Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 135: 1992-2020 5

 

Asansör sessiz ve sorunsuz çalışırken aniden hafifçe sallandı.


Bu her seferinde olan bir şeydi, Lian Qiao buna alışmıştı. Ama RenDong buna alışamamış gibiydi çünkü asansör her sallandığında şok içinde nefesi kesiliyordu.


Bu sefer de farklı değildi.


Lian Qiao RenDong’a baktı ve onun hafif şaşkın gözleriyle karşılaştı. Lian Qiao tam onu rahatlatmak üzereydi ki RenDong ondan önce konuşmaya başladı.


"Lian Qiao." Nefesi biraz dengesiz, gözleri son derece karmaşık ve anlaşılmazdı. Sanki son derece ciddi bir şey söylemek üzereymiş gibiydi.


Lian Qiao'nun yüreği titredi ve ciddi bir şekilde "Ben buradayım." dedi.


Xu RenDong ona baktı ve kıyaslanamayacak kadar derin bir sesle sordu. "Eğer bir çocuğumuz olsaydı ne yapardın?"


Lian Qiao: "...???"


N, ne? Bir çocuk mu? Hâlâ bir çocuğumuz olabilir mi?


Yoksa sen?..


Hayır, hayır, çoktandır RenDong’un bedenini biliyordu, kesinlikle büyülü bir çift X özelliği yoktu. 


Yoksa… RenDong'un gayri meşru bir çocuğu olabilir miydi?! Ve bunu kabul edip mutlu bir baba rolünü üstlenmesini mi istiyordu?!


Hayır, hayır, bu doğru değil, buna “bizim çocuğumuz” denilemez… Buna “piç” denir!


Lian Qiao aptallaştı ve yaratıcı bir şekilde milyonlarca olasılığı düşündü. Kendine geldiğinde RenDong ortadan kaybolmuştu. Onun yerinde bir yığın giysinin içinde ağlayan buruşuk bir bebek vardı.


Lian Qiao: "...Ha?!!!"


Bu da nereden çıktı şimdi? RenDong nerede?!


Lian Qiao'nun beyni bir anda işlevini yitirdi ve bir süre orada durduktan sonra sonunda bu buruşuk bebeğin RenDong gibi göründüğünü fark etti…


Küçük mor patates ruhunu giysi yığınından aldı ve dünyanın ne kadar harika olduğunu düşündü.


Kafasında on bin çeşit şehirli etik köpek kanı hikayesi uydurmuştu ama sonunda gerçeğe dönüşen hikayenin aslında fantastik bir gerilim hikayesi olacağını hiç düşünmemişti.


Bir kez daha, kucağında bebekle asansörden inerken elleri bir anda boşaldı. Açık karda şaşkınlık içindeydi.


Bir an sonra trans halinde ışığa doğru yürüdü. ‘Boş ver, beynim artık yetmiyor, içgüdülerime göre hareket edeyim,’ diye düşündü kendi kendine.


Bu sefer de Lian Qiao yolda fazla zaman kaybetmedi. Yetimhanenin önünden RenDong’u çabucak aldı ve müdürün yanına koştu. Müdür şanssız çocuğun donduğunu, bu yüzden acele etmeleri ve onu ısıtmaları gerektiğini söyledi. Böylece su kaynatıp bir yemek pişirdi ve kapıyı kapatıp dinlenmelerine izin vermeden önce her ikisi için de kıyafet hazırladı.


Yetimhanenin sıcak yatak odasında oturan Lian Qiao, hâlâ kendine gelememişti. Beşikteki küçük RenDong'a baktı, küçük RenDong da yakıcı bir bakışla kendisine bakıyordu. Uzun bir süre sonra Lian Qiao sormadan edemedi.


"Sen gerçekten ne demek istiyordun?"


Küçük RenDong: "... Agu?"


Lian Qiao somurttu. "Sen... bir çocuk mu istiyorsun?"


Küçük RenDong: "???"


Lian Qiao: "Ama seninle benim bir çocuğumuz olamaz."


Küçük RenDong: "Vaa... ah..." Aklından ne halt geçiyor?


Lian Qiao keyifsiz görünüyordu, küçük beşiği nazikçe itti, yüzünün her tarafında keder yazılıydı. “Benimle olmaya karar verdiğinde bunu düşünmedin mi? Eş cinsel ilişkilerinde çocuk olmaz!”


Küçük RenDong: “…” Bitti, Lian Qiao bir şeyi yanlış anlamış gibi görünüyor...


RenDong onun tarafından sersemleyene değin sarsıldı ve ona açıklamaya çalışmak için ağzını sonuna kadar açtı, ama ne kadar denerse denesin ağzından çıkan tek şey anlamı bilinmeyen tek bir heceydi.


Lian Qiao uzun bir süre RenDong’a baktı ve şüpheyle, "Bana bir şey anlatmak için mi bu kadar uğraşıyorsun?" diye sordu.


Küçük RenDong: "Ah... ah...!" Çok uzun zamandır birbirimize aşığız, bu yüzden bu zımni anlayışa sahibiz!


Lian Qiao bir an için bunu düşündü, sonra aniden ifadesi büyük ölçüde değişti ve kuşkuyla, "Yoksa zaten dışarı bir tane var mı?” dedi.


Küçük RenDong: "???" Yine ne halt düşünüyorsun?


Lian Qiao kendine o kadar kızmıştı ki kollarını kavuşturmuş bir şekilde odada bir ileri bir geri volta atıyor, nefes nefese kalıyordu.


Beşikteki küçük RenDong'un nutku tutulmuştu. Lian Qiao'nun gözlerindeki öfkeyi anlayabileceğini umarak Lian Qiao'ya nefretle baktı.


Lian Qiao: “Şimdi benden özür dilemenin ne anlamı var? Unut gitsin, ağaç çoktan tekne oldu. Onu eve getirebilirsin… erkek mi kız mı?”


RenDong: “…” Korkarım sadece beyninde değil, gözlerinde de bir sorun var.


Sonunda küçük RenDong onunla iletişim kurma fikrinden vazgeçerek en basit ve en acımasız yolu seçti.


"Vaaaaaa!.." Dişsiz ağzını açtı ve olabildiğince yüksek bir sesle haykırdı.


"Hey, neden ağlıyorsun?" Lian Qiao her şeye rağmen onu hâlâ önemsiyordu, küçük RenDong’u aceleyle beşikten çıkardı, onu bir çocuk gibi nazikçe sallarken şikayet etti. "Başımın üstü bu kadar yeşillenmişken bile ağlamadım ve önce sen ağlamaya karar veriyorsun!"


[Daha önce yazmıştım ama unutulmuş olabilir; başın yeşillenmesi kıskandırılma vs anlamı taşıyor.]


Küçük RenDong: “…Vaaaa! Vaa, vaaaa!”


Uzun süre salladıktan sonra Lian Qiao, küçük RenDong'un neyin peşinde olduğunu anlayamadı. RenDong ondan tamamen ümidini kesmişti. ‘Zımni anlayışı sikeyim! Hayal gücü uçmuş insanlar tamamen boktan!’


Lian Qiao yeşillendirilmeyi ne kadar istiyordu?! Gayrimeşru çocuğun adını neredeyse seçmişti bile!


Odadaki sarı ışıkları altında ikisi ortalığı karıştırırken kapı aniden hafifçe açıldı.


Lian Qiao ihtiyatla ağzını kapattı ve kollarını RenDong'a dolayarak bir adım geri çekildi. Gözlerini kısarak kapı aralığına baktı, sadece kapının aralığından bakan nazik ve yumuşak bir yüz gördü.


"Çocuğun ağlama sesini duydum, bu yüzden hala uyanık olduğunu düşündüm. Doğruymuşum."


Müdürdü.


RenDong için müdür neredeyse bir anne gibiydi. Küçük RenDong müdürün sesini duyar duymaz ağlamayı kesti. Bir çift küçük kırmızı ve şiş göz müdüre hiç kırpılmadan baktı, gözlerinde nostalji var gibiydi.


Lian Qiao gardını düşürmedi. Ne de olsa burası örneğin içiydi, dışarıdaki gerçek dünya değil. Dışarıda müdür onun yarı annesiydi ama örneğin içinde onun ne olduğunu kim bilebilirdi ki?


Bu yüzden ne kaba ne de alçakgönüllü bir tavırla cevap verdi. “Henüz uyumadım. Ne istiyorsun?" 


Müdür geldi ve çok doğal bir şekilde elini ona uzattı. “Çocuk ağlıyor, belki de bez değiştirme vakti gelmiştir. Bir bakayım."


Lian Qiao: “…” Sevgilimin bezini değiştirme sırası ne zaman sana gelebilir!


Kaşlarını çattı ve müdürün nezaketini reddetti, şu anda zaten kontrol ettiğini ve çiş olmadığını söyledi. Müdür "O zaman muhtemelen hastadır." dedi. Sonra küçük RenDong'un alnına dokunmak için elini kaldırdı.


Lian Qiao içgüdüsel olarak onun RenDong'a dokunmasını istemedi, bu yüzden bir adım önce davrandı ve RenDong'un alnını kapatmak için uzandı. Alnına dokunduğu anda dehşete kapıldı.


RenDong'un alnı gerçekten kavurucu derecede sıcaktı!


Az önce RenDong'un sinirlendiği için ağladığını düşünmüş ve RenDong'un ateşi olduğunu fark bile etmemişti!


Bu sırada Lian Qiao savunmaya geçme zahmetine katlanamadı ve aceleyle müdürden yardım istedi. "Ateşi var! Ne yapabiliriz?"


Neyse ki müdür onun önceki kabalığına aldırmadı, sadece kaşlarını çattı ve "Bu kötü. Daha yeni soğuk algınlığı geçirdi, zatürreye dönüşebilir!" dedi.


Lian Qiao, "Yakınlarda bir hastane var mı?" diye düşünmeden konuştu.


Müdür başını salladı. Lian Qiao da aniden buranın bir örnek olduğunu ve dışarıda sadece hayaletler olacağını hatırladı, nasıl bir hastane olabilirdi ki?


Birdenbire boğulduğunu hissetti, kalbini aynı anda hem endişe hem de pişmanlık kapladı.


Hepsi onun suçuydu! Keşke daha önce fark etseydi... Hayır, daha erken gelseydi, RenDong bu kadar uzun süre karda tek başına yatmazdı!


Kendisini suçladığını gören müdür onu teselli etti. “Endişelenme. Burada ilaç var, önce ona ilaç verelim.”


Lian Qiao dudaklarını ısırdı. "Bu kadar küçük bir bebek ilaç alabilir mi?" 


Müdür içini çekti. "Denemek zorundayız."


Müdür odadan tıbbi kiti getirdi ve küçük RenDong’a ilacı verdi. Küçük RenDong şaşırtıcı bir şekilde işbirliği yaptı, hapları ağzını şapırdatarak yuttu, hatta ağzını "daha fazlasını istiyorum" dercesine beklenti içinde bakarak açtı.


Lian Qiao: “…” Uzun süre ağladı, meğer ilaç için yalvarıyormuş!


Ne garip bir hobi!


Lian Qiao, RenDong'un zatürre olacağından veya ilacı aldıktan sonra kendini rahatsız hissedeceğinden korkarak RenDong'un yanında kaldı. Neyse ki ilaç işe yaradı, küçük RenDong’un vücut ısısı yavaş yavaş düştü ve nefes alış verişi düzenli hâle geldi.


Küçük RenDong’un gözleri kapalıydı ve huzur içinde uyuyordu. Lian Qiao nihayet sakinleşti, tam dinlenmek üzereydi ki müdürün kapıyı bir kez daha çaldığını duydu.


"Tıpkı senin gibi karda yolunu kaybeden birkaç kişi daha peş peşe geldi. Tanıdığın biri var mı bilmiyorum."


Lian Qiao şaşırdı ve hemen bunların muhtemelen bu seferki takım arkadaşları olduğunu anladı.


Bilinçsizce RenDong'a baktı. RenDong mışıl mışıl uyuyordu.


RenDong'un dinlenmesini bozmak istemiyordu ama onu bırakmak konusunda daha da isteksizdi. Bu yüzden küçük RenDong’u beşiğinden aldı ve dekana doğru, "O zaman aşağı inip bir bakayım." dedi.


Üçü birlikte zemin kattaki oturma odasına girdiler. Şöminenin önünde oturan ya da ayakta duran bir düzineden fazla erkek ve kadın olduğunu gördüler. Herkesin yüzünde temkinli bir ifade vardı ve aşağı yukarı hepsinin üzerinde bazı ekipmanlar vardı.


Yüzleri ve vücutları kan içinde olan ve neyle karşılaştıkları bilinmeyen insanlar da vardı.


Lian Qiao'nun kucağında küçük RenDong’la birinci kattan aşağı indiğini gördüklerinde hepsi ona farklı ifadelerle baktı. Müdür herkesi onunşa tanıştırdı ve "Birbirinizi tanıyor musunuz?" diye sordu.


Kimse bir şey söylemedi.


Müdür hafifçe kaşlarını çattı ve gözleri üst kata kaydı. Lian Qiao onun bakışlarını takip etti ve yetimhanedeki diğer çocukların odalarından koşarak çıktıklarını, korkulukların üzerinden baktıklarını gördü. Oturma odasında birbirlerine karşı ihtiyatlı olan ve özellikle kasvetli görünen yetişkinlere kıyasla çocukların gözleri meraklı ve berraktı.


Müdürün gözlerinde biraz endişe vardı. "Sizler ne iş çeviriyorsunuz?.."


Lian Qiao aceleyle "Aslında birbirimizi tanıyoruz." dedi.


Kalabalık dondu kaldı, müdür de şaşkına dönmüştü: “O zaman…”


Lian Qiao: "Biz...... aynı keşif ekibindeydik ve bir anlaşmazlık yüzünden yarı yolda ayrıldık. Neyse ki hepimiz burada buluştuk." Bunu söyledikten sonra etrafına bakındı ve sessizce kalabalığa göz kırptı. "Değil mi?"


Biri hemen cevap verdi ve sözü devraldı. "Evet, evet. İyi ki burayı bulmuşuz, yoksa buluşamazdık!"


Kalan birkaç kişi gözlerinde parlayan bir şüpheyle birbirlerine baktı. Ancak herkes Lian Qiao ile iş birliği kurup rol yapmaya başladığından bu birkaç kişi de diğerleriyle birlikte başını salladı.


Ancak o zaman müdür rahat bir nefes aldı. "Demek durum bu, sizin garip bir tür çete olduğunuzu düşünmüştüm." Şüphelerini dağıttı ve yüzünde yine nazik bir ifade belirdi. “Bu yetimhanede ben hariç diğer insanların hepsi çocuk. Kötü insanlarla karşılaşmaktan gerçekten korkuyorum.” 


Müdür az önce neredeyse polisi aramak istediği için herkesten özür diledi. Artık yanlış anlaşılma giderildiğine göre kalabalık şimdilik burada kalabilir, rüzgarın ve karın dinmesini bekleyebilirdi.


"Neyse ki burada bolca oda var." Müdür nazikçe gülümsedi, gözlerinin kenarlarındaki kırışıklıklar bile nezaketle doluydu. Herkes için oda ayırdı ve sonra yiyecek bir şeyler getirmek istediğini söyleyerek mutfakta çalışmaya başladı.


Böylece grup ekipmanlarını boşalttı, temiz kıyafetlerini giydi ve oturma odasında yeniden toplandı.


Müdürün mutfakta meşgul olmasından yararlanan kalabalık sonunda açık açık konuşmak için ağzını açtı.


"Bu bebek ne alaka?" Yüzünde yara izi olan kaslı bir adam kaba bir ifadeyle küçük RenDong'a baktı.


Lian Qiao açık açık “Bu benim sevgilim.” dedi.


Kalabalık şok içinde önce Lian Qiao'ya, sonra da kucağındaki bir aylık bile olmadığı belli olan çocuğa baktı ve yüzlerinde "Ne yapıyorsun seni sapık?" ifadeleri belirdi.


Lian Qiao: "Bana inanmayabilirsiniz ama o 28 yaşında."


Kalabalık: "Sana gerçekten inanmıyoruz. Sen bir canavarsın."


Lian Qiao: “…” Mağdurum.