Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 192: 1992-2020 62

 

Küçük RenDong'un gözleri ürkmüş bir geyiğinki gibi büyüdü.


“Ama bu gece on sekiz aç hayalet olacak, nasıl yapacaksın…”


"Yanılmıyorsam," dedi Lian Qiao elini rahatça kaldırıp sırt çantasına çaprazlamasına sıkışmış levyeyi işaret ederek, "Aç hayaletlerin asıl korktukları şey levye, değil mi?"


Küçük RenDong şaşkına dönmüştü. "Nereden biliyorsun?"


 "Çok basit." Lian Qiao gülümsedi. "Aç hayalet ilk ortaya çıktığında ikimizi görmezden geldi, hızla yaklaştığında bile dönüp uzaklaştı. Küçük Elma levyeyi ödünç almak istediğinde onu hemen durdurdun. O zamanlar onun eşyalarımıza rastgele dokunmasından hoşlanmadığını, taktığın Shi JianChuan’ın muskasının seni koruduğunu düşündüğünü düşünmüştüm. Ama muskanın faydasız olduğunu kendin itiraf ettin.”


Durakladı ve ekledi: “Levyeyi Küçük Elma'ya tekrar vermeye çalıştığımda yine beni durdurmak için ileri atıldın ve hatta muskayı bile ona verdin. Buradan da anlaşılacağı üzere aç hayaletlerin asıl korkusu muska değil…”


Bunu söylerken kendisini çok doğru ifade etmediğini hissetmiş gibi görünüyordu. Bu yüzden duraklayarak konuşma tarzını değiştirdi: “Hayır, şöyle söylenmeli: 'Aç hayaletlerin korktuğu şeyin levye olduğuna inanıyorsun.' Bu sonuca nereden vardığını bilmesem de dikkatlice düşündükten sonra bu mantıklı çünkü bu levyeyi kutsamak için tapınağa götürmüştüm.” 


Lian Qiao bunu söyledikten sonra RenDong'un gözleri büyüdü.


Bir süre sonra RenDong güldü. "Gerçekten çok iyisin, bunu bile çözebiliyorsun."


Lian Qiao neşeyle gülümsedi.


Ancak RenDong yine de başını salladı. “Ama levye hayalet karşıtı bir hazine aracı olsa bile, yine de bunun çok riskli olduğunu düşünüyorum. Sonuçta on sekiz aç hayalet var ve beni bir yük olarak taşımak zorunda kalacaksın. Bu ağır olacak. Aç hayaletler levyeden korksalar bile eğer gerçekten onlarla savaşmaya gidersen onlar da karşılık vereceklerdir. Bu çok riskli.”


Lian Qiao güldü. "Bir örneğe girdiğimiz hangi sefer riskli değildi ki?"


RenDong gözlerini indirdi. "Yani, güvenli tarafta olmak için müdürü ve diğerlerini feda etmek hala mümkün... Sonuçta onlar sadece..."


“Sonuçta onlar sadece NPC mi?” Lian Qiao yavaş yavaş gülümsemeyi bıraktı, ifadesi biraz ciddileşti. "Bu insanlar NPC olsalar da hepsi etten kemikten. Ağlayabilir, gülebilir ve incinebilirler. Üstelik hepsi çocuk… bir düzineden fazla küçük çocuk. Hepsini tanıyorsun, gerçekten onların günah keçisi olmasına izin verecek yüreğin var mı?”


RenDong sessiz kaldı.


Lian Qiao: “Bunun çaresizken yapılabileceğini biliyorum ama şu anda seçeneklerimiz tamamen tükenmiş değil. Bu sadece biraz risk alma meselesi, zaten pek çok büyük fırtına ve dalgadan geçtik, bu sefer o kadar da kötü değil. Ama bu çocukları gerçekten ölüme itersen korkarım hayatının geri kalanında vicdan azabı çekersin."


 "Sorun değil." RenDong gülümsedi. "Senin için insan olmanın esasından vazgeçebilirim."


Lian Qiao içini çekti ve yumuşak saçlarını okşamak için elini kaldırdı. Çaresiz ve sevecen bakışlarında saklı bir endişe vardı: “Benim kötü bir insan olmamı istemediğini söylememiş miydin? Aynı şekilde ben de senin kötü biri olmanı istemiyorum. Bir daha bu tür şeyler söyleme. İnsan olmanın esasından vazgeçmekmiş. Kelimenin tam anlamıyla beni PUA'lıyorsun.”


[PUA: Beyin yıkama, manipulasyon vs.]


RenDong şaşkına dönmüştü: "PUA mı?"


"Hm." Lian Qiao başını sallayıp iç çekti. "Yaptığın şey beni suçlu hissetmeye zorluyor, kötü bir şey yaptığını açıkça ortada ama bu yüzden seni suçlamaya dayanamıyorum. Ama sen de ben de bunun yanlış olduğunu biliyoruz. Sen de acı çekmiyor musun? Kum torbasını parçalayıp bana hap verdiğin gün ağlıyordun, değil mi? Aslında sen de böyle olmak istemiyorsun. Haksız mıyım? Öyleyse neden kendini ve beni bu şekilde zorluyorsun? Neden birileri aramızdaki kötü adam olmak zorunda olsun ki?"


Küçük RenDong başını yukarı kaldırarak şaşkınlıkla ona baktı. Bu şaşkın ifade sanki uzun süredir devam eden bir inancın göz açıp kapayıncaya kadar yıkılması gibiydi.


"Yani..." RenDong'un dudakları bir açılıp bir kapanıyor, sesi hafifçe titriyor ve boğulacak gibi oluyordu. "Demek böyle düşünüyorsun..." 


"Hm, böyle düşünüyorum." Lian Qiao onun yine ağlamak üzere olduğunu gördü. Bir an için yüreği yumuşadı fakat yine de onu yatıştırmak için kollarına almadı. Başını eğerek ona baktı. Bir çocuğun bakış açısından, çocuğa bakan bir yetişkin edasıyla, "Benim uğruma her zaman ısrar ettiğin şeyleri bırakmanı istemiyorum. Beni sevdiğin için kendinden vazgeçmeni istemiyorum." dedi.


Sonunda sesi yumuşadı. Dudakları hafifçe kıvrılarak sıcak bir gülümseme sergiledi.


"Beni fazla şımartmayın. Bu kadar çok üstüme titrersen ileride daha kötü olur ya.”


RenDong ona baktı, gözleri yavaş yavaş sulanıyordu.


"Hey, ağlamasana." Lian Qiao, nihayet ikna ettiği kişinin yine kendi kendine ağladığını görünce birden panikledi, yüzü hafifçe kızardı. "Çok mu fazla şey söyledim... Üzgünüm... Yanlış bir şey yaptığını söylemiyorum..."


RenDong güldü. Gözleri kıvrıldığında iki damla yaş aktı.


Gözyaşlarını gelişigüzel silip gülümseyerek "Tamam, ağlamayacağım." dedi. Ardından elini Lian Qiao'ya doğru uzatarak usulca "Sarıl bana" dedi.


O sırada küçük RenDong, yetiştiricisinin pantolon paçasını bırakmayı reddeden yavru bir panda gibiydi. Lian Qiao anında eridi. Küçük RenDong'u kucağına alır almaz yüreğinde bir çığlık attı ve küçük RenDong'u tutarken heyecanını yatıştırmaya çalıştı. Ancak bu sırada kendini tekrar tekrar cezanın kıyısında zıplarken hissediyordu.


Sakin ol! O hâlâ bir çocuk!


Lian Qiao kendini kaybetmemek için Küçük Elma'yı içeri çağırmaya, vicdanını aydınlatmak için bir ampul kullanmaya karar verdi.


Küçük Elma şaşkınlık içindeydi. Az evvel kovulmamış mıydı, şimdi neden geri çağırılıyordu!


Hımm! Ben söylendiği anda gelip gidecek türde bir insan mıyım?


Küçük Elma uslu uslu odada oturuyordu. Evet, öyleyim!


Böylece Lian Qiao, Küçük Elma'ya RenDong ile az önce tartıştığı plandan bahsetti. Küçük Elma bunu duyunca şoke oldu.


Ne! Neden hayaletlerle savaşıyorsun?! Çocukların günah keçisi olarak kullanılması kabul edilmemiş miydi?!


Küçük Elma, Lian Qiao'nun dövüş yeteneğini sorguladı ve… hayrete değer bir şey yoktu. Bu örnekte aç hayaletlerin ortaya çıktığı iki seferde de Lian Qiao hiçbir şey yapmamıştı. Elbette Küçük Elma onun on sekiz aç hayaleti tek başına öldürebileceğine inanmıyordu.


Üstelik yanında iki, ah hayır, bir buçuk yük taşıyordu!


Ciddi şekilde yaralanan Küçük Elma’nın aklı gayet başındaydı, kahrolası ibne Lian Qiao'nun kalbinde yalnızca Xu RenDong'un olduğunun bilincindeydi. Onunla ilgilenmesi imkansızdı. En iyi ihtimalle o yalnızca yarım bir yük olarak görülebilirdi. Muhtemelen onunla yalnızca şu ölçüde ilgilenirdi: "Yarın başka bir hayaletle daha savaşmamak için bugün ölmene izin vermemeye çalışacağım..." 


Küçük Elma kendisi uzaktayken Xu RenDong ve Lian Qiao’nun ne konuştuğunu bilmiyordu. Her neyse, görünüşe göre kararlarını vermişlerdi ve geri dönmeleri zordu. Aslında Küçük Elma Xu RenDong'un çocukluk arkadaşlarını ölüme göndermesinin biraz acımasızca olduğunu düşünüyordu ama şimdi tek savaş gücü olan Lian Qiao ölümüne savaşmaya karar vermişti…


Hay anasını, hâlâ çok tehlikede hissediyorum!


Unut gitsin, başka seçeneğim yok.


Başka ne yapabilirdi ki? Yalnızca Büyük Patron olduğunu iddia eden Lian Qiao'nun bacaklarına sarılabilirdi.


O gece.


Üçü avluda oturmuş aç hayaletlerin ortaya çıkmasını bekliyordu.


Aslında Küçük Elma'nın asıl planı aç hayaletler ortaya çıkmadan önce tüm odaların kapılarını açarak müdürü ve çocukları aç hayaletlerle karşı karşıya bırakmaktı. Bu şekilde aç hayaletler hedeflerini dağıtıp NPC'lerin peşine düşecek ve onlar kendi hayatlarını kurtarmak için kaostan yararlanabileceklerdi.


Daha sonra Lian Qiao kötü adam olmak istemediğini ve NPC'leri korumak istediğini ifade etti. Küçük Elma daha sonra şu öneride bulundu: Belki odaların kapılarını kilitlersek aç hayaletler gelmez, neden hepimiz bir geceliğine misafir odasında saklanmıyoruz?


Bu fikir ise Lian Qiao tarafından reddedildi.


Müdür ve çocuklar önceden odalarda güvenle saklanıyorlardı çünkü dışarıda çok sayıda oyuncu vardı ve aç hayaletler yeterince insan yedikleri için onları aramaya çıkmıyorlardı. Aslında aç hayaletler duvarlardan geçebilirlerdi; aç hayaletler fiziksel saldırılara karşı tamamen bağışıktı ve elbette duvardan geçmek sorun teşkil etmezdi. Dolayısıyla bu gece yine odada saklanmak isterlerse bu, bir kaplumbağayı kavanoza kapatıp ölüme göndermekle eşdeğer olacaktı.


Lian Qiao: “Kafasını içeri çekmiş bir kaplumbağa olmak yerine kafasını açıkça dışarı çıkaran olmak daha iyidir. Zaten kafayı uzatmak da kesilmekle sonuçlanır, içeri çekmek de.”


Küçük Elma: “...Bu şekilde yine de bir kaplumbağa olmuyor muyuz?” 


Lian Qiao: “…”


Sonuç olarak üçü nihayet savaş alanı için nispeten açık olan avluyu seçti.


Daha önce olduğu gibi müdür batı tarzı küçük binayı sessizce kilitledi. Bir tık sesi duyunca üçünün de ruh hali biraz bozuldu.


Akşam saat on civarındaydı. Gökyüzündeki dolunay, ince bulutlar tarafından örtülmüş, görmeyi zorlaştırıyor ve hüzünlü bir atmosfer yaratıyordu.


Küçük Elma, yüreğinde son derece kasvetli bir duyguyla aya baktı.


"Ne yazık ki bu, ayın tadını son kez çıkarışım olabilir." Elindeki karpuz bıçağını biraz hüzünle kavradı.


Ağır yaraları nedeniyle çok fazla savaş gücü olmamasına rağmen, yine de savunma için bir silah almak istemişti.


"Bana tekrar oku." dedi RenDong bir anda.


Küçük Elma kendine geldi. "Ah, tamam."


Öğleden sonra Xu RenDong ona "Prajna Paramita Kalp Sutrası"nın bir bölümünü öğretmiş ve bunun hayatta kalmanın püf noktası olduğunu söylemişti. Küçük Elma artık beynini kullanmak istemiyordu. Zaten iki ağabey ne dediyse o oluyordu. Bu yüzden öğleden sonra sutrayı dürüstçe ezberlemişti.


Sutranın başlangıcı ezberlemek oldukça kolaydı; tanıdık bir deyiş vardı: "Biçim boşluktur, boşluk biçimdir." Ancak daha sonra zorlaşıyordu. Yine de Küçük Elma elinden geleni yaparak ezberlemişti. Şu anda Xu RenDong Hoca’nın onu test etmesini beklemiyordu. Biraz utandığından öksürmekten kendini alamadı.


Birkaç cümle okudu. RenDong  dikkatle dinledi ve her cümleden sonra başını salladı. Açıkça üç yaşında bir çocuk görünümündeydi ama çok ciddiydi, küçük bir öğretmen gibi. Küçük Elma onun bu görünüşü karşısında keyiflenmekten kendini alamadı.


Güldüğünde bir sonraki cümlenin ne olduğunu unuttu. Takıldı ve kafasını kaşıdı, uzun süre hatırlayamadı.


RenDong ona hatırlatmak üzereydi ki aniden ifadesi değişti. Derin bir sesle "İşte geliyorlar!" dedi.


Etli küçük elini kaldırarak bahçenin köşesini işaret etti.


Küçük Elma baştan aşağı ürperdi. Sırtındaki tüylerin diken diken olduğunu hissetti. RenDong'un işaret ettiği yere bakmaya çalıştı ama gözleri ne kadar açık olursa olsun, orası bomboştu. Sadece hanımeli sarmaşıklarının solduğu çıplak bir yama vardı. Fazlasıyla sessizdi.


Aç bir hayaletle savaşmanın zorluğu onun ancak kan gördüğünde kendini göstermesiydi. Şu anda NPC'leri kurban etmezlerse aç hayaletler her zaman görünmez kalacak ve sadece RenDong onları görebilecekti. 


“Yaklaşıyor. Saat üç yönünde, beş metre.” RenDong, Lian Qiao'ya aç hayaletin yerini işaret etti. "Saat on iki yönünde, yine yaklaşık beş metre uzakta."


Lian Qiao burnunu çekip dudaklarını büzdü. "Tükürük gibi kokuyor. Gerçekten iğrenç."


Küçük Elma sessizce Lian Qiao'nun arkasından takip etti. Onun bir elinde Küçük RenDong'u, diğer elinde ise levyeyi sıkıca tutarak korkusuzca ileri doğru yürümesini izledi.


Bir eliyle bebek tutan Lian Qiao'nun biraz yakışıklı olduğu söylenebilirdi.


Bu kasvetli gece rüzgarının ortasında Küçük Elma'nın yüreğinde sebepsiz yere garip bir heyecan filiz verdi. Bu duygunun çok yersiz bir zamanda geldiğini düşünerek dudağını ısırdı. Tam başını sallayıp bu duyguyu savuşturacaktı ki birden Lian Qiao'nun omzuna yaslanan küçük RenDong'un yakıcı bakışlarla kendisine baktığını fark etti.


Küçük Elma ürkmüştü. "Arkamda hayalet mi var?"


RenDong düşünceli bir şekilde vücudunun her tarafını saran gazlı beze baktı. "Hayır. Ama birden aklıma bir fikir geldi."


Küçük Elma: “Ne?”


RenDong başını çevirerek Lian Qiao'ya "Beni yere bırak" diye talimat verdi.


Lian Qiao fazla düşünmedi. Eğilerek küçük RenDong'u nazikçe yere koydu. Ancak gözleri ön tarafa sabitlenmişti, elindeki levye her an savrulmaya hazır şekilde yukarı kalkmıştı.


Küçük Elma RenDong'un Lian Qiao'yu bırakıp kendisine doğru yürüdüğünü görünce her nedense biraz gerildi.


RenDong’un "Elini uzat." dediğini duydu.


Küçük Elma itaat ederek söyleneni yaptı.


RenDong: “Karpuz bıçağını bana ver.”


Küçük Elma: “…Ha?!”


Gümüşi bir ışık parladı. RenDong Küçük Elma'nın kolunu yakalayarak sargılı kolunu kesti.


"Ne yapıyorsun be!" Küçük Elma acıyla bağırdı. Elini geri çekmek istedi.


Ancak RenDong onu sıkıca kavradı ve sertçe, "Kıpırdama!" dedi. Sonra birdenbire bir avuç pamuk çıkarıp yarasına bastı.


Küçük Elma: "???"


Pamuk tüm kanı emerek anında kırmızıya boyandı. RenDong kan kırmızısı pamuk topunu aldı, arkasını dönüp bir yere fırlattı.


Kan kırmızısı pamuk topu havada bir parabol çizerken tam ortasında sanki görünmez bir şeye çarpmış gibi aniden yere indi.


Hemen ardından davul kadar büyük bir karnı ve örümcek kadar ince uzuvları olan aç bir hayalet yavaş yavaş üçünün önünde belirdi.


Lian Qiao çok sevindi. "RenDong! Nasıl bu kadar zeki olabiliyorsun?”


Küçük Elma: “…” Kahrolası! Ben bir kan bankasıyım yani!