Ertesi sabah yağmur yavaş yavaş diniyordu. Gökyüzü açılıyor gibiydi. Bulutların arkasından güneş ışığı görünüyordu. Xiao Yuan yanan ateşi bir dal parçasıyla dürttü. O anda, küllerin içinde pişirilen iki tatlı patatesin kokusu havayı doldurdu.
Neyse ki şifalı otlar toplarken bu mağarayı bulduğunda, burasının saklanmak için iyi bir yer olduğunu düşünmüş ve acil durumlar için içine odun ve yiyecek koymuştu. Aksi takdirde açlıktan ölürlerdi.
Küllerin içindeki tatlı patateslerden puslu, sıcak bir buhar çıkıyordu. Xiao Yuan bir tanesini aldı, elinin yanmasıyla yere attı. Tatlı patatesin soğumasını bekledikten sonra kabuğunu soyup Yan Heqing'e verdi.
Yan Heqing teşekkür edercesine başını salladı. Ama aldıktan sonra Yan Heqing hemen yemeye başlamadı. Bunun yerine Xiao Yuan'a, “Bundan sonra ne yapacaksın?” diye sordu.
“Ne mi yapacağım?..” diye mırıldandı Xiao Yuan, ellerini arkasında yere dayayıp mağara duvarına bakarak. “Kulübe yıkılmış olmalı. Gidecek hiçbir yerimiz yok. Yağmur dinene kadar bekleyip hava güzelken dağdan aşağı inmek gerek. Ayrıca ustamın tıp bilgisi benimkinden daha iyi, gözlerini kesinlikle tedavi edebilir.”
Yan Heqing'in tatlı patatesi tutan eli titredi. “Beni de yanına almaya razı mısın?”
“Ah...” Xiao Yuan bir an şaşkına döndü, sonra aniden fark etti. Orijinal kitapta Yan Heqing Güney Yan Krallığı hakkında hiçbir şeyden bahsetmemişti, bu yüzden Lin Shenling onun gerçek kimliğini bilmiyordu ve onu Taoyuan Köyü'ne geri getirmişti. Ama bu sefer Yan Heqing ona Güney Yan Krallığı'ndan geldiğini ve kışlaya geri dönmesi gerektiğini söylemişti.
Öyleyse Yan Heqing hâlâ Güney Yan Krallığı'nın kışlasına mı dönmek istiyordu?
“Daha önce bahsettiğin Güney Yan Krallığı'nın kışlasına geri dönmek mi istiyorsun?” diye sordu Xiao Yuan dikkatlice.
Yan Heqing tatlı patatesten bir ısırık alıp yavaşça çiğnedi. Yuttuktan sonra gözlerini indirdi ve "Benden nefret ediyor musun?" diye sordu.
Xiao Yu'an şaşkına dönmüştü. Yan Heqing'in ne demek istediğini uzun süre anlayamadı. "Ha?"
Yan Heqing yavaşça, tane tane konuştu. “Benden nefret etmiyorsan, beni de yanında götürebilir misin?”
Xiao Yuan kafası karışmıştı. O “üçüncü kadın kahraman”dı, öyleyse neden ‘o’ Yan Heqing'den nefret etsin ki? Haremine çok fazla üye eklediği için mi nefret etmeliydi? Başka eşleri olduğu ve henüz ona söylemediği için mi nefret etmeliydi?
Bu senaryo neden bu kadar yanlış? Birisi ona, buna nasıl cevap vereceğini söyleyebilir mi?
Yan Heqing, sessiz kalan Xiao Yuan'a göz ucuyla bakıp devam etti. “Artık yanımda olmaya dayanamıyorsan ve benden nefret ediyorsan, beni kendinden uzaklaştırmalı ve bana umut vermemelisin. Hayal kırıklığına uğramaktansa beni hiç umursamamanı tercih ederim.”
Xiao Yuan hafifçe afallamıştı ki Yan Heqing'in devam ettiğini duydu. “Seni bırakmaya razı olabilmem için tüm düşüncelerimi tamamen kesmelisin. Bana en ufak bir umut ışığı bile verirsen, zayıf da olsa, ne yapacağımı bilemem.”
Bu muğlak cümle Xiao Yuan'ı uzun bir süre şaşkına çevirdi, ardından ağzını açtı. “Ben…”
Ancak Yan Heqing nazikçe onun sözünü kesti. “Senden bir cevap istemiyorum. Sadece bilmeni istedim.”
Sadece bilmeni istedim, senin masumiyet ve dikkatsizliğin hayatımın yarısının neşesi.
Xiao Yuan yanlış bir şey söylemekten korktuğu için tekrar konuşmaya cesaret edemedi. Tatlı patatesi soyup iki ısırık aldı.
Bir ara dışarıdaki yağmur durdu ve güneş kalın bulutların arasından parlayarak yere altın rengi bir ışık saçtı. Xiao Yuan tatlı patatesin son lokmasını da yedikten sonra mağaradan koşarak çıktı. Güneşin tadını çıkardı, rahatça gerindi ve mağaraya geri döndü.
Loş mağarada, Yan Heqing başını eğmiş, yüzüne karanlık bir gölge düşmüş ve ifadesini görmek imkânsız hale gelmişti. Aniden bir el uzanıp elini tuttu.
Xiao Yuan ona sıcak bir gülümsemeyle baktı. “Hadi gidelim! Dalgın dalgın durma. Dışarıda güneş parlıyor, imkanımız varken dağdan aşağı insek daha iyi olur. Düşmemen için elini tutarım.
***
Taoyuan Köyü'nde önceki gün uzun süreli bir sağanak yağmur vardı, ancak bugün nihayet hava açtı. Zhang Baizhu ot toplamaktan döndüğünden Lin Shenling’in artık her gün kliniğe gidip işletmeye yardım etmesine ve Zhang Changsong'a bakmasına gerek kalmadı.
Normalde hareketli olan konak şimdi alışılmadık derecede ıssız görünüyordu. Yang Liuan ve Xiao Fengyue, Xie Chungui'yi tedavi için Batı Shu Krallığı'na götürmüşlerdi. Birkaç gün önce endişelenmemelerini söyleyen bir mektup göndermişlerdi. Lin Shenling avluda oturmuş, nefes nefeseyken çamaşır yıkıyordu. Üçüncü Teyze konağın ana kapısına bakarak, “Yuan dağa çıkalı birkaç gün oldu. Neden hala dönmedi?" diye sordu.
Lin Shenling alnındaki teri silerek onu teselli etti. “Teyze, endişelenme. Baizhu geçen sefer Genç Efendi Xiao’nun iyi olduğunu ve daha sonra döneceğini söylememiş miydi?”
“Ah, ama, dün yağmur çok şiddetli değil miydi? Onun için endişeleniyorum, dağda kalmak güvenli değil.” Üçüncü Teyze defalarca iç geçirdi.
Lin Shenling, yıkadığı çamaşırları sıkarak, "Teyze, endişelenme.” dedi. “Sağlığına dikkat et, bütün gün endişelenmek sana iyi gelmez. Belki Genç Efendi Xiao yakında döner.”
Üçüncü Teyze birkaç kez daha mırıldandıktan sonra iç odaya girdi.
Lin Shenling çamaşırları yıkadıktan sonra birkaç kez silkeleyip avluya astı. Sonra leğeni alıp suyu dökmek için konağın dışına çıktı. Suyu döktükten sonra, elinde leğenle derin bir nefes aldı. Tam dönüp köşke doğru yürümeye başlayacakken aniden durdu.
Uzaktan iki kişi yavaşça onlara doğru yürüyordu, bunlardan biri Xiao Yuan'dı!
Lin Shenling elini yüksekçe kaldırdı. Xiao Yuan'ın adını haykırmak üzereydi ki aniden onun sessiz olmasını işaret ettiğini gördü. Öyle panikledi ki hemen ağzını kapattı.
Lin Shenling'in bağırmadığını gören Xiao Yuan rahat bir nefes aldı. Yan Heqing'i yarı yönlendirip yarı yardım ederek konağa doğru yürüdü.
Beş-on dakika kadar önce Xiao Yuan eski sesini geri kazanmıştı. Konağa vardığında Lin Shenling gibi davranmak zorunda kalmayacağını düşünerek küçük kırmızı meyveyi yememişti. Neyse ki Yan Heqing onunla hiç konuşmamıştı. Kimliği açığa çıkmamıştı.
Xiao Yuan, Lin Shenling'in onlara yaklaştığını görünce karışık duygular hissetti ve içinden iç çekmeden edemedi. Sanırım önümüzdeki birkaç gün klinikte kalmak zorunda kalacağım. Üstelik bu köy küçük olduğu için Yan Heqing ile tesadüfen karşılaşmamak için dikkatli olması gerekiyordu.
Neden konuşmadığını anlayamayan Lin Shenling, Xiao Yuan'a şaşkınlıkla baktı. Xiao Yuan'ın kendisine yaklaşmasını işaret ettiğini görünce leğeni sessizce yere bırakıp dikkatlice onlara doğru yürüdü.
Xiao Yuan, Lin Shenling'in elini tuttu ve yavaşça Yan Heqing'e uzattı. Lin Shenling'e bazı talimatlar verdikten sonra amacına ulaşacağını düşünüyordu!
Xiao Yuan erkek kahraman ve üçüncü kadın kahramanın el ele tutuşmak üzere olduklarını gördüğü anda Yan Heqing aniden elini çekti. Xiao Yuan dehşete kapılarak başını kaldırdı. Sanki bir yıldırım doğruca üzerine düşmüş gibi, olduğu yerde donakaldı.