Beklendiği gibi, asıl olay örgüsünü tetiklemek için belirli bir yere gerek duyulduğu gün gibi ortada!!!
Xiao Yuan yavaşça başını salladı, ağır bir adımın ardından hafif bir adım atarak yatak odasına doğru yürüdü.
Kar yağışı altında Xiao Yuan'ın giysileri sırılsıklam olmuş, sadece ince beyaz bir palto giydiği için gecenin büyük bir bölümünde donmuştu. Bu sırada gözleri sersemlemişti, sürekli tökezliyordu. Her on adımda bir nefes almak için bir an durmak zorunda kalıyor, sırtı ve omuzları hafifçe kamburlaşıyordu. Yorgunluk omuzlarına binlerce kilo ağırlığındaymış gibi çöküyordu. Kollarında saklı hançer ve birbirine bağlı iki yeşim saç tokası birlikte ona dokunuyor, hissettirdikleri acı Xiao Yuan'ın akıl sağlığının soğuk tarafından çabucak yutulmasını engelliyordu. Yan Heqing'in dikkatle arkasından geldiğini, gözlerinin keder ve acıyla dolu olduğunu fark etmiyor, kalan tüm enerjisini önündeki yolda yürümeye yoğunlaştırmaya çalışıyordu.
Yan Heqing birkaç kez ağzını açtı, birkaç kez elini uzattı. Ama nihayetinde söylemek isteyip de söylemeye cesaret edemediği sözler rüzgâr ve karda kayboldu. Uzattığı eli yavaşça yumruk haline geldi ve kolu eski konumuna geri döndü.
Ve böylece, aslında çeyrek saat sürecek bir yolculuğu yarım saatte tamamlamış oldular.
Xiao Yuan imparatorluk yatak odasının girişinde durdu. Yoğun bir sis soludu ve sonra dönüp Yan Heqing'le yüz yüze geldi.
Ayrı geçen birkaç ayın ardından ikisi tekrar birbirlerine bakıyorlardı. Ancak bu sefer birbirlerinin gözlerinin derinliklerinde saklı olan duygular artık o kadar açık değildi. Xiao Yuan, orijinal kitapta, Kuzey Krallığı'nın genç imparatoru tam karşısında böylesine zarif ve rakipsiz bir adamın durduğunu gördüğünde ruh hali nasıldı, diye düşündü.
Korkudan ziyade öfke mi hissetmişti? Yoksa korkusu hissettiği nefretten çok daha mı büyüktü?
Yan Heqing onun kanlı kemiklerini hâlâ canlı olan bedeninden söküp çıkardığında genç imparatorun ruh hali nasıldı?
Peki ya Yan Heqing?
Öfkesini boşaltabilmiş miydi?
Ülkenin yıkılışına ve ailenin unutuluşuna duyulan tüm nefret, zorbalığa ve tacize duyulan kin, yerde sürünmek zorunda olduğu onca geçmiş, her bıçak darbesiyle ilgisizliğe dönüşmüştü, değil mi?
Xiao Yuan, Yan Heqing'in kendisine doğru yaklaşmasını izledi. Yan Heqing gittiğinden beri geceleri Xiao Yuan sık sık bu sahneyi görüyordu. Rüyasında bazen Kuzey Krallığı'nın genç imparatoru, bazen de dışarıdan bir gözlemci oluyordu. Ancak ne tür bir rol üstlendiği önemli değildi, her zaman ürpermiş ve korkmuş hissederdi.
Ama şimdi, bu an gerçekten geldiğinde, Xiao Yuan Yan Heqing'ten gerçekten hiç korkmadığını fark etti. Geçmişte Yan Heqing'in kendisine doğru yürüdüğünü her gördüğünde olduğu gibi sakince orada durdu.
Ancak, işler bu noktaya kadar geliştikten sonra, hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Xiao Yuan bakışlarını indirerek cebinden hançerini çıkardı. Yan Heqing bunu gördükten sonra aniden yürümeyi bıraktı. Gözlerini Xiao Yuan'a dikti. Başka bir tarafa bakmayı hiç düşünmedi.
Xiao Yuan derin bir nefes aldı. Hançerin ağzını koluna yerleştirerek birdenbire kendi etinde derin bir kesik açtı.
Bu koşullar altında, Yan Heqing'in ellerini kirletmesine izin vermektense kendini öldürmek daha iyiydi.
Hançerin gümüş ışığı ve üzerindeki kan Yan Heqing'in şaşkın gözlerini delip geçti, bu görüntü iç organlarının büyük bir acıyla titremesine neden oldu. Yan Heqing küçülen göz bebekleriyle aceleyle ileri doğru bir adım attı fakat Xiao Yuan aniden sesini yükseltti: “Gelme! Buraya gelme, lütfen dinle beni, n'olur dinle.”
Birkaç yalvarıştan sonra Yan Heqing daha fazla ilerlemeyi göze alamadı. Xiao Yuan'ın elindeki hançere bakarken ademelması aşağı yukarı yuvarlandı. Sanki nefes alamıyormuş gibi hissetti.
Xiao Yuan zihnini sakinleştirdi. Yaralı kolunu uzatarak kırmızı kanın kolundan aşağı damlayıp karın üzerine düşmesine izin verdi. Acı biraz hafifledikten sonra Xiao Yuan yavaşça ağzını açtı: “Yan Heqing, elimdeki bu hançerle sana yalvarıyorum, lütfen Hadım Zhao'nun gitmesine izin ver, lütfen Kuzey Krallığı'nın halkını cezalandırma. Eğer herhangi bir öfken ya da intikam arzun varsa bunun acısını benden on kat daha fazla çıkarabilirsin.”
Konuşmasını bitirir bitirmez Xiao Yuan kolunda derin bir kesik daha açtı. Kan ete bulaştı ve şiddetli acı Xiao Yuan'ın tüm vücudunun büzülüp titremesine neden oldu. Yavaşça soluklandı. “Bu yaralar acılı halkının karşılığı için. Geçmişte merhum imparator ülkeni yok etti ve aileni öldürdü. Şimdi yok olma sırası Kuzey Krallığı'nın kraliyet ailesinde. Ama sana yalvarıyorum, lütfen Ning'er'i koru. Şu an Yongning Sarayı'nda, umarım acele edip onu bulabilirsin. Nasıl olsa ben saraydan kaçamam. Her şey yoluna girdikten sonra istediğin zaman beni parçalara ayırarak cezalandırabilirsin...”
Xiao Yuan sözlerini bitiremeden Yan Heqing aniden öne çıkıp hançeri elinden aldı. Her şey göz açıp kapayıncaya kadar olup bitmiş, Xiao Yuan sadece önünde titreyen bir gölge görebilmiş, hemen ardından Yan Heqing yanında durmaya başlamıştı bile.
Xiao Yuan içgüdüsel olarak geri adım atmak istedi ama tüm vücudu acı ve gerginlik içindeydi; bu nedenle hızını kontrol edemeyerek geriye doğru sendeledi. Ancak yere düşmedi. Beli aniden yanında duran adam tarafından tutulmuştu çünkü. Xiao Yuan aniden Yan Heqing'in vücudundan gelen sıcaklıkla çevrelendi.
Yan Heqing bir eliyle Xiao Yuan'ı sıkıca tutarken diğer eliyle de kanamayı durdurmak için yaralarına sertçe bastırdı. Yan Heqing'in elleri titriyordu. Sanki bu dehşet verici derinlikteki yaralar kendi vücudundaymış gibi dudakları bembeyaz kesilmişti.
Xiao Yuan neye uğradığını şaşırmıştı. Dudaklarını hafifçe araladı fakat ne diyeceğini bilemedi. Bir anlık tereddütten sonra göğsünde ani bir acı büyüdü. Bu, günlerce bastırdıktan sonra birden patlak veren, tüm sıkı çalışmalarının boşa gittiğini görerek hissettiği depresyonun birikimiydi. Boğazında acı bir tat doldu taştı, her şeyi korkutucu bir kırmızı renge boyadı.
Kan öksürdükten sonra Xiao Yuan'ın başı ağrıyla patladı. Uzaktan Yan Heqing'in endişeyle onu çağırdığını duyar gibi oldu. Bu haykırış o kadar acı vericiydi ki kalbi ve ciğerleri parçalanacaktı sanki. Ancak Xiao Yuan onun kendisine ne söylediğini gerçekten duyamıyordu. Cevap vermek için çok çabalıyordu. Fakat sonunda Xiao Yuan'ın gücü onu hayal kırıklığına uğrattı ve karanlığa gömüldü.