Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 191: 1992-2020 61

 

Küçük Elma'nın öldürücü bakışları altında Lian Qiao, düşüncelerini basit ve net bir şekilde ifade etti.


NPC'lerin geceleri kapılarını kilitlemeleri, geceleri insanları öldürmek için ortaya çıkan hayaletler olduğunu bildikleri anlamına gelirdi. Bu aynı zamanda başka bir noktayı da gösteriyordu: Hayaletler NPC'lere de zarar verebilirdi, aksi takdirde saklanmalarına hiç gerek kalmazdı.


Ve aç hayaletlerin özelliği insanları öldürdükten sonra öldürmeye devam etmek yerine mutlaka önce yemek yemeleri ve doyunca ayrılmalarıydı. Muhtemelen bir kısmını yarına saklamak istiyorlardı.


Bu model şu şekilde anlaşılabilirdi: Her aç hayaletin öldürebileceği öldürme sayısı sınırlıdır.


"Bu, NPC'lerin aç hayaletin öldürme kotasını doldurmak için kullanılabileceği anlamına mı geliyor?!" Küçük Elma sonunda farkına vardı ve şaşkınlıkla ellerini çırpmaktan kendini alamadı. "Harika!" 


"Götüm harika." Lian Qiao ona ters ters baktı. "Buranın RenDong'un büyüdüğü yetimhane olduğunu unuttun mu? Müdürü bir kenara koyarsak bile bu küçük çocukların hepsi onun çocukluk arkadaşlarıydı! Bu insanların ölmesini izlemesine izin mi vermek istiyorsun?” 


"Aa, doğru…" Küçük Elma dilini çıkardı ve Xu RenDong'a bakmak için döndü. "Ama NPC'ler sadece NPC'lerdir, gerçek insanlar değil, onlara neden acıyalım ki?" 


"Senin için söylemesi kolay." Lian Qiao’nun yüzü buz kesilmişti. "O zaman senin bir NPC olup olmadığını nasıl bilebilirim, neden seni kurtarmak için diğer NPC'leri feda edeyim?"


Küçük Elma: “…Benim kadar canlı, sevimli ve gerçekçi bir NPC var mı?!"


Kavga etmeye başlayacakları sırada RenDong sözlerini kesti: "Tamam, tartışmayı bırakın. Bir NPC'nin hayatı yaşayan bir insanınki kadar önemli değil. Benim için endişelenmeyin, olan olsun." 


Küçük Elma minnetle, "Xu RenDong, sen çok iyi bir insansın!" dedi.


Lian Qiao önce Küçük Elma'ya ve ardından RenDong'a baktı. Yüzünde yavaş yavaş garip bir ifade belirdi.


Müdür küçük batı tarzı binayı tek başına temizliyordu ve temizlemekte zorlanıyordu, bu yüzden Lian Qiao ve diğerlerine yardım etmeleri için seslendi. Yerdeki cesetlerin müdürün gözünde nasıl göründüğünü Tanrı bilirdi. Neyse, Lian Qiao onun mimik değiştirmeden dışarıya kan sızan siyah çöp torbalarını taşımasını izlerken müdürün oldukça korkutucu olduğunu düşündü.


Bu birkaç kişi bütün sabah çalışarak sonunda cinayet mahallini temizledi.


Çocuklar bahçede oynuyorlardı, yeterince eğlendiklerinde müdür onları öğle yemeğinin hazırlanmasına yardım etmeleri için geri çağırdı. Öğle yemeğinin ardından müdür, yetimhaneye destek olmak amacıyla çocukları el işi yapmaya götürdü.


RenDong çok küçüktü, öğle yemeğinden sonra uykusu gelmişti. Bu yüzden Lian Qiao onu tekrar üst kata taşıdı.


Küçük Elma onları odaya kadar takip etmek istediyse de Lian Qiao reddetti.


"Beni dışarıda yalnız bırakma!" Küçük Elma kapıyı kapatmasını engellemek için vücudunu kullanarak araya girdi. “Ben geriye kalan tek takım arkadaşıyım, ağır yaralı, zayıf, çaresiz ve acınacak haldeyim ve bir kızım! Benimle ilgilenebilir misiniz? Lütfen!"


Lian Qiao merhamet göstermeden kapıyı sertçe itti. "Ne yazık ki ben taş kalpli bir bebek taşıma makinesiyim. Ayrıca bir ibneyim, bana cilveli konuşma, bir işe yaramaz."


Küçük Elma: “…” Siktir git kahrolası ibne.


İkili kapıda çaresiz kaldı. Küçük Elma pes etmeyi reddediyor, burada kalmaya kararlı görünüyordu. Lian Qiao ona ölesiye sinirlendi ve anında levyeyi çıkardı.


Küçük Elma şaşırmıştı. “Kahretsin! Sadece sizinle kalmak istiyorum ya? Kimseyi öldürmeye gerek yok!"


Lian Qiao: "Saçma sapan konuşmayı bırak. Yalnız kalmaktan korkmuyor musun? İşte kendini savunman için bir silah. Şimdi defol!"


“Vay canına, Fiziğin Kutsal Kılıcı!” Küçük Elma'nın gözleri parladı. Kıdemli bir oyuncudan beklendiği gibi oldukça bilgiliydi.


Diğer tarafta küçük RenDong göz kapaklarıyla savaşıyordu. Uykuya dalmak üzereydi ki Lian Qiao'nun levyesini Küçük Elma'ya ödünç vereceğini görünce tüm vücudu birden enerjikleşti.


Küçük Elma mutlulukla levyeyi almak üzereyken RenDong’un sertçe "Levyeyi ona verme!" dediğini duydu.


Küçük Elma ve Lian Qiao afallamıştı. Lian Qiao şaşkınlıkla "Neden?" diye sordu.


RenDong ağzını açtı fakat bir şey söylemedi.


Lian Qiao onun silah yüzünden kalbinin kırıldığını düşünerek, "Merak etme, burada ondan daha kötü olmayan pek çok silahım var." diyerek onu yatıştırdı.


RenDong sanki bir şey hakkında çarçabuk düşünüyormuş gibi hafifçe kaşlarını çattı. Bir an sonra dudağını ısırdı ve "O bir kız, ona bir silah verip dışarı atman yakışıksız değil mi..." dedi.


Küçük Elma anında minnetle doldu. “Evet! Ben de uygun olduğunu düşünmüyorum!"


Lian Qiao pek mutlu değildi. "O zaman ne yapmak istiyorsun, gerçekten bizimle uyumasına izin mi verelim?" Birdenbire sinirlenerek kaprisle "İstemiyorum!" dedi. 


RenDong etli küçük elini kaldırdı, boynuna götürdü, başını indirdi ve ahşap bir levha çıkardı. Sonra iki eliyle Küçük Elma'ya verdi.


"Bu muska senin için."


Küçük Elma: "!!!" Gerçekten gizli hazinelerin var!


Lian Qiao: “???!!!” Ona hayat kurtaran hazineyi o kadar kolay verdin ki! Konuş! Onunla ilişkin tam olarak nedir!!!



Küçük Elma muskayı alarak sevinçle oradan ayrıldı. Lian Qiao ise yüzünü ekşitti, kapıyı elinin tersiyle itti ve bir tık sesiyle kapatıp kilitledi.


"Neden muskayı ona verdin? Eğer ona verirsen sen ne yapacaksın?!"


RenDong alayla gülümsedi. "Bu muska bir işe yaramaz."


Lian Qiao şaşırmıştı. "Bunun işe yaramaz olduğunu nereden biliyorsun?"


RenDong başını çevirerek pencereden dışarı, uzaklara baktı. "...Biliyorum işte.”


Ne demek istediği belliydi; açıklamayacaktı.


Lian Qiao son zamanlarda RenDong'la ilgili bir sorun olduğunu hissediyordu sürekli. RenDong'dan daha fazlasını öğrenmek istiyor fakat nereden başlayıp soracağını bilmiyordu. Birdenbire fazlasıyla mağdur hissetti. Küçük RenDong'u alıp kucağına koydu.


RenDong onun tarafından yerden kaldırıldığında hazırlıksız yakalanmıştı. Alçak bir şaşkınlık çığlığı attı.


Lian Qiao ona baktı ve "Neyin var senin?" diye sordu.


RenDong bilinçsizce gözlerini ondan kaçırırken karşılık olarak gülümsedi. "Nasıl neyim var?”


"Sende bir sorun var." Lian Qiao onun küçük kafasına hafifçe vurdu. "Sen... şey... bu günlerde pek keyifsiz görünüyorsun." 


RenDong'un dudakları kıvrıldı, farkında olmadan acı bir gülümseme daha gösterdi. Lian Qiao onun ağzının kenarını dürttü. "İşte bu. Son zamanlarda sürekli bu tür bir ifade sergiliyorsun ve bu beni çok rahatsız ediyor. Tam olarak ne düşünüyorsun? Bana söyleyemez misin?"


RenDong başını eğdi, gözleri aniden nemlendi. Göz açıp kapayıncaya kadar sanki ağlayacakmış gibi görünüyordu.


"Hey?" Lian Qiao şaşkına dönmüştü. RenDong'un bir anda ağlayacağını nereden bilebilirdi? Aceleyle gözyaşlarını sildi. "Ne oldu? Sana hiçbir şey söylemedim, neden ağlıyorsun? Bir şey mi oldu?"


"Söyleyemem..." RenDong başını kaldırdı. Gözlerinden daha fazla yaş akmasıyla küçük yüzünün tamamı parıldadı. Ağzını açtığında sesi hıçkırıklarla boğulmuştu. "Gerçekten… Gerçekten sana her şeyi anlatmak istiyorum… Ama elimde değil… Söyleyemem..."


Onun ağladığını gören Lian Qiao kalbinin paramparça olmak üzere olduğunu hissetti. Hızla onu kollarına aldı. Onu yatıştırmaya çalışır gibi sırtını sıvazlarken usulca “Sorun değil, sorun değil. Söyleyemiyorsan boş ver. Artık sana bir şey sormayacağım." dedi.


Tuhaftır ki onun nazik sözleri tam tersi bir etki yarattı. Küçük RenDong onun sözlerini duyunca daha da çok ağladı.


"Ağlama, ağlamasana..." Lian Qiao ona sarıldı. Kolları sıcacıktı. Yakası ağlamaktan ıslanmıştı. Sanki tüm kalbi onun elinde iyice sıkılıyordu da su akıtıyordu; ağrıyordu, kabarmıştı ve çok rahatsız ediciydi. Ancak Lian Qiao onu nasıl teselli edeceğini bilmiyordu.


Lian Qiao o anda sadece insan dilini konuşmayı yeni öğrenen aptal bir papağan gibi olduğunu hissetti, yalnızca aptalca mırıldanıyordu. “Ağlama RenDong, ağlama. Öyle içli ağlıyorsun ki ben de seninle birlikte ağlayacağım…”


O teselli ettikçe RenDong da ağlamasını o kadar durduramıyordu. Lian Qiao ne yapacağını şaşırdı, ona sarılmaktan başka ne yapacağını bilemedi.


Bu kadar küçük bir bedenin bu kadar gözyaşı dökebileceğini bilmiyordu. Sanki RenDong'un ruhunda uzun süredir biriken baskı sonunda bentleri aşmış ve bir anda dışarı taşmıştı.


Lian Qiao göğsündeki sıcak ıslaklığı hissederken üzüntüyle düşündü: Onu bu şekilde ağlatan ne?


Benim haberim yokken neler yaşadı?


Güçsüzlük hissi Lian Qiao'yu bir gelgit dalgası gibi sardı, göğsü sıkıştı, bunu düşündükçe daha da üzüldü.


Lian Qiao dudaklarını büzdü, dudakları titrerken o da gözyaşı dökmeye başladı.


"...!" Gerçekten ağlayacağını düşünmemişti. Gözyaşlarını elleriyle alelacele sildi. 


Kollarındaki küçük RenDong anormalliği fark ederek ona bakmak için başını usulca kaldırdı. O küçük yüz ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu ve olağanüstü acınası görünüyordu.


"Sen, neden sen de ağlıyorsun..." Küçük RenDong hıçkırdı. Gözyaşlarını silmek için elini kaldırdı.


"Bilmiyorum!" Lian Qiao çok utanmıştı. Yine de RenDong'un yumuşak küçük elleri gözlerinin köşelerine dokunur dokunmaz, anında daha da mağdur hissetti ve gözyaşları daha fazla aktı. Sadece sızlanıyordu. "Senin yüzünden kötü yola düştüm!"


“…” RenDong bir an dondu kaldı, şimdi sadece üç yaşında olan kendi bedenine baktı ve aniden kıkırdadı.


"Hala gülüyorsun! Utanmaz!" Lian Qiao aniden sinirlenerek tombul yanaklarını sıktı. "Kendini gerçekten çocuk mu sanıyorsun! Xu RenDong, yirmi sekiz yaşındasın! Yetişkinler ancak isterlerse yatakta ağlayabilirler, bunu biliyor musun!"


RenDong: “…” Beni bir yetişkin olarak mı yoksa bir çocuk olarak mı görüyorsun? Bana yetişkin muamelesi yapıyorsan neden yüzümü çimdikliyorsun, çocuk muamelesi yapıyorsan neden araba sürmeyi düşünüyorsun?!


[Araba sürmek: Çin’de seks için örtmece]


İkisinin de yüzleri gözyaşlarıyla kaplıydı ve şu anda nispeten suskun durumdalardı. İkisi de birbirlerini komik buldu. Ellerinde olmadan ikisinin de dudakları kıvrıldı.


Lian Qiao onun daha iyi bir ruh halinde olduğunu gördü, bir anlık tereddütten sonra "Ölü sayısını doldurmak için müdürü ve çocukları kullanmaya gerçekten istekli misin?" diye sordu.


“Yapacak bir şey yok.” RenDong derin bir nefes aldı. Ağır bir sesle, "Sonuçta onlar sadece NPC'ler." dedi.


"Ama onlar senin ailen gibi." Lian Qiao somurttu. "Ve Küçük Elma bizim için geçici bir tanıdıktan başka bir şey değil. Üstelik sen…"


Lian Qiao, "Zaten diğer tüm takım arkadaşlarını mahvettin, bir de Küçük Elma ölse ne olur ki?" diyecekti. Ancak aniden bunu söyleyemeyeceğini fark ederek hemen konuşmayı kesip farklı bir yöne çekti. “Tılsımın işe yaradığına dair ona yalan söylediğin için mi ağladın? Neden onu bu kadar önemsiyorsun?" 


RenDong: “Çünkü o iyi bir kız. “


"Ha?" Lian Qiao şüpheyle "Onun nesi bu kadar iyi?" diye sordu.


“…” RenDong, ‘bana böyle sorarsan sana nasıl cevap verebilirim’ şeklinde karmaşık bir ifade gösterdi.


Lian Qiao bunun hakkında ne kadar çok düşünürse bir şeyler o kadar yanlış geliyordu. Belli belirsiz de olsa kafasının tepesinin yeşillendiğini hissediyordu. Ancak Üç Kişi Bir Kaplan Yapar örneğindeki lanet kıskançlık deneyiminden sonra Lian Qiao şimdilik kıskanmamaya ve konuşmadan önce bekleyip görmeye karar verdi.


Bu yüzden konuyu değiştirerek, "Madem hem Küçük Elma'yı kurtarmayı bu kadar çok istiyor hem de müdürle çocukları feda etmekte isteksizsin, aslında bir taşla iki kuş vuracak bir yolum var." dedi.


RenDong'un gözleri anında parladı. "Nasıl bir yol?!"


Lian Qiao: "Hepsinin içinden geçelim."


RenDong: “???”



Yazar Notu:


Lian Qiao: Sevgiliniz gözyaşlarına boğulursa nasıl teselli edersiniz? Elbette onunla birlikte ağlayarak.