Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Kötü Adam Olarak Nasıl Hayatta Kalınır - 110. bölüm yüklendi. (hava çok sıcak kendimi tatile çıkarıyorum umarım sonbaharda görüşürüz)

Bölüm 84: Hedefimiz! Prenses! Prenses! Ve Prensestir!

“Abi, eğer birisi ne yaptığımızı öğrenirse askeri kurallara göre sopa cezasına çarptırılırız!”

O sırada Güney Yan Krallığı birlikleri hâlâ Kuzey Krallığı’nın imparatorluk sarayının dışında konuşlanmış durumdaydı. Ancak Güney Yan'ın iki askeri aniden sarayda belirmişti. Bunlardan biri parmak uçlarında duran ve endişeyle etrafına bakınan hafif sıska bir askerdi. Yüzü o anda hissettiği aşırı paniği gözler önüne seriyordu. Önünde yürüyen daha yapılı askere tutunmaya çalışıyordu.


“Ödlek. Geri dön o zaman. Bulabildiğim tüm parayı kendime alırım.” Yapılı asker adımlarını hızlandırırken sıska askere küçümseyerek baktı.


Sıska asker uzun süre tereddüt etti ama sonunda hızla yapılı askeri takip etmeye karar verdi.


Ordunun henüz imparatorluk sarayına girmemesinden yararlanmak isteyen iki asker, kaçanların geride bıraktığı eşyalara bakınıyordu. Ne de olsa burası bir zamanlar refah içinde yaşayan Kuzey Krallığı'nın imparatorluk sarayıydı. Pek çok değerli hazine bulmaları fazla zamanlarını almadı.


“Abi, bu yeterli değil mi? Artık geri dönelim mi?” Sıska asker yarım parça zümrüdü kıyafetinin içine koydu ve ardından dönüp yapılı askere baktı.


Güçlü asker şifonyerden küçük bir altın parçası aldı. Tam başını sallayacakken gözleri aniden önündeki büyük salonda durdu. “Bekle, bu avluyu aradıktan sonra gideriz.”


Sıska asker onun bakışlarını takip etti ve yutkunmaktan kendini alamadı. “Ne kadar muhteşem! Çok iyi şeyler olmalı değil mi? İsim tabelası henüz düşmemiş ya abi? Bu kelime de ne? Ning ne demek?”


“Neden bu salak kelimeyi önemsiyorsun! Acele et be! Saçmalamayı kes!” Yapılı asker alçak sesle kükreyerek döndü ve salona doğru yürüdü.


Avlu, imparatorluk sarayının geri kalanı kadar dağınık ve perişan değildi. Her iki asker de çok şaşırmış ancak yine de cesaretle içeri girmişlerdi. Yapılı asker avluya bir göz attı ve ardından kanat odalarından birine doğru yürüdü. Sıska asker bu davranış karşısında şaşırdı. Arkasından takip ederken sordu: “Abi, neden ana salona gitmiyoruz?”


“Belli ki hiçbir şey bilmiyorsun. Bu avlu bir prenses ya da prensin yaşayacağı bir yere benziyor. Onlar gibi insanlar değerli eşyaları elbette kanat odalarına koyarlar!” diye homurdandı yapılı asker.


Sıska asker birden onun söylediklerinin mantıklı olduğunu fark etti. “Abim bilge, gerçekten bilge!”


Hızla kanat odasına doğru yürüdüler ama kapının kapalı olduğunu gördüler. Biri birkaç adım öne çıkıp kapıyı tekmeleyerek açtı. Kanat odasına girmek üzereyken oldukları yerde donup kaldılar.


Kanat odasında hâlâ birinin olacağını hiç tahmin etmemişlerdi.


Prenses Yongning kapının aniden şiddetle tekmelenerek açılmasıyla şok oldu. Kendini dengeledi ve başını çevirip baktı.


Beyaz tülden bir elbise giymiş olan prenses, bir şehrin ya da devletin çöküşüne neden olabilecek güzellikteydi.


“... Bu… Bu...” Sıska askerin gözleri doğrudan kadına bakıyordu. Uzun süre cümlesini tamamlayamadı.


“Bu kadın ne kadar güzel!” Yapılı askerin neredeyse salyaları akacaktı.


“A-Abi, burada kimse yok, o yüzden neden biz... Hadi...” Sıska asker Prenses Yongning'e baktı ve bir anda adım adım ilerlemeye başladı.


“Ne saçmalıyorsun sen?” Yapılı asker aniden onu tersledi.


“Abi, sadece... sadece ben...” Sıska asker bir suçlu gibi başını kaşıdı. “Abi, daha önce hiç bu kadar güzel bir kadın görmedim. Sadece onun tarafından büyülenmenin nasıl bir şey olduğunu tatmak istiyorum. Sonuçta etrafta kimse yok. Onunla işimiz bittiğinde onu öldürüp arka bahçeye gömeriz. Kimse ne olduğunu bilmeyecek. Her şey yolunda gidecek. Hadi, ben...”


Sıska asker sözlerini bitiremeden yapılı asker tarafından suratına bir tokat yedi. “Seni sikik... Ben, püh, şu rezaletine bak, saygıdeğer bir adam asla bir hayvan gibi davranmamalı. Pekâlâ, değerli şeyleri alıp hemen buradan gidelim.”


Yüzüne tokat yiyen sıska asker afalladı. Zayıfça başını salladıktan sonra yapılı askerin arkasından gitti. Birden belindeki kılıcı çıkardı ve güçlü askerin boynunu tek hamlede kesti.


Boynunda açılan yaradan kan fışkırdı. Bir eliyle boynunu kapatırken gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Son sözünü söyleyemeden yavaş yavaş öldü.


Sıska asker dudak büktü. Dönüp Prenses Yongning'e baktı.


Bu beklenmedik olaylar Prenses Yongning'i çoktan gardını almaya zorlamıştı. Ama kapı iki adam tarafından kapatıldığı için kaçması imkansızdı. Prenses Yongning hemen pencereye koştu ve panik içinde pencereden dışarı çıkmaya çalıştı. Ne yazık ki pencereye koşar koşmaz sıska asker de arkasından koşarak onu ayak bileğinden yakalayıp aşağı çekti.


“Bırak beni!” Prenses Yongning bağırdı, korkudan beti benzi atmıştı çoktan. Uzun zamandır bu derin imparatorluk sarayında yaşamasına ve çocukluğundan beri hep masum kalmasına rağmen insanların kötü kalplerini de anlıyordu. Şu anda başına gelebilecekleri biliyordu.


“Uslu dur!” Sıska asker acımasızca Prenses Yongning'in ağzını kapattı ve şiddetle kıyafetlerini parçalamaya başladı.


Prenses Yongning mücadele etti ama eğitimli bir askere karşı nasıl savaşabilirdi ki? Kısa bir süre sonra kıyafetlerinin yarısı yırtılmıştı. Prenses Yongning hayatı boyunca hiç bu kadar aşağılanmamıştı. Kendini örtmeye çalışırken vücudu titriyordu. Uzuvları buz gibi olmuştu. Sıska askerin avucu onun nefes almasını engellemek için burnunu ve ağzını sıkıca kapattığında korku ve tiksinti hissetti.


Ancak Prenses Yongning mücadele etmekten vazgeçmedi. Sıska askerin küfredip kıyafetlerini çözmeye çalıştığı andan yararlanarak dizini büyük bir güçle kasıklarına doğru savurdu ve sonra hızla ayağa kalktı!


“Orospu!” Sıska asker alt bölgesinden gelen korkunç acıyı hissettikten sonra ona olan sıkı tutuşu gevşedi. Ama sonra hızla ayağa kalktı, kapıya ve pencereye giden yolu kapatarak prensesin dışarı çıkmasını engelledi. Bir kez daha Prenses Yongning'i yakalamak için uzandı.


Tekrar yakalanmak üzere olduğunu gören Prenses Yongning iki sert nefes aldı ve aniden arkasını dönerek bir sütuna doğru koştu!


Hayatı boyunca kaygısız olmuş, Kuzey Krallığı'nda babası ve ağabeyinin koruması altında huzurlu ve sağlıklı bir şekilde büyümüştü. Eğer şimdi onu koruyacak kimse yoksa kendini ancak bu şekilde koruyabilirdi.


Prenses Yongning yalnız kalmaktan korkmuyordu. Saray yerleşkesinden hiç çıkmamış olmasına rağmen nasıl güçlü olunacağını da biliyordu.


Bu nedenle bu çarpışma onun Kuzey Krallığı prensesi olarak son onuruydu. Son kararlılığı, son masumiyeti, son pişmanlık duymayışı ve korkusuzluğuydu.


Ancak sütuna çarpmak üzereyken Prenses Yongning aniden durdu. Yere yığılarak aniden dizlerinin üzerine çöktü. Ellerini yumruk yaptı. Gözyaşları yanaklarından aşağı yuvarlandı.


Ölümden korktuğu için durmamıştı. Durmuştu çünkü ağabeyine yaşayacağına dair söz vermişti, ne olursa olsun hayatta kalmalıydı!


Sıska asker Prenses Yongning'in bu çaresiz kararı karşısında dehşete düşmüştü ama onun aniden durduğunu görünce rahat bir nefes aldı. Şehvet dolu bir gülümsemeyle ona doğru yürüdü. “Bak sen, ölümden mi korkuyorsun? Merak etme, bu efendi sana iyi hizmet edecek, seni rahat ettirecek ve hayatta tutacak.”


Prenses Yongning sıska askerin uzattığı elinin tekrar kendisine dokunmak üzere olduğunu gördü. O sırada aniden kapı aralığından telaşlı ayak sesleri geldi.


Sıska asker şok olarak hızla arkasını döndü. Ancak görebildiği tek şey gözlerinin önünde parlayan canlı bir kırmızıydı. Hemen ardından kırmızı bir giysi Prenses Yongning'in vücudunu sıkıca sarmıştı. Sıska askerin göğsü ince bir kılıçla delinmişti.