Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 7: Su Bey, artık bir kesik kollusunuz.

 

        Chu Mingyun Su Shiyu'yu bıraktı, elini kaldırdı ve oku çıkarıp bir kenara fırlattı. Yüzü zaten hafifçe solgundu, hareketleri arasında sıkıca çatılmış kaşları dışında başka bir ifade yoktu. Chu Mingyun omzunda yayılan kan lekesine baktı. "Fena değil, okun üzerinde zehir yok." Kanamayı durdurmak için akupunktur noktasını kilitledi ve sonunda uzun bir iç çekip usulca şöyle dedi: "Görünüşe göre bu gibi sözler gerçekten gelişigüzel söylenemez. Az evvel bedenimle karşı koyabileceğimi söyledim ancak şu anda size kalkan olmak için gerçekten bedenimi kullanmam gerektiğini düşünmemiştim."

        "Ancak, bir mekanizma olması en azından bunun doğru yol olduğunu kanıtlıyor." Chu Mingyun yanındaki yere saplanmış oklara bir göz attı, çıt çıkmıyordu. Birdenbire kendisinin uzun uzun konuştuğunu ancak Su Shiyu'nun ona bir kez bile cevap vermediğini fark ederek merakla ona baktı.

        Su Shiyu gözlerini mekanizmadan çekerek bir kez daha batık taş platforma adım attı. Lambaya dokunmak için elini kaldırdı. Chu Mingyun onun elini tuttu ve öfkeyle homurdanarak onu geri çekti: "Yine de ona dokunacak mısınız?"

        Su Shiyu ona karmaşık bir bakış attı, usulca elinden kurtuldu. Bir an düşündükten sonra Chu Mingyun'u önüne çekti. Su Shiyu, Chu Mingyun'un omzundaki yaradan dikkatlice kaçındı, onu tamamen korumak için kendi bedenini kullandı. Avucunu yaralanmamış omzuna indirdi ve sıcak bir şekilde "Endişelenme." dedi.

        Chu Mingyun bir an için Su Shiyu'nun "endişelenme" sözünün Chu Mingyun'u oklardan koruyacağı anlamına mı geldiğini yoksa nereye gittiklerine dair bir ipucu mu verdiğini anlayamadı.

        Diğer tarafta Su Shiyu'nun bronz lambayı tekrar kapmasına kimse engel olamadı. Su Shiyu hafif bir kuvvetle lambayı yavaşça çevirdi. Donuk bir tıkırtıyla duvarın her iki tarafındaki mekanizma yukarı doğru döndü. Bir başka tık sesiyle ilerideki yolda başka bir dar patikayı ortaya çıktı.

        Su Shiyu ancak o zaman bir adım geri çekildi ve Chu Mingyun'a "Omzunuzdaki yara nasıl?" diye sordu.

        Chu Mingyun soğuk soğuk gülerek, "Beni öldürmez." dedi.

        Su Shiyu daha fazla üstelemedi. Önüne dönerek, "Chu Bey'e göre nereye gitmeliyiz?" diye sordu.

        Chu Mingyun öne doğru yürüdü. Bir ok aldı, okun ucunu inceledi ve "Bilmiyorum." dedi.

        Su Shiyu iç çekerek çaresizce, "Chu Bey..." dedi.

        Chu Mingyun geri çekildi ve oku fırlattı, ok tüyü havayı yardı, sivri ok ucu gücü taşıyarak köşedeki taş duvara derinlemesine saplandı. "Sorduktan sonra öğreneceğiz," dedi Su Shiyu'ya, sonra köşeye baktı ve asık suratla, "Dışarı çık," dedi.

        Köşede bir hışırtı duyuldu, aniden bir figür dışarı fırladı, gelen kişi onlara doğru son derece hızla koştu, neredeyse hayaletimsi bir iz bırakıyordu. Chu Mingyun kıpırdamadan durdu. Karşı taraf ona ulaştığında aniden parmaklarını şıklattı ve elini kaldırdı, tek bir hareketle karşı tarafın momentumunu kırdı ve onu boynundan tutarak duvara yapıştırdı.

        Su Shiyu, Chu Mingyun'un misillemesini görene kadar aslında orada durmuş izliyordu. Su Shiyu'nun göz bebekleri küçüldü; başını eğdi ve bir şeye katlanmak istercesine gözlerini kapattı. Ancak gözlerini yeniden açıp görüş alanına geri döndüğünde, yüzü yine o sık sık görülen sığ gülümsemesine geri dönmüştü.

        Bu kişinin önceki muhafızlardan biri olduğu açıktı, yüzü hala zehrin etkisiyle yeşil bir renk taşıyordu. Chu Mingyun tarafından boğulduğu için nefes almakta zorlanıyordu ve yüzünde pembenin birkaç tonu belirmiş durumdaydı. İlk bakışta biraz dehşet vericiydi. Bu devriye muhafızın dövüş sanatları sadece ortalamanın biraz üstünde kabul edilebilirdi. Derinlemesine zehirlenmiş görünmüyordu. Bir kaçış yolu arıyordu. Uçan okların yarattığı kaostan yararlanarak onları arkadan takip etmiş, ayrıca tespit edilmeyeceğini düşünmüştü.

        "Yolu biliyor musun?" diye sordu Chu Mingyun.

        Devriye muhafızı kan kırmızısı gözlerle ona baktı.

        "Cık." Chu Mingyun elindeki gücü arttırdı ve soğuk soğuk gülümsedi. "Hayatına değer vermeyen bir adam olduğunu tahmin edemezdim. Öyleyse nezaketi boş vereceğim."

        "Chu Bey." Su Shiyu onun koluna bastırdı.

        "Hm?" Chu Mingyun başını yana çevirerek Su Shiyu'ya bir bakış attı.

        "Bir hedefe ulaşmak için konuşmak varken ellerle uğraşmaya gerek yok."

        Chu Mingyun kayıtsızca gülümseyerek elini bıraktı ve muhafızın yere düşmesine izin verdi. "O halde siz yapın."

        Muhafız boynunu kapatıp acı içinde öksürürken karşısındaki beyazlı adama şüpheyle bakıyordu ki karşı tarafın sıcak ve nazik bir şekilde konuştuğunu duydu: "Hayatına değer vermiyor olsaydın buraya tutunup kaçmazdın. Madem canlı çıkmak istiyorsun, neden bir anlaşma yapmıyoruz? Eğer bizi buradan çıkarabilirsen, biz de senin hayatını bağışlarız. Ne dersin?"

        Muhafız, Su Shiyu'nun nazik gözlerine dik dik baktı. Zehri salan kişinin o olduğunu unutmamıştı. Kısık sesle sordu: "Sana neden güveneyim?"

        Su Shiyu bir süre düşünmek için yüzünü toparladı, ardından kollarından masmavi renkli seramik bir şişe çıkardı ve gülümseyerek ona uzattı. "Yolu göster, bize güvenemeyeceğine göre önce bizim sana güvenmemiz daha iyi olur." İlaç şişesini muhafızın eline tutuşturdu, parmakları sıcaktı. "Al bunu."

        Muhafız ilaç şişesini elinde tuttu. Başını eğerek uzun uzun düşündü, dişlerini sıktı ve "Tamam." dedi.

        Chu Mingyun, Su Shiyu'nun arkasını dönmesini izlerken ifadesiz bir şekilde kollarını kavuşturdu. Su Shiyu ona yardım etmek için uzanarak, "Gidelim." dedi.

        Chu Mingyun kaşlarını kaldırarak gülümsedi. "Bana yardım etmek mi istiyorsunuz?" Su Shiyu'ya baktı. "O zaman neden beni taşımıyorsunuz?"

        Su Shiyu ona ters ters baktı, ardından omzunun üzerinden uzandı ve sanki onu gerçekten taşımak istiyormuş gibi hafifçe eğildi. Chu Mingyun hemen elini indirdi, içindeki öfke bir anda yok oldu ve bunu komik bularak, "Pekala. Sadece sizinle dalga geçiyordum. Nasıl bu kadar kırılgan olabilirim ki?"

        "Gerçekten iyi misiniz?" Su Shiyu dikkatle onun yüzünü inceledi ama gerçekten bir şey anlamadı.

        Chu Mingyun elini kayıtsızca sallayarak bu iki iri adam arasındaki diyaloğu karmakarışık bir yüz ifadesiyle izleyen muhafızı takip etti. Su Shiyu arkadan geliyordu, Chu Mingyun'un bir süre gayet iyi yürüyebildiğini teyit ettikten sonra rahatladı.

        Muhafız onları geldikleri yoldan geri götürdü. Chu Mingyun mekanizmanın ortaya çıkardığı o dar yolun amacını sordu, ancak muhafız ağzını açmayı reddederek sadece onları ilerletmeye odaklandı.

        Muhafızın ayak sesleri birkaç kavşak döndü, uzun bir süre yürüdü ve sonunda onları hiçbir çıkış yolu olmayan taş bir odaya getirdi. Chu Mingyun kaşlarını çattı ve "Başka bir mekanizma mı?" diye sordu.

        Devriye muhafızı ona baktı ve aceleyle gözlerini kaçırdı, "Hm." Chu Mingyun ve Su Shiyu'nun arkasına çekildi ve uzun bir süre taş duvarı yoklayarak bakır bir halka çıkardı. Devriye muhafızı onlara tekrar bakmak için gözlerini kaldırdı ve Su Shiyu'nun sırıtan bakışlarıyla karşılaştı, kalbi paniklerken kendini başını eğmeye zorladı, tüm gücünü kullanarak bakır halkayı şiddetle büktü, arkasını döndü ve geldiği yöne doğru kaçmak için adım attı.

        O adama güvenebilse bile mavi cübbeli adamın dövüş sanatları ve değişken öfkesi karşısında sadece bir karıncaydı, peki kendi güvenliğini nasıl garanti edebilirdi? Arkasında bakır halkanın patlama sesi duyuldu, ayakları hızla koşarken geri dönmeye cesaret edemedi.

        Taş odanın kapısı büyük bir gürültüyle kapandı.

        Kapı kapanır kapanmaz Chu Mingyun avucuyla vurdu. Hamlesinin gücü kalın taş kapıya tam isabet etti ama sadece şiddetli bir şekilde titremesine ve sayısız toz parçasının dökülmesine neden oldu.

        "Cık." Chu Mingyun sıkıntıyla elini indirdi, başını çevirip yanındaki Su Shiyu'ya baktı. Ardından bu adamın her zaman taşıdığı gülümseme dışında herhangi bir ifadesi olmadığını hatırladı. Duvara yaslanarak oturdu, alaycı bir kahkaha attı: "Su Bey'in de yanlış bir karar vereceğini ve o kişinin hayatını bağışlayacağını hiç düşünmemiştim."

        Su Shiyu tavanı incelemek için başını kaldırmıştı. Bu sözleri duyduktan sonra başını bile çevirmeden cevap verdi: "Burada kilitli kalırsak en az üç gün sonra açlıktan ölürüz. Ona gelince, zehir onu üç fincan çay içmelik süre olmadan öldürecek."

        "Verdiğiniz şey panzehir değil mi?" diye sordu Chu Mingyun.

        "Neden panzehiri yanımda getireyim ki?" Su Shiyu ona tuhaf bir bakış attı, dudaklarındaki gülümseme derinleşti. "Ben sadece bir daha saldırmayacağımdan emin olması için üzerimde kalan zehri verdim ona. Ne yazık ki kendini fazla büyük gördü ve yaşamak için tek şansını kaybetti."

        "Siz buna güvenmek mi diyorsunuz?" Chu Mingyun kaşlarını kaldırarak sordu.

        "Bunun panzehir olduğunu hiç söylemedim." Su Shiyu hafifçe güldü ve açık yüreklilikle, "Ama gerçekten de hiçbir şeye güvenme konusunda iyi değilim, karşılaştırma yapmak gerekirse, her zaman gördüklerim ve duyduklarım çok daha güvenilirdir." dedi.

        Chu Mingyun mum ışığının yarattığı gölgeler arasında otururken gözlerini hafifçe kısarak uzaktaki figüre soğuk bir şekilde baktı. "Nazik, mütevazı ve zarif Su Shiyu dünyanın övgüsüne layık."

        "İltifat ediyorsunuz." Adam belli belirsiz bir yanıt verdi ve bakışlarını pürüzsüz taş duvara çevirdi.

        Az önce avucuyla vurduğunda çekiştirilip yırtılan yara ısırık benzeri keskin acı ile bir kez daha omzunu sardı. Chu Mingyun koca bir nefes verdi, elini kaldırdı ve omzundaki akupunktur noktalarını tekrar mühürledi. Kanı zar zor durdurdu. Yarım yamalak bir gülümsemeyle, ''Eğer gerçekten bu yerde ölürsek muhtemelen aradan onlarca yıl geçtikten sonra bile bulunamayız. Su Bey'inki gibi bir yüze sahip birinin bana eşlik etmesi o kadar da kötü değil. Hatta belki de kemiklerimizi bulduklarında ikimizi birlikte gömebilirler."

        "Gömmeseler daha iyi." Su Shiyu taş bir duvara yaklaştı. Elini uzatarak duvara vurdu ve etrafını yokladı. "Chu Bey'in karakterine bakılırsa mezarın önünde büyük bir kalabalık olacaktır. Naçizane ben buna dahil olmak istemiyor. Aksi takdirde Sarı Pınar'a vardıktan sonra bile huzur bulamam." Hareketleri bir an durakladı. Aniden gülümsedi. "Gerçekten de bu taş oda bir maske, duvarların içi boş, arkasında bir yol olmalı. Yeterince dinlendiyseniz kalkın, gitme vaktimiz geldi."

        "Biraz daha bekleyin. Şu anda hareket edemiyorum." Chu Mingyun'un sesi biraz boğuk çıkmıştı.

        Su Shiyu dondu kaldı, geri döndü ve onun yanına doğru yürüyüp yarı çömeldi, ancak o zaman Chu Mingyun'un yüzünün çoktandır solgun olduğunu ve normalde muhteşem olan kaşlarını daha da yoğun bir şekilde ortaya çıkardığını gördü.

        Chu Mingyun, Su Shiyu'nun dış cübbesini çözme hareketine baktı ve elinde olmadan alay etti: "Su Bey şimdi de benden faydalanmaya mı çalışıyor?"

        Su Shiyu ona bakmadı. Elleri keskin bir hareketle iç giysinin kolundan bir parça kopardı ve yarasını sarmak için hazırlık yaptı. Düşündükten sonra yine de açıkladı: "Genelde kullandığım tütsülerin hepsi yatıştırıcı tütsülerdir. Acıyı hafifletmek için biraz işe yarayabilirler." 

        "Su Bey, artık bir kesik kollusunuz." Chu Mingyun yavaş bir kahkaha attı. "Kendi üzerinizdeki kıyafetleri bana verdiğinize göre ten teması kurmuş sayılırız. Şimdi masumiyetim mahvoldu. Su Bey bunun sorumluluğunu üstlenecek mi?"

        Su Shiyu Chu Mingyun'un "masumiyetim" gibi sözleri söylerken nasıl bir ifade kullandığını görmek için gözlerini kaldırmaktan kendini alamadı. Ardından başını eğerek kanla boyanmış yakasına baktı. "Chu Bey daha fazla saçmalamaya devam ederse korkarım ki sizin sorumluluğunuzu üstlenme fırsatım asla gelmeyecek."

        Su Shiyu ancak o zaman ok yarasına bakabildi, beklediğinden daha derindi, neredeyse kemiğe kadar inmişti. Chu Mingyun şaka yapacak gücü nereden buluyordu ki? Su Shiyu bir an sessiz kaldı ve alçak sesle konuştu: "O oku benim için yemenize hiç gerek yoktu."

        Chu Mingyun arkasındaki soğuk taş duvara yaslanarak yarasının sargılanmasına izin verdi. Su Shiyu iyice yaklaştığında, Chu Mingyun onun tütsüsünün hafif kokusunu alabiliyordu, bu koku her zamanki yatıştırıcı tütsüden farklıydı. Kokuda hafif bir sıcaklık vardı ve bir kez içine çektiğinde acısı gerçekten de azalıyordu. Su Shiyu'ya baktı; sarkık kirpikleri yüzüne ince bir gölge düşürüyordu. Dudaklarının kıvırarak, "Daha geçenlerde size duygularımı itiraf etmemiş miydim? Size olan özlemimi tüm başkent biliyorken siz nasıl bu kadar çabuk unutabiliyorsunuz?"

        Su Shiyu'nun yüzünde hafif bir tebessüm vardı. "Burada sadece ikimiz varız, bu yüzden artık rol yapmanıza gerek yok. Siz ve ben uzun yıllardır aynı hanedandayız, bu uzun süre müddetince sabah divanları dışında konuşacak hiçbir şeyimiz olmadı. Divanlarda ise sık sık görüş ayrılığı yaşadık. Birkaç kez yolunuza çıktığımı çok iyi biliyorum. Bunlardan sonra bana hâlâ derinden aşık olabiliyorsanız bu yalnızca..." Chu Mingyun'un yakasını açmaya yeltendi, hafifçe kaşlarını çattı. "Kıyafetinize yapışan kan kurudu, biraz acıyabilir."

        "Yalnızca ne?" Chu Mingyun biraz ilgi duyarak sordu.

        "Yalnızca gerçekten rahatsızsınızdır."

        Chu Mingyun sesini alçaltarak hafifçe mırıldandı: "Gönül yarası işte."

        Su Shiyu gözlerini kaldırıp ona baktı, gözlerinin içinde bir gülümseme belirdi. "Dişlerinizi sıkın."

        "Hm?"

        Zsst! sesinin yankılanmasıyla kumaş yırtılıp açıldı. Chu Mingyun çıplak kaldı. Açıkta kalan omzu kırmızımsı bir renk aldı.

        Su Shiyu onu sarmayı bitirip kıyafetlerini yeniden ayarlayana kadar odaya ölüm sessizliği hakim oldu. Ancak o zaman Chu Mingyun yavaşça omzunu kavradı ve kısık bir sesle konuştu: "...Daha nazik olamaz mıydınız? ...Bu kadar kindar olmaya gerek var mıydı?"

        Su Shiyu'nun ruh hali çok daha iyi görünüyordu. Ama aynı zamanda alnından sızan soğuk teri silmek için elini kaldırdı. Gülümseyerek sıcak bir sesle, "Az önce ne dediniz? Tam olarak duyamadım." dedi.

Sonraki Bölüm

        Yazar Notu:

        Nazik, kibar ve alçakgönüllü bir beyefendiden misilleme =o=