Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Yılbaşı Arefesi (2023)

 

Yan Wushi nadiren rüya görürdü.


Ancak yılbaşı arefesinde, belki de ertesi günün doğum günü olması nedeniyle, nadir de olsa bir rüya gördü.

Rüyasında da yılbaşı arefesiydi.

Uzun bir cadde boyunca tek başına yürüyordu.

Neredeyse gece yarısı olmuştu ve tüm evlerden havai fişek sesleri duyuluyor, avlu duvarlarının ötesinden kahkahalar geliyordu.

Mum alevi etrafı ısıtıyor ve soğuk ay yeni yıl gecesini kucaklıyordu.

Ama tüm bu telaşın onunla hiçbir ilgisi yoktu.


Yan Wushi bir rüyanın içinde olduğunu çok iyi biliyordu.

Hatta o yıl Xie ailesinden yeni ayrıldığını ve dövüş sanatları dünyasında gezindiğini bile hatırlıyordu.


Gezinmek çok uygun bir kelimeydi.

Kendine bir isim yapmak için acele etmiyordu, deneyim ve bilgi kazanmak için dünyayı dolaşıyordu.

Ancak kasıtlı olmadan, gölge veren bir söğüt dikmişti. Yang ailesinin üç kardeşini yaralamış ve sert sözler söylemişti, öyle ki biri çok öfkelenmiş ve o gece hastalanıp ölmüştü. Bu olaydan sonra dövüş sanatları dünyasında Yan Wushi'nin ağzı dövüş sanatları becerilerinden önce ünlenmişti.

Yavaş yavaş dövüş sanatları dünyasındaki pek çok kişi öğrenmişti ki tuhaf bir isme sahip genç bir adam olan Yan Wushi ile ölümüne yaralanana kadar dövüşebilirdiniz -ki bunlar da kötü sonuçlanabilirdi- ama onu kışkırtmaya çalışmamalı ya da kelimelerle alt edebileceğinizi düşünmemeliydiniz çünkü bunun sonucunda sadece öfkeye boğulurdunuz, kelimeleri kullanarak en ufak bir avantaj elde edemezdiniz.


Birçok insanın kapısında yepyeni beyitler ve iyi dilekler asılıydı.

Paranız olsun ya da olmasın yeni yılı kutlamak için eve giderdiniz. Yılın bitişi hüzünlüdür. Memleketinizden uzakta yaşıyor veya seyahat ediyor olsanız bile mümkünse yakın akrabalarla bir araya gelmek için bu günde memleketinize dönerdiniz.

Yan Wushi evden ayrıldığı andan itibaren ailesiyle bağlarını çoktan koparmıştı ve o günden beri soyadı Xie değil Yan'dı.

Şu anda uzun caddede tek başına yürüyen, kıyafetlerinin yenleri su mercimeği gibi süzülen Yan Wushi biraz bile yalnız, kasvetli ve acılı hissetmeksizin bütün evlerden gelen neşeli gürültüleri dinliyordu.


Üç kuşak boyu aile bir çatı altında toplanmıştı, büyükanne ve büyükbaba ile torunlar bir aradaydı. Büyükbaba torununu eğlendirmek için bahçede bir topaç ile oynuyordu, kulağa uyumlu geliyorlardı.

Bir başkası tartışma içindeydi, anlaşılan bir baba oğlunu azarlıyordu ve anne çocuğunu korumak için öne çıkınca ebeveynler tartışmaya başlamıştı. Çocuk feryat ediyordu, tüm ortam karmaşa içindeydi.

Bir diğeri ise bu yıl evleri için ne kadar para harcadıklarını hesaplayan genç bir çiftti, geçimlerini sağlamakta zorlanıyor gibilerdi. Bir bakır para iki çiçeği anlaşmazlığa sürükledi, ufak bir tartışmaya girmeleri kaçınılmazdı. Çok geçmeden kadın hafifçe hıçkırdı ve kocası içini çekerek karısını kollarına alıp fısıldayarak teselli etti. Kulağa iç ısıtan bir sahne gibi gelse de bu aile evliliğin hemen ardından geçim sıkıntısı yaşıyordu, zavallı çiftin gelecekleri bir bakışta tahmin edilebilir gibi görünüyordu.


Yan Wushi tüm bu ufak tefek şeyleri dinlemenin ortasındayken dudağının köşesindeki belirsiz çentik bir anda yok oldu.

Aynı zamanda adımları da yeşil duvarlı, kırmızı kiremitli bir evin önünde durdu.

Yüksekte asılı olan iki fenerin ışığı yaldızlı ve siyah arka planlı 'Hongların Evi' yazısını aydınlatarak ev sahibinin ailesinin zenginliğini gözler önüne seriyordu.

Ancak her nedense kapının ardı fazla sessizdi.

Her ne kadar büyük ailelerin çok sofistike olması beklense de yılbaşı gecesinde hareketlilik olmaması için hiçbir neden yoktu.

Üstelik Hongların Evi Yangtze nehrinin güneyinde kalan Xie ailesininkine kıyasla çok daha küçük bir evdi.


Tınn.

Çok hafif bir sesti.

Sıradan insanların bunu fark etmesi zordu.

Ama Yan Wushi duymuştu.

Kılıcın kınına girerken çıkardığı son sesti bu. 


Pıt, pıt.

Yağmur değildi.

Gökyüzünde yağmur yoktu.

Kandı.

Kanın yere damlama sesiydi.


Yan Wushi gözlerini kıstı.

Sessizce içeriye girdi -tabii ki duvarın üzerinden.

Sessizlik dört bir yanı sarmıştı, yalnızca dökülen yapraklar işitiliyordu.

Keskin kan kokusu evin içinden dışarıya yayıldı, birbirleri ile yarışırcasına burun deliklerine saldırdı.



Bu sıradan bir cinayet değil, tüm aileyi öldürmek için planlanmış bir saldırıydı.

Örtülü kapıyı iterek açtı, içeride bir düzine insan vardı; erkek, kadın, yaşlı ve çocuk demeden herkesin yüzleri açıktaydı, gözleri açık gitmişlerdi.

Katilin nefesini takip etmenin bir yolu yoktu.

Görünüşe göre diğer adam da bir ustaydı ve silahının kınına sokulduğunu duyduğunda onun varlığını hissederek hemen oradan uzaklaşmıştı.



Yerdeki cesetlerin arasında hafif bir nefes vardı.

Neredeyse duyulamayacak düzeydeydi, pamuk ipliği kadar zayıftı.

Şimdi yapılacak bir hamle onu kurtarabilirdi.

Ancak kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan bu meseleye karışması gerekiyor muydu?



Yan Wushi nefes sesini takip etti.

Yaşlı bir hanım tarafından sıkıştırılan genç adam henüz ölmemiş gibi görünüyordu.

Neredeyse öleceğini, hayatının son anlarında olduğunu anlaması için Yan Wushi'nin ona yaklaşmasına gerek yoktu.

Yan Wushi onu bu noktada yalnız bırakmış olsaydı genç adam kesinlikle ölmüş olacaktı.

Yan Wushi yardım etmeye istekli olursa diğer kişi yaşamaya devam edebilirdi.

Ama onu neden kurtarsın ki?

Bu adamda kurtarılmaya değer bir şey var mıydı?



Yan Wushi'nin bakışlarını hissetmiş gibi görünen kanlar içindeki genç adam gözlerini açmaya çalıştı ve dudakları titreyerek bir şeyler söyledi.

"Kurtar beni... yalvarırım... dövüş sanatları... servet."



Yan Wushi anlamıştı.

Genç adam Hong ailesinin gizli bir serveti ve bilinmeyen dövüş sanatları sırları olduğunu, bu yüzden haydutların açgözlülüğünü çektiğini, diğer tarafın tüm Hong ailesini öldürdüğünü ancak sonunda onları bulamadıklarını ve Yan Wushi onu kurtarmaya istekli olduğu sürece bunları kendisinin ona sunacağını söylemişti.

Yan Wushi belli belirsiz gülümsedi.

Bunu daha da ilginç bulmuştu.

Genç adam Yan Wushi'nin bu gülümsemesini gördüğünde kendisi için bir yaşama ümidi göründüğünü hissetti.



Rüyalarda sahneler tutarlı bir şekilde canlandırılamazdı.

Bu zaten geçmişte olan bir şeydi, bazen parçalanıyor ve atlanıyordu.

Daha sonra Yan Wushi Hong ailesinden hayatta kalan tek kişiyi kurtarmıştı. Diğer kişinin adı Hong Wen'di, Hong ailesinin dördüncü neslinin en büyük torunuydu, yetenekliydi ve çocukluğundan beri Hong ailesinin gururuydu. Ancak bir değişiklik meydana gelerek ailesi yok olmuş, geriye sadece o kalmıştı. Yan Wushi tesadüfen geçip zamanında yardım eli uzatarak hakiki enerjisinden aşılamasaydı Hong ailesinin atalarıyla buluşmak için ailesini takip edecekti.

Ancak hikâye iyiliğe iyilikle ve intikama intikamla karşılık verme hikâyesine dönüşmedi.

Üç gün sonra Hong Wen, Yan Wushi'nin evinden bir veda bile etmeden ayrılmış ve izleri hiçbir yerde bulunamamıştı.

Üç ay sonra bir dövüş sanatları konferansında Hong Wen ortaya çıktı ve diğer dövüş sanatları uygulayıcılarının önünde, orada bulunan Yan Wushi'yi Hong ailesindeki dramatik talihsizlikten faydalanmak ve Hong ailesinin dövüş sanatları becerileri ile hazinelerini çalmakla suçladı.



2


Burada rüya aniden sona erdi.

Çünkü Yan Wushi uyanmıştı.

Alnında hafif bir gıdıklanmayla gözlerini açtı, başının üzerinde bir söğüt yaprağı sallanıyordu.

Ve söğüt yaprağını ağzında tutan…


Bir geyik yüzü yaklaştı ve iki nemli göz Yan Wushi'nin kendi yüzünü yansıttı.

Yan Wushi hafif bir alayla gülümseyerek geyiğin yüzünü itti.

Bu geyik herhangi bir tehdit yaymadığından az önce yaklaştığını fark edememişti.  

  

Yan Wushi'nin kendisine olan hoşnutsuzluğundan tamamen bihaber olan küçük geyik söğüt yapraklarını çiğneyip yuttu ve dallarını tükürdü.

Yan Wushi tam küçük geyiğin kulağını dürtmek için söğüt dalını eline almışken Shen Qiao geri döndü.


Başöğretmen Shen her iki kolunu da sıvamış, elinde kocaman bir sepet tutuyordu, ne bir sektin lideri ne de dövüş sanatları ustası gibi görünüyordu.

Yan Wushi gözlerini kaldırdığında bambu sepeti yere bıraktı.

İçi armutla doluydu.

  

"Bu yılki yoğun yağışlar dağın eteklerindeki armut üreticilerinin kötü bir hasat yapmasına neden oldu, bu yüzden yardımım dokunsun diyerek biraz satın aldım."

Yan Wushi’nin sormasına kalmadan Shen Qiao kendiliğinden açıklamasını yaptı ve küçük geyiğe zarar gelmemesi için söğüt dallarını topladı.


“Başöğretmenimiz  Shen her zaman gelişigüzel iyi niyetlerle gereksiz şeyler yapmayı sevmiştir."

Yan Wushi onunla aynı fikirde olmayarak vücudunu gerdi.

"Bir sepet armut alsan bile geliri çok fazla artmayacak, aksine sırtını dayayacak bir şeyi olduğunu hissedecek ve gelecekte ne zaman bir doğal afet olsa elinden geleni yapmayı düşünmeksizin her zaman çözümü senden yana bulmaya çalışacaktır."

Sepetten bir armut aldı ve arkasını çevirdi, armutta sahiden çürük vardı.

Sonra alttan bir tane daha aldı, onda da küçük bir leke vardı.

Bu şekilde birer birer seçti, on tanesinden sekiz veya dokuzu kötüydü, iyiler oldukça az sayıdaydı.

Yan Wushi Shen Qiao’ya kaşlarını kaldırdı, ‘Yani haklıydım, değil mi?’ der gibiydi.

Shen Qiao gülümsedi: "Sepeti aldığımda bu armutların kötü olduğunu zaten biliyordum. Onları satan çiftçiyi tanıyorum, evinde bir oğlu ile bir kızı var ve karısı yeni vefat etti, yani geçimini sağlamak kolay değil, bu yüzden elimden geldiğince ona yardım edeceğim."


İşte iki adam birbirinden bu noktada ayrılıyordu.

Shen Qiao her zaman böyleydi ve Yan Wushi bunu uzun zamandır biliyordu.

İnsan kalbi her zaman değişken olmuştu ve o bundan zevk alıyordu. Zaman zaman Shen Qiao ile bahse girerdi. Her seferinde zaferi yenilgisinden fazla olurdu ama Shen Qiao mantıksız bir şekilde onunla bahse girmeye yine istekli olurdu. Güney duvarına çarpsa da geri dönmeyi ret mi ediyordu yoksa canlılığın içinde iyiliğin her zaman var olduğu inancına sıkı sıkıya bağlanmış mıydı bilmiyordu.

Yan Wushi armutları sepete geri koydu.

"Bu sefer bahis miktarı ne kadar? Çok cimri olma, Başöğretmen Shen."

Ancak Shen Qiao başını salladı: "Bu sefer bahse girmeyeceğim."

Yan Wushi: "Korkuyor musun?"

Shen Qiao içinden, "Kaybettikten sonra benden intikam alacağından korkuyorum, çünkü Sekt Lideri Yan, intikamcı kalbinle her zaman başka kimsenin hayal bile edemeyeceği sinsice bir şey düşünebilirsin ve kimsenin buna karşı koyacak gücü olmaz.” diye düşündü.

Ancak bunları söylemek iyi bir şekilde sonuçlanmazdı, çünkü Sekt Lideri Yan utançtan küplere binerse bu Shen Qiao’nun kendisi için bir talihsizlik olarak dönerdi.


[Güney duvarına çarpsa da geri dönmemek: Davranışlarda inatçı olmak ve farklı fikirleri dinlememek]


Yan Wushi gülerek mırıldandı ancak konuyu irdelemek gibi bir niyeti yoktu.

"Bu arada, az önce rüyamda geçmişimden bir parça gördüm, oldukça ilginçtir ki insan kalbi ile ilgiliydi."

Shen Qiao: "İlginç olduğunu düşündüğüne göre sonunda bir kayıp yaşamamışsındır diye düşünüyorum."

Yan Wushi: "Bu sefer yanılıyorsun, sadece bir kayıp değil son derece büyük bir kayıp yaşadım."

Bunu söyledikten sonra geçmişinden bahsetti.

Uzun süredir ortalıkta görünmeyen Hong Wen'in dövüş sanatları konferansında aniden kendine ithamda bulunduğu noktaya geldiğinde Sekt Lideri Yan çayevlerindeki o nefret edilesi hikaye anlatıcılarından biri gibi aniden "Sonrasında ne olduğunu öğrenmek için bir dahaki seferi bekleyin.” iticiliği ile durdu.


Shen Qiao Yan Wushi'nin sebepsiz yere insanı merakta bırakmasının mümkün olmadığını biliyordu.

Eğer burada durduysa beklentilerin de ötesinde bir şey gerçekleşmiş olmalıydı.

Genç ve havai olan Yan Wushi bir keresinde birinin hayatını kurtardıktan sonra kafa üstü çakılmıştı.

Shen Qiao biraz düşündü: "O kişiyi kurtardıktan sonra Hongların evini baştan aşağı aradın mı?"

Yan Wushi: "Aradım ve hiçbir şey bulamadım. Ana avludaki çalışma odasında gizli bir oda vardı ama kapısı uzun zaman önce açılmıştı ve içeride hiçbir şey yoktu. Her yer daha öncesinden aranmış olsa gerek.”

Shen Qiao kaşlarını çattı: "Yoksa sayısız insanın seni ağızlarında sakız etmesine ve kalabalıkların metali eritmesine müsaade mi ettin?"

Hayır, Yan Wushi asla böyle biri olamazdı.

Hong Wen’in ona saldırmak için insanları birleştirmesinden önce o Hong Wen'in itibarını zedeleyecekti.

Yoksa…

Shen Qiao ağzından kaçırdı: "Öyleyse Hong Wen kendi ailesine karşı yabancılarla ittifak mı kurmuştu?!"


[Kalabalıkların metali eritmesi: Söylentilerin yalanları gerçek gibi göstermesi, doğru ile yanlışın birbirine girmesi]


3


"Senin, Başöğretmen Shen’in, insan doğasının özünde iyilik olduğuna dair değerlendirmenle böyle bir şeyi düşüneceğini hiç sanmıyordum.”

…diye alaylı bir cümle kurdu Yan Wushi.

  

Hong ailesinin tamamı trajik bir şekilde ölmüştü ve bırakın Hong Wen'i, Hong Wen'in birinci sınıf bir usta derecesine yükseldiği söylenebilecek olan büyük amcası Hong Tao bile bu kaderden kaçınamamıştı.

Hong Wen'in statüsü ve gençliği göz önüne alındığında suikast anında katilin ilgi odağı olması kaçınılmazdı.

Katil Hong ailesindeki kadın çocuk demeden herkesi öldürdüğüne kanaat getirmişken Hong Wen'in sıyrılmasına nasıl izin vermiş olabilirdi?

Daha sonra bir gün başını belaya soksun diye onu kasten canlı bırakmış olamazdı, değil mi?

Hong Wen'in hâlâ nefes aldığını fark ettiğinde Yan Wushi de bu bariz boşluğu fark etmişti.

  

Katilin Hong Wen'in sıyrılmasına izin vermesi imkansız iken Hong Wen gerçekten de nefes almaya devam ettiğine göre Yan Wushi oradan geçse de geçmese de, içeri girip yardım etse de etmese de Hong Wen sonunda hayatta kalacaktı.

Başka bir deyişle, Hong Wen'in bu davada kendi ailesini öldürmesi için katille komplo kurduğundan şüpheleniliyordu.

Bu da her şeyi çok daha ilginç kılıyordu.

Bunun bir komplo olabileceğini çok iyi bilen Yan Wushi yine de Hong Wen'i kurtarmayı seçmişti.


“Hong Wen kendine geldikten sonra bir veda bile etmeden ayrıldı. Benim sadece iyi kalpli, genç ve tecrübesiz bir insan olduğumu düşündü. Onu takip edeceğim ve kendi ailesini öldürmesi için birlikte bir komplo hazırladığı katili göreceğim aklının ucundan bile geçmemişti.”

Yan Wushi yavaşça, bu olayı net ve derin bir şekilde hatırlamasının nedeninin hayatında sayısız insanın kalbinde kötülük yattığını görmüş olması ve bu olayın dövüş sanatları dünyasına adım attıktan hemen sonra karşılaştığı ilk olay olarak sayılabilecek iken sadece olduğu gibi asıl fikirlerini doğrulaması olduğunu söyledi.

O zamandan beri şeytanî özü daha da kararlı bir hâle gelmişti ve bunun dövüş sanatlarında ona yardımcı olduğu da söylenebilirdi.


Hong Wen, Hong ailesinin gururlu oğlu olmasına rağmen yüreğinde ona ağır gelen bir sır vardı. Gizliden gizliye kız kardeşine karşı bir aşk besliyordu ancak kan bağlarının olması dileğini imkansız hâle getiriyordu ve bunu annesine açıklamaya çalıştığı zaman iyi bir azar işitmişti.

Mesele burada bitse bir şey değildi. Ayrıca kız kardeşinin dövüş sanatları dünyasında bilinen bir aileden gelen bir nişanlısı vardı. Sadece yakışıklı olmakla kalmıyordu, aynı zamanda dövüş sanatları becerileri de Hong Wen'inkinden çok daha iyiydi. Hong Wen'in ağza alınmayacak düşüncelerini bir kenara bıraksak bile onunla nasıl aynı seviyede olabilirdi?

Hong Wen küçüklüğünden beri şımartılmıştı, gerektiğinde rüzgarı ve yağmuru elde ederdi. Bu tür bir tersliğe nasıl dayanabilirdi? İsteklerinin yerine getirilmediğini ve dövüş sanatları becerilerinin de ilerlemediğini görünce kıskançlık ateşi giderek güçlendi ve zihnini yavaş yavaş çarpıtarak onu yüreği öfkeyle yanan bir şeytana dönüştürdü.

İçindeki şeytan büyüdükçe belayla arasında sadece bir adım kalmıştı.


[Gerektiğinde rüzgarı ve yağmuru elde etmek: Ne isterse sahip olmak, yoluna hiçbir şeyin çıkmaması.]


Fırsat çok geçmeden gelmişti.

Hong Wen deneyim kazanmak için dışarı çıktığında dövüş sanatları dünyasından kendisi gibi bir yoldaşla karşılaşmıştı. Bu kişinin soyadı Cui idi ve kardeşlerinin arasında onuncu sırada olduğu için Cui Shilang olarak da biliniyordu. Hong Wen ve bu kişi ilk görüşte eski dostlar gibi olmuşlardı. İki ay boyunca birlikte takılmışlar ve bu kadar geç tanışmış olmaktan nefret etmişlerdi. Neredeyse yeminli kardeşler olmak adına sarı kağıtlar yakacaklardı. İkisinin konuşmadıkları şey kalmamıştı. Hong Wen içip sarhoş olduktan sonra kalbindeki endişelerini de biraz açtığı zaman Cui Shilang Hong Wen'in dileğini gerçekleştirmesine yardımcı olabileceğini söyleyerek onu teselli edip cesaretlendirmişti.

Cui Shilang’ın sözleri mi büyülüydü yoksa Hong Wen’in benliğinde mi nahoşluk yatıyordu bilinmez, ikisi biraz tartıştıktan sonra bir plan yapmışlardı: Cui Shilang bir hırsız gibi davranacak ve Hong ailesini öldürecek, sadece Hong Wen'in kız kardeşini hayatta bırakacak ve Hong Wen'in onu götürmesine izin verecek, böylece Hong adı dünyadan silinecek ve doğal olarak kız kardeşinin güvenecek kimsesi olmayacak, Hong Wen’in insafına kalacaktı.

Plana uymayan bir şey olacağı kimin aklına gelirdi? Evlendikten sonra yılbaşı gecesinde saygılarını sunmak için evine dönen kız kardeşi tüm büyüklerinin öldürüldüğüne şahit olmuş ve umulmadık bir şekilde annesini bıçaktan korumak için adım atarak olay yerinde trajik bir şekilde hayatını kaybetmiş, Hong Wen’in bütün emeklerini boşa çıkarmıştı.

Şimdi Hong Wen'in eline hiçbir şey geçmemişti. Ailesinin serveti ve dövüş sanatları becerileri o zamanlardan beri zaten ona aitti. Dövüş sanatları dünyasına başarılı bir şekilde yeniden girebilmek için kendisini "istemeden" kurtarmış olan Yan Wushi'yi hedef alarak herkesin içinde ona çamur atacaktı. Böylece temiz bir sayfa açarak masumiyetle ilerlemeye devam edebilirdi.


“Bu Cui Shilang…” Bunları duyan Shen Qiao istemsizce kaşlarını çatmıştı. “...neden şeytanî sekt insanlarının çalışma tarzına bu kadar benziyor?”

Yan Wushi gülümseyerek "Doğru düşünüyorsun, bu senin de geçmişte tanıdığın Cui Youwang değil mi?" dedi.

Shen Qiao: "..."

Cui Youwang her şekilde şeytanî sektin kıdemli bir ustasıydı, öten bir tavuk ve havlayan bir köpek kulağa kimliğiyle tutarsız gelebiliyordu ama kim bir zamanlar genç olmamıştı ki? Dahası bu ve benzeri türde ayartmalar ile insanın aklını olmayacak şeylerle karıştırmak gerçekten de şeytanî sektin sevdiği şeydi.

"O zaman bu suçlamadan nasıl kurtuldun?" diye yeniden sordu Shen Qiao.

"Benim gibi narin ve kolayca aldanabilen genç bir adam umutsuzca kendini savunmaktan başka ne yapabilir?" Yan Wushi içini çekerek konuştu. "Hong Wen bir zamanlar kız kardeşinin her türlü pozda ve çeşitli ifadelerde çok sayıda portresini çizmiş, gizli odada saklıyordu. O portrelerin tamamı benim sayemde herkesin önünde açığa çıktı.”

Gizli portreler birer birer önünde açıldığında Hong Wen'in tepkisinin ne olacağı tahmin edilebilirdi.

Dehşete kapılmış, öfkeli ve utançtan yüzünü gösteremeyecek bir hâlde Yan Wushi'yi öldürmek ve tüm portreleri yok etmek için sabırsızlanıyordu.

Ama tüm gözler onun üzerindeyken bunu nasıl yapabilirdi?

Yan Wushi, “Neyse ki ben kirlerden arınmıştım, güneş ve ay ışığı bile üzerimden yansıyabilirdi. Cui Youwang da şahsen ifade vermek için harekete geçti ve Hong ailesinin yok edilmesinin Hong Wen'in daveti üzerine kendisi tarafından yapıldığını, benimle hiçbir ilgisi olmadığını itiraf etti."

Shen Qiao: "..."

Bu kişi, yani Cui Youwang, hafızasını yüzlerce kez kaybetmiş olsa bile böyle bir iyilik yapmasının imkanı yoktu.


[Öten bir tavuk, havlayan bir köpek: İnsanları aldatmak için hamlelerde bulunmak, aşağılık beceri ve davranışlar ve bu becerilere sahip kişiler]


Başöğretmen Shen'in şüpheli gözleriyle karşılaşan Yan Wushi sükunetle açıkladı.

"Onunla bir anlaşma yaptım."

O zamanlar Yan Wushi başarı için bir yöntem edinmişti, çifte yetişim ile ilgiliydi. O bu tür bir şeyi küçümser ve değerli bulmazdı ancak Cui Youwang için bu asla bıkmayacağı bir eğlenceydi. Sonuçta ikisi de istediklerini elde etmişler ve kolayca uyum sağlamışlardı.

Cui Youwang için Hong Wen, kullanılıp atılacak bir eğlence oyuncağıydı sadece.

Eğer bunu herkesin önünde itiraf ederse yaptıkları yanına kâr kalabilirdi ve bu konuda kimsenin yapabileceği bir şey olmazdı.

Şanssız olan tek kişi Hong Wen'di.

Hong Wen, Yan Wushi'nin sıkılabilecek yumuşak bir hurma olduğunu düşünüyordu, harika bir geleceği olan büyük bir şeytanla karşılaştığını bilmiyordu.

Her zaman bir şeye üstün gelecek diğerinin olması ve kötü insanların kötü insanlarla öğütülmesi durumu tam olarak buydu.

Shen Qiao bir tereddüt etti: "Aklıma bir deyim geldi."

Yan Wushi'nin gülümsemesi tehlikeli bir hal aldı: "Başöğretmen Shen'e bunu söylemeden önce iki kez düşünmesini tavsiye ederim."

Shen Qiao bu güzel tavsiyeye uyarak hemen sustu.

Bu deyim üç kelimeydi ve bunu söylemek, büyük bir kalbe sahip olmayan bu Sekt Lideri Yan'ı gerçekten de gücendirecekti.


[Mevzubahis deyim: İti ite kırdırmak]


Bu tarafta konuşmalarını bitirmeden önce diğer tarafta dağın eteklerindeki armut üreticisi bir Taoist öğrencinin rehberliğinde Shen Qiao’ya bir ziyarette bulunmak için geldi.

"Taoist Rahip Shen, size vermek istediğim şeyin o sepet olmadığı açık, neden kötü olanı alıp getirdiniz? Ne kadar seslendiysem de dönmediniz. Yol boyunca yetişmek için acele ettim ama yine de başaramadım!”

Tanıdığı armut üreticisi bolca terliyor, dizlerini tutuyor ve şikayet ediyordu.

Shen Qiao çaresizdi: "Söylediğim gibi, o iyi sepeti hala satabilirsiniz, az çok bir kazancınız olur."

Armut üreticisi: "Aynı zamanda sizin kayıp yaşamanıza da izin veremem! Bize zaten yeterince iyi davranıyorsunuz, ben kendi durumuma kanaat etmeyeceğim de siz benim için üstlenecek misiniz? İyi olanları sizin için arka mutfağa koyacağım, onları yemeleri için öğrencilerinize gönderebilirsiniz. Eğer lezzetlilerse gelecek yıl yine benim müşterim olabilirsiniz. Bu kötü olan sepeti götüreceğim, gelecekte böyle bir şeyi tekrar yapamazsınız yoksa içimiz rahat etmez!"

Bunu söyledikten sonra Shen Qiao’nun cevap vermesini beklemeden yerdeki bambu sepeti omuzlarına aldı ve oradan ayrıldı.


Shen Qiao armut üreticisinin gidişini izledi, aniden bir şey hatırlayarak Yan Wushi'ye döndü.

"Az önce kaybedip sözünden dönmenden korktuğum için bahse girmedim, şimdi bana teşekkür etmelisin, değil mi?"

Yan Wushi şaşırdı: "Bu muhteremin bir sözü bin altın değerindedir, nasıl sözünden dönebilir? Kaybettiğime göre Başöğretmen Shen'in istediğini yapmasına izin vereceğim ve direnmeyeceğim. Haydi gel!”

Uzuvlarını gevşetti ve kollarını açarak hükümdarın onu almasına izin verir gibi bir tutum sergiledi.


[Koca istiyom gel beni al’daki gel beni al gibi]

  

Shen Qiao: "..."

"Bunu hiç söylemediğimi farz et."

Arkasını dönüp oyalanmadan hızla uzaklaştı.

Ancak kolundan çekildi ve hazırlıksız yakalanarak hafifçe geriye doğru tökezledi.

  

Küçük geyik başını eğdi ve rahat adımlarla uzaklaştı.