Yatak odasının su sızdırması ve kuru bir yer olmaması ne anlama geliyor? Yağmur sızıntısı nereden kaynaklanıyor ve neden tamir edilmiyor? Yıllardır soğuk kalan kumaş yorgan nerede?
Xiao Yuan bugün her şeyi gördüğünü hissetti.
Yan Heqing'in yaşadığı ve ev olarak adlandırılamayacak yer, açıkça bir odunluktu. Bırakın bir yatağı, tek bir masa ve sandalye bile yoktu; ve bir bakışta, kırık duvar dışında, sadece köşesi acınası bir şekilde yakacak odunla doluydu. Xiao Yuan başını kaldırır kaldırmaz kirişte asılı duran acıyı göreceğinden korkuyordu.
Bu çok sefil bir durum…
Xiao Yuan'ın cübbesi Yan Heqing'e verilmişti. Odada sızıntı vardı ve esen soğuk rüzgâr herkesin titremesine neden oluyordu.
Yang Liuan endişeyle şöyle dedi: “Majesteleri, burası çok soğuk, siz...”
Xiao Yuan dedi ki: “Hava gerçekten de biraz soğuk. Liuan, saraya geri dön ve bana bir cübbe getir.”
Yang Liuan emri kabul edip aceleyle odadan çıktı.
Xiao Yuan başını çevirip tokmağın yanında duran, alnından kan damlayan Yan Heqing'e baktı. Xiao Yuan korkuyla derin bir nefes almaktan kendini alamadı.
Kim yaptı bunu! Onun yüzüne zarar verirsen ne yaparım ben! O yüz dünyayı fethetmek için kullanılacak!
“Hong Xiu, git biraz sıcak su ve yarasını iyileştirmek için biraz ilaç getir.” Xiao Yuan, Hong Xiu'ya emretti.
Hong Xiu başını sallayıp odadan çıktı.
Birden odaya sessizlik çöktü. Xiao Yuan ve Yan Heqing yalnız kaldılar.
Xiao Yuan odanın içinde iki kez döndü, oturacak bir yer bulamadı. Odun yığınının üzerine oturmaktan başka yol bulamadı. Yan Heqing'in hâlâ orada durduğunu gördü. Yanındaki oduna vurdu. “Gel, otur.”
Yan Heqing kılını bile oynatmadı.
“Geçen sefer zindanda beni ısırmamış mıydın? Hadi, bir ısırık daha ver.” Xiao Yuan ayağa kalkarak elini Yan Heqing'in ağzına doğru uzattı.
Yan Heqing dudaklarını büzdü ama yüz ifadesi değişmedi.
“Rahatla, sana karşı öyle bir niyetim yok. Niyetlenseydim çoktan bir şeyler yapardım.” Xiao Yuan elini geri çekti ve tekrar odun yığınının üzerine oturdu.
Bundan sonra Yan Heqing'in gözleri nihayet hareketlendi. Başını hafifçe kaldırdı ve Xiao Yuan'a baktı.
Xiao Yuan ona minik bir gülümseme gösterdi. Sakince Yan Heqing'e baktı.
Bir süre sonra Yan Heqing nihayet ağzını açıp boğuk bir sesle sordu: “O zaman bunu neden yaptın...”
Xiao Yuan ciddi bir tonda cevap verdi. “Çünkü hesabına yeniden yüklemen gereken yatırım benim.”
Yan Heqing: “...”
Xiao Yuan: “Öhm... aslında, dışarısı buz gibi lapa lapa kar var, benim içim yanıyor; eksi kırk derece soğuk suda bile yüzerim inan ki.”
Xiao Yuan yüksek sesle şarkı söyledi!
Yan Heqing'in yüz ifadesi çatladı.
Xiao Yuan gülümsemesini tuttu, ellerini tekrar tekrar salladı. “Şaka yapıyorum, şaka, kızma. Kısacası sana karşı herhangi bir kötü niyet beslemediğimden emin olabilirsin. Nedenine gelince, ileride bir fırsat olursa sana anlatabilirim, şimdi bana inanıp inanmamayı kendin seç.”
Yan Heqing'in gözleri biraz ağırlaştı. “Ama ben zindandayken...”
Bu kadar intikamcı olmayı keser misin erkek kahraman?! Şu an senin önünde kılıcımı mı çektim sanki?! O zaman çektiğimde bile sana hiçbir şey yapmadım! Bunu şimdi nasıl hatırlayabiliyorsun!
“Çünkü senden korkuyorum.” Xiao Yuan ona gerçeği söyledi.
Yan Heqing'in gözleri açıldı, gizemli bir şekilde parladı: “Benden korkuyor musun?”
Xiao Yuan henüz açıklama yapmamıştı ki Hong Xiu elinde sıcak su dolu bir leğenle aniden içeri girdi. Şifa ilacını Xiao Yuan'a uzattı. “Majesteleri, su hazır.”
Xiao Yuan ilacı aldı. “Eline sağlık. Bu arada, saç tokasını bana ver.”
Hong Xiu saç tokasını dikkatlice kolundan çıkardı ve ona verdi. Xiao Yuan arkasını döner dönmez Yan Heqing'in elindeki saç tokasına dik dik baktığını gördü. Xiao Yuan gülümseyerek onun önüne geçti ve saç tokasını uzattı. “İşte, al.”
Yan Heqing uzun bir süre Xiao Yuan'a baktı, sonunda onu almak için uzandı.
Beklenmedik bir şekilde Xiao Yuan aniden elini çevirerek gülümsedi. Gülümsemesi hiç değişmedi. “Bekle, bir şartım var.”
Yan Heqing’in eli havada kaldı. Ne endişeliydi ne de sinirli. Sessizce Xiao Yuan'a tekrar baktı.
Xiao Yuan dedi ki: “Yüzünü yıkar ve ilacı alırsan saç tokasını sana geri vereceğim.”
Yüzünü kömürle kaplamanın anlamsız olduğunu bilen Yan Heqing su dolu leğene gitti ve yüzünü yıkamaya başladı. Xiao Yuan anında ona baktı.
Leğendeki su yavaş yavaş kirlenmeye başladı. Yan Heqing yanaklarını ve ellerini yıkayarak başını kaldırdı.
Gözlerinin içinde binlerce dağ ve nehir vardı, su dudaklarıyla dilinin arasında parlıyordu. Şu ışıldayan aya bak, ve göz kırpan yıldızlara. Her şey yüzünün güzelliğiyle ilgili; şu dağa bak, üst üste binen dağlara tekrar ve tekrar bak, her şey burnunun düzgünlüğüyle ilgili.
Xiao Yuan duygulanarak iç çekti. Ah! Bu gözler. Ah! Bu kaşlar. Ah! Bu dudaklar. Ah! Güzellik.
Hayır! Tekrar bakmalıyım.
Ah! Bu gözler. Ah! Bu kaşlar. Ah! Bu dudaklar. Ah! Güzellik.
Yan Heqing yüzünü sildi ve gözlerini Xiao Yuan'ın elindeki yeşim saç tokasına dikti.
Ne bakıyorsun öyle? Sana hayır demedim. Bana o ateş gibi gözlerinle bakma. Bunu sevdiğine yalvarmak için kullanacağını biliyorum.
Xiao Yuan yeşim saç tokasını gülümseyerek Yan Heqing'e uzattı. “Al bunu, ne de olsa annenden bir yadigar.”
Yan Heqing kaskatı kesildi, hayrete düşmüş bir yüzle Xiao Yuan'a baktı.
Bu saç tokası hakkında Kuzey Krallığı'ndan hiç kimseyle konuşmamıştı!
Xiao Yuan Yan Heqing'in şaşkınlığını görmezden gelerek Hong Xiu'ya döndü.“Hong Xiu, şimdilik dışarıda bekle ve bir süre kimsenin içeri girmesine izin verme.”