve cehaleti yüzünden Lian Qiao'nun trajik bir şekilde ölmesine neden olmuştu. O zamanlar o da kendini o kadar suçlu hissediyordu ki kefaret için ölmek istiyordu.


Dolayısıyla Lian Qiao'nun şu anda ne hissettiğini çok iyi anlıyordu.


Ancak kendisinin aksine, Lian Qiao yeniden doğmayacaktı, hatalarını telafi etme şansı olmayacaktı, suçu sonsuza dek taşıyacaktı ve kendi isteğiyle bir mahkûm olarak boşluğa düşecekti.


Bu adil değildi.


Xu RenDong'un istediği türden bir aşk da değildi.


Bu yüzden içini çekti, Lian Qiao'nun saçlarını okşadı ve şöyle dedi: "Artık bu konu hakkında konuşmayalım. İkimiz de kendimizi suçlamayı bırakalım, tamam mı?"


Lian Qiao'nun gözleri kırmızıya döndü: "Ama..."


Xu RenDong bir süre düşündü ve "Hâlâ benim için üzülüyor ve cezalandırılmak istiyor musun?" diye sordu.


Lian Qiao başını salladı.


Xu RenDong: "O zaman elini uzat."


Lian Qiao bir saniye bile düşünmeden itaatkâr bir şekilde elini uzattı.


Xu RenDong onun elini tuttu ve elinin arkasından sertçe ısırdı. Lian Qiao acı içinde dudağını ısırdı, fiziksel içgüdülerine karşı savaştı ve sanki daha sert ısırmasını istermiş gibi elini ağzına soktu.


Xu RenDong dişlerini serbest bıraktı, elinin arkasındaki derin diş izlerini gördü ve gülümsedi. "İşte, ceza bitti. Sayfayı çevirelim."


Lian Qiao ancak o zaman asansöre ilk girdiğinde RenDong’un ne söylediğini hatırladı:


"Özür dileme. Eve gittiğimizde seni düzgün bir şekilde cezalandıracağım."


Aslında RenDong onu hiç suçlamamıştı. Sözde ceza bile sadece kalbini daha iyi hissettirmek içindi.


Tüm bu günler boyunca kalbinde bastırılmış olan duygular sonunda engeli aştı ve bir sel hâlinde dışarı çıktı. Lian Qiao kendini RenDong’un kollarına attı ve gözyaşlarına boğuldu.


Lian Qiao'nun ağlaması RenDong'u güldürmüştü.


Tıpkı bir çocuk gibiydi. RenDong ona sarıldı, eğildi ve hafifçe başının üstünden öptü.


Bilinmeyen bir süre sonra Lian Qiao nihayet yeterince ağlamıştı ama hâlâ onun kollarındaydı ve bırakmayı reddediyordu. Doğrusu RenDong da onu bırakmak istemiyordu. Günlerdir ona yakın olmamıştı ve onu deli gibi özlemişti.


RenDong sırtı ağrıyıp da vücudunu hafifçe hareket ettirene kadar oturdu. Lian Qiao onun yorgunluğunu hemen fark etti, bir yastık aldı ve uzanmasına izin verdi.


RenDong güldü. "O kadar da zayıf değilim. Bu arada…" Daha önce yarım kalan konuyu hatırladı. "Beyefendi gerçekten de öldü mü?”


Beyefendi’den bahsedilince Lian Qiao sinirlendi ve dişlerini sıkarak "Merak etme, daha fazla ölemeyecek kadar ölü." dedi.


RenDong içini çekti. "Ben de her seferinde onun daha fazla ölemeyecek kadar ölü olduğunu düşünmüştüm."


Lian Qiao: "Bu sefer farklı. Bu sefer onun ölümünü televizyonda gördüm."


"Televizyonda mı?" RenDong oldukça şaşırmıştı. Geçmişteki örneklerde ölenlerin çok azı televizyonda gösterilmişti. Örnekler genellikle ölen kişi için gerçekte çok doğal bir ölüm ayarlardı, örneğin Xu RenDong ve Lian Qiao bu sefer örneği geçememiş olsalardı sonucu düşerek ölmek olurdu. Tabii ki dışarıdan bakan biri için onlar ölümde beraber olan aşıklar gibi görüneceklerdi. Aslında eş cinsel oldukları için yine de televizyona çıkabilirlerdi.


Lian Qiao cep telefonunu çıkardı. "Sana göstereceğim."


İki ay önce, yani düştükleri gün haberlerde yer alan bir videoya tıkladı.


Haberde bir ilkokul öğretmeninin evinde asılı bulunduğu belirtiliyordu. Odanın kapısı kilitliydi ve tek anahtar öğretmenin cebindeydi. Anahtarla birlikte, öğretmenin kendi el yazısıyla yazılmış olduğu tespit edilen bir intihar notu da bulunmuştu. Bu, öğretmenin gerçekten de intihar ettiğini gösteriyordu.


RenDong ona baktıkça daha da öfkelendi.


Televizyon kanalının yayınladığı fotoğraflara bakılırsa intihar eden öğretmenin gerçekten de Beyefendi olduğuna şüphe yoktu. Ama… Nasıl intihar edebilirdi?


Onun gibi bir insan intihar eder miydi?


Lian Qiao onayladı. "Bu gerçekten de bir intihardı. Benim de şüphelerim vardı, bu yüzden bir tanıdığımdan ne olduğunu öğrenmek için polise gitmesini istedim. Sonuç, gerçekten de doğruydu. Olayın intihar olduğuna dair hiçbir şüphe yok ve yapılan incelemeler Beyefendi’nin ipi kendisinin aldığını ve eve girip kapıyı kendisinin kilitlediğini kanıtladı. Gerçek dünyada da hayaletler olmadığı sürece, başka bir ihtimal yok."


RenDong bir an sessiz kaldı. "Öğretmen olduğunu tahmin etmiştim ama aslında bir ilkokul öğretmeniydi… Ders verdiği çocuklar iyi mi?"


Lian Qiao gülümsedi. "İyiler. Gerçekte oldukça pısırık biri. Cebindeki intihar notunu okudum, şikayetlerle doluydu. Öğrencilerin ebeveynleri tarafından zorbalığa uğramış, yöneticiler tarafından bastırılmış, her neyse, intihar etmeden önce toplum tarafından eziyete uğramış. Yazdıkları çok güzeldi, onu gören insanlar onun için o kadar üzülürler ki ağlamak bile isterler.”


RenDong’un kalbinde bir öfke dalgası yükseldi ve küfretti. "Üzücüymüş, kıçımın kenarı. Sindirilmek toplumdan intikam almak için geçerli bir neden mi?”


Lian Qiao omuz silkti. "Bence ölmeden önce bazı insanları kendisiyle birlikte aşağı çekmek istiyordu. Bu olay ortaya çıktıktan sonra medya ve internet bu ebeveynlerle yöneticilerini linçledi ve herkesin işini kaybetmesine neden oldu. Büyük bir karmaşaydı."


RenDong: "Öyleyse neden intihar notunu alıp getirmedin?"


Lian Qiao uzun uzun iç çekti. "İşe yaramaz. Bu intihar notu örneğe gerçeklikten getirilmişti, örnekteyken aldım ama asansörden iner inmez tekrar cebine döndü. Belli ki hazırlıklıydı. Ölmezse örnekteki toplumdan intikam almış olurdu, ölürse de gerçekteki toplumdan intikam almak için intihar notuna güvenecekti. Her neyse, kesinlikle karanlık bir zihni var. Sadece toplumdan intikam almak istiyor.”


Bunu duyduktan sonra RenDong o kadar bunalmış hissetti ki Beyefendi’yi birkaç kez daha döverek öldürmek istedi.


Beyefendi’nin olayı RenDong’u uzun süre etkilemedi. Akşam Lian Qiao’nun ailesi geldiğinde RenDong’un dikkati anında başka yöne çekildi.


"Lian…” RenDong, Lian Qiao'nun ailesiyle yüz yüze geldiğinde uzun süre kekeledi, dilinin ucunda birkaç unvan dönüp durdu ve sonunda sadece çekingen bir şekilde "Başhekim Lian, Müdür Qiao!" diye bağırabildi.


İki büyük hekim de biraz mahcup hissetti. Gündüz bizzat taburcu ettikleri bir hasta akşam evde onları bekliyordu. Onlar da bir süre kimliklerinin değiştirilemeyeceğini hissettiler ve onunla nasıl konuşacaklarını bilemediler.


Lian Qiao, yemek masasının altından sessizce RenDong'un elini sıktı ve cesaret verici bir şekilde şöyle dedi: "Yabancı olma, onlara hitap etme şeklini değiştirebilirsin."


Lian Qiao'nun niyeti garipliği yatıştırmaktı. Odadaki üç kişinin de bunu duyduklarında kendilerini yıldırım çarpmış gibi hissedeceklerini hiç düşünmemişti.


RenDong: “…” O zaman ne demeliyim…. Kayınpeder ve kayınvalide mi yoksa?...


Lian Qiao'nun annesi: “…” Ben kayınvalide miyim yoksa anne mi? 


Lian Qiao'nun babası: “…” Oğlumun aktif mi yoksa pasif mi olduğunu bilmek istemiyorum, tamam mı?!


Çincedeki mesele şu:

公公 gōnggong: Kadın için, kocasının babasına hitabı.

岳父 yuèfù: Erkek için, karısının babasına hitabı.

婆婆 pópo: Kadın için, kocasının annesine hitabı.

丈母娘 zhàngmǔniáng: Erkek için, karısının annesine hitabı.