Yan Heqing orta yaşlı bir generalle konuşuyordu. Onlar konuşurken yüzü son derece kötüydü. Xiao Yuan, erkek kahraman Yan Heqing mutsuz hissettiğinde kendisi gibi top yemi bir kötü adamın çok şanssız olacağını çok iyi biliyordu.
Dahası, Kuzey Krallığı Yan Heqing tarafından fethedildikten sonra bu hikayeye “shuangwen” etiketi eklenmişti.
[爽文 shuangwen: Başkahramanın kariyerinin hikâyenin başından sonuna kadar düzgün ve hızla ilerlediği bir roman türü.]
Bir shuangwen, dostlarım!!!
Shuangwen, yani “Yaptığım işte dünyanın en iyisiyim. Nereye gidersem gideyim önümde engelsiz bir yol olacak, yanımda tonlarca eş ve cariye getireceğim!!!”
Böyle bir zamanda, kötü bir ruh hali içinde olduğu açıkça belli olan erkek kahramanın önünde durmaya hala cesaret ederse kesinlikle aptaldır!
Xiao Yuan Yan Heqing ile göz göze gelmemek için başını eğdi. Yanındaki Güney Yan yetkilisinin atının arkasında yavaşça ilerledi. Kendini gizlemeye çalışıyordu.
Orijinal kitaba göre, Yan Heqing'in kendi elleriyle öldürülmeden önce imparatorluk yatak odasına gönderilmesi gerekiyordu. Yani şimdilik bir süre daha hayatta kalabilirdi.
Güney Yan yetkilisinin bindiği at Xiao Yuan'ın hareketlerinden rahatsız oldu ve toynakları sabırsızca yere vurdu. Yetkili arkasına baktığında Xiao Yuan'ın huzursuzca hareket ettiğini gördü, kılıcının kabzasıyla onu dürterek bağırdı: “Ne yaptığını sanıyorsun sen? Düzgün dur!!!”
Sonuç olarak, Xiao Yuan tekrar tekrar dürtüldü: “...”
Be dostum!!!
Sen de bir top yemisin! Bana birazcık sıcaklık ve sevgi veremez misin?! Şu anda zaten boku yemiş durumdayım! Sen sadece yangına körükle gidiyorsun!
Doğru, insan kalpleri eski günlerdeki gibi değil! Dünyanın ahlaki yozlaşması her geçen gün daha da kötüye gidiyor!
Xiao Yuan dikkatle Yan Heqing'e baktı. Onun hızla yürüdüğünü ve yüzünün eskisinden daha da kasvetli göründüğünü gördü. Xiao Yuan'ın kalbi güm güm atıyor, gizlice sıkıntıyla iç çekiyordu. Güney Yan yetkilisi Yan Heqing'in yaklaştığını görünce atını ters çevirdi, attan indi ve sonunda onu selamladı. “Prens Yan.”
Yan Heqing soğuk bir havayla yanından geçip giderek yetkilinin dehşete düşmesine neden oldu.
Xiao Yuan hızla başını eğerek birkaç adım geri çekilip gölgelerin arasına saklanmaya çalıştı.
Bak gördün mü?! Az önce beni dürtmeseydin Yan Heqing sırf bu caniyi gördüğü için sinirlenmezdi! Ve sen, hiçbir sebep yokken sinirlenmek zorunda değilsin! Herkes biraz nezaket gösterdiği sürece dünyanın daha iyi ve güzel bir yer haline geleceğini bilmiyor musun?
Xiao Yuan hâlâ bozuk bir plak gibi kalbinin sesini dinliyordu ki aniden kınından çıkarılan keskin bir kılıcın çınlamasını duydu. Xiao Yuan o kadar şaşırmıştı ki hızla başını kaldırdı, Yan Heqing'in belinde asılı duran kından ince kılıcı çoktan çıkardığını gördü. Kılıcın gümüş rengi ışığı gözlerini kamaştırarak Xiao Yuan'ın vücudunun ürpermesine neden oldu.
Kahretsin, bu çok erken oluyordu. İmparatorluk yatak odasına gönderilmemi bile bekleyemiyor musun?! Asıl kitabı takip edemez misin?! Şu kılıcı benden uzaklaştır! Kötü adamların da son birkaç söz söyleme hakkı var! Kötülere de nazik davranılmalı! Erkek kahraman olsan bile insanları rastgele öldüremezsin değil mi? Bu kötü adam itibarını kaybetmemeli!
Gümüş kılıç düştüğünde Xiao Yuan nefes alıp gözlerini kapattı. İçgüdüsel olarak geri çekilmek istedi fakat donmuş bacakları ona hiç itaat etmedi. Sonunda yapabileceği tek şey olduğu yerde kalmak ve gelecek acıyı beklemek oldu.
Ancak uzun uzun beklemesine rağmen acı hissetmiyordu. Bunun yerine birkaç saniye önce dizginlerle bağlanmış olan elleri aniden gevşedi.
Xiao Yuan yavaşça gözlerini açtı. Gördüğü ilk şey dizginlerin kılıç tarafından ikiye bölündüğü ve zavallıca karların üzerine düştüğüydü.
Yan Heqing kılıcını kınına geri soktu. Bakışlarını Xiao Yuan'ın bileklerinde dizginlerden geriye kalan kan lekelerine sabitledi. Gözlerinin altındaki kalp acısını ve kendinden nefreti acımasızca bastırdıktan sonra elini Xiao Yuan'a doğru uzatarak onu kendine doğru çekmeye çalıştı.
Xiao Yuan bu hareketten o kadar korkmuştu ki birkaç adım geri attı. Fakat sonunda tökezledi, neredeyse yere düşüyordu.
Yan Heqing'in eli havada donakaldı.
Bunu biliyordu, hem de çok iyi biliyordu.
Ülkesinin düşman tarafından fethedilmesinin bir hükümdar için ne kadar aşağılayıcı ve kırıcı olduğunu biliyordu.
Kuzey Krallığı bir zamanlar ona gerçek acının nasıl bir şey olduğunu, nefretin nasıl bir his olduğunu fark ettirmişti. Bir zamanlar o Kuzey Krallığı'ndan ne kadar nefret ediyorsa şimdi de Xiao Yuan ondan o kadar nefret ediyor olmalıydı.
Ama başka bir seçeneği var mıydı?
Elbette yoktu.
Kuzey Krallığı birlikleri Güney Yan Krallığı topraklarına ayak bastığı andan itibaren, Kuzey Krallığı'nın merhum imparatoru Güney Yan Krallığı'nın başkentindeki sivil halkı katlettiği andan itibaren, ülke cesetlerle ve dökülen kanlarla dolup taştığı andan itibaren... Güney Yan Krallığı'nda Kuzey Krallığı'ndan nefret eden askerlerden bol bir şey yoktu.
Kuzey Krallığı Güney Yan Krallığı'na saldırmaya karar verdiğinde tüm günahlar derinlere gömülmüştü. Bu her iki ülkeyi de çalkantılı bir yıkım uçurumuna iten anlık bir karardı. Kendisi gelmemiş olsaydı bile Xue Yan yanında diğer generaller ve yetkililerle, Güney Yan Krallığı'nın zor zamanlarında hayatta kalan bu insanlarla birlikte Kuzey Krallığı'na saldırmak için orduya komuta edecekti. Onlar geride kalan kan, kemik ve ceset denizinden sürünerek çıkan adamlardı. Kuzey Krallığı'ndan intikam almak için her yolu denemişlerdi. Kuzey Krallığı'na bir zamanlar hissettikleri acıyı tattıracaklardı. İki ülke arasındaki savaş kaçınılmazdı.
Eğer o gelmezse, Kuzey Krallığı saldırıya uğradığında Xiao Yuan'a ne olacaktı? Yan Heqing bunu düşünmeye bile cesaret edemedi.
Yan Heqing o sırada savaşı kimin kazanacağını bilmese de bu kumarı oynamaya cesaret edememişti.
Toplu mezarlardan korkmuyordu, acımasız kılıçlardan da korkmuyordu, işkence görmekten veya aşağılanmaktan bile korkmuyordu. Ama böyle bir zamanda gerçekten de bir korkağa dönüşmüştü.
Yan Heqing başını kaldırarak Kuzey Krallığı'nın başkentinin kendisine hem tanıdık hem de yabancı gelen manzarasına baktı. Rüzgar karları savuruyor, gökyüzü ve yeryüzü bir daha geri getirilemeyecek bir “bir varmış bir yokmuş” duygusuyla doluyordu.
Xiao Yuan, Yan Heqing'in kendisine vuracağını düşündü.
Ancak, böyle tuhaf bir fikre sahip olduğu için Xiao Yuan suçlanamazdı. Bunun asıl nedeni Yan Heqing'in orijinal kitapta Kuzey Krallığı'nın genç imparatoruna bu şekilde davranmasıydı.
Fakat Kuzey Krallığı'nın genç imparatoru sarayın girişinde yakalanmıştı, bu yüzden konumdaki farklılık Xiao Yuan'ın biraz garip hissetmesine neden oldu. Orijinal olay örgüsü yine usulca değişmiş miydi? Bu kez konumun neden farklı olduğunu düşünürken Yan Heqing'in elini geri çektiğini fark etti. Bundan sonra Yan Heqing, “Korkma,” dedi, “sana dokunmayacağım. Kendi başına yürüyebilirsin. Seni yatak odana götüreceğim.”