Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 137: 1992-2020 7

 

Bu dünyadaki NPC'lerin zihinlerinde neler olup bittiği belli değildi, dün gece insanları görmekten çok çekinen yetimhanedeki çocuklar bugün herkesle samimi bir şekilde oynuyorlardı.


RenDong bu örnekteki kilit oyuncuydu ancak çıkışın kendisini temsil etmiyordu. Çıkmak için hâlâ düğme ve asansörü bulmaları gerekiyordu. Böylece oyuncular yemek yedikten sonra yetimhaneyi araştırmak için ayrılmışlardı.


Lian Qiao küçük kızın dün gece hanımeli çiçeği hakkında söylediklerini hatırladı ve kucağında küçük RenDong ile avluya çıktı. Güneş vücuduna vurur vurmaz sıcak hissetti ve ancak o zaman avludaki karın gerçekten eridiğini fark etti. Görünüşe göre baharın başları bir gecede gelmişti. Bahar soğuğu acı olsa da kara kış kadar acı değildi.


Dün gece bakacak vakti olmamıştı ama şu anda avluda birçok çiçek ve bitki olduğunu fark ediyordu. Ne var ki hiçbiri şu anda çiçek açmamıştı. Hanımeli gibi bir şeyi çiçek açmadığı sürece asla tanıyamazdı, bu yüzden araştırmaktan vazgeçti ve RenDong ile birlikte güneşin altındaki salıncağa oturdu.


Avluda oraya buraya dokunan, ipucu bulmaya çalışan iki veya üç kişi daha vardı.


Onların aksine Lian Qiao buradan çıkmak için acele etmiyordu, bu yüzden küçük RenDong ile salıncakta oturup sallandı. Küçük RenDong’u uyutmuşken Lian Qiao'nun kendisini de güneşin altında uyku bastırmıştı. Havada ilkbahara özgü serin bir koku vardı, her yere vuran ince güneş ışığı biraz sarhoşluk getiriyordu.


Lian Qiao, onlar gibi buradan ayrılmak için o kadar acelesi yoktu, bu yüzden kollarında Küçük RenDong ile salıncakta sallandı. Küçük RenDong, onun tarafından uyuması için ikna edildi ve Lian Qiao'nun kendisi de güneşten uykuluydu. Havada erken ilkbahara özgü serin bir aroma var ve her yere rastlayan ince güneş ışığı altında biraz sarhoş edici.


Ruh hâli iyice gevşemişken çok uzak olmayan bir yerde aniden bir küfür patladı.


"Siktir!"


Lian Qiao hoşnutsuzluk içinde gözlerini açtı ve ilk tepkisi RenDong’un korkup korkmadığına bakmak oldu. Neyse ki küçük RenDong sıkıca kundaklanmıştı ve başında ponponlu bir şapka vardı, bu yüzden kulakları tıkalıydı ve korkmamıştı.


Lian Qiao ancak o zaman sesin kaynağına baktı.


Küçük evin girişinde bir adam duruyordu ve bu adam Yaralı Yüz idi. "Siktir" diye küfreden oydu.


Öte yandan Küçük Elma avlunun girişinde duruyordu. Aslında kapı yönüne bakıyordu, sesi duyduğunda şok olmuş bir yüzle arkasını dönmüştü.


Lian Qiao kucağında Küçük RenDong ile yanına geldi. "Neler oluyor?"


"Bilmiyorum!" Yaralı Yüz sert görünüyordu ama gözlerindeki paniği gizleyemiyordu.


Buna karşılık Küçük Elma çok daha sakindi, yavaşça avlu kapısından içeri girdi ve şöyle dedi: "Bu avluda bir sorun var. Az önce dışarı çıkmaya çalıştı ama avlu kapısından dışarı adımını atar atmaz ortadan kayboldu. Tekrar ortaya çıktığında konağın kapısındaydı."


Işınlanma mı?


Lian Qiao başını salladı. "Muhtemelen harita sınırına ulaştı ve geri ışınlandı."


Yaralı Yüz: "???"


Küçük Elma anladı ve tatlı tatlı gülümsedi. "Ben de tam onu ​​diyecektim."


Yaralı Yüz önce Lian Qiao’ya ve sonra Küçük Elma'ya baktı. Kendini tutamayarak, "Siz ikiniz hâlâ gülüyor musunuz? Bu ev perili! Kapana kısıldık!" dedi.


Lian Qiao omuz silkti. "İlk kez hayalet görüyor değilim ya, neden korkayım ki?”


Küçük Elma: "Sahiden."


Lian Qiao: "Ayrıca dışarıda hayaletler var, neden dışarı çıkasın ki?"


Küçük Elma: "Doğru.”


Yaralı Yüz: “…” Siz ikiniz çizgi roman mı canlandırıyorsunuz?


Lian Qiao'nun kollarındaki küçük RenDong aniden uyandı. Yelpaze gibi kirpikleri birkaç kez dalgalanırken gözleri Lian Qiao ve Küçük Elma arasında gidip geldi. Kundağın içinde, Lian Qiao'nun göremediği bir yerde, RenDong sessizce küçük yumruğunu sıktı.


Her ne kadar çizgi roman canlandırmaktan hoşlanıyor olmasa da onun gözünün önünde Lian Qiao’nun başkalarıyla konuşmasını kıskanmış hissediyordu.


Hıh! Dişlerim hala büyüyor olmasaydı…


Küçük RenDong diş etlerini yaladı ve iç karartıcı bir şekilde düşündü: ‘Bu dişler neden henüz çıkmadı, çok acıyor. Diş etlerim şişti.’


Yaralı Yüz evdeki diğerlerine neler olduğunu anlattı. Çoğu sakindi, çaylak değillerdi ve kolay kolay telaşlanmıyorlardı. Yaralı Yüz ancak o zaman grubun en sabırsızı olduğunu anladı, onurunu kaybettiğini hissetmekten kendini alamadı ve karanlık bir ifadeyle uzaklaştı.


Grup bilgi alışverişinde bulundu ve evde özel bir ipucu olmadığını gördü. Bırakın gizli bir odayı ya da bir mekanizmayı, tek bir hayalet bile görememek hayal kırıklığı yaratmıştı.


"Ne olursa olsun çocuğun güvenli bir şekilde büyüdüğünden emin olmalıyız." Konuşan orta yaşlı kadın, sabah ortaya çıkan uzun saçlı kadındı, ona Uzun Saçlı Teyze diyelim. Uzun Saçlı Teyze küçük RenDong’un yanına gelerek, "Henüz diş çıkarmadı mı?" diye sordu.


Lian Qiao içini çekti. "Henüz değil." Az önce bakmıştı, Küçük RenDong’un diş etlerindeki çıkıntılar hâlâ oradaydı, diş etleri şişmişti ama süt dişleri hiç çıkmaya niyetli gibi görünmüyordu.


Gerçekten tek çözüm diş etlerini kesmek miydi? Yoksa önce biraz iltihap önleyici ilaç mı almalıydı?..


Uzun Saçlı Teyze başını salladı ve önerisini reddetti. "İltihap önleyici ilaçlar ne işe yarar? Dişleri çıkmayacak ve er ya da geç ateşi çıkacak. Ya şuna ne dersin; dişlerini kaşıyacak bir şey bul. Bizim çocuk da küçükken böyleydi, süt dişleri çıkmıyordu ve doktor diş etlerini kesmesi gerektiğini söylemişti. Bunu istemedim, bu yüzden ona diş çıkarma bisküvileri verdim ve iyi oldu."


Lian Qiao bunu duyunca hemen müdüre diş çıkarma bisküvisi olup olmadığını sordu. Müdür başını sallayınca Lian Qiao 1993 yılında olduklarını ve çocuk yetiştirmenin 2020'deki kadar pahalı olmadığını hatırladı. Diş çıkarma bisküvisi ne kelime, yiyecek bir şeyler bulmaları bile yeterince iyiydi.


Lian Qiao’nun morali bozulmuştu ki müdür şöyle dedi: "Diş çıkarma bisküvisi yok ama karidesli kraker var."


Karidesli kraker mi?!


Lian Qiao'nun gözleri parladı ve çocukluk anıları bir anda gelgit dalgası gibi gidip geldi.


Evet! Çocukken bunları yemişti! Karidesli kraker denen bu yiyecekler, aslında karides etinden yapılmayan, sadece karides tozu konulan ve taze karides tadı veren bir tür paketlenmiş yiyecekti. Çocukken bunları atıştırmalık olarak yerdi.


Karidesli krakerlerin dokusu biraz sertti ve tadı iyiydi, bu da dişlerini çıkarması için mükemmeldi.


Lian Qiao hemen müdürden karidesli kraker istedi ve onlarıRenDong'a verdi.


Küçük RenDong’un diş etleri şişmişti ve Lian Qiao ile birlikte konuşabilmek için dişlerini bir an önce çıkarmak istiyordu, bu yüzden karidesli krakerleri hapır hupur kemirdi. Hiç dişi yoktu, bu yüzden diş etlerini biraz sürtmesi gerekti. Bu işlem kesinlikle biraz acı vericiydi ama RenDong acıdan korkmuyordu.


Diş ağrısı beyin iltihabından iyidir!


Lian Qiao küçük RenDong’u kucağına aldı ve karidesli krakerleri birer birer ağzına verdi. Küçük ağzının şişmesini ve hareket etmesini izlerken Lian Qiao'nun kalbi aniden şefkatle kabardı. RenDong’un asansörde ona söylediklerini hatırladı.


Bir çocuğumuz olsaydı ne yapardın?


Eğer bir çocukları olsaydı onun üzerine nasıl titreyeceğini hayal bile edemiyordu. Ona verebileceği her şeyi verirdi, büyümesini izlerdi, o çocuğun yavaş yavaş büyüyüp kendisine ve RenDong’a dönüşmesini seyrederdi. Ne mutlu bir şey olmalı….


Keşke çocuk sahibi olabilselerdi…


Lian Qiao'nun aklından birçok saçma fikir geçti ve bazıları yasa dışıydı. Ama hemen kendi kendini reddetti.


Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin RenDong ile çocuk sahibi olmak istiyorlarsa üçüncü bir kişinin kaçınılmaz olarak araya girmesi gerekecekti. Ve bunu hiçbir şekilde kabul edemezdi.


O çocuğu sadece kendisinin ve RenDong’un hayatlarının devamı olduğu için sevecekti. En çok değer verdiği kişi her zaman RenDong olacaktı. Aralarına girecek üçüncü bir kişiye yer yoktu.


Bırakın kadını, yumurta da olsa fark etmez!


Lian Qiao soyunu kesmenin heyecanına o kadar dalmıştı ki küçük RenDong'un elinden bir karidesli krakerin düştüğünü fark etmemişti.


Müdür çoktan dışarı çıkmıştı, diğer çocukların çamaşırlarını yıkaması ve kurutması gerekiyordu ve çok meşguldü. Şu anda odada sadece Lian Qiao ve RenDong vardı.


Bu nedenle Lian Qiao küçük RenDong'da bir sorun olduğunu fark ettiğinde küçük RenDong'un yüzü çoktan mosmor olmuştu, küçük elleri ve ayakları çırpınıyordu.


Lian Qiao şok olmuştu ve ilk tepkisi alnını yoklamak oldu. Şaşırtıcı bir şekilde alnı serindi ve ateşi yoktu.


Lian Qiao afalladı, hemen onu yatağa yatırdı ve müdüre seslendi. RenDong'dan yarım adım bile uzaklaşmaya cesaret edemiyor ama ne yapacağını da bilmiyordu, bu yüzden çaresizce yardım istemekten başka çaresi yoktu.


Yardım çağırdıktan sadece bir dakika sonra küçük RenDong çoktan kundaktan kurtulmuştu. Tombul elleri ve ayakları sürekli havada sallanıyordu, aşırı derecede acı çekiyor gibiydi ve küçük yüzü bir top gibi buruşmuştu. Dudakları morarmıştı, belli ki ciddi bir oksijen yoksunluğu içindeydi.


Lian Qiao ne diyeceğini bilmiyordu, neredeyse hıçkırarak ağlayacaktı. "Neyin var senin? Neyin var RenDong, söyle bana!"


"Eh… eh…." Küçük RenDong boğazından küçük bir ses çıkarmaya çabaladı. Ne yazık ki anlamlı cümleler kuramıyordu. Lian Qiao hâlâ ona ne olduğunu anlamamıştı, sadece nefes alamadığını ve boğulmak üzere olduğunu biliyordu.


Neden? Ateşi ya da zatürresi yoktu, o halde bu neden oluyordu?


Lian Qiao panik içinde etrafına bakındı ve sonunda küçük RenDong’un yere attığı yarım paket karidesli krakeri gördü.


Karides krakerlerinde bir sorun mu vardı?


İlk düşüncesi karidesli krakerlerin zehirli olduğu ve müdürün RenDong’a zarar vermeye çalıştığıydı… Ama RenDong onları yemeden önce karidesli krakerlerin tadına bakmıştı! Zehirli olamazdı!


Neler oluyor?..


Merdivenlerde kaotik bir ayak sesi duyuldu. Lian Qiao gelenin müdür olduğunu düşünerek beklentiyle arkasına baktıysa da gördüğü sadece işe yaramaz takım arkadaşlarından oluşan gruptu.


"Onun nesi var?!" Kilit oyuncuya bir şey olduğunu gören herkes tedirgindi. Bir sürü insan soru sormak için yanlarına geldi.


Lian Qiao öfkeyle şunları söyledi. "Çabuk müdüre gidin! Onu kurtarması için onu bulun!"


"Henüz panik yapmayın!" Çocuklarla arası çok iyi görünen Uzun Saçlı Teyze araya girdi. "Muhtemelen yemek boğazına kaçmıştır! Sırtına vur!"


Lian Qiao’nun aklı ancak o zaman başına geldi ve aceleyle RenDong’u kucağına alıp sırtına sertçe vurdu.


Vurulurken küçük bedeni ileri geri sallandı ama RenDong öksürmedi bile, sadece çırpındı ve büyük bir kızgınlıkla kıvrandı, yüzü acıyla doluydu.


Lian Qiao biraz daha gecikirse gerçekten boğularak öleceğinden korkuyordu, bu yüzden bunu fazla önemsemedi ve RenDong’u doğrudan baş aşağı getirip iki bacağından tutarak kaldırdı, boğazına takılan şeyi çıkarmaya çalışarak onu şiddetle salladı.


Etraftaki birkaç kişi de kilit oyuncunun önemini biliyordu, bu yüzden aceleyle sırtına vurdular.


Ancak herkes ne kadar uğraşırsa uğraşsın RenDong hiçbir şey tükürmedi. Küçük ağzı sanki konuşmak istiyormuş gibi açılıp kapandı ama ne ses çıkarabildi ne de öksürebildi.


Ağlayamadı bile.


Sadece çaresizce ve içgüdüsel olarak kıvranıp çırpınabiliyor, tüm vücut dilini kullanarak iki kelime söyleyebiliyordu.


Canım acıyor.


Bu noktada Küçük Elma'nın bile yüzü solmuştu, korku içinde "Onun nesi var böyle, bu nasıl olabilir?..” dedi.


Güçlü Yaralı Yüz ise duygusal olarak çökmüş bir halde yerde kıçının üzerine oturmuş, başını tutarak bağırıyordu. "Bitti, bitti! O ölecek! Biz de öleceğiz!"


Kimse tek kelime etmedi, sadece Lian Qiao hâlâ umutsuzca sırtını sıvazlamaya ve nefes alışını yumuşatmaya çalışıyordu.


Baş aşağı durduğu için miydi belli değildi ama nefessiz kalmaktan morarıp kızaran yüzü giderek şişiyordu. Lian Qiao bir şeylerin yanlış gittiğini hissetti ve aceleyle onu yatırıp yatağa düz bir şekilde uzanmasını sağladı. Fakat bu küçük RenDong’un kendini daha iyi hissetmesini sağlamadı.


Yanakları buharda pişmiş çörekler gibi şişmiş ve küçük dudakları bile şişip kabararak tuhaf bir renk almıştı.


Bu dudak rengi… benzersizdi. İki dudağın ortası soluk ve şişkinken etraflarındaki dış halka daha koyu bir kırmızıydı, kötü sürülmüş bir ruj gibiydi.


Lian Qiao bu garip değişiklik karşısında bir tür anıya kapıldı. Acil ve yoğun bakım uzmanı olan annesinin bir ara söylediği bir cümleyi hatırladı.


…Ağız ve dudak mukozasında soluk ödem.


Soluk ödem... soluk ödem... neydi o?


Etrafındaki gürültü ve RenDong’un yüzündeki acı dolu ifade Lian Qiao’nun hatırlamasına engel oluyordu. Öfkeyle, "Kesin şunu!" diye bağırdı ve sonra RenDong'u alıp aşağıya koştu.


Müdüre gitmeliydi! Çözümü sadece müdür bulabilirdi! Onu sadece müdür kurtarabilirdi!


RenDong’un minik bedeni Lian Qiao'nun ellerinde bir hiç gibi hafifti ve bir yaşında olmasına rağmen hâlâ çok küçüktü. Lian Qiao iki üç adımla neredeyse merdivenlerden aşağı atlayacaktı. Konağın dışına fırladı ve müdürün avlunun dışında çamaşır kuruttuğunu gördü.


Avlunun!.. Dışına!..


Çıkmıştı!


Küçük RenDong’un çırpınışları azaldı, neredeyse aralıklı seğirmelere dönüştü. Küçük yüzü çirkin bir portakal gibi buruşup top haline gelmişti. Lian Qiao ona baktı ve kalbi şiddetle sıkıştı, bu yüzden daha fazla düşünmedi ve RenDong’u kucaklayıp avlu kapısına doğru koştu.


"Müdür, çabuk!.."


Tam haykırmıştı ki aniden bir şey hissetti; boynuna dolanan bir el haykırmak istediği kelimeleri boğazına tıkadı.


Lian Qiao irkildi ve figürü aniden durdu. Kalbinde bir anda korkunç bir sezi filizlendi, aynı zamanda RenDong'un…hareket etmeyi bıraktığını hissetti.


Bunun doğru olduğuna inanamıyordu. Bununla birlikte gözleri yavaşça RenDong’un yüzüne düştüğünde gözlerine takılan solgun yüz acımasızca kalbinde büyük bir delik açtı.


Artık hareket etmiyor.


Artık mücadele yok, seğirme yok, hatta o küçük göğsün inip kalkması bile yok.


Küçük RenDong’un gergin ifadesi nihayet gevşedi, göz kapakları sarkarak gözlerinin akını biraz olsun ortaya çıkardı. Yüzü ve dudakları o kadar şişmişti ki patlamak üzere olan su balonları gibi neredeyse yarı saydamdı.


O anda Lian Qiao boğazına bir şeyin takıldığını hissetti, öksürmek istedi ama yapamadı.


İçgüdüsel olarak boğazına yapışan şeyi çıkarmaya çalışırken bir eliyle RenDong’un minik bedenini tutmaya devam etti ve bırakmayı reddetti. Boğazındaki şey büyüyor gibiydi; kısa sürede tüm boğazını tıkayarak konuşmasını, nefes almasını imkansız hale getirdi. Göğsü ne kadar yükselip alçalırsa alçalsın ve ciğerleri ne kadar zorlanırsa zorlansın, birazcık hava bile soluyamadı…


Gözleri hızla karardı ve dünyası dönmeye başladı.


Müdürün silueti bir an parıldadı. Hâlâ yetimhanenin dışında çamaşır kurutuyordu ve buradaki kargaşayı fark etmemişti.


Lian Qiao küçük bedeni tuhaf ve küçük pembe bir dev gibi tanınmayacak kadar kızarmış ve şişmiş olmasına rağmen ölene kadar RenDong’un bedenini kollarında tuttu.


O anda, Lian Qiao aniden hatırladı.


Ah, gırtlak ödemi.


Ağız ve dudakların soluk mukoza zarı ve boğazdaki ödem… alerjinin neden olduğu sistemik bir ödemdir.