51
Ji Han sakin bir yüz ifadesiyle ona baktı. “Yine saçmalıyorsun.”
Zhao Jiangui aldırmadan devam etti. “Biliyorum, kalbinde ben…”
Ji Han sakinliğini korudu. “Zatım bir kılıcı kurtarmak için asla hayatını tehlikeye atmaz.”
Zhao Jiangui bir an için afalladı. Ancak o kendine gelmeden önce Ji Han sanki konudan uzaklaşmak için büyük bir acelesi varmış gibi aniden, “Bazen düşünüyorum da eğer öz ailem hâlâ benimle olsaydı onlar da dövüş sanatları uygulamama izin vermekte isteksiz olurlar mıydı acaba?” dedi.
Zhao Jiangui elinde olmadan “Ailen kim?” diye sordu.
Ji Han, “Bilmiyorum,” dedi, “sadece onların da mezhepten insanlar olduğunu, babamın yakın arkadaşı olduklarını biliyorum. Geri kalanı… babam bana çok fazla bahsetmedi.”
Zhao Jiangui anladı.
Ji Han'ın anne ve babasının yakın zamanlarda vefat ettiğini ve yakın arkadaşlarının onların çocuklarını evlat edindiğini düşündü -ki bu dövüş sanatları aleminde gerçekten çok yaygın bir hikayeydi.
Ji Han, “Dövüş sanatları aleminde hiç kimsenin senin ailenden bahsettiğini duymadım.” dedi.
Bir kişi dünyanın en iyi kılıç ustası olduysa ailesi de onunla birlikte kesinlikle biraz ünlü olurdu.
Zhao Jiangui: “Kim olduklarını bilmiyorum. Biri beni dağ kapısının önüne bırakmış ve ustam alıp götürmüş.”
Bu durumda ikisi için de damdan düşenin halinden damdan düşen anlar denebilirdi.
Ji Han ona, “Ustan sana çok iyi davranıyordu, değil mi?” diye sordu.
Zhao Jiangui hafifçe başını salladı. “Bana öz oğluymuşum gibi davranırdı.”
Ji Han başka bir şey söylemedi.
Zhao Jiangui yanlış bir şey mi söylediğinden emin değildi. Sadece gergin bir şekilde gözlerini Ji Han’a dikti. Ji Han kaşlarını hafifçe çattı ve aniden ona, “Ustanın başka öğrencileri var mı?” diye sordu.
Zhao Jiangui: “Benden küçük üç tane.”
Ji Han: “Sen en büyükleri misin?”
Zhao Jiangui başını salladı. “Ben yıl boyunca dışarıda geziniyorum. Erkek kardeşim kolluk kuvvetlerinde tutuklama memuru. Kız kardeşim Ölümsüz Tıp Vadisi’ne gelin gitti. Şu anda sadece en küçük erkek kardeşim hâlâ ustamızın yanında.”
Ji Han bununla çok ilgilenmiş gibi görünüyordu. “Hepinizin iyi bir ilişkisi var gibi görünüyor.”
“Hemen hemen aynı vakitlerde okula girdik. Yaşlarımız da yakın. Çocukluğumuzda hep birlikte anlaşır oynardık." dedi Zhao Jiangui. “Sadece en küçük kardeşim çok sonradan geldi. Senden biraz daha küçük. İlaç içeceği zaman hâlâ… ustamızın onu ikna etmesi gerekiyor.”
Sözlerini bitirmeden önce Zhao Jiangui dudaklarını hafifçe kıvırmaktan kendini alamadı.
Bu kıvrım bir gülümseme olarak kabul edilemeyecek kadar sığ olsa da daha önce zorlukla gösterdiği gülümseme ile karşılaştırıldığında gerçekten göze çok hoş geliyordu.
Ji Han, okulundaki geçmişini hatırlayıp keyiflendiğinden mi yoksa küçük kardeşi gibi acıya dayanamadığı için kendisine mi güldüğünden emin değildi.
Ne olduğunu anlayamadığı bir ruh haline büründü.
Zhao Jiangui: “Okulumla epey ilgileniyor gibisin.”
Ji Han: “Benim mezhepte kardeşlerim yok. Bir an merak ettim sadece.”
Zhao Jiangui şaşırmıştı. "O çocuk... seninle aynı yaşlarda değil miydi?"
Yakın yaşlardaki çocuklar her zaman kolayca arkadaş olurlardı. Dahası ikisi arasındaki ilişki gereği kardeş gibi olmalılardı.
Ji Han'ın ifadesi oldukça çirkinleşti. “Kılıç tutabileceğim yaşa geldiğimden beri ben bütün gün antrenman odasında kalıyordum ve o dövüş sanatları çalışmıyordu, bu yüzden onunla görüşecek zamanım olmazdı.”
Zhao Jiangui kaşlarını çattı. “Kılıç çalışmadığın zamanlarda biraz eğlenmek için mutlaka vaktin olmuştur.”
Ji Han ise usulca, “Babam onunla görüşmemden hoşlanmıyordu,” dedi.
Zhao Jiangui bunun üzerine başka ne söyleyeceğini bilemiyordu.
Hatta kalbinin aniden sıkıştığını hissetti. Eski mezhep efendisinin Ji Han'a belki de zannettiği kadar iyi davranmadığını düşündü istemsizce.
Ji Han: “Sadece küçükken dövüş sanatları çalışmayı reddettiğimde babamın beni ikna etmek için kılıç kullanmamda biraz ilerleme kaydettiğim sürece şeker alıp getirmesi için dağın eteklerine birini gönderdiğini hatırlıyorum.”
Zhao Jiangui düşünmeden, “Çam fıstığı şekeri mi?” diye sordu.
Ji Han: “O zamanlar sadece altı ya da yedi yaşındaydım, en çok meyve şekerlerini severdim. Hem lezzetliydiler hem de güzel görünüyorlardı. Fakat biraz büyüdüğümde ve kendi başıma kılıç kullanmayı öğrendiğimde daha fazla şeker yemez oldum. Bu numaranın etkisi artık yitmişti.”
Zhao Jiangui bunu sessizce aklına kazıdı.
Hm. Ji Han meyve şekeri seviyor.