Lupin'de Ara

DUYURU

Çevirilerimi beğeniyorsanız üç beş tl ateşleyebilirsiniz: https://buymeacoffee.com/kvsrz

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm hsav

Bölüm 167: Çifte Kumrular Dağ Tapınağında. Bir Öpücük Sunuluyor.

Tapınak yeni restore edilmişti ve pek tanınmıyordu, bu yüzden pek popüler değildi ve çok fazla ibadet eden yoktu.


Yedi sekiz yaşlarında küçük bir keşiş, gri-mavi bir cübbe giymiş, tapınağın önündeki basamaklara dökülen yaprakları eski püskü bir süpürgeyle boş boş süpürüyordu. Belki de can sıkıntısından, küçük keşiş ciğerlerindeki tüm güçle şarkı söylemeye başladı: "Bir zamanlar bir dağ varmış, dağın üzerinde bir tapınak varmış ve tapınakta küçük bir keşiş yaşarmış~"


Aniden bir adam geldi. Yüzünde bir gülümsemeyle, “Ve çok yakışıklıymış~” dedi.


Küçük keşiş şaşkına döndü. Başını kaldırıp son derece yakışıklı bir adam gördü. Ancak küçük keşişi görünüşünden daha da çok etkileyen şey, adamın gözlerindeki canlı ve yumuşak ışıktı.


Adamın yanında, aynı şekilde dikkat çekici bir görünüme, vakur bir duruşa, yakışıklı yüz hatlarına ve nadir görülen bir zarafete sahip başka bir adam daha vardı.


“Gerçekten yakışıklı mıyım?” Küçük keşiş kel kafasının arkasını okşadı. “Hayırsever, sizce öyle mi?”


Xiao Yuan küçük keşişin boş ve şaşkın bakışlarını inanılmaz derecede sevimli buldu ve onunla dalga geçmeden edemedi. “Benim aklımdaki şarkı böyle. Bak, sana şarkının tamamını söyleyeyim.”


Xiao Yuan boğazını temizledi ve şarkı söyledi: “Bir zamanlar bir dağ varmış, dağın üzerinde bir tapınak varmış ve tapınakta çok yakışıklı küçük bir keşiş yaşarmış! Yakışıklıymış ama baharla rekabet etmez, sadece onun gelişini müjdelermiş. Dağ çiçekleri açtığında, aralarında gülermiş, yeah, aralarında! gülermiş!”


Küçük keşiş başını kaşıdı, "Amitabha" diye bağırdı ve sordu: “Hayırsever, neden söylediğiniz şey ile kıdemlimin bana öğrettikleri arasında biraz fark var gibi geliyor?”


Xiao Yuan alnına vurarak, "Zamana uyum sağlamalıyız! Teoriyi pratikle birleştirmeli, yeni çağda [ilkelerimizi] savunup geliştirmeliyiz." dedi. “Öhm, konudan saptım. Neyse, bu en yeni versiyon, gel, gel sana öğreteyim."


Tam zamanında yaşlı bir başrahip ortaya çıktı ve Xiao Yuan'ın kendi Budist mezhebinin genç müritlerini zehirlemeye devam etmesini engelledi.


Nazik yüzlü yaşlı başrahip, Xiao Yuan ve Yan Heqing'i ana salona götürdü ve yürürken sordu: "Siz iki hayırsever ne dilemek istiyorsunuz?"


Xiao Yuan gülümseyerek, "Üstat, bunu neden soruyorsunuz?" dedi.


Yaşlı başrahip ellerini kavuşturup şöyle dedi: "Amitabha, bu dünyadaki dindar erkek ve kadınların hangisinin aklında bir ağırlık yoktur ki? İnanç, arayıştan gelir ve istek ne kadar zorsa, bağlılık da o kadar içten olur."


Xiao Yuan "Üstat gerçekten bilge bir adam." diye övdü.


Yaşlı başrahip, "Bana iltifat ediyorsunuz, hayırsever." dedi.


İkisi tütsü dumanlarının uçuştuğu salona girdiler. Ana salonda görkemli bir altın Buda heykeli bulunuyordu. Xiao Yuan ve Yan Heqing, her iki yandaki minderlerin üzerine diz çöküp üç kez dindarca eğildiler.


Xiao Yuan evine dönme vakti geldiğinde küçük keşişle tekrar dalga geçmekten kendini alamadı, ancak ne yazık ki küçük keşiş çanı çalmak zorundaydı, bu yüzden Xiao Yuan hayal kırıklığına uğrayarak ayrılmak zorunda kaldı.


Geri dönerken Yan Heqing Xiao Yuan'ın yaralı bacağı için endişelendiğinden Xiao Yuan'ın tek başına yürümesine izin vermeyip onu sırtında taşımakta ısrar etti. Xiao Yuan'ın, Yan Heqing'in onu taşımasına izin vermekten başka seçeneği yoktu. 


Alacakaranlık çökerken ve batan güneş son ışıklarını saçarken iki adamın gölgeleri uzadıkça uzuyordu.


“Yan-ge, az önce tapınakta ibadet ederken aklımdan ne geçtiğini bilmek ister misin?” dedi Xiao Yuan, Yan Heqing'in sırtına uzanmış, ellerini boynuna dolamış, mutlu bir şekilde gülümseyerek.


Yan Heqing: “Ne geçiyordu?”


Xiao Yuan boğazını temizledi ve bir televizyon dizisindeki karakterin ses tonunu taklit ederek tüm gücüyle bağırdı. “Göklere ve yere ibadet etmek mi? Hmm, Buda beni duyuyor mu ki acaba?”


Yan Heqing dudaklarının kenarlarını hafifçe kıvırdı.


“Yan-ge, Buda'dan ne istedin?” Yan Heqing cevap veremeden Xiao Yuan devam etti: “Dur tahmin edeyim. Yaralarımın çabuk iyileşmesini mi diledin?”


Yan Heqing başını salladı: “Hm.”


Xiao Yuan: “Yan-ge, sakat kalabilirim.” 


Yan Heqing olduğu yerde durdu.


Xiao Yuan devam etti: "Ustam söylemese de, kendi bedenimi tanıyorum. Önceleri biraz paniklemiştim, sakat kalırsam yavaş yürüyeceğimden ve seni bulmamın çok uzun süreceğinden korkuyordum. Ama şimdi buradasın, artık korkmuyorum veya paniklemiyorum. Sakat kalsam ne olur ki? Bu, senin beni taşıman için iyi bir bahane olacak. Böyle düşününce aslında biraz gurur duyuyorum."


Yan Heqing: “Saçma sapan konuşma, iyileşeceksin.” Sonra, “Bacağın iyi olsa bile seni taşırım.” diye ekledi.


Xiao Yuan gülümsedi, gözleri kıvrıldı. Yan Heqing'in omzuna hafifçe vurdu: “Yan-ge, başını çevir.”


Yan Heqing başını çevirdiğinde Xiao Yuan dudaklarından öptü. Ona nazik ve uzun bir öpücük verdi.


Öpücükten sonra Xiao Yuan dudaklarını yaladı. "O zamanlar, hâlâ Kuzey Sarayı’ndayken, dondurucu soğukta seni Taiyi Salonu'na taşımıştım. Karşılığında, hayatının geri kalanında beni taşıyacağını hiç düşünmemiştim. Buna değdi, inanılmaz derecede değdi!"


Yan Heqing kendisinin neşeli bir insan olmadığının farkındaydı. Ancak Xiao Yuan'la birlikteyken dudakları istemsizce yukarı kıvrılıyordu ve bunu durduramıyordu.


Yan Heqing, Xiao Yuan'ı uzun süre sırtında taşıdıktan sonra, Xiao Yuan onun yorgunluğuna üzüldü ve artık onu taşımasına izin vermedi. Ya dinlenmesi ya da kendi başına yürümesi gerektiğini söyledi. Yan Heqing, Xiao Yuan'ın oturması için yol kenarında bir otluk bulmak zorunda kaldı.


Xiao Yuan, Yan Heqing'i yanına oturttu, rahatça yan tarafına uzandı, üst bedeninin yarısını Yan Heqing'in kucağına koydu ve gökyüzünde yavaş yavaş belirmeye başlayan yıldızları saymaya başladı.  "Geçmiş yaşamımda bu kadar çok yıldız görmezdim. Bu kadar parlak olmazlardı da.”


Yan Heqing “hm” diye mırıldandı, bir an düşündü ve sonra tereddütle sordu: "Daha önce, geçmiş yaşamında eşinle evlenmeden önce ne yapman gerektiğini söylemiştin?"