Önündeki adamın olağanüstü bir duruşu vardı. Maskenin altındaki dudaklarını hafifçe kıvrılmıştı. Vücudunu yan çevirip kumar masasına yaslanmıştı soğuk bir gülümseme içeren bir çift gözüyle. Umursamaz bir görünümle doluydu.
Dikkatli bir göz onun onurlu bir adam olduğunu görebilirdi. Xu Tong kalbindeki duyguları bastırarak, "Neye gülüyorsun?" diye sordu.
"Heh," dedi Chu Mingyun yavaşça, "Göklerin ve yerlerin enginliğinden bihaber, bir kuyunun dibinde oturmuş gökyüzünü seyreden ama yine de kendini bir şey zanneden birine gülüyorum.”
"Ne demek istiyorsun?"
“Sadece uzaklardan basit bir bakış atmakla göklerin oğlu hakkında ileri geri konuşacak cüreti buluyorsun. Küçük bir kumarhanede birkaç oyun kazandıktan sonra yerini mi unuttun gerçekten?”
Xu Tong ona baktı ve soğuk bir sesle, "Ben kim olduğumu elbette biliyorum, ama sen kimin nesisin?" dedi. "Göklerin oğlu da neymiş? Sanki sen daha iyi biliyormuşsun gibi konuşuyorsun."
Chu Mingyun soğuk bir ifadeyle ona baktı. "Doğal olarak senden daha çok şey biliyorum. Bir zamanlar majesteleri ve ben..."
"Genç efendi." Arkasında duran Su Shiyu uygun bir anda onun sözünü kesti.
Chu Mingyun dönüp ona bir bakış attıktan sonra gülümsedi. "Boş ver. Geçmişte kalmış bir olaydan bahsetmeye değmez."
Masadaki taşları düzenleyen kişi bu kumarhanenin yöneticisiydi. Bunu duyunca başını kaldırıp Chu Mingyun'a baktı ve “Beyefendi bize soyadını bahşedebilir mi acaba?” diye sordu.
"Lin." Chu Mingyun aklına gelen ilk şeyi mırıldandı.
Yöneticinin zihni hızla döndü ama başkentte bu isimde birini hatırlayamadı. Tam daha fazla ayrıntı sormak isterken Xu Tong araya girdi. "Yani bu Genç Efendi Lin'in olağanüstü bir statüsü var. Bu küçük kumarhane size göre olmadığına göre burada ne işiniz var?"
Az önceki dalkavukların aklı başlarına geldi. Gerçekten de saraydaki önemli kişiler arasında Lin soyadını taşıyan kimse yoktu. Ayrıca Xu Tong'un sözleri bu adamın yalnızca kağıttan bir kaplan olduğunu daha da kanıtlıyordu. Hemen ortama ayak uydurdular:
"Bu doğru. Buraya gelir gelmez kavga çıkarmaya çalışıyorsun. Bunun tek sebebi yeteneklerinin çok vasat olması ve buraya sadece boş konuşmalar yapmak için gelmiş olman değil mi?"
Chu Mingyun dudak büktü. Elini keyfince kaldırarak Su Shiyu’nun beline doladı. Sakin ve doğal bir tavırla gülerek, "Canım bebeğim bu başkentin sıkıcı olduğunu düşünüyor,” dedi. “Bu yüzden onu eğlenmesi için ilginç bir yere getirmek istedim. Buranın sunabileceği her şeyin bu kadarla kaldığını ve bir grup kendini beğenmiş ayaktakımı barındırdığını düşünmemiştim."
"..." Su Shiyu sessizce Chu Mingyun'a şaşkın bir bakış attı. Chu Mingyun'un böyle bir rol oynayacağını söylediğini hatırlamıyordu.
Xu Tong ve diğerleri onun sözleri karşısında şaşkına döndü. Chu Mingyun doğruldu. Bir eli hala Su Shiyu'yu tutuyordu. Tek eliyle çenesini sıktı ve yaklaşarak nazikçe, "Görüyorsun, burada aslında çok da ilginç bir şey yok. O yüzden neden uslu uslu benimle gelip bir şeyler içmiyorsun?" dedi.
Aralarındaki birkaç etkileşimden sonra Chu Mingyun elbette Su Shiyu'nun fiziksel temasta bulunmaktan hoşlanmadığını keşfetmişti. Ancak bu kadar çok göz onlara bakarken gösteriyi inandırıcı hale getirmeleri gerekecekti. Neyse ki başmüfettiş devlet işleriyle ilgili konularda inanılmaz bir sabra sahipti. Vücudu biraz sertleşse de bir milim bile kıpırdamadı.
Sözlerini düşündüğünde yönetici onun başkent dışından olması gerektiği kanısına vardı. Ayrıca beyaz cübbeli genç adama sarılma şekline bakınca, yüzlerini göremeseler de, bu zarif ve olağanüstü mizacı görmezden gelmek gerçekten zordu. Böyle bir kişi erkek sevgili olarak kabul edilebilirdi. Yönetici içten içe hangi valinin oğlunun buraya gelmiş olabileceğini merak etti.
Su Shiyu biraz tereddüt etti. Tam ağzını açacakken yönetici hemen lafa karıştı: "Bu kadar çabuk gitmeyin beyler ya. Alt kat ilginç değil ama üst katta bir sürü oyunumuz var!”
"Ya?" Chu Mingyun arkasını dönüp ona bir bakış attı, ardından Su Shiyu'ya baktı. "Bebeğim, sen ne dersin?"
Sözlerinin sonunu öyle büyüleyici ve nazik uzatmıştı ki Su Shiyu'nun tüyleri diken diken olmuştu. Neredeyse dayanamayarak onu itecekti. Dikkatini toparladıktan sonra, “Bir bakmanın zararı olmaz.” dedi.
"Tamam." Chu Mingyun daha sonra arkasını dönüp doğrudan kumar masasındaki koltuğa oturdu ve Xu Tong'a bir bakış atarak, "Ne aptal aptal bakıyorsun? Gelip oynamaya cesaretin kalmadı mı?" dedi.
"Neden kalmasın?" dedi Xu Tong öfkeyle ve uşağa gözlerini dikerek çipleri uzattı. "Yeteneklerimiz konuşsun!"
Diğer birkaç adam da aynı şeyi yaptı ve bahislerini koydular.
Kumarhanedeki uşak Chu Mingyun'un çıkardığı gümüş sertifikasını* alarak onları çipe çevirdi. Bunu gören Xu Tong soğuk bir kahkaha attı. "Ne büyük egon var senin? Bu kadar az parayla kumar oynamaya cüret mi ediyorsun? Ben, Küçük Bey, seninle bahse girdiği için kendini şanslı say!"
*[银票 Gümüş sertifikası, gümüş sahiplerinin maddi gümüşü depolamak yerine elinde bulundurduğunu gösteren bir sahiplik belgesidir. Bir nevi para.]
En büyük kumar masası olarak buradaki tüm insanlar her zaman yüksek bahislerle kumar oynardı. Ama sonuçta normal hiçbir insan evinden çıkarken yanında birkaç bin altın getirmezdi. Bu da Xu Tong'a onunla alay etme fırsatı vermişti.
Chu Mingyun ona hiç aldırış etmedi. Arkasından Su Shiyu aniden, "Ya bunu eklersek nasıl olur?" diye sordu.
Chu Mingyun şaşkınlıkla arkasını döndüğünde Su Shiyu'nun kolundan bir yeşim kolye çıkardığını gördü. Bu beyaz yeşim inanılmaz derecede zarifti, işçiliği çok güzeldi ve avucunda parıldamaktaydı. Tek bakışta bir servet değerinde olduğu anlaşılıyordu. Onu kumarhanenin uşağına vermek için uzandı. "Bunu alıp çipe çevir."
Uşak kocaman gözlerle yeşim kolyeyi almak isterken Chu Mingyun Su Shiyu'nun elini tutarak aşağı indirdi. "Bunu neden veriyorsun Kaybetmemden gerçekten korkmuyor musun?"
Su Shiyu hafifçe gülümsedi, elini çevirerek yeşim kolyeyi Chu Mingyun'un avucuna koydu. Yeşimin dokunduğu yerler sıcaklık yayıyordu. "Genç efendi mutlu olsun yeter." dedi.
Chu Mingyun alçak sesle gülmekten kendini alamadı. Yeşim kolyeyi tekrar eline verdi ve rahatça çenesini okşadı. "Çok iyisin. Senin paranı nasıl kullanabilirim? Bu kadar çip yeterli. Biraz sonra o tarafta oturanların yoksulluk içinde nasıl ağladıklarına iyi bak."
Xu Tong da yeşim taşları konusunda bilgili biriydi. O yeşim kolyeyi görünce adeta aklı başından gitti ve içinden, ‘Gerçekten güçlü birini gücendirmiş olabilir miyim?’ diye geçirdi. "Ne demek istiyorsun?" diye sorarken kalbi çılgınca çarpıyordu.
Chu Mingyun gülümsedi. "Ne oldu? Az önce dileyecek bir şeyin olmadığını söylediğini duydum, bu durumda isteğini yerine getireceğim. Daha sonra paranı kaybettiğinde yine etrafta koşuşturabilirsin ama gerçekten ağlama bak. Yoksa seni nasıl teselli ederim?"
"Saçmalık! Kimin kaybedeceği ve kimin kazanacağı belli olmaz! İyi seyret!" Xu Tong tüm çiplerini itti. Bu kişi tanınmış biri olsa bile onu öldüresiye dövmek istiyordu.
Çıkan gürültü çok sayıda insanın toplanmasına neden olurken seyirciler hızla yöneticiyi taşları dağıtmaya teşvik etti. Yönetici, Chu Mingyun'un hareketlerini titizlikle inceledikten sonra zarları sallayarak sordu: "Lin Bey, hem servetiniz hem de sevgiliniz var. Yine de başka dilekleriniz mi var?"
"Evet." Chu Mingyun bir yandan diğerlerinin hareketlerini izlerken zihninde bu kumar oyununun kuralları hakkında spekülasyonlar yaptı.
"O zaman neden bize söylemiyorsunuz? Bu naçizane yerine getirilip getirilmeyeceğine bir bakabilir."
"Siz burada her şeyi yapabileceğinizi iddia etmiyor musunuz?"
Yönetici taşları sırayla dağıtırken güldü. "Elbette, ama kolay ve zor arasında bir ayrım var. En azından kendimizi buna hazırlamamıza izin vermelisiniz, değil mi?"
Chu Mingyun dört taşı ikişer ikişer gruplayarak önüne koydu ve bir an düşündü: "Ya o başmüfettiş Su Shiyu ile bir gece geçirmek istiyorsam?"
Etraf bir an sessizliğe büründü ve Su Shiyu'nun eli sessizce omzuna bastırdı.
Yönetici şaşakaldı. Bu kişinin kendisini sınamaya mı çalıştığını yoksa gerçekten bu kadar ciddiyetsiz mi olduğunu bilemedi.
Chu Mingyun'un yüzü değişmedi. Su Shiyu'ya dönüp bakmadan elindeki taşları inceledi.
Yanındaki Xu Tong aniden kahkahayı patlattı. "Gerçekten de bu görünüşle bunu mu söylüyorsun? Başmüfettiş senin dengin bir adam mı?" Xu Tong başını salladı ve dudak büktü. "O mide bulandırıcı bakışların için diyorum. Su Shiyu'yu gerçekten buraya getirseler bile onu altına alabileceğini mi sanıyorsun? Bir eş cinsel olarak bile seçimin berbat."
Chu Mingyun ona bir bakış attı ve içtenlikle tavsiye istedi: "O halde senin fikrin nedir?"
Xu Tong hiç düşünmeden ağzını açtı. "Herkes Başkomutan Chu Mingyun'un erkeklere ilgi duyduğunu söylemiyor mu? Endamına bakılırsa yatakta ne kadar vahşi olduğu tahmin bile edilemez. Bu duygu gerçekten de insanı kendinden geçirir.”
Bunu söylediğinde etrafındaki insanlar anında kızardı. Züppelerden bazıları bu iki adamı az da olsa uzaktan görmüştü. Erkeklerden hoşlanmasalar bile bu düşünce karşısında heyecanlı hissetmekten kendilerini alamıyorlardı.
Su Shiyu, muhtemelen saldırmasından korktuğu için hafifçe güç kullanarak Chu Mingyun'un omzuna bastırdı. Aksine Chu Mingyun güldü. Sesi her nasılsa hâlâ biraz yumuşaktı. "Böyle bir ilgin mi var?"
Xu Tong onun tepkisi karşısında biraz şaşırdı, ardından somurtarak güldü. "Sana karşı kazandıktan sonra bunu bir düşüneceğim."
Chu Mingyun ona gülümseyerek baktı ve "Söylediklerini unutma." dedi. Bununla birlikte bakışlarını çekti.
Gözlerinin içi soğuktu. Xu Tong'un biraz irkilmesine ve yanlış görüp görmediğinden şüphe etmesine neden oldu. Sebepsiz yere bir ürperti sızdı kalbine. Kendine geldiğinde taşların kumar masasında çoktan açıldığını fark etti.
Chu Mingyun sakince destelere baktı. Bu oyunun Büyük Küçük'ten çok da farklı olmadığını fark etti. İki set domino iki tur sürecekti ve bir taraf her iki turu da kazanırsa ve diğeri her iki turu da kaybederse zafer belirlenecekti. Her iki taraftan da bir galibiyet ve bir mağlubiyet olursa, beraberlik olacaktı. Diğer üç oyuncu taşlarını birer birer gösterdi. Seyredenler "karışık yedili" ve "yedek" gibi kelimeler söylüyordu. Hiçbir şey anlamadı ve herhangi bir strateji düşünmedi. Tek yaptığı elindeki büyük sayılı taşları açmaktı. Yönetici hemen, "Çift erik! Bahisçi hepsini alır!" diye bağırdı.
Xu Tong dondu kaldı, gerçekten iyi bir ele sahip olmasını beklemiyordu. Chu Mingyun bakışlarını Xu Tong'un üzerine çevirdi ve "Tekrar!" diye seslendi. Xu Tong hemen elindeki taşı çevirdi. Günlerce burada kalması tamamen dalkavukları sayesinde olmamıştı. Kendisi de biraz şanslıydı.
Chu Mingyun sessizce bazı hesaplamalar yaptı. Elindeki taşlarla bir kişiye karşı bile kazanamayacağını düşünerek gülümsedi. Etrafındaki kalabalığın tezahüratlarını duymazdan gelip sakince masanın üzerindeki açılmış taşlara bakarak imalı bir gülümseme takındı.
"Sorun nedir? Kaybetmeyi göze alamıyor musun?" dedi birisi sabırsızlıkla. "Acele et, çabuk ol, oyalanma!"
Yönetici Chu Mingyun'un derin derin gülümseyen gözlerinin içine baktığında biraz afalladı. Sonra Chu Mingyun'un uzanıp önündeki taşları ittiğini gördü. Yavaşça, "Benim için aç da daha yakından baksınlar." dedi Chu Mingyun.
Yönetici bir an için taşlara baktı ve yüzündeki ifade giderek karmaşıklaştı. Ardından Chu Mingyun’un belirsiz yüzüne baktı.
Chu Mingyun bir eliyle yavaşça çenesini destekleyerek ukalaca gülümsedi. "Hadi, aç şunu."
Gözleri soğuktu. Bakışlarını takip eden ve omuzlarına oturan bir baskı nefes almakta zorlanmasına neden oluyordu. Bu bakışlar, sahip olduğu konumu korumak için yıllar boyunca birçok kişiyi öldürmüş birine aitti. Yönetici hemen başını eğdi, onunla daha fazla göz göze durmadı. Parmağını tekrar tekrar domino taşlarının üzerine sürttü, derin bir nefes aldı ve sesini yükseltti:
"Üç ding iki dörtlü ile eşleşiyor. Maymun Kral çifti. Hepsini aldı. Bahis sahibi kazandı!"
Bir çift taş açıldı, siyah boyalı taşların üzerinde beyaz ve kırmızı noktalar açıkça görünüyordu. Bu pai gow'daki mükemmel eşleşme, en büyük taş çiftiydi. Kalabalık hararetlendi. Xu Tong ayağa fırlayarak taşlara şaşkınlıkla baktı.
Her şeyi sessizce izleyen Su Shiyu, Chu Mingyun'un neden bu kumarhanede herhangi bir tuhaflık varsa kesinlikle kazanacağını söylediğini anlayarak hafifçe gülümsedi. Burası gerçekten para kazanma yeri değildi. Yüksek rütbeli memurları ve soyluları çekmek başkentin gücünü yıpratmalarına yardımcı olabilirdi. Şansları iyi olmasa bile buradaki insanlar doğal olarak onlar için hile yapacaktı.
Yönetici masanın arkasından çıktı. Eğildi ve saygıyla "Lin Bey, bu taraftan." dedi.
Yazar Notu:
Aslında pai gow bilmiyorum... mahjong oynamayı bile bilmiyorum *yıkılmawk*
Bunu birçok bilgiyi araştırdıktan sonra yazdım. Eğer bir hata varsa lütfen belirtin =v=
Chu Mingyun’un iması: Hepiniz zenginliğinizi göstermek için para kullandınız, ama ben zenginliğimi göstermek için Su Shiyu'yu kullandım (Hey!)
Tosbağa Notu:
Tosbağa da bilmiyor maalesef ne mahjong ne pai gow. Okey oynamayı bile bilmiyor.