Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 74: Üç Kişi Bir Kaplan Yapar 10

 


Xu RenDong o gece iyi bir uyku çekebileceğini düşünmüş fakat beklenmedik bir şekilde sabahın ikisinde tekrar uyandırılmıştı.


Film kulübü dörtlüsünün başı yine dertteydi.


 Xu RenDong üçlüsü olay yerine vardığında, film kulübünün odasının önünde yine büyük bir izleyici kalabalığı toplanmıştı. Aynı tanıdık tarif, aynı tanıdık koku, aynı tanıdık başkan üzerlerine atlıyor ve tanıdık bir şekilde tekmelenerek uzaklaştırılıyordu.


Geçen seferin aksine, bu sefer yatakta çığlık atan yaralarla kaplı bir kadın yoktu. Kazayı yapan yine korkak ve narin Üye A idi ama olay mahalli tuvalet olarak değişmişti. Başsız bir kadın bedeni klozetin üzerinde uzanıyordu, kolları yanlarından sarkıyordu, boynundan kırık bir musluk gibi kan fışkırıyor, klozeti ve yer karolarını parlak kırmızıya boyuyordu.


Üyesi A Xu RenDong'un hayalet hikayesindeki küçük çocukla aynı şekilde ölmüştü, kalabalık bunu gördüğünde hepsinin beti benzi attı.


"Lanet olsun, kutu değil miydi o? Neden klozete dönüştü?”


"Artık tuvalete bile gidemiyor muyuz? O zaman ne yapacağız! Kahretsin, şu an işemek istiyorum!"


“Sefil durumdayız ama nedense gülesim geliyor…”


Xu RenDong Başkan’a çaresizce baktı: "Bu sefer ne oluyor?"


Kalabalık: "?" ‘Bu sefer’ derken?


Başkan yüzündeki kan ve gözyaşını sildi: "Gecenin bir yarısı tuvalete gitmek için kalktı ve sonra klozet kapağı tarafından başı koparıldı..."


Xu RenDong klozetin içine baktı, temizdi ve kafa yoktu: “Kafa nerede?”


Başkan şok içinde şöyle dedi: “İçeride bir el vardı ve kafayı içeri sürükledi.”


“Bir el mi?” Xu Nendong şaşkına döndü. “Nasıl bir el olabilir?”


Başkan cevap vermedi. Xu RenDong film kulübünün diğer iki üyesine baktı; onlar da yüzlerindeki utanç ifadesiyle sessizce başlarını çevirdiler. Ancak bir süre sonra eşcinsel Üye B fısıldadı: “Tuvalete yalnız gitmeye cesaret edemedi, bu yüzden başkan ‘tuvalette eller olmasından mı korkuyorsun’ diyerek şaka yaptı.”


Kalabalık: “...” Siz gerçekten olağanüstüsünüz, böyle bir zamanda böyle şakalar yapmaya nasıl cüret edebilirsiniz?


Lian Qiao çenesine dokundu ve "Görünüşe göre 'Üç Kişi Bir Kaplan Yapar' gerçekten üç kişinin kaplan olması gibi. Sadece saat on ikide anlatılan hayalet hikayesi gerçek olmakla kalmıyor, üçten fazla kişinin duyduğu hayalet hikayeleri anlatıldığı sürece gerçek oluyoz.” dedi.


Kalabalık: “…” Bu işleri daha da zorlaştırmıyor mu?!


Xu RenDong kendini çaresiz hissetti ve başkana karanlık bir bakış attı: "Neden boşu boşuna tuvaletteki eli tartışıyorsunuz?"


Başkan: "Buraya gelmeden önce Ruhun Dönüşü Gecesi* filmini izliyorduk."


*[回魂夜: 1995 yapımı komedi korku filmi, Türkçesi yok, İngilizcesi Out of the Dark]


Xu RenDong: "?"


Lian Qiao ona açıkladı: “Stephen Chow'un oynadığı bir korku filmi.”


Başkan: “Evet, evet, evet! Ruhun Dönüşü Gecesi!” Bunu duyduğunda anında enerjiyle doldu. “Sen de izlemişsin, ne tesadüf!”


Xu RenDong: “…” Buraya gelmeden önce kaç tane korku filmi izlediniz?


Ama bu soruyu sormaya cesaret edemedi. Bir yemek tarifindeki malzemeler gibi bir dizi korku filmi anlatsaydı her şey biterdi ve onlarla asansörde buluşmak zorunda kalırdı.


Bu düşünce karşısında Başkan'a ters ters bakmaktan kendini alamadı: Seni en başından öldürmeliydim!


Başkan, Xu RenDong'un gözlerindeki cani bakıştan o kadar korkmuştu ki bacakları gevşedi ve hemen onun önünde diz çöktü. Hemen ardından tiyatro gösterisine yeniden başladı. "Hepsi benim hatam!" diye haykırırken göğsünü yumrukladı. “Onu öldürten benim! Ben iyi bir başkan değilim! Ühühühühühü!”


Xu RenDong ona dikkat etme zahmetine girmedi, Lian Qiao'nun düşünceli bir ifadeyle tuvalete baktığını ve aniden geri dönüp “Çikolata var mı?” diye sorduğunu gördü.


"Biraz var, gidip alayım." Bir kız odasına geri döndü ve iki parça çikolata getirdi, “Çikolatayı ne için istiyorsun?”


Lian Qiao, "Bir deney yapmak istiyorum. Hepiniz yoldan çekilin."


Xu RenDong ona şaşkın bir bakış attığında, Lian Qiao ona gülümsedi: "Gidip onu etkilemek istiyorum." 


Xu RenDong anında anladı. Başıyla onayladı ve herkesle birlikte iki adım geri gitti. Lian Qiao'nun eğildiğini, kadın cesedinden özür dilediğini ve ardından onu yavaşça yer karolarının üzerine bıraktığını gördü. Bir parça çikolatayı açtı ve ardından kadın cesedini taklit ederek tuvaletin kenarına uzanıp kafasını içeri soktu.


Tam kafasını sokarken kalabalık sadece gözlerinin önünde bir parıltı görür gibi oldu, korkunç beyaz bir el tuvaletten çıkarak doğrudan Lian Qiao'nun yüzüne doğru yöneldi!


Kalabalık neye uğradığını şaşırdı. Neyse ki Lian Qiao'nun tepkisi çok hızlıydı ve eller ona dokunmadan önce geri çekildi. Fakat ağzı küfürler ediyordu. Xu RenDong'un kalbi sıkıştı, yardım etmek için öne çıkmak üzereydi ama sonra Lian Qiao'nun elini kaldırdığını ve uzanan ellere çikolatayı fırlattığını gördü. El çikolata tarafından vurulduğu an herkes açıkça ürkütücü bir çığlık duydu. Hemen ardından ele sülfürik asit sıçramış gibi oldu ve yukarıdan aşağıya sıcak buhar çıktı. Yavaş yavaş büzülerek garip şekilli bir et parçası haline geldi ve tekrar tuvalete düştü.


Kalabalık şaşkınlık içindeydi: Ne oldu? Az önce ne oldu? Bu nasıl çalışıyor? Hayalet çikolata tarafından mı öldürüldü?


Xu RenDong Lian Qiao'yu yerden kaldırdı ve yaralanmadığından emin olmak için onu yukarıdan aşağıya süzdü: “İyi misin?”


Lian Qiao elini salladı: "Sorun değil, sadece yüzüme tuvalet suyu yüzüme, bu yüzden küretmeden edemedim."


Xu RenDong bir süre suskun kaldı ve yüzünü silmek için bir havlu aldı. Kalabalık merakla sordu: “Hayalet çikolatadan neden korkuyor?”


Lian Qiao şaşkınlıkla sordu: “Hiçbiriniz Ruhun Dönüşü Gecesi'ni izlemediniz mi?”


Etrafına bakındı, film kulübü üyeleri dışındaki herkes, Xu RenDong ve Zhong Xiu da dahil olmak üzere başlarını salladı. Lian Qiao açıkladı: “'Hayaletleri yakalamak için streç film, öldürmek için çikolata kullanmanız gerekiyor', bu Ruhun Dönüşü Gecesi’nden klasik bir replik. Usta Xing'in de hayaletleri avlamak için kullanılabilecek bir saksı çiçeği yok muydu?.. Gerçekten, hiçbiriniz görmediniz mi? Çocukken bile mi?”


Herkes birbirine baktı. Xu RenDong bir an düşündü: "Hayalet hikayelerinden gerçeğe gelen hayaletlerin hikayenin ortamına tamamen bağlı kalacağını mı söylemek istiyorsun?"


"Öyle olmalı." Lian Qiao başını salladı. "Ancak zorluğu artacak gibi görünüyor, aksi takdirde klozet kapağı insanları tuzağa düşüremezdi."


Kalabalık sustu. Rock Keşişi içini çekti: "Daha sonra hayalet hikayeleri anlatmak daha da zor olmayacak mı?" 


Xu RenDong, "Her neyse, şimdi dinlenmeye dönelim." dedi. Yeterince uyumamıştı ve şimdi uykusu vardı.


Kalabalık kabul etti ve odadan çekildi.


Xu RenDong bir süre düşündü, sonra geri döndü. Film kulübündeki üç kişi ağlıyor ve Üye A'nın cesedini topluyorlardı. Xu RenDong'un geri geldiğini gördüklerinde o kadar korktular ki hemen çenelerini kapattılar. Özellikle Başkan, bacakları güçsüzleştiğinden tekrar diz çökmek üzereydi.


Xu RenDong onu yakasından tutup kaldırdı ve soğuk bir şekilde şöyle dedi: "Şu andan itibaren konuşmana izin yok. Bir kelime daha söylemeye cüret edersen, ağzını iğneyle dikerim. Görmüşsündür… ” Başkan’a sahnlelerle bir anlam vermek için bir filmden bir örnek bulmak istedi, iki saniyeliğine takıldı ve bir şey bulamadı. Utanç vericiydi ama soğukkanlılığını koruyarak cevap vermekten başka seçeneği yoktu: “...o filmdeki gibi.” 


Başkan ne yapacağını bilemedi ve yüzü anında soldu. Tekrar tekrar başını salladı.


[Testerenin bir sahnesinde ağzı dikilmiş biri vardı, belki onu düşünmüştür ahah]


Verdiği tepkiden memnun olan Xu RenDong onu rahatça yere fırlattı ve zarif bir şekilde oradan ayrıldı. Bir süredir izleyen Zhong Xiu aniden Lian Qiao'nun kolunu çekiştirdi ve fısıldadı: "Genelde böyle midir...?"


Lian Qiao sordu: "Ne demek istiyorsun?"


Zhong Xiu bunu nasıl tarif edeceğini bilmiyordu ama bir süre mücadele ettikten sonra şöyle dedi: "Mesela... hoş olmayan birini bulursa olay yerinde harekete geçer... hem gizlice hem de açıkça öldürme niyeti var ve bunu saklama zahmetine girmez..."


Lian Qiao düşündü: ‘Bu nasıl olabilir? Benim RenDong'um kibar ve sevecendir ve çok yakışıklıdır, o bir melek gibi.’ Ancak patron RenDong'un Başkan’a yaptıklarını düşününce Zhong Xiu haklı görünüyordu…


Lian Qiao aniden bir ilham patlaması yaşadı ve hemen bir aktörün ruhu tarafından ele geçirildi. Üzgün ​​bir yüzle inlemeye başladı: “Evet! O sadece bir pislik! Genelde evde böyle olur, benden biraz memnun kalmazsa beni yumruklar, tekmeler atar, her gün beni döver! Bu hayata daha fazla katlanamam… Onu terk etmekle en iyisini yaptın ühühühü…”


Zhong Xiu'nun ifadesi sanki görünmez bir iğne batırılmış gibi değişti ve kasvetle, "Gerçekten mi? Özür dilerim.” dedi.


Lian Qiao: Ha??? Evde dayak yediğim için neden özür diliyorsun?


Kim olduğunu sanıyorsun! Onun adına özür dilemeye ne hakkın var!


Zhong Xiu'nun kasvetli haline bakarken Lian Qiao bunun hakkında ne kadar çok düşünürse o kadar yanlış hissetti. Başının üstünün yeşile döndüğünü ve nefesinin çayırların kokusuyla dolduğunu hissetti.


[Kıskançlık tabiri]


Herkes gittikten sonra, film kulübünün odasına.


Başkan üzgün bir şekilde duvara yaslanmıştı ve kulübün diğer iki üyesi ne diyeceklerini bilemez bir halde birbirlerine bakıyorlardı.


Cesedi kendi haline bıraksalar bile kendiliğinden kaybolacağını bilmelerine rağmen ölen Üye A onların bir arkadaşıydı ve sadece bir kapı ötedeki banyoda ölmüş olması hepsini rahatsız ediyordu.


Ceset basitçe ortadan kaldırıldıktan sonra, üçü de uzun bir süre aynı pozisyonda sessizce kaldılar.


Eşcinsel Üye B onu rahatlatmak için “Başkan, kendini fazla suçlama. Böyle bir şeyin olmasını kimse istemez. Bir insan olarak en önemli şey mutlu olmaktır…” dedi.


Göz alıcı C Üyesi alay etti: "Ona yemesi için bir kase erişte de yapmak ister misin?"


Sözcükler ağzından çıkar çıkmaz odada bir mide gurultusu duyuldu. Başkan utanarak karnını ovuşturdu: “Gerçekten açım.”


Eşcinsel Üye B utangaç bir şekilde şöyle dedi: “Sana aşağıda biraz erişte hazırlayacağım.”


Göz alıcı C Üyesi tiksintiyle baktı: "Daha ne kadar mide bulandırıcı olabilirsin?"


İkisi tekrar tartışmak üzereyken, Başkan aceleyle araya girdi: "Tamam, tamam, tartışmayın.” Üye B’ye, Üye C’yi yatıştırmak için kendisi odada kalırken üç kase erişte hazırlamasını söyledi.


Üye B biraz isteksiz olsa da kendisine söyleneni yaptı ve yoluna devam etti. Aşağıya yalnız indi, mutfak sessizdi. Işıklar açık olmasına rağmen oldukça ürkütücü ve boş görünüyordu.


Üye B biraz gergin hissetti, erişteleri olabildiğince çabuk pişirmek ve sıcak Başkan Küçük Güneş'e geri dönmek istedi. Çabucak üç paket hazır erişte buldu, suyu tencereye döktü ama ateşi yakmaya çalıştığında onu yakamadı.


Gazı mı bitmişti?


Bir süre durumu inceledi, ne olup bittiğini anlayamadığı için yemek yapamıyordu. Bu yüzden tekrar etrafta dolaşıp su ısıtıcısını aradı, gün içinde birinin burada su kaynattığını hatırlıyordu. Ama şimdi su ısıtıcısı da gitmişti, muhtemelen umursamaz biri tarafından odasına götürülmüştü.


Ne yapabilirdi? Yemek için hazır erişte bile yapamıyor muydu?


Üye B'nin aklına bir fikir geldi, aniden internetten mikrodalga fırında nasıl hazır erişte pişirileceğini okuduğunu hatırlamıştı. Üç paket erişteyi yeniden açtı, suyu ve baharatı ekledi, ardından mikrodalgayı bir gürültüyle kapattı ve başlat düğmesine bastı.


Bir vızıltı sesiyle birlikte mikrodalga sıcak turuncu bir ışıkla parladı. Üye B, üç kutu hazır eriştenin mikrodalgada girdap gibi dönmesini izledi ve eve dönmüş için sıcak bir his yaşadı.


Aniden bir çarpma sesi geldi!


Arkasındaki kapı aniden kapanmıştı.


Üye B çok korkmuştu. Yutkundu ve arkasında neler olduğunu görmek için geriye bakmak istedi ama ensesindeki tüyler diken diken olmuştu, geriye bakmaya korkuyordu.


Her şey yolunda olmalıy. Daha yeni birisi öldü, bu yüzden bu kadar çabuk başka bir olay olması imkansız…


Mikrodalga fırına bakarak sessizce kendini teselli etti. Hazır eriştenin kapağından yavaş yavaş sıcak buhar çıkıyordu, yakında hazır olacağını düşünüyordu.


Neredeyse bitiyordu. İki dakika, bir dakika ve otuz saniye kaldı.


Hava biraz sıcak, bu mutfak neden birdenbire bu kadar havasız oldu? Ah, pencere yok, havalandırma yok. Sanırım kapı az önce rüzgarla kapandı, tabii ki kapı kapalıyken havasız olur…


Gözleri zamanlayıcıya sabitlenmişti ve zihninde sessizce sayıyordu: 10, 9, 8…


Ama üç paket erişteyi oraya nasıl çıkaracağım? Bir tabak bulmalıyım…


Tik, tik, tik, tik, zamanlayıcının ibresi sonunda 0 rakamına gelmiş ama beklenen ding sesi çıkmamıştı. Erişteler hâlâ mikrodalganın içinde dönüyor, turuncu ışıltılar pırıl pırıl parlıyordu.


Üye B dondu kaldı ve zamanlayıcıyı çevirmek için uzandı. Zamanlayıcı gerçekten de sona ulaşmıştı. Tekrar ters yöne çevirmeye çalıştı ama işe yaramamıştı.


… Ne oluyor?


Oda giderek daha fazla ısınıyordu, Üye B’nin kafasından boncuk boncuk terler akmaya başlamıştı. Kalbindeki huzursuzluk artmaya başladı ve nefes nefese kalarak mikrodalga fırının kapağını çekti. Bir "tık" sesi geldi ve mikrodalga açıldı.


Hazır eriştelerin cezbedici aromasının eşlik ettiği bir ısı dalgası geldi. Üye B'nin midesi de guruldamıştı.


Sıra dışı bir şey yok gibi görünüyordu, çok fazla düşünüyor olmalıydı.


Erişteleri tepsiye koydu ve kendi hayal gücüne güldü. Kapıya ulaştığında boştaki eliyle kolu çevirmek için uzandı.


“Hsss!” Acıyla elini geri çekti ve elindeki tepsi bir gürültü ile yere düştü. Hazır eriştelerin hepsi devrildi, buharı tüten suları her yere döküldü ve Üye B'nin pantolon bacaklarına ve ayakkabılarına birkaç erişte bulaştı.


Ancak erişteler umurunda değildi, sadece dehşet içinde parmaklarına baktı. Parmağı anında yanarak kabarcıklanmış ve hatta parmağının ucundan bir deri parçası düşmüştü! Ama eriştelerden dolayı değildi; o kadar sıcak olamazlardı.


Buna inanamadı, gözlerini kapı koluna çevirdiğinde dehşete kapılmaktan kendini alamadı.


Pirinç kapı tokmağı onu şaşırtacak şekilde kıpkırmızı olmuştu! Parmağından kopan deri parçası hâlâ üzerine yapışmış haldeydi ve yavaş yavaş kıvrılıp kömürleşiyor, sonunda küçük siyah bir parçaya dönüşüyordu.


Üye B’nin korkudan dili tutulmuştu, boğazından yardım çığlığı bile çıkmıyordu. Titreyerek birkaç adım geri attı, bir şeye çarptı ve ardından acı dolu bir çığlık attı.


"Ahhhhhhhh!" 


Haşlanma sesiyle ayağa fırladı, sırtını yoklamak için çabaladı ve şaşkınlıkla bir avuç kana baktı. Gömleğinde büyük bir delik açılmıştı.


Ne haltlar dönüyordu?



Nefesi giderek ısınıyor. Aldığı her nefes lav gibiydi ve solunum yolunu baştan sona yakıyordu. Çok geçmeden nefessiz kaldığını hissetti ve boynunu tutarak ağır ağır soluklandı. Mikrodalganın ışığı bir noktada kan kırmızısına dönmüştü ve şaşırtıcı bir şekilde kapağı açık olmasına rağmen boş tepsi hala dönüyor, kabin hala düşük bir çalışma sesiyle uğulduyordu.


Üye B kendini mikrodalga fırının önüne attı, düğmeyi çaresizce çevirmeye ve mikrodalga fırını kapatmaya çalıştı. Düğme o kadar sıcaktı ki parmaklarından cızırtı sesi geliyor ve beyaz gaz çıkıyordu. Ama şu anda parmaklarındaki acıyı umursamıyordu. Düğmeyi çevirmek için tüm gücünü kullandı ama ne kadar denerse denesin mikrodalga tepsisi dönmeye devam etti.


Sıcak hava ses tellerini yaktı, artık ses çıkaramıyordu. Boynunu kapatarak kapıya doğru tökezledi ve tekmeleyerek açmaya çalıştı. Kapı hiç kımıldamadı bile.


Mutfaktaki sıcaklık gittikçe artıyor, vücudunun her yerinde kabarcıklar oluşuyor ve çıplak gözle görülebilecek bir hızla büyüyordu.


Tüm vücudunu kapıya çarpmaktan başka çaresi yoktu…


"Bzzzzz"


Tüm vücudu kapıya yapışmış, kavurucu bir ses çıkarıyordu.


Üye B’nin gözleri sıcaktan geriye döndü, neredeyse bir anda bilincini kaybediyordu. Ama ne kadar çok acı hissederse o kadar ayık oluyordu. Teninin ve kaslarının kavrulma sesini net bir şekilde duyabiliyordu.


Acıtıyor… acıtıyor… neden bu kadar acı verici…


Nem buharlaşmaya devam ederken vücudundan ısı yükselmeye devam etti. Çok geçmeden artık mücadele edecek gücü kalmamıştı ve tüm vücudu yanan kırmızı kapıya bastırılmış, kömürleşmiş, burna hoş kokan bir teppanyaki* parçasına dönüşmüştü.


[Japon mutfağında yemek pişirmek için demir tava kullanılarak yapılan yemeklerin genel adıdır. Google’a aratıp nasıl olduğuna bakabilirsiniz.]


Aynı zamanda, ikinci katta, film kulübünün odasında.


Göz alıcı Üye C yatağın kenarına oturdu ve yanlışlıkla bir şeyi tekmeledi. Onu almak için eğildi ve şaşkınlıkla, "Hey, su ısıtıcısının burada ne işi var?” diye sordu.


Başkan geldi, su ısıtıcısını aldı ve kayıtsızca "Bu her odada yok mu?" dedi.


Göz alıcı C üyesi biraz şüpheliydi: “Öyle mi? Buraya geldiğimizde mutfakta sadece bir su ısıtıcısı olduğunu hatırlıyorum.” 


Başkan su ısıtıcısıyla uğraşıyordu, gözlerinde tuhaf bir parıltı vardı. Bir an durakladı ve sonunda gülümsedi: “Bu kadar büyük bir evde nasıl sadece bir su ısıtıcısı olabilir? Bu arada, neden hala dönmedi? Bu küçük aptal böyle önemsiz bir meseleyi halledemiyor olamaz, değil mi?”


“Küçük aptal” sevgiyle söylendiğinde soğuk Üye C'nin yüzü anında düştü.


Başkan onun ifadesindeki değişikliği fark etmemiş gibiydi. Yüzünde tam anlamıyla endişeli bir ifadeyle şöyle dedi: “Biraz endişeliyim. Aşağı inip onu kontrol edeceğim."