Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 6: Chu Bey beni hiçbir zaman dürüst bir iyilik timsali olarak görmediğine göre rol kesmeme hiç gerek yok.

 

        Bu hapishane biraz garipti. Chu Mingyun ve Su Shiyu bunu bir köşeyi döndükten sonra anlamışlardı.

        Köşeyi döndükten birkaç adım sonrasında lambalar tüm parlaklıklarıyla yanmaya devam ediyor, etrafı ışıl ışıl aydınlatıyordu. Yalnızca daha önce bulundukları yer karanlıktaydı, sanki yaşayanların ve ölülerin dünyasını ayıran bir sınır çizilmişti. Derinlere indikçe önlerinde daha fazla hücre belirdi. Küçük demir parmaklıklarıyla kalın ve sağlam kapılar sıkıca kilitlenmiş, artlarında insana dair en ufak bir iz yoktu. Her yer bomboştu. Havada kan kokusu toplanmıştı, yürüdükçe bayat bir çürük kokusu alıyorlardı. Etraflarındaki sessizlik iki ayak sesine indirgenmişti.

        Hapishanenin yapısı inanılmaz derecede karmaşıktır. Çatallı yollar art arda geliyordu. Chu Mingyun sadece içgüdüleriyle birkaç dönemeci daha geçip bir geçitten çıktıktan sonra aniden durdu, yüzünün rengi soldu. Arkasından gelen Su Shiyu onun yanına doğru yürüdü. Az ötedeki kül yığınını görünce, "Başladığımız yere döndük." dedi.

        Sözleri alaycı değildi fakat yine de Chu Mingyun'un dudakları seğirmeden duramadı. "Peki Su Bey'in iyi bir fikri var mı?"

        Su Shiyu nazikçe gülümsedi. "İyi bir fikir ne gezer? Bu tür bir yer hem size hem de bana yabancı, sadece etrafta dolaşmayı deneyebiliriz." Chu Mingyun'a baktı. "Savaş alanında uzun zamanlar geçiren insanlar daima daha iyi sezgilere sahip olur. Chu Bey yol göstermeye devam etse ya."

        Chu Mingyun başını yana çevirerek Su Shiyu'nun bakışlarıyla karşılaştı. Bir kez daha geçide doğru yürümek için arkasını döndü. Bu kez artık rahat değildi. Yol boyunca taş duvardaki aşınma ve yıpranma izlerine dikkat etti. Bir çay içecek vaktin yarısı kadar yürümenin ardından Chu Mingyun aniden elini kaldırarak Su Shiyu'nun yolunu kesti. Bir süre dikkatle dinledikten sonra dudaklarında bir gülümseme belirdi. Çatalın sol tarafına bakarak Su Shiyu'ya "Nihayet yol sorabileceğimiz insanlar var." dedi.

        Hemen ardından bariz ayak sesleri duyuldu. Bir düzine kadar devriye muhafızından oluşan bir grup geldi. Liderleri ikisini de görünce şaşırdı ve peşinden "Yakalayın onları!" diye bağırdı. Ayak sesleri ve kınından çekilen kılıçların sesleri birbirine girdi, bir kılıç yağmuru onlara hücum etti.

        Chu Mingyun, Su Shiyu'nun önünde durup iç çekti. "Ne bela ama. Yelpazeyi mahvettiniz, şimdi kendi bedenimle başa çıkmaktan başka çarem yok."

        Konuşma tavrı acınası olmasına karşın eylemleri oldukça acımasızdı. Devriye gezen muhafızlara doğru atıldı ve hiç çaba sarf etmeden bir muhafızın bileğini yakaladı. Kılıcını diğer iki muhafıza saplamak için çevirdi. Keskin bir bıçaktan kaçınmak için yana dönerken elinin tersiyle muhafızın boğazını kavrayarak ezdi. Chu Mingyun muhafızlar tarafından kuşatılmış olmasına rağmen en ufak bir tedirginlik göstermedi. Keskin kılıçların saldırısı karşısındaki eylemleri rahat bir yürüyüşteymişçesine esnek ve lakayıttı. Hatta tek bir damla kan bile elbiselerini kirletmemişti.

        Karşı tarafın hücumu yavaş yavaş zayıfladı. Ancak o anda Chu Mingyun birinin ansızın Su Shiyu'ya doğru fırladığını hatırlayarak hemen dönüp baktı.

        Fakat tek gördüğü arkasında uzun süredir birkaç cesedin yattığıydı. Su Shiyu'nun yüzü kayıtsız, elleri arkasındayken saldırılardan kaçıyordu. Sadece kılıç kaçınılmaz olacak kadar yaklaştığında neredeyse isteksizce karşılık veriyordu. Boğazları kesmesi ve kemikleri kırması o kadar hızlı ve temizdi ki insanın nefesi kesiliyordu.

        Chu Mingyun kaşlarını kaldırıp bakışlarını başka yöne çevirerek kendi kendine düşündü: Su Shiyu'yu soruşturmak kesinlikle doğru karardı. En azından bu başkentte, bu asil ve kültürlü başmüfettişin aslında dövüş sanatlarını bildiğini bilen çok fazla insan yoktu.

        Birden kendisine doğru koşan ayak sesleri duydu. Bir hamleyle önündeki kişiyi geri itti, tam o sırada devriye gezen muhafızlardan oluşan bir başka dalganın kendilerine doğru aktığını gördü. Diğerlerinin morali düzelmişe benziyordu, bu savaş bitmeyecek gibi görünüyordu.

        Chu Mingyun aniden birinin kolunu çektiğini hissetti. Onun tepki vermesine kalmadan Su Shiyu ağzını açtı. "Beni takip et."

        Su Shiyu onu geldikleri yola doğru çekti. Chu Mingyun nedenini anlamasa da onu takip etti. Devriye muhafızları tedirgin olmuş, büyük adımlarla onlara doğru koştu. Yol boyunca çatallı yollardan gelen başka devriye muhafızları bile vardı. Başlangıçta ıssız ve sessiz olan bu yer göz açıp kapayıncaya kadar karmaşaya karıştı. Bu kadar çok insanın burada nasıl saklanabildiğini gökler bilirdi.

        Su Shiyu küllerin yanında durarak taş duvarda bir şey aramak için elini kaldırdı.

        Chu Mingyun duvara yaslanmış, başını bile çevirmeden devriye muhafızlarının henüz varmadığı yola bakıyordu. "Ne buldunuz?"

        Cevap olarak bir tık sesi geldi. Chu Mingyun şaşkınlıkla arkasına döndü ve Su Shiyu'nun önündeki taş duvarın yükseldiğini, önünde lambalarla aydınlatılmış bir yol açıldığını gördü.

        Bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki ıslık çalan rüzgar ile kılıç sesi aniden kulaklarının arkasında çınladı. Chu Mingyun şiddetle geri dönerek sinsi saldırganı tekmeledi. Bakışlarını kaldırdığında devriye muhafızlarının akın akın ilerlediğini görür. Su Shiyu onu yakalamak için uzandı ve kapının arkasına çekti. Kolunu salladığında mavi renkli bir duman patlayarak devriye muhafızlarını birkaç adım geri çekilmeye zorladı. O anda Su Shiyu mekanizmanın düğmesine basarak kapıyı kapattı.

        Chu Mingyun Su Shiyu'nun bıraktığı, yerdeki boş seramik şişeye hayretle baktı. İnanamayarak, "Su Bey'in gerçekten zehir kullanmayı bildiği aklımın ucundan geçmezdi." dedi.

        "Savaş sanatı 'Savaşta her şey mübahtır' demiyor mu? Bunlar sadece hedefe en az masrafla ulaşmak için kullanılan yöntemler." Su Shiyu, Chu Mingyun'a bakarak hafifçe gülümsedi ve açık yüreklilikle, "Ayrıca Chu Bey beni hiçbir zaman dürüst bir iyilik timsali olarak görmediğine göre rol kesmeme hiç gerek yok." dedi.

        Chu Mingyun sessiz bir gülümsemeyle hemfikir oldu ve ardından konuyu değiştirdi. "Burada gizli bir geçit olduğunu nasıl bildiniz?"

        "Sadece küçük bir tahmin, doğru çıktı." Su Shiyu önündeki derin ve uzun taş yola bakmak için döndü. "Yönlere bakılırsa daha derine yürüdüğümüzde gördüğümüz hapishane hücreleri göletin altına inşa edilmiş ve devriye muhafızları tarafından korunuyor. Belli ki orası insanları hapsetmek için kullanılıyor. Yani içine düştüğümüz hücre büyük ihtimalle siz ve benim için yapılmış. Bunu bir kenara bırakırsak, başladığımız yere gelmemiz buranın birden fazla yere erişmek için yer altı hapishanesiyle bağlantılı olabileceği anlamına geliyor. Ama neden bir çıkmaza bağlanmak için zaman harcansın?"

        Chu Mingyun onun ne demek istediğini çoktan anlamıştı. "Yani ta en başında hapishanenin çıkışından içeri düştük. Derinlere indikçe yolların daha karmaşık hale gelmesinin nedeni de buydu, aslında çıkışı asla bulamayabilirdik." Durakladı ve gözlerini hafifçe kısarak, "Buna göre Song Heng bunu kullanarak bizi burada tuzağa düşürmeyi planlıyor herhalde?"

        Su Shiyu gülümseyerek, "Doğru ya." dedi.

        "Hm?" Chu Mingyun ona bakmak için başını yana çevirdi.

        "Mekanizma hâlâ açılabilir. Chu Bey çıkıp yelpazesini almak ister mi?" diye sordu Su Shiyu.

        Chu Mingyun, "Bunu neden isteyeyim ki?" diye sordu.

        "Bir süre sonra olaylarda başka bir değişiklik olursa tekrar bedeninizi kullanmanıza gerek kalmaz."

        "..." Chu Mingyun Su Shiyu'nun gelişigüzel söylediği bir şeyi ciddiye alacağını hiç düşünmemişti. "Bir kül yığınına dönüştü. Yoksa sizi örnek alarak onu rastgele saçmamı mı istiyorsunuz?"

        "Yelpaze gerçekten de bir kül yığınına dönüştü ama Chu Bey'in yelpazenin içine yerleştirdiği demir hâlâ orada duruyor." Su Shiyu bir süre durakladıktan sonra, "Ayrıca zehri rastgele saçmadım." dedi.

        "Ne fark eder?" Chu Mingyun öne doğru yürüdü. "Bedenim hâlâ bunların üstesinden gelebilir. Yelpazeyi almayı unutun."

        Su Shiyu bu konuda ısrarcı olmadan onu takip etti.

        Bu taş yol hala sessiz olsa da artık o kıvrımlar ve virajlar yoktu. Ne kadar ilerlerse yol o kadar genişliyordu. Ancak Chu Mingyun'un içten içe bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu.

        Serin bir esinti yüzünü yalayıp geçtiğinde Chu Mingyun adımlarını durdurdu. Su Shiyu da ince esintiyi hissederek "Çıkışa yaklaştık mı?" diye sordu.

        Chu Mingyun sesini çıkarmadı. Sadece taş duvarın bir tarafındaki lambaya baktı. Lamba sönmüştü. Bronz lambanın üzerindeki yağ lekeleri diğer lambalardan farklı görünüyordu ve bu sık kullanılmadığını gösteriyordu.

        Su Shiyu onun görüş açısını takip edip biraz düşündükten sonra yukarı doğru yürüdü.

        Chu Mingyun'un kalbi gümledi. Ansızın "Geri dönün!" diye seslendi.

        Çok geç kalmıştı, Su Shiyu çoktan ileri adım atmıştı. Ayaklarının altındaki taş zemin diklemesine alçaldı, her iki taraftaki taş duvarın tepesi açıldı, güçlü bir rüzgârla birlikte birbiri ardına yağan oklar zifiri karanlık bir gölge oluşturdu.

        Chu Mingyun, Su Shiyu'nun başını yukarı kaldırıp etrafı incelediğini ama yine de ilerlemek istediğini açıkça gördü. Chu Mingyun, Su Shiyu'nun arkasından atılarak onu yakaladı. Bu hareketi oldukça hızlı olmasına rağmen yağan oklar çok yakındı. Su Shiyu'yu kollarına aldı; bir şimşek çakımı kadar kısa bir süre içinde sadece bir adım geri atıp vücudunu yana çevirecek kadar vakti oldu. Su Shiyu'nun alnının çatına saplanmak üzere olan oku omzuna alarak bu ok yağmurundan sıyrıldı.

        Su Shiyu onun kollarına hapsolduğunda rahatsız olmuştu. Ancak tam hareket edecekken insan etini delip saplanan bir okun sesini duydu. Arkasındaki kişi bir an için titredi ve havayı yavaş yavaş kan kokusu doldurdu. Durdu ve şaşkınlıkla arkasına baktı.


Sonraki Bölüm