Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 65: Üç Kişi Bir Kaplan Yapar 1

 

Asansör durduktan sonra üçünün önünde eski ve kasvetli bir oturma odası belirdi.


Salon çok genişti ve içinde bir düzine insan ayakta duruyordu. Bu sefer takım arkadaşları nispeten gençti ve yüzlerindeki ifade oldukça sakindi. Pek yeni gelen yok gibiydi. Üçü oturma odasına vardıklarında etraflarına baktılar ve bu oturma odasından çıkış olmadığını, sadece yukarı çıkan bir merdiven olduğunu gördüler.


Pencereler ve diğer şeyler elbette mevcut değildi. Koyu yeşil duvar kâğıtlarıyla kaplı duvarlarda birkaç tablo asılıydı ve kristal avize toz bağlamıştı, belli ki uzun süredir temizlenmemişti. Muhteşem kumaş kanepeler de griye dönmüştü, herkesin ayakta durmasına ve kimsenin oturmamasına şaşmamak gerekti.


Bu oturma odası muhteşem olmasına rağmen ölüm döşeğindeki düşmüş bir aristokratın ikametgahı gibi kasvetli bir atmosfere sahipti. Kişi gidince çay soğur ve geriye sadece boş raflar kalırdı. Geleceğe dair bir umutsuzluk duygusu vardı.


Bütün insanlar birbirlerine baktı. Xu RenDong ikisiyle birlikte gelmişti yani belli ki birbirlerini tanıyorlardı. Birbirlerine yakın duran kadınlı erkekli dört üniversite öğrencisi daha vardı, onlar da birbirlerini tanıyor olmalıydılar. Diğerleri dağınık bir şekilde durmuş, göğüslerine sarılmış ve birbirlerine soğuk bir şekilde bakıyorlardı; yüz ifadeleri ve hareketleri belli belirsiz reddedici ve savunmacıydı.


Kısa bir gözlemden sonra, Xu RenDong'un aklında çoktan bir sayı vardı. Bu sefer on beş oyuncu vardı, bu yüzden zorluk seviyesi çok yüksek olmamalıydı.


"Şimdi herkes burada, değil mi?" Dört üniversite öğrencisinden oluşan grubun içinden bir çocuk çıktı, yakışıklı ve güçlü bir bedeni vardı, canlı küçük bir güneş gibiydi. Herkese baktı ve bir ağız dolusu büyük beyaz dişini gösterdi. "Kendimizi tanıtalım. Önce ben başlayacağım. Biz X Üniversitesi Film Kulübünün üyeleriyiz ve ben de başkanıyım.”


“Başkanıyım” dedikten sonra durakladı, kalabalık gerçek adını söylemesini bekliyordu ama başını arkasındaki ortağına çevirdi ve gülümseyerek yukarı gelmesini işaret etti.


Diğer üç genç erkek ve kadın da öne çıkarak kendilerini tanıttılar. Kulüp üyesi A. B ve C idiler.


Açıkça kendilerini tanıtmayı teklif etmelerine rağmen gerçek isimlerini vermeyip sadece zamir kullanmaları samimiyetsiz hissettirmişti. Ancak kimse bu durumdan açık bir hoşnutsuzluk göstermedi ve tıpkı onların yaptığı gibi kendilerine bir kod adı verdi.


Xu RenDong ve Lian Qiao birbirlerine baktılar ve bu geleneğe uydular. Lian Qiao, "Benim adım Qiao Mu." dedi.


Xu RenDong, "Benim adım HuaHua." dedi.


Lian Qiao şaşırdı ve ona gülümseyerek baktı. Gözleri bir kaynak suyu kadar yumuşaktı, bu da insanların içinde kasten boğulmak istemesine neden oluyordu.


Xu RenDong bu bakıştan rahatsız oldu ve aniden Zhong Xiu'nun hala yanında olduğunu hatırladı. Bir anda sakinleşti, öksürdü ve diğerlerine, "Hanginiz ilk gelen?" dedi.


“Rock Keşişi” kod adlı genç bir adam aniden elini kaldırdı, avucu düz ve kalabalığa dönük olarak hiç yoktan bir yakalama hareketi yaptı. Bu hareket çok abartılıydı ve herkes bilinçsizce onu takip etmişti. Hareketi herkesin dikkatini çekmiş ve aniden eyleminin kalabalığın dikkatini çekmek gibi olduğu gerçeğine tepki vermişti.


Kendini bir tür idol mü sanıyorsun!? Kalabalığın yüzü düştü ve utançtan dili tutuldu.


Rock Keşişi’nin tıraş edilmiş bir kafası, yeşil bir kirli sakalı ve kafasında altı tane parlak yanık dairesel yara izi vardı. Sarı keşiş cübbesi ve siyah kumaştan keşiş ayakkabıları giymiş olan adam, düzgün bir keşiş gibi giyinmiş görünüyordu, sadece adam pek düzgün değildi.


Ağzını açar açmaz, yazarın uydurmaya üşendiği için buraya tercümesinin yazıldığı bir serbest stil rap yaptı. "Buraya gelen ilk kişi bu havalı ve zavallı keşiş."


Kalabalık bir an sessizliğe gömüldü. Bir süre sonra nihayet Xu RenDong "O zaman bir şey keşfettin mi?" diye sordu.


Rock Keşişi bir anda başka bir rap ile ortaya çıktı, yani buranın ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama zaten burada olduğu için yerine oturmuş ve herkes gelene kadar ilahi söylemeye başlamıştı.


Kalabalık bunu duyduğunda hepsi yeniden farklı göründü. Bu beyin özürlü keşiş aslında yeni gelen biri miydi? Her şey bitmişti, bu yeni gelen adamın beyninde bir çukur vardı ve kesinlikle ölecekti.


Artık kimse keşişin garip rap'ini dinlemek istemiyordu, bu yüzden önce evi keşfetmeye karar verdiler. On beş kişi iki gruba ayrıldı ve kaba bir keşiften sonra villanın durumunu çabucak anladılar.


Zemin kattaki oturma odasından mutfağa geçtiler; mutfak on beş kişinin bir hafta boyunca sorunsuzca yiyebileceği kadar malzemeyle doluydu. İkinci ve üçüncü katlarda eski ama oldukça temiz mobilyalarla döşenmiş ve içinde yaşamak için gereken tüm su ve elektriğe sahip altı misafir odası vardı. Daha yukarıda balkonlu büyük bir cam oda bulunmaktaydı.


Cam odanın ortasında daire şeklinde dizilmiş on beş tabure vardı, bir tür ayin gibi görünüyordu. Cam oda şeffaftı ve mükemmel bir manzaraya sahip olması gerekiyordu ancak dışarısı o kadar karanlıktı ki ışıklar açıkken bile sadece cama yansıyan insanların figürleri görülebiliyordu. Dışarısı tamamen karanlıktı, hiçbir şey görünmüyordu.


Villa karanlığın içinde bir ada gibiydi ve bir kez içeri girdikten sonra çıkış yolu yoktu, bu da izolasyon ve dehşet hissi veriyordu. Kalabalık birbirine baktı, tecrübeli oyuncuların bile yüzlerinde uğursuz bir bulut vardı.


"Hey, burada bir kağıt parçası var." Lian Qiao keskin gözlerle sandalyelerden birine doğru yürüdü ve uzanıp bir kâğıt parçası aldı.


Kalabalık Lian Qiao'nun okumasını dinlemek için geldi:  “Cesaret Eğitim Kampı için Talimatlar: 1. Bu etkinliğin teması: Kalpteki en derin korku. 2. Etkinliğin içeriği: Lütfen her gece 00:00'da ışıkları kapatın, cam odada bir hayalet hikayesi paylaşın ve hikayenin içindeki korkuyla yüzleşin. Her gece en az bir hikaye paylaşılmalıdır. 3. Dostça bir hatırlatma: Hikayeyi tekrar etmeyin, bu sizi öldürür. Hikaye korkutucu olmazsa bu sizi öldürür. 4. Şaka yapıyoruğm.”


Kalabalık dinledikçe yüzleri daha da kötüleşti ve sonunda biri konuşup azarlamaktan kendini alamadı: “Düzgün oku! Neden tatlıymış gibi davranıyorsun? Kafanda tahta mı eksik?" Bunu söyledikten sonra Rock Keşişi’ne baktı.


Rock Keşişi kendinden emin bir şekilde baktı: "Bu zavallı keşişi azarlama. Bu zavallı keşiş huysuz biri. Beni azarlarsan seni döverim." Keşiş cübbesinin kollarını sıvadı ve güçlü pazılarını ortaya çıkardı. 


Kalabalık: “…” Gerçekten dövmeleri var!


Dövme yaptırırım, insanları döverim, rap söylerim ama yine de biliyorum ki iyi bir keşişim!


Lian Qiao çaresizce, "Kağıda böyle yazılmış, al kendin oku." dedi. Kağıdı kalabalığa uzattı. Ancak o zaman herkes görevin çok sevimli yazıldığına inandı. Hepsinin nutku tutulmuştu.


Görev kâğıdı elden ele dolaştırıldı ve Lian Qiao'nun eline geri verildi. Lian Qiao'nun yüzü kağıda dokunduğunda aniden değişti ve elini çabucak geri aldı. Bir sonraki anda kağıttan beyaz bir duman yükseldi, ardından alevler çıktı. Kağıdı uzatan adam da şaşırdı ve bir nidayla elini bıraktı. Yanan kâğıt daha sonra yere düşmüş ve kül olmuştu.


Nereden geldiği belli olmayan şeytani bir rüzgâr esip külleri savurdu.


Kalabalığın yüzü iyi görünmüyordu. Xu RenDong, "Elin iyi mi?" diye sordu.


Lian Qiao incinmediğinden emin olmak için parmaklarına dikkatle baktı ve gülümseyerek başını Xu RenDong'a doğru salladı.


Başkan Küçük Güneş: “Bu kâğıtta yazılanlar neden bu kadar alışılmışın dışında? Bu kadar çocukça bir görevle ilk kez karşılaşıyorum.” Kalabalığa beklentiyle baktı. “Hiçbiriniz buna benzer bir şeyle karşılaştınız mı?”


Kalabalık başını salladı. 


Başkan Küçük Güneş pek hayal kırıklığına uğramış gibi görünmüyordu. Tam tersine “Tıpkı tahmin ettiğim gibi” ifadesini gösterdi. Bir süre düşündü ve "Saat kaç?" diye sordu.


Herkes cep telefonlarını çıkardı ve saatin 23:55 olduğunu, kağıda yazılan hayalet hikayesi saatine sadece beş dakika kaldığını görünce şaşırdı.


"Nasıl zamanında yetişebiliriz ki?" Biri, "Hayalet hikayeleri anlatmazsak ne olur?" dedi.


Onlara kimse cevap veremezdi.


"Öyleyse... birini anlatalım mı?" Çekingen bir kız olan Üye A tereddütle Başkan Küçük Güneş’e baktı.


Başkanın yakışıklı ve güzel yüzünde en ufak bir karışıklık yoktu. Yürekten gülümsedi: "Elbette. Görev talimatları çok açık. Eğer buna uymayacaksak burada başka ne yapabiliriz?”


Üye A yumuşak ve alçak sesle konuştu. "Ama ya bir hayalet varsa..."


Başkan onu teselli etmek üzereydi ki Rock Keşişi aniden ellerini birleştirdi. Başını salladı ve şöyle dedi: "Amida Buda. Hayırsever, korkma.”


Kalabalık keşişin nihayet insanca bir şey söylediğini düşünüyordu ama sonra bir sonraki cümlesini duydular: "Bu dünyada hayalet yok ama daha fazla insan bunları zikrederse var olacaklar.


Kalabalık: “...”


Üye A ondan o kadar korkmuştu ki yüzü bembeyaz kesilmişti. Başkan Küçük Güneş'in yüzündeki gülümseme de biraz utangaç hale gelmişti. Dönüp kalabalığa baktı ve kibarca sordu: "Her neyse, biraz önce ben deneyeyim mi? Bana bir şey olursa lütfen kulüp üyelerime göz kulak olun.”


Birisi risk almaya istekli olduğunda elbette diğerlerinin hiçbir itirazı olmazdı. Başkan Küçük Güneş’in yanındaki A, B ve C Üyeleri ona etkileyici sözler söylese de kimse onu gerçekten durdurmadı. Bunun çok sahte bir dostluk olduğu söylenebilirdi.


Böylece herkes yerlerini aldı. Xu RenDong, Lian Qiao ve Zhong Xiu'nun arasına oturdu. Başkan Küçük Güneş elektrik düğmesinin yanında durdu ve şöyle dedi: "Işıkları kapatıyorum.”


Kalabalık derin bir nefes aldı ve başlarını salladı.


Xu RenDong'un eli aniden ısındı, elini tutan Lian Qiao'ydu. Şaşkınlıkla başını yana çevirdiğinde Lian Qiao'nun diğer eliyle ağzını kapatırken ona garip ama göze batmayan bir gülümseme ile baktığını gördü.


Korkudan hıçkırıklara boğulacağından mı endişeleniyordu?


Xu RenDong gülümsedi ve diğer eliyle tutuşuna karşılık vermek üzereydi ki birden sırtında onu rahatsız eden bir bakış hissetti. Başını çevirdi ve Zhong Xiu'nun ikisine sevgi dolu bakışlarla tutuşan ellerine baktığını gördü.


Xu RenDong: “…” Yüzü kızardı ve hiç tereddüt etmeden Lian Qiao'nun elini tokatlayarak uzaklaştırdı. Kızmış gibi yaparak "Ellerini kucağına koy ve dik otur! Kurallara uymuyorsun, ne yaptığını sanıyorsun?” dedi.


Aynı anda sanki dikkatle dinleyen bir okul çocuğu gibi dik oturdu.


Lian Qiao: Ühühühü! Bakışlarını nazik bir teyze gülümsemesiyle karşılayan Zhong Xiu'ya ters ters baktı.


Neye gülüyorsun! Seni utanmaz metres!


Lian Qiao doğruldu, bu utanmaz metresi uyarmak üzereydi ama sonra bir çatırtı sesi ile oda bir anda karanlığa gömüldü. Etrafındaki camlar yok olmuş gibi görünüyor, cam odanın içindeki ve dışındaki karanlık birleşerek karanlık bir çölde oldukları yanılsamasını veriyordu. Arkadan gelen soğuk bir esinti bile vardı.


"Aiyy!" Lian Qiao anında kaskatı kesildi ve boğulmak üzereyken çığlık atan bir tavuğa dönüştü.


Kalabalık ürperdi ve birçoğu istemsizce titredi. Karanlıkta on beş nefes sesi yükselip alçaldı. Bir ara cam odanın dışında bir fırtına koptu; rüzgâr, geçiş halindeki bir tayfun gibi ya da geceleri inleyip ağlayan yüzlerce hayalet gibi camları tıkırdattı.


Karanlıkta her şey olabilirdi. Bu hikayeyi anlatmanın sonuçlarının ne olacağını kimse bilmiyordu, kesin olan tek şey korkunç bir şey olacağıydı.


En korkutucu olan şey ise bilinmeyendi.


Başkan Küçük Güneş boğazını temizledi ve sıcak ve çekici bir sesle sessizliği bozdu: "O zaman size ilk hayalet hikayesini anlatacağım."


Hayalet hikayesi daha başlamamış olsa da sadece açılış konuşması Lian Qiao'yu o kadar gerginleştirmişti ki vücudu kaskatı kesilmiş ve kafa derisi uyuşmuştu. Daha önce oynadığı çeşitli korku oyunları aklına gelmeye başladı. Pencerelere çarpan sert rüzgârın uğultusuyla birleştiğinde tüm bedeni berbat hale gelmişti.


Kalbi giderek daha şiddetli atıyor ve giderek daha sert nefes alıyordu. Tam korkudan ölecekken elinde ani bir sıcaklık hissetti. Şaşırdı ve içgüdüsel olarak geri çekilmeye çalıştı ama eli sıkıca tutuldu.


Onu tutan el kuru ve sıcaktı, ince ve güçlüydü, güven verici bir aşinalık duygusu vardı.


Lian Qiao'nun kalbi titredi ve kalbinin ucuna kadar ulaşan bir tatlılık hissetti. Nefesi bile aşırı yumuşak bir hale gelmişti.


Elini ters çevirip parmakları birbirine kenetledi. Adam bir an için donmuş gibiydi, parmakları hafifçe duraklamıştı. Çok geçmeden o da parmaklarını sıkıca kavradı. Avuç içleri birbirine bastırılmıştı ve birbirlerinin vücut ısısını hissedebiliyorlardı. Sonsuz karanlıkta birbirlerinin tek desteği olmuşlardı.


Ancak bu tatlı cazibe sadece bir an sürdü. Bir sonraki saniyede Lian Qiao karanlıktan Zhong Xiu'nun nazik sorusunu duydu.


"RenDong, korkuyor musun? Eğer korkuyorsan buraya yaklaşabilirsin."


Xu RenDong kuyruğuna basılmış bir kedi gibi elini bir vınlamayla geri çekti.


Lian Qiao içten içe kükredi: Kıçını s…ktiğim korkuyor! Seni yaşlı cadı, maydanoz olmaya mı çalışıyorsun!?