6
Ji Han uzun süre şaşkın kaldı. "Sen... sen ne istiyorsun?" diye sormak için ağzını zor açtı.
Zhao Jiangui sert bir sesle “Seni istiyorum.” dedi.
Ji Han: “...”
Cümleyi bitirdikten sonra Zhao Jiangui de huzursuz hissetti. Kaşlarını çattı ve başka hiçbir şey söylemedi. Kahraman denen bu adamlara söylendi içinden. Bu kelimeleri nasıl ortaya atabilmişlerdi? Gerçekten tuhaftı.
Her iki taraf da uzun bir süre sessiz kaldı. Ji Han bir karara varmış gibi ağzını açtı. “Benim kim olduğumu biliyor musun?”
İşte! Uyumlu bir cümle daha!
Zhao Jiangui: “Biliyorum ama umurumda değil.”
Ji Han: “Gerçekten biliyor-”
Zhao Jiangui: “Benim istediğim sensin, başka hiç kimse değil."
Ji Han: "..."
Araba sürücüsü bir süredir kulaklarını kapatmış, yan tarafta çömelmiş, kendi kendine tekrar tekrar mırıldanıyordu. "Hiçbir şey duymadım, hiçbir şey görmedim de. Öldürme, öldürme, mezhep efendisi, konuşmayayım diye beni öldürme.”
…
Ji Han aniden, “Sen gerçekten Zhao Jiangui misin?” diye sordu.
Zhao Jiangui irkildi. "Tabii ki."
Ji Han soğuk bir tavırla, “Göğün altındaki en iyi kılıç ustasının bir kesik kollu olduğu aklıma gelmezdi.” dedi.
Zhao Jiangui: “...”
Hayır, açıklamamı dinle.
Ji Han: “Sadece dövüşmek istiyorum.”
Zhao Jiangui: “...”
Ji Han: “Benimle dövüşemeyeceksen şimdi yollarımızı ayırmamız daha iyi olur."
Zhao Jiangui: “Ben…”
Ji Han çoktan arkasını dönmüş ve arabaya binmişti. Sürücü aceleyle yerine oturdu tekrar. Mezhep efendisinin emrini bekliyordu yalnızca.
Zhao Jiangui Ji Han'a baktı ve kaşlarını çatmaktan kendini alamadı.
Ji Han başını çevirdi. Soğuk bir sesle, “Ne yazık ki ben bir kesik kollu değilim.” dedi.
Bunu söyledikten sonra arabacı elindeki uzun kırbacı kaldırdı. Araba bir toz bulutu içinde oradan ayrıldı.
Zhao Jiangui olduğu yerde duruyordu. Yüzü gözü toz duman içindeydi. Yüreğinde bir miktar mağduriyet hissetti.
O da bir kesik kollu değildi.
Ancak yiğidin sözü, demirin kertiği idi. Camianın kıdemlilerine şeytanı baştan çıkaracağına dair söz vermişse bu iş yine de devam etmeliydi.
Hafiflik becerisi dövüş sanatları aleminde ilk ona girmesine yeterdi, bu yüzden şeytanın kaçması pek de önemli değildi.
…
Şeytanın peşine düşüp onu tamamen baştan çıkarabilirdi!
7
Ji Han'ın arabası ne kadar hızlı olursa olsun bir numaralı kılıç ustasının hafiflik becerisinden daha hızlı olamazdı.
Zhao Jiangui onu takip etmekte zorlanmadı.
Dövüş sanatları alemindekiler hafiflik becerisini ilk ona yerleştirmişti ancak bunun sebebi hafiflik becerisinin kılıç ustalığı kadar iyi olmaması değildi. Sadece, kılıç ustalığı onun seviyesininkine ulaşan birisi, hafiflik becerisini her şeyiyle kullanmak için pek fırsat bulamazdı.
Yani, dövüş sanatları alemindeki çoğu insan Zhao Jiangui'nin bir arabayı kovalamak için çılgınca koştuğunu görmemişti.
Uzun gömleği hâlâ kar gibi beyazdı ve uzun saçları, tek bir teli bile dağılmamış olarak bağlıydı. Ancak yüzü çok kötü görünüyordu. Neredeyse yüz li boyunca bir arabayı kovalayan birinin çok iyi görünmesine imkan yoktu..
Bununla birlikte, kovaladığı şeytan bunca zamandır arabada rahatça oturuyordu. Muhtemelen içeride kızarmış tavuk ve bir kavanoz kaliteli şarap vardı.
Şarap kokusunu alabiliyordu.
Şimdi küçük bir kasabaya varmışlardı. Şeytan arabadan inmiş, kasabadaki en iyi tavernaya giriyordu.
Zhao Jiangui'nin onu takip etmekten başka seçeneği yoktu.
İçeri girip etrafına bakındı. Tavernada işler bereketli gidiyordu. Bir müşteri gidiyor diğeri geliyordu. Hal böyleyken nasıl… şeytanı baştan çıkaracaktı?
…
Ji Han tavernadaki en iyi koltuğa oturdu.
Asık suratlı Zhao Jiangui onu takip ederek yanına oturdu.
Şarap ve yemek servisi yapılmıştı. Fakat Ji Han çubuklarını hiç oynatmadı. Ona soğuk bir bakış atarak “Sen neden kaybolmadın?” diye sordu.
O kahramanlar tanrı olsalar bu kadar bilirlerdi gerçekten! Bu cümle bile o satırlar arasına yazılmıştı!
Zhao Jiangui: “Kaybolmayacağım. Sadece senin peşinden gideceğim.”
Ji Han soğuk bir şekilde, “Neden benim peşimden geliyorsun?” dedi.
Zhao Jiangui söyleyeceklerini dikkatlice düşündü. “Seninle birlikte şeytani mezhebe dönmek istiyorum.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui hafifçe durakladı, sözlerini ifadesizce değiştirdi. “Kutsal mezhebe dönmek.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui sertçe dudaklarının kenarlarını kaldırdı. Deccal gülümsemesini sergilemeye çalıştı. “Mücadeleyi bırak. Benden kurtulamayacaksın.”
Ji Han: “...”