Chu Mingyun: Seni sevdiğim sürece hiçbir şey sorun olamaz.
Ve Su Shiyu: Ailem ve ülkem ile karşılaştırıldığında kişisel duygularım pek bahsetmeye değmez, ama yine de seni seviyorum.
#qixi Sitede herkes bu festivali kutluyor, ben de biraz aşk meşk göstereyim mi? ![[doge] [doge]](https://lh7-rt.googleusercontent.com/docsz/AD_4nXd1TWhMvHBEcSQ8KrEP-m0Sqx9w7cg8tyhqrj7Zb33nCIV3W5qy3bB7qTVCH8vFGvZLpKOAgmdXAIKS3YC4eZT7gQQbXHHfonq01kn-nbpejeHIyMD6vNzbhYsYIaqBJaVFzu3gSg?key=hSeKFZnkXRt7A1aWg1bvdA)
Kısa bir ChuSu hikayesi ![[doge] [doge]](https://lh7-rt.googleusercontent.com/docsz/AD_4nXd1TWhMvHBEcSQ8KrEP-m0Sqx9w7cg8tyhqrj7Zb33nCIV3W5qy3bB7qTVCH8vFGvZLpKOAgmdXAIKS3YC4eZT7gQQbXHHfonq01kn-nbpejeHIyMD6vNzbhYsYIaqBJaVFzu3gSg?key=hSeKFZnkXRt7A1aWg1bvdA)
Çocukların önünde edepsizleşmeyin ![[doge] [doge]](https://lh7-rt.googleusercontent.com/docsz/AD_4nXd1TWhMvHBEcSQ8KrEP-m0Sqx9w7cg8tyhqrj7Zb33nCIV3W5qy3bB7qTVCH8vFGvZLpKOAgmdXAIKS3YC4eZT7gQQbXHHfonq01kn-nbpejeHIyMD6vNzbhYsYIaqBJaVFzu3gSg?key=hSeKFZnkXRt7A1aWg1bvdA)
Bir de, antik çağda Qixi Festivali sevgililer günü olarak kutlanmıyor ama bunu görmezden gelin, boş verin~
Sokaklarda Qixi Festivali için yapılan hazırlıklardaki canlılığa karşın saraydaki festival havası çok daha zayıftı. Chu Yuan kanun analizi üzerine ders aldığı sırada bu konuyu sormasaydı muhtemelen Su Shiyu bunu unutacaktı.
Genç adamın sorduğu soru çok basitti ve soylu babasının düşünce yapısıyla birebir uyumluydu. "Fener Festivali'nde tangyuan, Ejderha Kayığı Festivali'nde zongzi yiyoruz. Peki ya Qixi Festivali'nde?"
Su Shiyu bir an cevap vermedi. Bakışları yan tarafta genelgeleri okuyan Chu Mingyun'a döndü. Karşı taraf da gözlerini kaldırdı, bir eliyle çenesini destekledi, baktı ve gülümsedi. "Seni yerim ben."
"..." Su Shiyu ciddi bir tavırla elindeki kitabın sayfalarını çevirerek Chu Yuan'a anlatmaya devam etti: "Bu nedenle, yasa Konfüçyüsçülükle uyumludur. Yasayı sıkı bir şekilde uygularken, aynı zamanda insanlığın ahlaki ilkelerini de hesaba katmalıyız..."
"Baba, henüz bana cevap vermedin." Chu Yuan şaşkındı. "Az önce soylu babam dedi ki..."
"Henüz yemek zamanı değil. Çalışırken en önemli şey konsantre olmaktır." dedi Su Shiyu.
"...Evet."
Genelgenin arkasından bir kahkaha sesi geliyordu. Su Shiyu çaresizce bir bakış attı. Fakat dudaklarının kenarlarını kıvırmaktan da kendini alamadı.
16 Ağustos 2018
Birden aklıma ChuSu'nun modern bir ekstrasını düşündüğüm geldi. Artık yazmayacağım ama size anlatayım da biraz eğlenelim. Ayrıca yorumları daha kolay okuyabilmeniz için yeniden düzenledim.
Avukat Chu Mingyun, Çin'e döndüğünün ilk günü bir trafik kazası geçirdi. Acil müdahale için hastaneye kaldırılan genç, komadayken geçmiş hayatını gördü.
Gözlerini açtığında ablasının elma soyduğunu gördü. Deli gibi gülerek, "Bir bisikletin sana çarptığına inanamıyorum. Epey gelecek vaat ediyorsun kardeşim."
Chu Mingyun: "…Ha."
Ardından Chu Zhiqing elmayı ısırarak, "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu.
Chu Mingyun: "Bir rüya gördüm. Sen ölmüştün."
Ablası ona ters çıkmadı. Aksine gülümseyerek, "Öldükten sonra beni özledin mi?" diye sordu.
Chu Mingyun: "Seni unutabilseydim keşke." dedi.
Ablası hiçbir şey söylemeden sadece gülümsedi. Perdeleri bir gürültüyle açtı ve güneş ışığı yatağın üzerine döküldü.
Chu Mingyun bir an düşündü ve aniden, "Sanırım rüyamda birini daha gördüm..." dedi.
Bu sırada odanın kapısı çalındı. Beyaz önlüklü ve gözlüklü olan Su Shiyu, "Merhaba," dedi. "Rutin kontrol."
"Doktor bey, sizi görünce birdenbire hafif bir ağrı hissettim."
Ablası, "Kafası güzel," dedi. "Doktor Su, lütfen onu görmezden gelin." Gerçekten ağrıyor, dedi Chu Mingyun. Nereniz ağrıyor, diye sordu Su Shiyu. Kalbim ağrıyor, dedi Chu Mingyun. Su Shiyu düşündü, sonra gülümsedi ve yanındaki hemşireye perdeleri çekip gömleğini çıkarmasını söyledi.
Chu Mingyun: ???
Daha sonra Chu Mingyun genç hemşireyi durdurup, "Sizin Doktor Su'nun kız arkadaşı var mı?" diye sordu. Kesinlikle öyle bir şey yok, dedi hemşire, hastanemizdeki herkes onun cinsel hayatı olmayan bir erkek olduğunu fısıldaşıp duruyor. Nasıl ya, diye düşündü Chu Mingyun. Genç hemşire onun nöbetlere kaldığını, sürekli ameliyata girdiğini, araştırmalar yaptığını, bazen de gece yarısı toplantıları olduğunu, dolayısıyla kesinlikle böyle bir şansının olmadığını anlattı. Ablası yanına gelerek, "Vay canına, bu harika." dedi. "Bu kadar geç saatlere kadar ayakta kalmana rağmen hala çok fazla saçın var!"
Chu Mingyun: ...
O zaman artık bu hayatta şüphe ve ızdırap çekmesine gerek kalmayacaktı.
Chu Mingyun tıbbi kayıtların arkasını çevirdiğinde Doktor Su'nun el yazısını gördü; el yazısında şahsi cep telefonu numarası yazıyordu.
Doktor Su düşünmüş ve telefon numarasından sonra daha da belirgin bir yazıyla, "Lazım değilse arama." diye eklemişti.
Chu Mingyun telefon numarasını kaydedip bir mesaj gönderdi: Seninle flört edebilir miyim?
1.
Dr. Su'nun gözlükleri güzellik amaçlı değil. 3.5 derece miyoptu, ne çok yüksek ne de çok alçak.
Gözlüklerini çıkardıktan sonra farkında olmadan gözlerini hafifçe kısıyor, yüzünde sık sık bir gülümseme oluyordu; bu da genç hemşirenin kızarmasına neden oluyordu.
Her öpüştüklerinde Chu Mingyun gözlüklerini çıkarırdı, aksi takdirde düşer ve hatta kırılırdı.
Tonla felaket.
2.
İlk flört etmeye başladıklarında ilişkilerini kimseye duyurmamışlardı. Hastanedeki neredeyse hiç kimse bundan haberdar değildi. Bazı meslektaşları hâlâ Dr. Su'yla "bakir adam" diye dalga geçiyorlardı ancak Dr. Su sadece gülümsüyor ve hiçbir şey söylemiyordu.
Ta ki bir gün imza atmak için başını eğdiğinde, ensesindeki henüz kaybolmamış diş izleri ortaya çıkana kadar.
Meslektaşları: Oha…
3.
Doktorluk hem zor hem de yoğun, bırakın ilişkiyi, yemek zamanı bile kısıtlı.
Chu Mingyun bir yandan ameliyatının bitmesini beklerken diğer yandan hayatı sorguluyordu.
Ameliyat beş saatten fazla sürdü. Bittikten sonra üzerini değiştirip Chu Mingyun ile birlikte eve gitti. Araba binaya vardığında çoktan yolcu koltuğunda uyuyakalmıştı.
Böylece Chu Mingyun onu bir prenses gibi kucaklanma fırsatını yakaladı.
Kapı açıldıktan sonra Doktor Su uyandı. Chu Mingyun fırsattan istifade ederek cilveli bir tonda şikayet etti. "Shiyu, seni hastanede olduğum zamanki kadar sık göremiyorum."
Su Shiyu o kadar yorgundu ki gözlerini açamadı. Kollarına yaslandı ve yumuşakça güldü: "Ne yani, bir trafik kazası daha mı geçirmeyi planlıyorsun?”
Chu Mingyun: "Para biriktirip seni kendime almayı planlıyorum."
Su Shiyu cevap vermedi, sadece gülümsedi ve başını salladı.
Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak;
Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine,
20 Mayıs 2020
Jun You Ji Fou x Huairen crossover
PUBG oynarken dört kişi aynı elde eşleşti.
Oyuna girdiklerinde takım arkadaşlarının isimlerini gören Qi Zhaoxi kaşlarını kaldırdı. "Hey, takımımıza sevgililer gelmiş."
Jiang Li bağdaş kurmuş, onunla sırt sırta vermişti. Oyun hâlâ yüklenirken takım arkadaşlarının seviyelerine baktı. "Adam çaylak, kız adamı mı taşıyor?"
Qi Zhaoxi: "Hm, erkenden ölüp yeniden başlayacağız yani."
Oyun başladı. Savaş alanına girdiklerinde bir savaş uçağındalardı. Qi Zhaoxi sohbeti açarak konuştu. "Şu bayanı takip edelim. Bayan, nereye ineceğiz?"
Chu Mingyun mikrofonu açtı. "Ben erkeğim."
Qi Zhaoxi: "..."
Jiang Li: "..."
Chu Mingyun: "Sevgili gibi gezebilelim diye kadın karakter seçtim. Hastaneye inelim. Bu ay sırf hastane bombalamak istiyorum."
Sohbette nazik bir erkek sesi çınladı. "Tamam tamam. İki gün sabredersen eve dönebileceğim."
Jiang Li mikrofonunu kapatıp Qi Zhaoxi'ye, "Gerçekten sevgililer." dedi.
Qi Zhaoxi: "Hm. Biz de öyle değil miyiz?"
Jiang Li'nin dudakları kıvrıldı. Ona cevap vermedi.
Paraşütle atlarlarken ikişer ikişer ayrılmışlar, Jiang Li ile Su Shiyu hastanenin yanına inmişlerdi. Ayakları toprağa bastığı anda Jiang Li içeri girmeye hazırlanmıştı ki yanındaki kişinin ilerlemediğini ve görüş alanını çevirerek etrafına baktığını fark etti.
Jiang Li: “Ne arıyorsun?”
Su Shiyu gülümsedi. "Üzgünüm. Daha önce hiç oyun oyanamadım, bunu indireli de çok olmadı. Hâlâ alışamadım."
Jiang Li: "Arkadaşına mı eşlik ediyorsun?"
"Gönlünü alıyorum." Su Shiyu çaresizce gülümsedi. "Sen oynamana bak, bana aldırma."
Jiang Li: "Sorun değil, beni takip et."
Su Shiyu onun peşinden gitti. Oda oda gezdiler fakat pek eşya bulamadılar. Chu Mingyun sohbette, "Ne buldun bir tanem?" diye sordu.
Su Shiyu: "...Bana öyle deme."
Chu Mingyun: "Sana gerçek adınla seslenemem ki."
Su Shiyu'nun ödün vermekten başka çaresi yoktu. Sırt çantasını karıştırıp saydı: "Bir tabanca, altı ilk yardım çantası, biraz da bandaj."
Qi Zhaoxi güldü. "Gerçekten şanslı adamsın ha."
Chu Mingyun: "...Ya yanındaki çocuk?"
Jiang Li: "Tabanca, termal dürbün, şarjör."
Qi Zhaoxi: "Yeriniz iyi değil. Çatıya çıkın, burada oldukça fazla silah var."
13 Şubat 2021
Chu ve Su'nun uzun süreli ilişkisi düşmanlıktan ziyade yabancılık üzerine kuruluydu.
İkisinin en büyük ortak noktası Su Shiyu'nun babası General Su Jue'dir.
O yıllarda Su Shiyu, eve döndüğünde Su Jue'yi kötü bir ruh halinde gördüyse, Chu Mingyun ile karşılaşmış olmalıydı.
Su Jue, Chu Mingyun'dan hoşlanmıyordu ve onun kötü niyetli olduğunu düşünüyordu. Chu Mingyun alaycıydı ve Su Jue'yi ciddiye almıyordu. Bu arada yaşlı nazır Chen Xuanwen arabuluculuk yapmaya çalışıyor, gençlerin yetenekleri yüzünden kibirlenmelerinde bir şey olmadığını söylüyordu.
Daha sonra Su Jue vefat etti, Chu Mingyun başkomutanlığa terfi etti, Su Shiyu İbaşmüfettiş oldu ve ikisi arasında daha fazla etkileşim gerçekleşti.
Bu yıllarda eve kötü bir ruh haliyle dönen kişi Chu Mingyun olmuştu.
Çünkü ikisi de tuhaflık bakımından birbirine eşitti.
Bazen Qin Zhao'ya iç çekerdi. "Su Shiyu'yu her gördüğümde Su Jue'yi özlüyorum. O en azından beni doğrudan azarlardı. Sivil memurlar çok sinir bozucu."
Bununla birlikte, Su Jue hâlâ hayatta olsaydı sahne muhtemelen daha da heyecan verici olurdu.
En azından ailesiyle tanışırken Chu Mingyun kapıda durup o kadar gergin olurdu ki duvara tutunup derin nefesler almak zorunda kalırdı. Aklından geçen tek şey Su Jue'yi küplere bindirdiği, kollarını savurup gitmesine sebep olduğu günler olurdu.
15 Nisan 2021
Li Yanzhen'in Su Shiyu'ya karşı ne tür duygular beslediğine gelince, bunu bir iki cümleyle özetlemek kolay değil, size bir örnek vereyim:
Aileniz çok meşgul ve sizi bütün gün evde bırakıyor. Komşu evde çok nazik ve sizinle ilgilenen bir abla var; sizi sık sık yemeğe çağırıyor ve ödevlerinizi nasıl yapacağınızı öğretiyor. Bu yüzden doğal olarak ona çok bağlanıyorsunuz.
Daha sonra üniversiteye gittiğinizde ve arkadaşlarınız ilk aşklarından bahsettiğinde aklınıza belli belirsiz o abla geliyor ve bunun o olması gerektiğini düşünüyorsunuz.
Bir bayram tatilinde eve döndüğünüzde o ablanın erkek arkadaşını getirdiğini görüyorsunuz ve herkes gibi siz de onu selamlıyorsunuz. Üzgün değilsiniz, kıskanç da değilsiniz, sadece biraz melankoli ve biraz duygusallık var. Ama bu da bu güçlü bir duygu değil ve aşktan çok uzak.
Duygusallaştığınız kişi sadece o değil, aynı zamanda kendi gençliğinizdir.
9 Nisan 2021
Liangzhou'dayken Xiao-Chu ailenin en gözde çocuğuydu.
Chu Zhiqing arkadaşlarıyla dışarı eğlenmeye çıkacağı her seferinde hazırlanırken Chu Mingyun ondan bir şeyler isterdi: "Falanca şekeri ve filanca pastayı yemek istiyorum, eve dönerken almayı unutma." Ablasının gideceği yerin dükkândan ne kadar uzakta olduğunu hiç hesaba katmazdı.
Chu Zhiqing acımasızca, "Rüyanda görürsün. Zamanım yok." derdi.
Ama her seferinde istediğini almak için uzun mesafeler kateder, eve gittiğinde de yağlı kağıt torbayı elinde, sanki annesinin yanına gidip diz çöküp almak istiyormuş gibi bir ifadeyle taşırdı.
Chu Mingyun istediğini elde etmesine rağmen yine gıcıklık yapardı: "Hey, gitmeyeceğini söylememiş miydin?"
Chu Zhiqing ateş püskürürdü: "Yemek istiyorsan ye, yemeyeceksen defol!"
Chu Mingyun hemen gülümseyerek, "Kızma," derdi, "ilk lokmayı sana vereceğim."
21 Kasım 2021
Bir gün.
Binlerce kilometre ötedeki başkentten Chu Mingyun'u generalliğe terfi ettiren bir imparatorluk fermanı geldiğinde, her zamanki gibi iyi uyuyamadı. Uzun süre karanlıkta sersemlemiş bir halde beklerken, aniden çadırın dışından bir ses duydu.
Chu Mingyun giyinip dışarı çıktığında bir grup askerin ateş etrafında sohbet edip gülüştüğünü gördü. İçlerinden biri ayağa kalkmış, güneyli aksanıyla melodik bir şeyler söylüyordu.
Şarkı söyleyen adam onun geldiğini ilk gören kişi oldu. Yüzü hemen değişti ve şarkı söylemeyi bıraktı. Diğerleri de dönüp aceleyle ayağa kalktılar; cezalandırılacaklarından korkuyorlardı.
Fakat her nasılsa Chu Mingyun hiçbir ifade göstermedi ve o da oraya oturdu.
Herkes birbirine bakıyordu, hâlâ kıpırdamaya cesaret edemiyorlardı.
Chu Mingyun çenesini kaldırdı. “Neden bana bakıyorsunuz? Şarkı söylemeye devam edin.”
Herkes rahat bir nefes aldı ve gülmeye başladı. Ortam yeniden ısındı. Yardımcı General Zhou Yi araya girip şarap torbasını Chu Mingyun'a uzattı ve, "Bu onun memleketi Lin'an'dan bir şarkı." dedi. "Sözlerini tam olarak anlamıyoruz ama savaşlar ve memleket özlemiyle ilgili."
Chu Mingyun şarabından bir yudum aldı, başını salladı ve hiçbir şey söylemedi.
Orada duran adam şarkısını bitirdi ve cesurca sordu: "General, siz Liangzhou'dan değil misiniz? Biz kardeşler yol boyunca çok sayıda Liangzhou şarkısı duyduk. Siz de bir tane söylemek ister misiniz?"
Chu Mingyun ile uzun süredir birlikte olanlar onun sinirlerini neredeyse çözmüşlerdi. Ciddi konularda onu kışkırtmadıkları sürece, özelde onunla rahat bir şekilde konuşulabilirdi. Daha önceki yüksek rütbeli generallere göre çok daha hoşgörülüydü.
O kişi şarkı söylemesini istediğinde etrafındakiler de onunla birlikte generali şarkı söylemeye çağırdı.
Chu Mingyun şarabı yuttu ve "Ben şarkı söylemeyi bilmem." dedi.
Kalabalığın sesleri azaldı, durdular, daha fazla ses çıkarmaya cesaret edemediler. Chu Mingyun, beklenmedik bir şekilde Zhou Yi'yi işaret ederek, "Yardımcı General Zhou da Liangzhou'dan. O sizin için şarkı söylesin." dedi.
Kalabalık anında heyecanlandı ve her biri beklenti içinde Yardımcı General Zhou'ya baktı.
Zhou Yi hazırlıksız yakalandı. Ellerini defalarca salladı. "Hayır, annem bana güzel bir ses vermedi, söyleyemem."
Chu Mingyun, "Bu bir askeri emirdir" diye ekledi.
Zhou Yi: “…”
Kalabalık keyifle dolmuştu. Sağır olsalar bile Yardımcı General Zhou'nun bu şarkısını dinleyeceklerini söylediler. Zhou Yi'nin dişini sıkıp ayağa kalkarak şarkı söylemekten başka seçeneği yoktu.
Zhou Yi'nin şarkı söylemesi gerçekten iyi değildi. Tonlama o kadar belirsizdi ki orijinal melodiyi anlamak zordu. Chu Mingyun, "Vahşi ruhumu harekete geçiriyor, parçalıyor güzelliğimi" sözünü dikkatle dinledi ve başını kaldırıp gökyüzünde yalnız başına duran aya baktı.
Dolunay aydınlatıyordu geceyi, savaş meydanındaki kumlar adeta kar gibi.
12 Temmuz 2022
Liangzhou'da altıgen şeklinde bir kule vardı. Chu Mingyun şehirde dolaşırken kuleyi Su Shiyu'ya gösterdi. “Çocukken oradan aşağı atlardım.”
Su Shiyu şaşkın bir şekilde, "Neden aşağı atlıyorsun?" diye sordu.
Chu Mingyun: "Ölüme meydan okumak için ya."
Su Shiyu: “…”
Chu Mingyun: "O zamanlar, bir grup çocuk kimin daha cesur olduğunu görmek için yarışıyordu. En cesur olan patron olacaktı. Diğerleri ya sadece birinci kattan atlamaya cesaret edebiliyor ya da hiç cesaret edemiyordu. Ama ben farklıydım. İkinci kattan atlamaya cesaret ettim."
Su Shiyu: "...Bir şey olmadı mı?"
Chu Mingyun: "Aslında kulenin katları o kadar yüksek değil. Kendi başıma atladığımda iyiydim ve eğlenceli olduğunu düşündüm. Ama bir kez ablam tarafından yakalandım. Bana bağırdı ve bileğimi burktum. Sonunda beni taşımak zorunda kaldı."
Su Shiyu daha önce hiç bu kadar yaramaz bir çocuk görmemişti. bu yüzden sordu, "Sonradan değiştin mi?"
Chu Mingyun: "Hayır, ne kadar çok aksilikle karşılaşırsam o kadar cesur oluyorum."
Su Shiyu: “…”
Chu Mingyun: "Ailem artık beni kontrol edemeyeceklerini anladı, bu yüzden düşüp ölmemi önlemek için bana hafiflik becerisini önceden öğretmesi için bir usta tuttular."
Su Shiyu bunu duyduğunda rahatladı ve çaresizce gülümsedi. "Bu da bir çözüm."
Chu Mingyun: "Sonra cesaretimi toplayıp kulenin tepesinden aşağı atladım, zarif bir şekilde aşağı doğru süzüldüm, diğer çocukları kıskançlıktan ağlattım."
Su Shiyu: “…”
Su Shiyu yaklaştıkça kuleye daha yakından bakmaktan kendini alamadı. Ne var ki üzerindeki kırmızı boyanın hâlâ yeni olduğunu gördü. "Bu kule beş yıllık bile değil gibi sanki?"
"Evet," dedi Chu Mingyun. "Hunlar şehre saldırdığında yüz yıllık eski kule yandı. Bu önümüzdeki yeni inşa edilen kule."
Su Shiyu durakladı ve dönüp ona baktı. Yüzündeki gülümseme kaybolmadan geriye bakıyordu.
Sonra Su Shiyu'nun elini tuttu ve neşeyle, "Hadi, seni yukarı çıkarıp bir bakalım." dedi.
20 Haziran 2023
Aklıma kötü bir espri geldi.
Cumartesi sabahı Chu Mingyun pijamaları içinde, saçları dağınık bir halde kanepeye uzanmıştı. Sıkılmıştı ve izleyecek bir film bulmak için televizyonda geziniyordu.
Yatak odası kapısı aniden açıldı; Su Shiyu, üzerinde gömlek ve pantolonla, özenle giyinmiş bir şekilde dışarı fırladı.
Chu Mingyun'un bakışları onu giriş holüne kadar takip etti, ayakkabılarını değiştirmesini izledi. Kanepeye doğru eğildi ve, "Sabah sabah nereye gidiyorsun? Ne zaman döneceksin? Geri döndüğünde beni hâlâ sevecek misin?" diye sordu.
Su Shiyu tam cevap verecekti ki üçüncü sorusunu duyunca gülmekten kendini alamadı. Ayakkabılarını değiştirdi, kanepeye döndü ve onu yanağından öptü. "Seni seviyorum."
Bunları söyledikten sonra kapıyı açıp dışarı çıktı.
Chu Mingyun bir süreliğine mutluluğa kapılmışken kapının açıldığını duyduğunda kendine geldi. "Hey, Shiyu, nereye gidiyorsun?"
"Hastanede ufak bir işim var, hemen hallederim. Dönerken sana biraz şeker alırım." Kapının dışından Su Shiyu'nun sesi duyuldu.
"Şeker mi?" Chu Mingyun şaşkındı. "Ne şekeri?"
Kapı kapandı ve dışarıdaki sesler artık duyulmaz oldu.
Chu Mingyun arkasına yaslandı ve uzaktan kumandaya basmaya devam etti. Telefonuna bir bildirim geldi. Baktığında Su Shiyu'nun kendisine bir WeChat mesajı gönderdiğini gördü:
"Arabanın tekeri, İstanbul'un şekeri."
Chu Mingyun: