Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Kötü Adam Olarak Nasıl Hayatta Kalınır - 110. bölüm yüklendi. (hava çok sıcak kendimi tatile çıkarıyorum umarım sonbaharda görüşürüz)

Bölüm 101: Bu Tesadüf Sahiden Ürkünç

Biraz düşünebilmeden önce Xiao Yuan’ın sakinleşmesi uzun zaman aldı. Buz kesmiş uzuvlarını hareket ettirdi ve aniden bu sesin ona neden bu kadar tanıdık geldiğini anladı.


Çünkü bu onun önceki hayatındaki sesiydi!!!


Xiao Yuan dehşete düşmüşken prens çoktan gitmişti. Xiao Yuan iki adım ileri, sonra yarım adım geri sendeledi ve en sonunda başını ellerinin arasına alarak çömeldi.


Birisi yanına gelip ona ne olduğunu sordu, ancak Xiao Yuan sanki onları duymamış gibi, orijinal kitaptaki Xiao Pingyang'ı içeren olay örgüsünü tekrar tekrar düşünmeye devam etti. Ancak kitabı okumasının üzerinden oldukça uzun bir zaman geçmişken her bir ayrıntıyı nasıl hatırlayabilirdi? Xiao Pingyang'ın kardeşi Prens Xiao hakkında hiçbir şey bilmiyordu.


Xiao Yuan aniden ayağa kalktı ve yanındaki hizmetçiyi yakalayarak sordu. “Prenses Pingyang nerede?”


Genç hizmetçi ondan korktu, kekeleyerek cevap verdi. “Ka-ka-kadeh kaldırıyor.”


Xiao Pingyang diğer kardeşleriyle konuşuyordu.


Esasında saraydaki herkes Xiao Pingyang'ın tahta çıkıp Batı Shu'nun hükümdarı olacağını düşünüyordu ancak o aniden evlenmek istediğini ve artık saray işlerine karışmak istemediğini söylemişti.


Xiao Pingyang askeri güce sahipti ve sözlerinin ağırlığı vardı. Tahtı ele geçirmek isteyen birkaç kardeş ona yaklaşmaya çalışıyordu. Ancak Xiao Pingyang bu iltifatlardan gerçekten sıkılmıştı, bu yüzden birkaç kibar söz söyledikten sonra ana salona gitti. Aniden birinin aceleyle kendisine doğru koştuğunu gördü. “Ha? Ning'er'in ağabeyi?”


Xiao Yuan durdu ve soluk soluğa sordu: “Ah, gümüş, gümüş, gümüş giysili olan... prensin, adı ne???!!!”


Xiao Pingyang endişeli Xiao Yuan'ı sakinleştirmeye çalışırken kafası karışmış görünüyordu. “Az önce ziyafetten ayrılanı mı soruyorsunuz?”


Xiao Yuan şiddetle başını salladı.


“Ah, o benim ağabeyim, daha önce sizinle tanıştırmak istediğim kişi. Ne oldu? Onunla tanışmak ister misin?” Xiao Pingyang kaşlarını kaldırdı.


“Adı ne?!”


“O, benimle aynı soyadını taşıyor: Xiao. Ve adı Yuan.”


***


Xiao Pingyang yavaşça çayından bir yudum aldı, ardından porselen kapağını kapatıp masanın üzerine koydu ve Xiao Yuan'a kaşlarını kaldırdı: “Yani, ağabeyimin doğum tarihini ve burcunun kehanetini, çocukluk anılarını bile sordunuz ama yine de onunla tanışmak istemiyorsunuz. Bunun anlamı ne?"


Xiao Yuan'ın dirseklerini masaya koydu, avuçlarını şakaklarına bastırdı, gözlerini kaldırdı ve başını destekledi, sanki dünyayı göremiyormuş gibi sersemlemiş görünüyordu.


Xiao Yuan 'Ben de bu lanet şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum.' diye düşündü. Sonuçta, Prens Xiao’yu görmeye gitse bile şimdi ne yapabilirdi?


Selam dostum, senin olağanüstü bir yeteneğin olduğunu görüyorum. Acaba Zalim Başkan yolu hakkında bir şeyler öğrenmek ister misin?


Veya, selam dostum, geçmiş yaşamımda tıpkı sana benziyordum!!!! İsmimiz de aynı!! Sesimiz de!! Ne tesadüf değil mi?


Kesinlike delirdiğimi düşünecekler!!!


“O halde, bu asil ağabeyiniz ani bir mizaç değişikliğine uğradı mı?” diye sordu Xiao Yuan, başını kaldırarak.


Ne dediğini tam olarak anlamamış olsa da Xiao Pingyang, dikkatlice düşündü ve sonra cevap verdi: “Hayır, ağabeyimle oldukça yakınım ve düzenli olarak iletişim halindeyiz. Onda hiçbir zaman farklı bir şey görmedim.”


Xiao Yuan perişan ve kafası karışık bir şekilde başını tutmaya devam etti.


Xiao Pingyang izlemeye dayanamadı: “Seni onu görmeye götürebilirim. Yumuşak başlı ve geçinmesi kolay biridir, bu yüzden onu gücendirmekten endişe etmene gerek yok.”


Xiao Yuan bir an için bunu düşündü ama yine de başını salladı.


Ne de olsa kendi yüzüne karşı konuşmak çok tuhaftı. Xiao Yuan o Prens Xiao ile  hiçbir şey olmamış gibi konuşamayacağını hissetti.


Sadece sesi ve yüzü kendisine benzeyen biriyle tanıştığı gerçeğini düşününce, bu dünyanın gerçekten sürprizlerle dolu olduğunu hissetti.


Konuşurlarken Prenses Yongning yanlarına geldi. "Ağabey, araban hazır. Gerçekten iki gün daha kalmayacak mısın?" 


“Hayır, daha fazla kalmayacağım.” Xiao Yuan ayağa kalktı ve Yongning'in saçlarını sevgiyle okşadı.


Şu anda Prenses Yongning düz beyazlar giymiş, genç kız görüntüsü kaybolmuş ve biraz olgunluk katmıştı. Ancak Xiao Pingyang'ın gözlerinin içine her baktığında hâlâ her zamanki saf kız gibi görünüyordu.


Xiao Yuan iki kıza bakıp sordu. “İkiniz de gerçekten inzivada yaşamaya mı karar verdiniz?”


İkisi birbirlerinin gözlerine bakıp gülümseyerek başlarını salladı.


Xiao Yuan da gülümsedi. Her şey yoluna girecek, karmaşadan uzak duracaklar ve etraflarında tartışmalar olmayacaktı. Xiao Pingyang tahta çıkmayacağı için Batı Shu Krallığı'nın geleceğini görmek zor olsa da artık bütün bu dertler üçünü ilgilendirmiyordu.


Üçü vedalaştıktan sonra Xiao Yuan arabaya bindi ve arkasında toz toprak bırakarak oradan ayrıldı.