Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm

Yeni danmei!! Kötü Adam Olarak Nasıl Hayatta Kalınır - 66. bölüm yüklendi.

Bölüm 28: Tüm İçimizi Dökelim, Birbirimizi Tanıyalım

 

Xiao Yuan kalbinin derinliklerinde, ülke çapında yaygın olarak kullanılan küfürleri ileri geri bağırarak yüzlerce kez tekrarladı, ardından bir eliyle karnını korumaya çalıştı ve yumruk haline getirdiği diğer elini Yan Heqing'e savurdu.


Yan Heqing bu yumruktan kurtulmayı başardı. Xiao Yuan'ı bir kez daha bastırmak için arkasını döndüğünde, yatak odasının dışından bir vuruş geldi!


Yang Liuan'ın sesi hemen duyuldu: “Sorun nedir Majesteleri? Kulunuz yüksek bir ses duydu.”


Yan Heqing'in gözleri küçüldü, kalbinin içinde panik hissetti. Hızla uzanıp Xiao Yuan'ın ağzını kapatmaya çalıştı.


“Ben...” Xiao Yuan sadece bir kelime haykırdı ve geri kalanlar Yan Heqing'in avuç içi tarafından susturuldu.


“Majesteleri? Majesteleri? İyi misiniz?” Kapı çalma sesleri ile Yan Heqing'in nefesi hızlanmaya başladı.


Yan Heqing, imparatorluk muhafızları şu anda buraya gelirse sadece Kuzey Krallığı imparatorunu öldüremeyeceğini değil, aynı zamanda bir mezarı olmadan öleceğini de biliyordu! Yan Heqing bir eliyle Xiao Yuan'ın ağzını sıkıca kapattı ve diğer elini bir kez daha Xiao Yuan'ın boğazına yapıştırdı.


Doğal olarak Xiao Yuan kendisinin katledilmesine izin vermeyecekti. Yan Heqing'in paniğinden yararlanarak ağzını kapatan elden kurtulmaya çalışırken şiddetle ısırdı.


Yatak odasının dışında kapı sürekli çalınıyordu. Yang Liuan endişeyle, “Majesteleri?" dedi. "Majesteleri, eğer cevap vermezseniz kulunuz içeri girecek!”


Yan Heqing'in eli Xiao Yuan tarafından ısırıldı ve kan akmaya başladı. Acı altında herhangi bir eylemde bulunamıyordu, tüm durum yatışmış görünüyordu. Yan Heqing çaresizlik içinde gözlerini kapadı.


Kapının dışından bir gıcırtı sesi geldi ve tam o sırada Xiao Yuan nefes bile alamadan Yan Heqing'in elini çekip yüksek sesle “İçeri girme!!!” diye bağırdı.


Bir an için dünya sessizliğe gömüldü, açılmakta olan kapı tekrar kapandı.


Yatak odasının dışından Yang Liuan'ın tedirgin sesi geldi: “Sesinize ne oldu Majesteleri? Gerçekten iyi misiniz?”


Yan Heqing'in nutku tutulmuştu. Boş gözlerle Xiao Yuan'a bakıyordu.


Xiao Yuan birkaç kez öksürdü, ardından tüm gücüyle bağırdı: “Ben iyiyim, ciddi bir şey olmadı, sen gidip kapıyı beklemeye devam edebilirsin. Ve ne duyarsan duy içeri girme.”


“Başüstüne, Majestelerinin emrine itaat edeceğim.” Kapı kapandığında her şey bir kez daha sessizliğe büründü.


Bu birkaç kelimeden sonra Xiao Yuan tüm gücünü kaybetmişti. Karnını kapattı ve işe yaramaz bir adam gibi yatağın üzerine kıvrıldı.


Yan Heqing artık tehlikede değildi. Uzun bir süre mırıldandı ve sonunda inanamayarak sordu: “Neden...”


Xiao Yuan gözlerini açtı. Yan Heqing'e bakmak istedi ama gözleri bulanıklaşmıştı, odaklanamadı: “Dedim ya, ben Kuzey Krallığı'nın imparatoru değilim. Eğer gerçekten ölmeni isteseydim seninle hapishanede ilk karşılaştığımda emri verirdim, şimdiye kadar çoktan ölmüş olurdun. O zaman bunu yapmadığıma göre artık böyle bir fikre kapılmayacağım.”


Yan Heqing ne düşüneceğini bilemez bir halde kirpiklerini hafifçe indirdi.


Xiao Yuan yemin eder gibi bir hareket yaptı, gözleri ciddi ve ifadesi vakurdu. “Yan Heqing, şu anda sana yalan söylemediğime ve ne olursa olsun gelecekte seni incitmeyeceğime dair göklerin ve yerin huzurunda yemin ediyorum.”


Yan Heqing başını kaldırıp Xiao Yuan'a baktı, tüm benliğiyle hâlâ tetikteydi. İkisi de birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar ama Yan Heqing hiç de rahatlamak niyetinde değildi. Xiao Yuan cesaretinin kırıldığını hissederek yorganı yukarı çekti, üzerini örttü ve gözlerini kapatarak uzandı.


Yan Heqing kuşkuyla sordu: “...Ne yapıyorsun?”


“Uyuyorum.” Yorganın içine sıkıca sarılmış olan Xiao Yuan vücudunun her yerinde acı hissediyordu, boğazı ateşte yanmış gibiydi, boğuktu, kuruydu, acı veriyordu ve sıcaktı. “Söylenmesi gereken her şeyi söylediğimi düşünüyorum. İster inan ister inanma. Ve eğer beni boğmak istiyorsan bunu şimdi yapmalısın. Neyse ne, zaten bir kez öldüm, ikinci kez ölmenin nesinden korkacağım ki?”


Ondan sonra arkasından hiç ses gelmedi. Xiao Yuan gerçekten çok yorulmuştu, şimdi nihayet dinlenip uyuyabilirdi.


Yüzyıl gibi gelen bir sürenin ardından Xiao Yuan nihayet uykuya dalmak üzereydi ki arkasındaki adamın yavaşça uzandığını hissetti.


Xiao Yuan içgüdüsel olarak yorganın yarısını ona verdi.


Uzun ve garip bir sessizlik oldu ama sonunda Yan Heqing yorganı alarak vücudunu örttü.


Xiao Yuan biraz kendine geldi ve kısık bir sesle mırıldandı: “Söylediklerime tam olarak inanmadığını biliyorum. Ama önemli değil. Gün geçtikçe insanın kalbi açığa çıkar. Nasıl olsa seninim.”


Xiao Yuan bir süre durakladıktan sonra sözlerinin yanlış olduğunu düşünerek ekledi: “Sana yardım edecek olanım. Bu arada, hâlâ Jingyang Sarayı'nda kalmak istiyor musun?”


Yan Heqing kendisiyle alay edercesine güldü. “Başka nereye gidebilirim ki?”


Xiao Yuan kıkırdadı: “Benim de gidecek bir yerim yok, neden birbirimizin yanında kalmıyoruz?”


Bundan sonra gecenin geri kalanında hiç konuşmadılar ve sabaha kadar huzur içinde uyudular.