Lupin'de Ara

DUYURU

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Bölüm 117: Çıtı Pıtı Utangaçmış

Yan Heqing tekrar uyandığında, kendini kuru bir mağarada, yanında ölü yapraklar ve dallardan tutuşturulmuş bir ateşin yandığı bir yerde yatarken buldu. Islak kıyafetleri çıkarılıp kuruması için ateşin etrafına serilmişti. Üzerine temiz bir ceket örtülmüştü. Yan Heqing ceketi alıp baktığında bunun Xiao Yuan'ın ceketi olduğunu fark etti.


Ayağa kalkmaya çalıştı ama acıdan kaşlarını çattı. Göğsü ve sırtı ağrıyla zonkluyordu. Zaten yaralıydı, bir de üstüne o kadar şiddetli bir şekilde ağaç gövdesinin çarpması, yaralarını daha da ağırlaştırmıştı.


Yan Heqing bir an durdu, etrafına baktı ve bakışları aniden sabitlendi.


Yanında, Xiao Yuan sadece ince bir gömlek giymiş, ateşin yanında oturuyordu. Dirseklerini kaldırdığı dizlerine dayamış, yumruklarını sıkarak başını desteklemişti. Uyukluyor, başı ara sıra sallanıyor ve son derece huzursuz görünüyordu.


Sanki bir rüya görüyormuş gibi Xiao Yuan'ın kaşları çatıldı. Aniden irkildi ve uykusunda "Yan Heqing!" diye bağırdı.


Xiao Yuan rüyasından kendi kendine korkuyla uyandı. Az önce yaptığının farkına varır varmaz, tüm vücudu soğuk terlerle kaplandı.


Siktir, kendi sesimle bağırdım ona!


Xiao Yuan, Yan Heqing'e doğru sertçe baktı, sonra derin bir iç çekti.


Neyse ki Yan Heqing uyanık değildi. Eğer onu duysaydı, Xiao Yuan, dışarıda bıçaklar yağsa bile mağaradan koşarak kaçacağına yemin ederdi.


Xiao Yuan, "Neyse ki duymadı," diye mırıldanmadan edemedi.


Ancak hâlâ uyuyor gibi görünen Yan Heqing parmaklarını hafifçe oynattı.


“Neden hala uyanmadın?..” Xiao Yuan'ın gözleri Yan Heqing'e takıldı. Üzerindeki ceketin bir sebepten dolayı aşağı kaydığını gördü. Uzanıp ceketi yukarı çekti.


Ayağa kalktı ve ateşini ölçmek için alnına dokundu.


Xiao Yuan'ın avuç içi Yan Heqing'in alnını kapladı. Biraz bekledikten sonra Yan Heqing'in yağmurda soğuğa yakalanıp ateşinin yükselmediğinden emin oldu. Elini geri çekmek üzereyken Yan Heqing aniden bileğini kavradı.


Xiao Yuan, Yan Heqing'in yavaşça gözlerini açtığını görünce donakaldı. Yarı kör olduğu için şaşkın görünüyordu.


Xiao Yuan boştaki elini aceleyle kullanarak küçük kırmızı bir meyveyi alıp yuttu. Sesinin değiştiğinden emin olduktan sonra kekeleyerek, “U-uyandın mı?” diye sordu. “Nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"


Her yeri ağrıyordu. Yan Heqing sırtının morardığını ve korkunç bir yara aldığını hissediyordu. Doğrulamıyor, sadece yan yatabiliyordu. “İyiyim. Neredeyiz?”


Xiao Yuan cevapladı: “Daha önce şifalı otlar toplarken bulduğum bir mağaradayız. Yerden biraz yüksek olduğu için yağmur içeri girmiyor. Bir süre kalmak için mükemmel.”


Yan Heqing'in başını salladığını gören Xiao Yuan bileğini Yan Heqing'in elinden çekmeye çalıştı ama aniden sıkıca kavrandı.


"Gitme." dedi Yan Heqing boğuk bir sesle.


“Gitmeyeceğim, gitmeyeceğim.” diye tekrarladı Xiao Yuan.


Yan Heqing gözlerini indirip ‘hm’ diye mırıldandı. Sonra yavaşça Xiao Yuan'ın bileğini dudaklarına çekti ve onu nazikçe öptü.


Sanki Yan Heqing'in dudaklarından Xiao Yuan'ın bileğine, oradan yanaklarına ve en sonunda tüm vücuduna sıçrayan, sıçradığı her yeri tutuşturan şiddetli bir ateş gibiydi.


Xiao Yuan aniden elini geri çekti ve uzun süre sessiz kaldı.


Yan Heqing dudağının kenarını hafifçe kıvırdı. "Utanıyor musun?”


Kim, kim, kim... kim utanıyormuş?


Ha? Sen, sen, sen kime utanıyor diyorsun?!


Ben, ben, ben, Zalim Başkan’ın tüm sözlerini ezbere bilen bir adamım! Daha önce görmediğim ne durum var ki? Ne tür melodramatik ve klişe cümleler kurmadım ki?! Zalim başkaların her zaman önce rahatlatıcı sözler söylediğinden, hemen ardından yoğun, baskıcı cümleler sarfettiğinden haberin var mı?!


Ha-hayır, sadece bir bilek öpücüğü! Kim, kim, kim utanıyormuş?!


Kimden bahsediyorsun! Kimden bahsediyorsun!


Xiao Yuan somurtarak cevap verdi. “...H-hayır.”


Yan Heqing'in gülümsemesi genişledi: "Neden kekeliyorsun?"


Kim, kim, kim kekeliyor?


Ta-ta-tamam, peki, kekeliyorum, kekeleyen benim ama sadece kekeliyorum! Sa-sadece, sadece, kekeledim, hepsi bu! Ne olmuş yani?! Katılmıyorsan vur bana! Cesaretin varsa gel de vur!


Xiao Y'an'ın ateşi karıştırdığını ve hiçbir şey söylemediğini gören Yan Heqing, ateşin ışığında aydınlanan yüzünü dikkatle inceledi. “Soğuk.”


“Ah? Üşüdün mü?” Xiao Yuan ateşi biraz daha harladı. "Hâlâ üşüyor musun?"


“Üşüyorum.”


"Ateşin yok, değil mi? Az önce alnına dokunduğumda ateşin yoktu sanki.” Xiao Yuan şaşkınlıkla Yan Heqing'in ateşini bir kez daha ölçmek için eğildi.


Yan Heqing aniden uzanıp Xiao Yuan'ın belini kavradı, onu kollarının arasına çekti, ellerini birleştirdi ve ona sıkıca sarıldı. “Artık üşümüyorum.”


Xiao Yuan: “…Ta-tamam, ü-üşümüyorsan i-i-iyi o zaman.”


Üçüncü kadın kahramanın senaryosunu takip etmek kendi tercihiydi. Xiao Yuan'ın şu anda yapabileceği tek şey içinden ağlamak ve oyuna uymaktı.


Sonraki Bölüm


Yazar Notu:


Yan Heqing: “Utandığında kekeliyorsun.”


Xiao Yuan: “Sanmıyorum.”


Yan Heqing başını eğdi ve onu öptü. “Utandığında kekeliyorsun.”


Xiao Yuan: “H-hayır, k-kekelemiyorum.”