Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 199: 1992-2020 69

 

Lian Qiao RenDong’u daha önce hiç bu kadar aktif görmemişti.


RenDong her zaman gururuna çok önem verirdi. Daha önceleri dayanamasa bile dudaklarını ısırır ve çığlık atmayı reddederdi. Ancak bu kez, küçük malzeme odasında kilitli olmaları ve başkaları tarafından fark edilmek konusunda endişelenmelerine gerek olmaması mıydı nedeni bilinmez, RenDong gerçekten de ona seks istemek için inisiyatif almış, bir yandan onu öperken bir yandan da rüyalarında bile göremeyeceği kelimeler söylemişti.


Bu, Lian Qiao'nun kalbinin merkezinde tuttuğu kişiydi ve elinin ayağının tek bir hareketi bile onu yerinden sarsabilirdi, bu seferki bu bariz baştan çıkarmadan bahsetmeye bile gerek yoktu.


Lian Qiao hızla aklını yitirdi, korku filmlerinde seks yaparsan ölürsün kuralı kafasının arkasına fırlatıldı. RenDong'a sıkıca sarıldı, bakışlarında sadece RenDong'un hafif kırmızı, sulu gözleri kaldı.


Lian Qiao'nun hareketleri yavaş yavaş kontrolden çıktı, bir anlık tutkuyla yanlışlıkla RenDong'un kafasının arkasını ekipman dolabına çarptı. Sadece bir "güm" sesi duyuldu, ekipman dolabı biraz sallanırken düşmek üzere gibi görünüyordu.


Lian Qiao aniden kendine geldi ve bilinçsizce RenDong'u korumak için kendini destekledi.


Neyse ki malzeme dolabı yalnızca birkaç kez devrilmeden sallandı. Lian Qiao rahat bir nefes alarak hemen ona "Acıdı mı?" diye sordu.


"Hayır..." RenDong'un sesi kısıktı. Onu daha yakınına çekmek için boynuna asıldı, gözlerindeki yaşlar ışıltıyla titredi. "Devam et..."


Lian Qiao biraz daha ayıktı. Herhangi bir kanama veya şişlik olmadığından emin olmak için endişeyle kafasına dokundu. Daha sonra dikkatle RenDong'un belini destekleyerek onu kendisine yaklaştırdı.


RenDong'un sırtı sert mindere sürtündü, mevcut duyguların altındayken bu kadar basit bir sürtünme bile ateş yakıyor gibiydi, bu yüzden boğazının derinliklerinden yumuşak bir "hı" sesi çıkarmaktan kendini alamadı.


Lian Qiao'nun daha yeni geri dönen akıl sağlığı onun inlemesiyle birlikte hiçliğe karıştı. Onu minderden kaldırdı ve birbirlerinin varlığını hissederek onu öptü.


Ne kadar zaman geçtiği belli değildi. Çokça enerjik olan Lian Qiao çok ileri gittiğini hissetti. RenDong’uhn gözlerini açamayacak kadar yorgun olduğu açıkken hâlâ parmak uçlarını emiyordu. Gözleri özlem doluydu.


"…Çok geç oldu." Lian Qiao saate baktı, RenDong'un gözlerinin kenarını öptü. "Hadi geri dönelim. Giyinmene yardım edeceğim."


Fakat RenDong başını salladı reddederek.


Lian Qiao: "Hm?"


RenDong başını kollarının arasına gömerek vücudunun kokusunu içine çekti. "...Geri dönmek istemiyorum."


Lian Qiao gülümsemeden edemedi.


Bu cilve miydi?


RenDong'un cilveli davranması nadirdi ve bunu yaptığı her seferinde Lian Qiao tüm kalbinin bir su birikintisine dönüştüğünü hissediyordu. Kalbini çıkarıp ona istediği her şeyi vermek için sabırsızlanıyordu.


Ancak bu sırada şımartma dürtüsüne direndi, RenDong'un saçını nazikçe okşayıp konuştu: “Gecenin bu saatinde dışarıda olmak güvenli değil. Üstelik Küçük Elma ve diğerleri nerede olduğumuzu bilmiyorlar. Bu saatte geri dönmezsek endişeleneceklerdir.”


RenDong göğsüne yaslandı ve cevap vermedi.


Lian Qiao onun gözlerini yavaşça kırpıştırdığını, kirpiklerinin hafifçe göğsünün üzerinde gezindiğini hissetti. Sanki hassas bir yerini kaşıyormuş gibiydi. Lian Qiao boğazının düğümlendiğini hissetmekten kendini alamadı, kalbinde küçük bir alev yükseldi.


“Gerçekten geri dönmek istemiyor musun?” diye sordu Lian Qiao.


"Hm."


"O zaman bu gece burada uyuyalım." Lian Qiao ikisinin kıyafetlerini çekerek RenDong'un üzerine örttü. Yine üşütmesinden endişe ettiği için bir de onu kollarına aldı.


RenDong'un yanakları göğsüne bastırılmış, dudakları hafifçe yukarı kıvrılmıştı.


“Hm.”


Yumuşak ve nazik olan bu ses, hafif bir tembellik ve tatlılık hissi uyandırıyordu. Lian Qiao onun saçlarının tepesini öptü, onu çok sevdiğini ve kendisine verilenin yeterli olmadığını hissetti.


İkisi birbirine bu şekilde sarıldı.


Gökyüzü çoktan kararmış, okul bahçesi sessizliğe bürünmüştü. Esinti ağaçları sallıyor, malzeme odasının pencerelerinde gölge oluşturuyor ancak Lian Qiao'ya en ufak bir korku hissettirmiyordu.


Trans halindeymiş gibi bir yanılsamaya kapıldı. Sanki o ve RenDong gerçekten bir çift genç aşıkmış da ağır derslerden ve tüm dünyevi dertlerden kaçıyorlarmış, dünyanın bir köşesinde kıvrılıp birbirlerine sessizce sarılıyorlarmış, sanki sarılma anı dünyanın sonuymuş gibi.


Lian Qiao iç çekmekten kendini alamadı. "Okul döneminde birbirimizi tanısaydık harika olmaz mıydı?"


Bir kez daha düşününce tekrar güldü. "Hayır. Sen benden üç yaş büyüksün, hiçbir zaman rastlaşamazdık. Aynı ilkokula gitmediğimiz sürece… ilkokul çok küçük. Sadece üniversite olabilir.”


RenDong bir süre cevap vermedi.


Bir anlık sessizliğin ardından RenDong "Eğer zaman durabilseydi bu anda kalmak ister miydin?" diye sordu.


Lian Qiao gülümsedi, onu öptü ve "Seninle geçirdiğim her dakika ve her saniye, sonsuzluğa ulaşmak için sabırsızlanıyorum." dedi.


RenDong kollarının arasında başını kaldırdı ve ona boş boş baktı. Gözlerinde sulu bir ışık parladı, fakat aşka değil de gözyaşına benziyordu.


Lian Qiao boş boş baktı, bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu. Tam ona soracakken RenDong'un doğrulduğunu gördü. Sırtını örten kıyafetler omuzlarından sıyrıldı, ay ışığı ipek gibi parlıyor, tenine gümüşi beyaz, yumuşak bir ışık tabakası yansıtıyordu.


Lian Qiao'yu bir tarafından öptü ve o noktaya hafifçe sürtündü.


Küçük malzeme odasında hafif bir su sesi yankılandı.


Lian Qiao'nun tüm kalbi bir anda yeniden alev aldı.



Ertesi gün.


RenDong basitçe toparlanıp sınıfa gitti. Öte yandan, RenDong'un okul üniformasındaki lekelere bakan Lian Qiao her damlanın kendi yüzüne mum gibi damladığını hissetti. Yüzü utançtan kıpkırmızı olmuştu. Bu üniformayla dışarı çıkmaktansa çıplak koşmayı tercih ederdi.


RenDong… RenDong nasıl hiç utanmaz ki…


Lian Qiao malzeme odasında saklandı ve tofu yemiş küçük bir eş gibi yüzünü kapattı.


[Tofu yemek birinden faydalanmak anlamında kullanılıyor genelde cinsel manada]


Ben bile utanıyorum! RenDong nasıl dayanıyor! Ne kadar sakin!


Lian Qiao utangaç olmasına rağmen malzeme odasında çok uzun süre kalmaya cesaret edemedi. Birisi gelirse kötü olurdu.


Dün yatak olarak kullandıkları asker yeşili minder de şu anda kirliydi, bakılacak halde değildi. Lian Qiao minderi malzeme odasının köşesine saklarken kızardı. İz bırakmaktan endişe ettiği için içerisi havalansın diye pencereleri açtı.


İçeri esen rüzgâr odadaki durgun havayı hareketlendirdi. Lian Qiao bütün gece burada kaldığından başlangıçta bir sorun olduğunu düşünmemişti fakat temiz havayı içine çektiğinde malzeme odasının uzun zamandır kötü bir kokuyla dolu olduğunu fark etti.


Kokunun ne olduğunu bilmeyenler sadece tuhaf bir koku olarak algılayacak ama bilenler ne kadar yoğun… şiddetli… öhö öhö olduğunu anlayacaklardı.


Lian Qiao endişeliydi. Malzeme odasını dikkatlice topladı. Okul NPC'lerle dolu olsa da dün RenDong ile burada ne yaptıklarını kimsenin bilmesini istemiyordu.


Bütün zaman boyunca oradan oraya koştuktan sonra midesinin guruldadığını ve açlıktan ölmek üzere olduğunu fark etti.


Dikkatle malzeme odasından dışarı bakarak hızlı hareketlerle dışarı koşmadan önce koridorda kimsenin olmadığından emin oldu, kapıyı kilitlemek için anahtarı çıkardı.


Malzeme odasının anahtarını dün beden eğitimi öğretmeni RenDong’a teslim etmişti ve Lian Qiao beden eğitimi öğretmeninin konuyu takip edeceği korkusuyla anahtarı atmaya cesaret edememişti. Bu yüzden RenDongla anahtarı malzeme odasının dışındaki çimlere atma konusunda anlaşmıştı. Beden eğitimi öğretmeni sormazsa sorun olmazdı, sorsa bile bulunması kolay olurdu.


Lian Qiao anahtarı çimlere atmış tam okuldan çıkmak üzereyken kalbi bir anda yerinden fırladı.


Sonunda RenDong'la pirinç anahtar konusunu konuşamamıştı.


RenDong dün "zamanın şu anda durması"ndan bahsettiğinde aslında bunun hakkında konuşmak istemişti. Ancak RenDong'un ani ve cesur davranışı onun düşünce akışını bozmuştu. RenDong'un neden bu kadar aktif olduğunu düşünecek vakti olmadan çoktan o tatlı ve yapışkan kucaklaşmanın içine gömülmüştü.


Şimdi düşününce RenDong... kasten onun dikkatini başka yöne çekiyor gibiydi.


…Neden?


Lian Qiao bilinçsizce göğsüne dokundu. Bu neredeyse onun alışılagelmiş küçük eylemi haline gelmişti. Ancak bu sefer dokunduğunda şoke oldu.


Anahtar yerinde yoktu!


Paniğe kapıldı ve yakasını açarak göğsüne baktı. Ancak göğsünde belli belirsiz kırmızı bir iz dışında hiçbir şey yoktu.


Kırmızı iz, anahtarın o gün göğsünü yakmasının bıraktığı hafif yara iziydi. Anahtara gelince…


Lian Qiao bir anlığına sakinleşip öncesini düşündü.


Dün gece RenDong'la vakit geçirirken RenDong göğsündeki yanık izlerini fark etmiş, yaralarını öpmüş ve ona neler olduğunu sormuştu. O da dürüstçe cevap vermişti.


RenDong bunun bir engel olduğunu düşünmüş olacak ki anahtarı çıkarıp bir kenara fırlatmıştı.


O sırada Lian Qiao'nun aklı tamamen RenDong'daydı ve bu konuda pek düşünmüyordu. Öpücüğünden o kadar sersemlemişti ki bir süreliğine anahtarı unutmuştu. O anı düşününce soğuk terler döktü. Çimlerin arasından hızla malzeme odasının anahtarını aldı ve pirinç anahtarı bulmak için kapıyı açmak üzere geri koştu.


Ancak hiçbir yerde bulamadı.


Lian Qiao yere çöküp her köşeyi aradı ama yine de üzerinde adının yazılı olduğu pirinç anahtarı bulamadı.


"Olamaz, o büyüklükte bir şey..." diye mırıldandı Lian Qiao.


Pirinç anahtarın uzunluğu on santimetreden fazlaydı ve pirinçten parlak bir dokusu vardı. Güneş ışığının malzeme odasına dolduğu o anda pirinç anahtar oldukça dikkat çekici olmalıydı.


Lian Qiao dikkatlice malzeme odasındaki kilitli dolapları ve hatta basketbol sepetini aradı ama hâlâ hiçbir şey yoktu.


Anahtarı RenDong almış olabilir miydi?


Lian Qiao malzeme odasından çekildi, kapıyı tekrar kilitledi ve kendi kendine bunu reddetti.


İmkanı yoktu. RenDong anahtarla ne yapmak istiyor olabilirdi ki? Ne işe yaradığını bilmiyordu. Üstelik bu anahtarı yalnızca kendisi kullanabilirdi.


Anahtar kıyafetlerin içine düşmüş de kazara RenDong’la gitmiş olabilir miydi?


O kadar da değil... O şey büyük ve ağır, boyunda asılıyken bile bir yük. Kıyafetlere takılsaydı kıyafeti giyerken kesinlikle düşerdi… Farkında olmadan gelişigüzel bir şekilde kıyafetin cebine atılması mümkün değildi ya?


Lian Qiao’nun içi rahat değildi. Malzeme odasından okul binasına kadar tüm yol boyunca yere dikkatlice baktı fakat anahtar yoktu. Elbette ki bir şey bulamamıştı.


Biraz tedirgindi. Bunu sormak için çabucak RenDong'u bulmak istedi. Ne yazık ki ders zili yeni çalmıştı ve bu sırada midesi yeniden guruldamaya başlamıştı.


…Doğru ya, RenDong da henüz kahvaltı etmemişti, açlıktan ölüyor olmalıydı.


Şu anda aceleye gerek yok, önce gidip bir şeyler yiyeyim. Dersten çıktığında ona da yemek götürüp pirinç anahtarı nereye attığını hatırlayıp hatırlamadığını sorarım.


Eğer ikisi gerçekten de anahtarı seks yüzünden kaybetmiş olsaydı bu gerçekten… korku filmlerindeki ölüm kanunu olurdu!


Lian Qiao kendi düşüncelerine güldü. Kalabalıktan kaçınarak oyun alanının yanındaki köpek deliğinden çıktı ve okuldan ayrıldı.