52
Büyük hizmetçi nazikçe kapıyı çaldı.
Doktor Yan mezhep efendisinin sargılarını değiştirmek için gelmişti. Başkalarının seyretmesinden hoşlanmadığı için Zhao Jiangui tekrar kapının dışında beklemeye mahkum edilmişti.
Xiao-Lin ve büyük hizmetçi verandanın altında bekliyorlardı. Zhao Jiangui bir düşündükten sonra, “Bu birkaç gün içinde gezmek için dağdan inebilir miyim?” diye sormadan edemedi.
Büyük hizmetçi tereddüt etti. “Bunu... mezhep efendisine sorsanız daha iyi olur Genç Efendi Zhao.”
Zhao Jiangui başını salladı. Ne de olsa şeytani mezhebin bir üyesi değildi. Hizmetçi onun dağdan kaçmasından veya Yenilmezler İttifakı'na herhangi bir mesaj göndermesinden endişeleniyordu muhtemelen.
Xiao-Lin merakla, “Kahraman Zhao, dağdan neden ineceksiniz?” diye sordu.
Zhao Jiangui tereddüt eder gibi oldu. “Ben… alışverişe gideceğim.”
Hizmetçi: “Eğer Genç Efendi Zhao'nun bir eksiği varsa ben gidip birisine aldırırım.”
Zhao Jiangui kaşlarını çattı. “...Boş ver.”
Doktor Yan sargıları değiştirmeyi çoktan bitirmişti. Ji Han ile üç beş kelime belki konuştuktan sonra iğrenç bir yüzle kapıdan çıktı. Büyük hizmetçiye soğuk bir bakış atarak ona ve Xiao-Lin'e gidip eski sargılarla kanı temizlemelerini söyledi.
İkisi eve girdi. Zhao Jiangui de onları takip etmek istedi.
Doktor Yan’ın yanından geçerken Doktor Yan birden fısıldadı.
“Ondan hoşlandığını sanmıyorum.”
Zhao Jiangui adımlarını durdurdu.
“Sen ona… sadece suçluluk duygusuyla yaklaşıyorsun.” dedi Doktor Yan. “Ve onun sana yaklaşımı da sadece suçluluk ve sorumluluktan kaynaklanıyor."
Zhao Jiangui ona soğuk bir şekilde baktı. “Ne demek istiyorsun?”
Doktor Yan hafifçe gülümsedi. “İkiniz gerçekten ilginçsiniz.”
Zhao Jiangui bu kişiden zaten hoşlanmıyordu, şimdi kalbindeki nefret sebepsizce biraz daha artmıştı.
Xiao-Lin kapıdan çıkmış onu çağırıyordu. “Kahraman Zhao, mezhep efendisi içeri gelmenizi istiyor.”
Doktor Yan'a bir bakış attıktan sonra Zhao Jiangui, onu daha fazla umursamamaya karar vererek arkasını dönüp eve girdi.
Ji Han hizmetçi ve Xiao-Lin'in geri çekilmesini bekledi. Ardından onunla konuşmak için birden ağzını açtı. “Her şeyi duydum.”
Zhao Jiangui: “...”
Derin içsel güce sahip insanların kulakları ve gözleri doğaları gereği normal insanlardan biraz daha hassastı.
Ji Han, “Tuhaf bir adam ama tıbbi becerileri gerçekten de mükemmel.” dedi.
Zhao Jiangui, “O da sizin mezhebinizin bir üyesi mi?” diye sordu.
Ji Han başını salladı. “Mezhebe katılmadı. Babam ağır hastalandığında mezhepteki insanlar onu Ölümsüz Tıp Vadisi'nden davet etti. Ne yazık ki hastalığı tedavi edebilse de kaderi tedavi edemeyeceğini söyledi… En nihayetinde babamın hayatını kurtaramadı.”
Zhao Jiangui telaşlandı. “Bunu sormamalıydım.”
Ji Han iç çekti.
“Xiao-Lin'den dağdan inip gezintiye çıkmak istediğini duydum.” dedi Ji Han yumuşak bir sesle. “Sana mani olmayacağım. Yalnız tarikattaki kıdemliler tedirgin olacaktır. Seninle birkaç kişi göndermem gerekebilir.”
Zhao Jiangui başını salladı.
Ji Han: “Aslında senin dövüş sanatların böyleyken seni takip etmeleri için adam göndermenin bir anlamı yok. Gitmek istersen kimse seni durduramaz.”
Zhao Jiangui hiçbir şey söylemedi.
Gerçekten de sadece gezintiye çıkmak istiyordu, neden birdenbire dönmemek üzere gidiyormuş gibi görünmüştü?
Neyse ki o iki farklı senaryoyu çoktan özümsemişti.
Ji Han sanki başka bir şey söylemek istiyormuş gibi dudaklarını araladı.
Zhao Jiangui onun elini tuttu.
Zhao Jiangui: “Merak etme, kesinlikle zamanında geri döneceğim.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Sen ilacını aldığın her gün yanında olacağıma dair sana söz verdim.”
Ji Han: “Gerek yok…”
Zhao Jiangui: “Seni asla yüzüstü bırakmayacağım.”
Ji Han sertçe elini çekmeye çalıştı. “Çok mide bulandırıcısın…”
Zhao Jiangui: "Her kelimem kalbimin derinliklerinden çıkma."
Ji Han'ın elini tekrar kavradı.
Ji Han hâlâ mücadele etmeye çalışıyordu. “Kalbinin derinliklerindeki kelimeleri duymak istemiyorum.”
Zhao Jiangui: “Tatlı sözler duymayı mı istersin yoksa?”
Ji Han: “Hayır, zatım dinlemek istemiyor.”
Zhao Jiangui bir an düşündü. “Dağın dışındaki hiç kimse senin kadar yakışıklı değil.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Bana on sandık altın verseler bile asla kaçmayacağım.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui aniden aşk ve içtenlikle, “Dileğim birinin kalbini çalmak, saçlarımız bembeyaz olsa da ondan ayrılmamak.” dedi.
Ji Han: "...Çeneni kapat."
Ve yine de Zhao Jiangui’nin elini böyle tutmasına izin verdi.
Zhao Jiangui: "İstediğimi aldım çoktan.”