Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 18: "Doğru tahmin ettim. Kazandım mı gerçekten?"


   Chu Mingyun ve Su Shiyu üst kata davet edildi.


   Oda inci fenerler ve parlak boncuk perdelerle lüks bir şekilde dekore edilmiş, sevimli hizmetçiler çay ve atıştırmalıklar servis ediyordu. Yönetici eğilerek selam verdi. "Beyefendiler biraz bekleyin lütfen, bu aciz gidip efendiye haber versin."


   Chu Mingyun kendi başına bir fincan doldurdu, Su Shiyu'ya doğru yürüdü ve onunla birlikte pencerenin dışındaki uzak dağların karanlığına baktı. "Sorun nedir?"


   Su Shiyu ona baktı, sonra az ötede duran hizmetçiye baktı, sonra başını Chu Mingyun'a yaklaştırdı ve kısık bir sesle, "Buranın neresi olduğunu şimdi anladım." dedi.


   Chu Mingyun elini rahatça ona dolayarak biraz daha yaklaştırdı, kuzgun rengi uzun saçları omzundan aşağı dökülerek Su Shiyu'nun kulağının yanından geçti. Uzaktan bakınca aşıkların sarılması gibi görünüyordu. "Hm?"


   Su Shiyu kaşlarını hafifçe çatarak devam etti: "Changan'ın dışındaki çorak mezarlık tepelerinin birkaç mil batısında. Kimsenin bulamamasına şaşmamalı, bu vadi aslında bir mezar höyüğü."


   Chu Mingyun diğerinin çatık kaşlarına baktı. Çay fincanını dudaklarına götürmek için elini kaldırdı ve fısıldadı. "Tesadüfe bakın ki bu kumarhanenin sahibi burada, Ceza Nazırlığı’na gelmeleri için haber vereyim mi?"


   “Kendiniz içecekseniz için." Su Shiyu elini geri itti ve "Söylediklerinizden, ihbar göndermenin bir yolu olduğunu mu anlamalıyım?" dedi.


   Chu Mingyun fincandaki çayı içti ve aniden güldü. "Senin için koyduğum çayı içmiyorsun ve hâlâ kin tutmadığını mı söylüyorsun?" Çaresizce iç çekti. "Sana bunun bir şaka olduğunu söylemiştim. Gerçekten kıskanıyor musun?"


   Su Shiyu nasıl cevap vereceğini bilemeden Chu Mingyun'un kendisini tutan elini sessizce çekti.


   Chu Mingyun diğer adamın elini tutmak için geri uzandı ve sırıtarak ona baktı. "Merak etme, bin tane Su Shiyu olsa bile bebeğim, ben yine de en çok seni seviyorum.”


   Su Shiyu karmaşık bir ruh haline bürünerek düz bir ses tonuyla ona uydu. "...Gerçekten mi?"


   Chu Mingyun tekrar iç çeker gibi yaptı. "Eğer bana inanmıyorsan sana bir teminat yazmama ne dersin?" Başını çevirerek şaşkınlık içindeki hizmetçilere, "Burada fırça ve mürekkep var mı?" diye sordu.


   Hizmetçiler aceleyle başlarını salladılar. Dışarı koşturarak fırça, mürekkep, kağıt ve mürekkep taşı aldılar. Onları masanın üzerine yaydılar ve Chu Mingyun'un talimatlarını beklediler.


   Fakat Chu Mingyun’un tek söylediği, “Kendisi utangaçtır. Hepiniz dışarı çıkıp bekleyin. Yönetici ve efendiniz gelirlerse haber vermeyi unutmayın.” oldu.


   Hizmetçiler başlarını eğerek dışarı çıktılar. En sonda yürüyen genç hizmetçi kapıyı kapatmak için arkasını döndüğünde Su Shiyu'ya bakmaktan kendini alamadı, yüzü bir anda kızardı.


   Su Shiyu odada kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra gülümseyerek sessizce, "Chu Bey gerçekten çok zeki." dedi.


   Chu Mingyun ona bir parça beyaz kağıt uzattı. "Neden bana iltifat ediyormuşsunuz gibi gelmiyor?”


   “Tabii ki sizi ve beni bu kadar rahatsız etmeyecek bir yol olsaydı daha iyi olurdu."


   Chu Mingyun gözlerini kaldırarak ona baktı. Ellerini açtı ve başını eğerek “Hadi, dokunmaktan çekinme." dedi.


   Su Shiyu arkasını döndü. Kolunu kaldırarak fırçayı mürekkebe daldırıp bir mektup yazmaya hazırlandı.


   Chu Mingyun hafifçe kıkırdadı. Bir an için kenara çekildi ve ardından kolundan mini minnacık, turkuaz bir düdük çıkarıp dudaklarına yerleştirdi. Üfledi fakat ses çıkmadı. Çok geçmeden pencerenin dışından bir kuşun sesi duyuldu. Bir kara gölge odanın içine doğru uçtu. Siyah tüylü bir kuş onun omuzlarına kondu. Büyük bir sevinçle Chu Mingyun'a iki kez seslendi, sonra da başını çevirerek kanat tüylerini gagaladı.


   Antetli kağıdın üzerindeki mürekkep kuruduktan sonra Chu Mingyun onu rulo haline getirdi ve kuşun bacağındaki bambu tüpün içine soktu. Siyah kuşun kanatlarının titreyerek göz açıp kapayıncaya kadar uzaklara uçmasını izledi. "Umarım Lu Shi, o yaşlı moruk, Qin Zhao'nun benim adamlarımdan biri olduğunu görür görmez onu kovmaz." diye iç geçirdi.


   "Nazır Lu hâlâ önemli konularda nasıl ölçülü davranılacağını bilir." Bir süre durakladıktan sonra Su Shiyu, “İlettiğiniz mesaj…” dedi.


   Chu Mingyun Su Shiyu'nun sözlerini kesmek için elini kaldırdı, kapı aniden çalındı ve yöneticinin sesi dışarıdan sordu.


   "Bu ustamdan kalan gizli bir teknik." Bunu söyledikten sonra döndü ve "Girebilirsiniz." diye seslendi.


   Oymalı ahşap kapı itilerek açıldı ve yönetici beraberinde genç bir adamla içeri girdi. Diğer adam onlara gülümseyerek kendini tanıttı: "Bendeniz Mu, Sonsuz Mutluluk Yolu'nun sahibi. Genç Efendi Lin, tanıştığımıza memnun oldum." 


   "Ben de memnun oldum." Chu Mingyun başını salladı ve gülümseyerek, "Efendi Mu bu kadar genç yaşta böylesine büyük bir kumarhanenin başına geçmiş, bu gerçekten inanılmaz." dedi.


   Efendi Mu birkaç kibar söz söyledikten sonra onlara baktı. "Burada başka kimse yok, konuşurken maskelerinizi çıkarmanızı rica edebilir miyim?"


   Chu Mingyun hâlâ tereddüt ederken Su Shiyu maskesini çoktan çıkarmıştı. Doğrudan ona baktı ve hafifçe gülümseyerek ağzını açtı. "Efendi Mu, müsaadenizle bir soru sorabilir miyim?"


   Efendi Mu Su Shiyu’nun yüzünü gördüğü anda donakaldı. Chu Mingyun da aynı şeyi yapıp maskesini çıkardığında, gözleri birkaç dakika iki adamın yüzünde gezindi. Hemen gözlerini indirerek gülümsedi. “Beyefendilerin bu denli ilahi yüzlere sahip olmasını beklemiyordum… Kabalığımı mazur görün.”


   "Sorun değil." dedi Chu Mingyun.


   “Dert etmeyin.” dedi Su Shiyu ona bakarken. "Efendi Mu'ya daha önce tanışıp tanışmadığımızı sorabilir miyim acaba?”


   "Hiç tanışmadık."


   "Gerçekten mi?" Su Shiyu nazikçe gülümsedi. "O zaman neden biraz tanıdık geliyorsunuz?"


   Efendi Mu gülümsedi. "Dünyada pek çok insan birbirine benzer. Çok sıradan bir yüzüm var, belki de genç efendinin arkadaşlarından birine benzetmişsinizdir."


   Su Shiyu bakışlarını çevirdi. "İyice düşündüm de gerçekten de birine benzetmişim. Çok benziyorsunuz. Yanılmışım anlaşılan. Özür dilerim."


   Chu Mingyun şöyle bir baktı ve Su Shiyu'ya, "Kime benziyor?" diye sordu.


   Su Shiyu gözlerini kısarak hafifçe güldü. "Yaşına göre o kişinin bana ağabey demesi gerekir. Genç efendi de tanıyor olmalı."


   Sözleriyle birlikte Efendi Mu'nun göz bebekleri aniden küçüldü. Yine de yüzündeki ifade düz ve sakin kaldı. Konuyu değiştirdi: "Beyefendiler bu kadar zarif olduğuna göre size üst kattakiler kadar bayağı oyunlar sunamayız. Farklı bir bahse ne dersiniz?”


   “Nasıl bir bahis?” diye sordu Chu Mingyun.


   Efendi Mu gülümsedi. "Genç efendi, biraz bekleyin, bazı düzenlemeler yapacağım." Bunu söyledikten sonra, hizmetçileri içeri çağırarak onlara dikkatle hizmet etmelerini emretti. Yöneticiyi de kendisiyle beraber götürdü.


   Ancak odadan çıktıktan sonra Efendi Mu'nun yüzü bir anda çirkinleşti. Sesini kısarak azarlamaya başladı: "Ne yaptın sen? Bu ikisini nasıl bana getirirsin?"


Yönetici paniğe kapıldı. “Astınız sadece kurallara göre hareket etti..."


   "Kurallar mı?" Efendi Mu ona soğuk soğuk baktı. "Ne zaman birinin kim olduğunu bile açıkça kontrol etmemek gibi bir kural koydum?"


   Yönetici Chu Mingyun'un hile yapmasına gizlice yardım ettiğini hatırladı ve kalbi buz kesti. Telaşla, "O zaman diğerlerine önce onları oyalamalarını ve bina içinde daha hızlı hareket etmelerini emredelim. Tahliye için yeterli zaman..."


   Efendi Mu elini yumruk yapıp koridor sütununa vurarak öfkeyle güldü. "Chu Mingyun ve Su Shiyu, ikisi de burada, hala tek parça halinde geri çekilebileceğimizi mi düşünüyorsun? Dahası, Su Shiyu muhtemelen beni çoktan tanımıştır!"


   "Nasıl, nasıl olabilir..." Yönetici Efendi Mu’nun yüzündeki ustaca yapılmış maskeye bir baktı. "Astınız onun size kasten blöf yaptığını düşünüyor."


   "Bu adamın böyle gülümsemesi içten içe her şeyi anladığı, sadece açıkça dile getirmek istemediği anlamına gelir. Çocukluğundan beri böyleydi. Sence numara yapıyor olabilir mi?!"


   “Efendim, öyleyse siz…”


   Efendi Mu’nun boşluğa bakan gözleri giderek sertleşti, dişlerini sıktı ve, "İşler bu noktaya gelmişse bir kumar oynamaktan başka çarem yok." dedi. Birden arkasını dönerek ekledi: "Kırmızı Kol Konağı’na haber vermesi için birini gönder. Diğerlerini boş verip sadece Jingshu’yu uyar, bir an önce Changan’ı terk etsin."


***


   Chu Mingyun ve Su Shiyu çaylarını keyifle bitirmek üzereyken Efendi Mu birkaç kişiyle döndü ve oda bir anda mis gibi kokularla doldu. Bembeyaz tenlerin etrafına sarılmış kırmızı tüller, görünürde var olan lakin saklı kalmış birkaç dansçı kız, büyüleyici duruşları ve narin yüzleriyle efendinin arkasında yan yana sıralanmışlardı.


   Efendi Mu, “Genç Efendi Lin gözlerini bağlar ve dansçıların bir tur boyunca etrafınızda dans etmelerine izin verirse; elinde bir şey tutanın kim olduğunu tahmin ederseniz kazanırsınız, buna ne dersiniz?" dedi.


   Chu Mingyun bir elini Su Shiyu'nun omzuna koydu, kadınlara kayıtsızca baktı ve gülümsedi. "Efendi Mu, ben az önce sevdiceğime bir söz vermişken şimdi benden bu şehvetli zevki tatmamı istiyorsunuz, korkarım birileri birkaç gün beni yatağına sokmayacak."


   Su Shiyu onun elinden kaçınmadı. Sadece sessizce çayını yudumladı. Bu sohbete katılmaya niyeti yokmuş gibiydi.


   "Genç Efendi Lin için sakıncalıysa bugünlük dönebilir ve bahis için ilginç bir şey bulmamı bekleyebilirsiniz."


   "Sakınca falan yok. Efendi Mu neden bizi yollamakta bu kadar aceleci?" Chu Mingyun gülümsedi. "Hadi."


   Efendi Mu'nun işaretiyle kırmızı bir kurdeleyle dansçılardan biri yaklaştı. Su Shiyu elini kaldırıp kibarca gülümseyerek onu durdurdu. "Hanımefendiye zahmet vermeyelim, bana bırakın." Kurdeleyi aldı, kabaca yokladıktan sonra yumuşak ve narin olduğunu gördü. Gerçekten de sıradan bir kurdeleydi. Sonra Chu Mingyun'a doğru baktı.


   Chu Mingyun gözlerinde bir gülümsemeyle Su Shiyu'ya bakıyordu. Onun baktığını görünce gözlerini sakince kapattı. Kendini efendisinin merhametine bırakan bir cariye gibi. Kırmızı kurdele gözlerinin önüne sarılıp başının arkasına bağlandı. Dokunuşunu nazikti. Kollarının hareketiyle Chu Mingyun'un yanaklarına hafif bir koku yayıldı. Chu Mingyun sakince düşündü, başmüfettişin hizmetine nail olma hissi gerçekten çok güzeldi.


   Su Shiyu, Chu Mingyun'u odanın ortasında kıpırdamadan durması için çektikten sonra eski yerine geri döndü ve kıpırdamadan izledi.


   Efendi Mu elinde olmadan Su Shiyu'ya baktı. Yine de onunla göz teması kurmak istemedi. Aceleyle gülümseyerek yüzünü geri çevirdi ve ellerini çırparak, "Başlayalım." dedi.


   Ardından büyüleyici bir müzik duyuldu. Müzik, dansçı kızın bir dalga kadar hafif, yumuşak bir şekilde uzanan figürü ve sallanışındaki şaşırtıcı canlılıkla eş zamanlı olarak, uzun süren ama yüksek sesli bir melodiyle çaldı. Kırmızı tüller hareketleriyle birlikte yükseliyor, puslu kırmızıdan bir geçit oluşturuyor, sadece koyu mavi bir nokta boşta duruyor, sanki hoşgörülü bir kucaklamayla sarılmış ve uzaklardan beri edilmiş gibi, oldukça gerçeküstü görünüyordu.


   Bu gerçekten de sadece bir danstı, ortada bir cinayet girişimi yoktu. Su Shiyu bir anlam veremeyerek farkında olmadan kaşlarını hafifçe çattı.


   Müzik yavaş yavaş doruk noktasına ulaştı ve dansçıların figürlerinin üst üste binmesi gittikçe hızlandı. Narin eller zaman zaman Chu Mingyun'un cübbesine dokunuyor, neredeyse algılanamaz bir şekilde yanından geçip gidiyordu. Kırmızı tüller ve kar beyazı ciltlerle dolu, ışık ve gölgenin iç içe geçtiği, sanki büyülü bir mağaraya girmişçesine cahilleri kendileriyle birlikte bir rüya görmeleri için baştan çıkaran bir görüntüydü bu.


   Dansçılardan biri birkaç adım geriye düştü ve sertçe duvara çarptı. Sefahat rüyası bozuldu, müziğin sesi aniden kesildi.


   Az önce Chu Mingyun'a sırnaşan dansçılar aniden bir adım öteye sıçradı, hepsi de iyi eğitimliydi. Duvara yaslanmış olan dansçı inanamayarak aşağı baktı ve karnına sandal ağacından yapılma bir yelpaze sokulduğunu gördü. Ağzını açtığında kan fışkırdı. Kanın rengi kırmızı elbisesine yayılarak rengine renk kattı. Elindeki hançer bir çınlamayla yere düştü.


   Chu Mingyun elini kaldırdı, gözlerini örten kurdelenin yarısını indirerek sadece tek bir gözünü ortaya çıkardı ve dönüp arkasına baktı. Gözlerinin köşeleri dar ve uzundu. Yansıyan kızıllık yüzünü allıkla lekelenmiş gibi gösteriyordu. Samimi bir gülümseme sergiledi.


   "Doğru tahmin ettim. Kazandım mı gerçekten?"