Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 34: En başından beri bir amaç barındırıyorken kim gerçekten bir piyona aşık olur ki?

 

   Zincirlenmiş bir adam küçük bir avluya getirildi. Başını örten siyah torba ancak evin içinde diz çökmeye zorlandığında çıkarıldı. Çırpınarak başını kaldırdığında karşısında birini gördü. "Su Shiyu?"


   Genç adam fenerin ışığı altında belli gelirsiz gülümsedi. "Beni tanıdın mı?"


   Ji Heng etrafına bakındı. Bu yerde tek bir pencere bile yoktu. Gündüz olmasına rağmen gün ışığından en ufak parça bile düşmüyordu içeriye. Oda son derece sadeydi. Önündeki masa ve sandalye dışında, tuhaftır ki hiçbir şey yoktu. O anda muhafıza benzeyen iki adam odanın iki yanında sessizce durarak her nedense ürpertici bir his yaydı. Su Shiyu'ya baktı. "Burası Teftiş Ofisi değil. Ne istiyorsun?"


   "Kusura bakma, rahatsız ettim. Sana sormam gereken birkaç şey var." dedi Su Shiyu. "Ama emin olabilirsin, sadece biraz bana zaman ayırman gerek, sonrasında seni Teftiş Ofisi'ne göndereceğim."


   "Bildiğim her şeyi anlattım zaten." dedi Ji Heng. "Bana inanmıyorsan da gerçekten söyleyecek başka bir şeyim yok."


   Su Shiyu hafifçe güldü. "Seni davanın detayları hakkında sorgulamak istediğimi söylemedim, bu şekilde davranmana gerek yok."


   "O zaman ne sormak istiyorsun?"


   Su Shiyu hafifçe içini çekti. "Mulahe’yi kendi ellerinle mi öldürdün?"


   "Evet."


   "İtirafında birinden talimat aldığını söylemiştin. Yani onunla tanışmana neden olan kargaşa da mı tasarlanmıştı?"


   Ji Heng onun niyetini anlamadı. Açık açık cevap verdi: "Evet. Ben bir aile kuralı çok oldu. Tehdit edilmeseydim, başka bir seçeneğim olsaydı Loulan gibi kahrolası bir yerde çalışmaya neden kaçayım?”


   Su Shiyu'nun gözleri ufaktan titredi. Bir süre kendi kendine mırıldandıktan sonra, "Bunu yaparken hiç dayanamaz oldun mu?" diye sordu.


   Ji Heng'in gözlerindeki şaşkınlık kayboldu. Doğrudan Su Shiyu'ya baktı. Sanki sorusu son derece saçmaymış gibi aniden bir kahkaha attı. "Görünüşe göre sayın başmüfettiş bile bu kadar saf olabiliyormuş." dedi eğlenerek. "En başından beri bir amaç barındırıyorken kim gerçekten bir piyona aşık olur ki?"


   Bu her zaman böyle olmuştu. Birbirleriyle akrabalık kursalar ve uzun süre yaşasalar bile nihayetinde sadece bir gösteri, oyun kurucunun gözlerinde yalnızca bir savaş stratejisiydi. Bir piyona gönlünü verip aşık olmak nerede görülmüştü?


   Düşmanın eline düşenlerin aptallığının bir sonu yoktur ancak. 


   Su Shiyu Ji Heng'in bakışlarını karanlık ve derin gözlerle karşıladı. Sonra hafifçe gülerek başını salladı. "Doğru diyorsun."


   Konuşmasıyla birlikte Su Shiyu kolundan porselen bir şişe çıkardı. Bir taraftaki muhafız şişeyi almak için eğildi ve hemen yanından biri gelip Ji Heng'in çenesini sıkarak ağzını açmaya zorladı. Ji Heng paniğe kapılarak dişlerini sıktı, tüm gücüyle mücadele etti. Fakat sırtına keskin bir cisim vurdu sertçe. Bir şey doğrudan etine saplandı. Acı dolu bir çığlık attı dayanamayarak. Bu açıklıkta ağzına bir hap tıkıldı, boğazından aşağı yuvarlandı. Ji Heng şiddetle iki kez öksürdü ve dehşetle sarsılarak bağırdı: "Ne yaptın sen?!"


   "Endişelenmene gerek yok, o sana verilen bir iç koruma hapı." Su Shiyu şişeyi geri aldı. "Önünde sonunda Loulan'a teslim edilmen gerekecek. Yani kesinlikle canını almayacağım."


   Ji Heng hemen anladı. "Su Shiyu, başmüfettiş olarak bir mahkuma gerçekten işkence mi yapacaksın?!"


   "Elbette bir başmüfettiş bunu yapmaz." Su Shiyu ona baktı ve hafifçe gülümsedi. "Ama bu insanlar benim özel olarak tuttuğum muhafızlar ve burası benim şahsî evim. Aramızda kişisel bir düşmanlık var, bunun kamu göreviyle hiçbir ilgisi yok."


   "Kişisel düşmanlık mı?" Ji Heng buna inanamadı. "Sana nasıl kişisel olarak zarar vermiş olabilirim ki?"


   Su Shiyu'nun gülümsemesi derinleşti. Göz kapaklarını indirerek, "Küçük kız kardeşimin insanlar hakkındaki yargıları iyi değil. Abisi olarak… onun yerine bu işlerle ilgilenmek zorundayım." Bununla birlikte tamamen sersemlemiş olan Ji Heng'in tepki vermesini bile beklemeden fincanını kaldırarak taze çayından bir yudum aldı.


   "Elinize kuvvet."


***


   Chu Mingyun kalemini gelişigüzel bırakarak gözlerini Qin Zhao'ya dikti. “Soruşturma yapamıyoruz da ne demek?"


   "Yan Ye, Teftiş Ofisi'ndeki haberlerin sıkı bir şekilde korunduğunu söyledi. Sadece Ji Heng'in getirildiğinde ölümden birkaç nefes uzakta olduğunu duymuş. Ancak ofisteki birkaç müfettiş ve Su Shiyu dışında onu görebilen pek az kişi vardı. Gerçeğin ne olduğunu kim bilebilir? Üstelik imzalı itiraf tamamen Su Shiyu'nun elinde. Refakatçi bile içinde ne yazdığını bilmiyor."


   "Bu gerçekten de esrarengiz. Anlaşılan bir tutku cinayeti değilmiş." Chu Mingyun kaşlarını hafifçe çattı. "Geriye dönüp detaylıca düşündüğümde, bugünlerde sorun üstüne sorun yaşıyoruz."


   Biraz düşündükten sonra, "Gidip birini araştırın.” diye emretti.


   “Kimi?”


   Chu Mingyun'un dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Saraydaki başcariye hanım, Jiang Yuan."


   Qin Zhao cevap olarak başını salladı. Aniden bir iç çekti. "Ama bu mesele görmezden gelinemez. Su Shiyu'yu şahsen bulup ona sormam mı gerekiyor yoksa?”


   "Su Shiyu doğruyu söylemeyebilir." dedi Qin Zhao.


   Chu Mingyun parmaklarını eliyle desteklediği çenesine vurdu. "Bu doğru. O zaman sence gündüz mü gitsem daha iyi olur yoksa gece mi?"


   “Abi.” diye seslendi Qin Zhao ona aniden. Ardından alçak bir sesle, "Öldür onu." dedi.


   Chu Mingyun'un gözleri hafiften sertleşti. Ona bakmak için çevirdi bakışlarını. "Az önce ne dedin sen?"


   "Öldür onu." diye tekrarladı Qin Zhao. "Çok uzun zaman oldu ama hâlâ Su Shiyu'nun derinlerine inemedik. Madem sarsılamıyor, bari onu öldürelim. Ne kadar yetenekli olursa olsun bir insan deniziyle boy ölçüşemez. Eğer yüz kişi onu öldüremezse iki yüz kişi kullan. O öldüğü sürece yolumuzda hiçbir engel kalmayacak."


   "Su Shiyu ölürse yolumuzda hiçbir engel kalmaz, doğru diyorsun." Chu Mingyun gözlerini Qin Zhao'ya dikti. Aniden kaşlarını kaldırarak gülümsedi. "Yine de yapmayacağım."


   "Neden?" diye düşünmeden sordu Qin Zhao.


   Chu Mingyun bakışlarını kaydırarak yavaşça, "Su Shiyu oldukça iyi bence. Ölürse çok sıkıcı olur." dedi.


   "Onun nesi iyi?" diyerek üsteledi Qin Zhao.


   "O yılbaşı gecesi yemem için bir mandalina soydu, ah." dedi Chu Mingyun kayıtsızca.


   Bir an için neredeyse Qin Zhao'nun yüz felcini yeneceğini ve ona acılı bir ifade sergileyeceğini düşündü. Fakat ne yazık ki sonunda olan tek şey Qin Zhao’nun dudağının sertçe seğirmesiydi. "Abi..."


   "Su Shiyu'ya karşı neden bu kadar güçlü bir düşmanlık besliyorsun?" Chu Mingyun onun sözünü kesti.


   Qin Zhao sessiz kaldı. Dudakları gerilmişti.


   Chu Mingyun telaşsızca onu süzdü ve aniden bir kahkaha attı. "Dur tahmin edeyim. O Du Yue denen velet gün boyu sürekli kuzen de kuzen dediği için… Su Shiyu'yu bir aşk rakibi olarak mı görüyorsun yoksa?"


   Qin Zhao gözlerini indirdi. Sanki sessiz bir kabulleniş içindeymiş gibi konuşmadı.


   O sıradan bir ölümlüydü, dar bir kalbi vardı ve takdiri yalnızca bir iki kişiyi kapsayabilirdi. Su Shiyu'nun varlığı hem Chu Mingyun'u hem de Du Yue'yi etkilediğine göre, neden öldürülemesindi?


   Chu Mingyun uzun bir süre kahkahasına hakim olamadı. Yüz ifadesi ansızın değişti, gülümsemesi tamamen silindi. "Qin Zhao." Sesi biraz soğuktu. "Bu fikri aklından çıkar."


   "Neden?" Qi Zhao aniden kafasını kaldırarak onun gözlerinin içine baktı. "Abi, gerçekten gönlünü ona kaptırmış olabilir misin?


   Chu Mingyun dondu kaldı. "Bu soru nereden çıktı?"


   "Ya neden onu öldürmeyi reddediyorsun?"


   Chu Mingyun onun düşüncelerinin saçma olduğunu hissetti ama bir an nereden başlayacağını bilemedi. Bir an düşündükten sonra,  "Birini öldürmemek için doğal olarak pek çok neden vardır ve bu nedenler senin düşündüğün gibi olmayabilir. Bugünkü durumda mesela, Su Shiyu hayatta olmalı. Onun hayatta olması bizim için çok daha faydalı olacaktır." dedi.


   Qin Zhao boş boş baktı ona.


   Chu Mingyun kaşlarını çattı. Bir süre sonra, "Ona nasıl gönlümü kaptırabilirim?" dedi. Ağzından çıkan kelimelere kendisini ikna ediyormuşçasına durakladı. Kaşları gevşerken alçak sesle güldü. "Su Shiyu. Bu adam sıcak bir yüze sahip olsa da soğuk bir kalbe sahip. Neşesi veya öfkesi ifadesini değiştirmiyor, hislerini derinlerde gizliyor. Herkes onun kalpsiz olduğunu, biri ona gerçekten aşık olursa gerçekten bittiğinin resmi olduğunu söylüyor.”


   Qin Zhao sustu, artık onu sorgulamıyordu.


   Mavi giysili bir hizmetçi kız pencerenin önünden geçiyordu. Sesi duyunca bir göz atmak için odaya doğru baktı. Fakat adımları durmadı, çimenlerin ıssız kokusuyla geçti gitti.


***


   "Bunları mı söyledi?" Su Shiyu'nun bakışları masanın üzerindeki belgelerden uzaklaştı. Bir süre düşündükten sonra yavaşça gülümseyerek başını salladı. "Aslında değerlendirmesi gayet yerinde."


   Masanın önünde diz çökmüş olan mavi elbiseli hizmetçi kız şaşkınlık içindeydi. "Genç efendi?"


   "Ama bu seferki görevinizin geçmiştekinden farklı olduğunu unutuyorsun. Bilgi almak için araştırma yapmana gerek yok." Su Shiyu belli belirsiz gülümsedi. "A-Yue'yle ilgilenmen yeterli. Bu tür konuşmaları bana rapor etmene gerek yok."


   Mavi elbiseli hizmetçi kız başını öne eğdi, alçak bir sesle, “Emredersiniz.” dedi.


   Su Shiyu başını yukarı aşağı salladı. "Çabuk dön ki şüphe çekmeyesin." dedi. Saygıyla geri çekilmesini izledi. Sonra bakışları yeşim kolyeye takıldı. Bir süre dalgın dalgın baktı, nihayet silik bir gülümseme belirdi yüzünde.



   Düşmanın eline düşenlerin aptallığının bir sonu yoktur ancak. 


Sonraki Bölüm