Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 1: Özellikle de Su Shiyu'nun bunu açıkça duymasını sağlayın.

 

        Daxia, Yonghe'nin sekizinci yılı, yaz gündönümü.

        Başkent Changan'ın eteklerinde bir orman denizi yeşil dalgalarla uzanıyor ve rüzgar geçip gidiyordu. Kulağa çarpan bir çığlıkla, göze çarpmayan siyah tüylü bir kuş ansızın yemyeşil ormandaki yaprakların arasından fırlayarak doğruca gökyüzüne yükseldi.

        Siyah tüylü kuş kanatlarını çırparak yüksek şehir binalarını, müreffeh caddeleri geçti; başkomutan konutuna yöneldi ve avludaki siyah cübbeli, neşeli bir adamın omzuna kondu.

        Qin Zhao kuşun bacağındaki bambu tüpü çıkararak mektuba üstünkörü bir göz attıktan sonra arkasını dönüp basamaklara adımını attı.

        Çalışma odasında sandal ağacı tütsüleri dalgalanıyor, masanın arkasında mürekkep mavisi ipek cübbeli genç bir adam oturuyordu.

        Başını indirmiş, liçi soyuyordu. Liçinin parlak kırmızı kabuğu onun kristal beyazı teniyle tezat oluşturuyordu.

        "Tam zamanında döndün." Chu Mingyun başını bile kaldırmadan içeri giren kişiye "Yer misin?" diye sordu.

        Qin Zhao mektubu ona uzattı. "Chen Xuanwen öldü."

        Chu Mingyun'un hareketleri bir an durakladı, Qin Zhao'ya bakmak için başını kaldırdı ve ipek bir mendille ellerini temizledikten sonra mektubu aldı.

        Her bir satırı dalgın dalgın okudu. İfadesi kayıtsızken yalnızca mektubu masanın üzerine koyduğunda kısık bir kahkaha atmakla kaldı. "Chen Xuanwen'e minnet borcum var. Memleketine dönerken ona eşlik etmesi için gizlice birilerini göndermek boynumun borcuydu. İşlerin bu kadar değişmesini beklemiyordum." 

        "Bu, astının yetersizliği." dedi Qin Zhao.

        "Hadi hadi." dedi Chu Mingyun. "İntihar senin durdurabileceğin bir şey değil."

        Qin Zhao tek kelime etmedi.

        Chen Xuanwen yetmiş yaşının üzerindeydi. Harbiye Nazırı olarak görev yapıyordu ve İmparatorluk Ailesi'ne üç kuşak boyu hizmet etmişti. Sarayda büyük saygı görüyordu.

        Birkaç gün önce istifa etmek ve memleketine dönmek için yalvarmıştı. Majesteleri ona hediyeler bahşetmişti ve her rütbeden memur, hayatının tüm yılları boyunca olduğu gibi huzur ve sükunetle ayrılışını izlemişti. Refakatçi olarak gönderdikleri gölge muhafızlar bile görevlerinin tamamlandığını bildirmek için geri dönmüşlerdi; kendi evinde bir anda intihar edeceğini kim bilebilirdi ki?

        Gölge muhafızlar haberi duyup aceleyle geri döndüklerinde geriye kalan tek şey kan izleriyle lekelenmiş bir odaydı. Yerel yetkililer Chen Xuanwen'in cesedini alıp gömmüştü. Söylenenlere göre Chen Xuanwen şarkı ve içkiyle dolu bir gece geçirirken aniden sessizliğe gömülmüştü. Komşuları onu kontrol etmek için evine gittiklerinde onları karşılayan şey yerde biriken taze kan ve Chen Xuanwen'in boğazına bıçak dayayarak intihar ettiğini gösteren bir ceset olmuştu. Kanla duvara dört kelime yazdığını gördüğünü söyleyenler bile vardı. 

        "Zulme dayanamayarak ölümü arzulamak."

        "Bu gerçekten de ölmeden önce yazdığı şey mi?" diye sordu Chu Mingyun.

        "Gölge muhafızlar geri döndüklerinde geride herhangi bir cümle görmemişler. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum. Yerel yetkililer haberleri bastırıyor, onun sadece öldüğünü söylüyor ve diğer her şeye karşı sessiz kalıyor."

        "Heh, Chen Xuanwen nasıl biriydi? Yerel yetkililer onun ani ölümünün başkentte sorun yaratacağından şüpheleniyorlardır. Başkent uzakta olduğu için bu olayın örtbas edilmesi doğal. Bu insanların en iyi oldukları iş sahte bir barış ve uyum görüntüsü yaratmak değil mi?" Chu Mingyun sandalyesine yaslandı ve parmağının ucuyla mektuba vurdu. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Dahası bu sözler onun karakterini yansıtıyor. Doğru olsalar gerek. Ne yazık ki ipuçları çok açık bırakıldığından birileri onları yok etmiş."

        Qin Zhao donakaldı. "Burada gerçekten ters bir şeyler mi var?"

        Chu Mingyun cevap vermeyerek, "Chen Xuanwen'in ailesini orada hiç gören oldu mu?" diye sordu.

        Qin Zhao bir süre düşündükten sonra başını salladı. "Raporlara göre, hiç görülmemişler."

        "Bu durumda şaşılacak bir şey yok."

        "Ne?"

        "Zulme dayanamayarak ölümü arzulamak. Bu kesinlikle kişisel bir kin değil. Chen Xuanwen'in hizmette bulunduğu yıllar boyunca yüze yakın öğrenci edinmesi bir kenara, ondan büyük olsun küçük olsun iyilik gören kimseler saymakla bitmez. Bildiği gizli sırlar olmasaydı bile eğer biri onu kendi tarafına çekebilir ve ondan faydalanabilirse hiç şüphesiz sarayda avantajlı bir konumda olur." Chu Mingyun soğuk soğuk güldü. "Onu kendi taraflarına çekmeyi başaramadıklarında geriye onu ailesiyle tehdit etmek kalır. Bu yeni bir taktik değil."

        "Eğer durum buysa müdahale etmemiz gerekecek." dedi Qin Zhao.

        "Yalnız, ailesinin kendisi tarafından başka bir yere mi yerleştirildiğini yoksa çoktan başka birinin eline mi geçtiğini bilmiyoruz." dedi Chu Mingyun "Öncelikle orada kalan gölge muhafızlar yetkilileri tekrar araştırsınlar, bakalım bir şey bulabilecekler mi?"

        "Anlaşıldı." dedi Qin Zhao ve tereddüt ettikten sonra, "Bu  konuyla ilgili olabilecek başka bir şey daha var. Gölge muhafızlar Chen Xuanwen'e evine kadar eşlik ederken birisinin gizlice onu takip ettiğini fark etmişler. Yakın zamanda aynı kişiyi Changan'da da görmüşler ve izini sürdüklerinde Su Ailesi'nden olduğuna emin olmuşlar."

        "...Su Ailesi mi?" Chen Mingyun hafifçe kaşlarını çattı. "Su Shiyu mu?"

        Qin Zhao ona bakıp başını salladı.

        Daxia Hanedanlığı'nın kuruluşundan bu yana yüz yıl geçmişti. Başnazırın tahtı gasbetme girişimi nedeniyle bu pozisyon lağvedilmişti. Üç büyük nazırlıktan geriye sadece ikisi kalmıştı; başkomutan askeri hizmetlerden, başmüfettiş ise denetimden sorumluydu. İkisi birlikte hükûmetin yönetiminde imparatora yardımcı oluyorlardı.

        Mevcut imparator genç, naif ve yeteneksizdi. Saray başkomutan Chu Mingyun ve başmüfettiş Su Shiyu'nun kontrolü altındaydı. Bu durum sarayda rakip gibi görünen iki karşıt gücü, Chu ve Su partilerini oluşturmuştu.

        "Bunun Su Shiyu'nun işi olduğundan mı şüpheleniyorsun?" Chu Mingyun ona baktı ve derin düşünceler içinde "Emin olmak zor." diye ekledi.

        Qin Zhao bunun üzerine düşünerek "Doğru. Su Shiyu ne de olsa herkes tarafından erdemli bilinen bir adam, bu tür bir taktik ise daima aşağılıktır." dedi.

        "Heh." Chu Minyun güldü. "Sırf erdemli bir yanını gösteriyor diye onun gerçekten erdemli bir adam olduğunu nereden çıkarıyorsun?"

        "...O zaman senin görüşün nedir?"

        "Nereden bilebilirim ki?" dedi Chu Mingyun. "Su Shiyu'ya aşina değilim sonuçta."

        Qin Zhao: "..."

        "Ancak, başka bir konuda endişelerim var."

        Chu Mingyun'un dudakları kıvrıldı ve yavaşça "Teftiş Ofisi'ndeki memurların hepsi de saraya sadıktır. Su Shiyu'nun onları kişisel kullanımı için görevlendirmesi mümkün değil. Bu durumda Chen Xuanwen'i takip eden kimdi?" dedi.

        "Emin değilim. Üç seferdir neredeyse karşı tarafın izini yakalamayı başarıyorduk ancak kıl payı kurtuluyor."

        "Üstelik bir keresinde neredeyse kendinizi ifşa ediyordunuz." Chu Mingyun elini hafifçe kaldırarak tekrar özür dilemek üzere olan Qin Zhao'yu durdurdu. "Gölge muhafızları eğiten benim. Ne kadar yetenekli olduklarını çok iyi biliyorum. Onları bu denli sefil hale getirebilecek kişinin Su Shiyu'nun tesadüfen tuttuğu biri olabileceğini mi düşünüyorsun?"

        Qin Zhao aydınlansa da hemen bir yanıt veremedi.

        Chu Mingyun belli belirsiz gülümsese de bakışları soğuktu. "Bu meslektaşım yeraltı dünyasındaki bazı güçler tarafından mı destekleniyor yoksa o da benim gibi gizlice bir organizasyon mu yetiştiriyor? Aradan bunca yıl geçmesine rağmen bundan habersizim. Görünüşe göre onun hakkında gerçekten çok az şey biliyorum. Birdenbire, gördüğüm her şeyin muhtemelen sadece bir görünüm olduğunu düşünmeden edemedim.”

        "Nasıl yani?"

        Dudaklarındaki gülümseme soğuklaştı, parmakları bir liçinin çekirdeğini kavradı ve hafif bir güç uygulamasıyla çekirdek toz olup parmaklarının arasında dağıldı. "Araştırın. Her şeyi çok dikkatli inceleyin. Sonuçta, mevcut her şey göz önüne alındığında, o benim en büyük rakibim."

        "Ancak bu açıdan bakıldığında, Su Shiyu'nun arkasındaki güç hafife alınamaz. Onu kazayla uyarırsak gardını aldığında bize zahmet yaratacaktır."

        "Endişelenmekte haklısın. Biz..."

        Kapı aniden çalındığında Chu Mingyun konuşmayı kesti ve geleni içeri kabul etti. Çalışma odasının kapısı gıcırdayarak açıldı, elinde kırmızı bir lake tepsi tutan büyüleyici ve zarif bir kadın içeri girerek onu selamladı. "Efendimiz gün boyu hükümet işleriyle meşgul oluyor; Ruji'nin bu yükü paylaşacak yeteneği yok. Uzun uzun düşündükten sonra bu acizane, yapabileceği tek şeyin biraz et çorbası ikram etmek olduğuna karar verdi. Umarım efendimiz rahatsızlık duymaz."

        Chu Mingyun "hm" dedikten sonra elini sallayarak "Şuraya bırak, sonra çıkabilirsin." dedi.

        Ruji itaat ederek çorbayı bıraktı fakat oradan ayrılmadı. Yan tarafta duran Qin Zhao'ya baktı; Ruji bir anda ardında kokulu bir esinti bırakarak masanın etrafından dolanıp Chu Mingyun'un yanına varmıştı bile. Dudağını hafifçe ısırdı ve yumuşak, parfümlü vücudunu onun omzuna yasladı. Chu Mingyun'un kulağına hoşnutsuzlukla fısıldadı: "Bu çorba uzun saatler boyunca özenle pişirildi. Ruji, efendimizin hepsini yudumlamasını görmeden gitmeye isteksiz."

        Chu Mingyun başını yana çevirdi. Elini kaldırıp kadının çenesini sıkarken sıcak parmakları dudaklarında gezindi. Kadının bakışları gülümser gibi aşağı döndü, bir anda beti benzi attı, boğazında korku dolu bir çığlık sıkıştı ve artık bir ses çıkaramadı.

        Chu Mingyun onun boynunu kavrarken bakışları buz gibiydi. "Söylediğimi anlamıyor musun?"

        Ruji sımsıkı kavranmışken tek bir kelime bile söyleyemedi. Titreyerek çaresizce başını salladı, nihayet Chu Mingyun onu bıraktığında alçak bir hıçkırıkla odadan hızla ayrıldı.

        Chu Mingyun çorba kasesini kaldırıp bir süre baktıktan sonra tamamını masanın köşesindeki çiçek saksısına döktü. Qin Zhao'ya bir bakış attı. "Söyleyecek bir şeyin mi var?"

        Qin Zhao boş bir ifadeyle, "Abim talihle kutsanmış bir adam." diye cevap verdi.

        "Abin kötü huylarla kutsanmış bir adam. Bir daha benimle uğraşırsan seni eşek sudan gelene kadar döverim." Chu Mingyun sandalyesine yaslanarak sıkıntıyla devam etti. "Saraydaki konumum giderek daha istikrarlı hale geliyor, bu nedenle gözlerini bana diken birçok insan var. Bu birkaç yıl içinde konağa gönderilen tüm kadınlar arasında hangisi bilgi toplamak için elinden geleni yapmadı? Yine de müsrifçe harcamalarına izin vermek için bütçemizi tüketmek zorunda kaldık. Eğer gerekli olmasaydı, onlara bakmaktansa bir gece boyu aynada kendimi seyretmeyi tercih ederdim." 

        "Öyleyse ne planlıyorsun?" diye sordu Qin Zhao.

        "Bu dünyadaki en değersiz şey casus olarak kullanılanların hayatlarıdır, önünde sonunda temizlenmeleri gerekir çünkü." Chu Mingyun elini kaldırıp kaşlarını ovuşturdu. "Az önce ne konuşuyorduk?"

        "Su Shiyu." dedi Qin Zhao. "Onun nerede olduğunu ve astlarının bağlamını iyice araştırmak istiyorsan korkarım onun dikkatini çekmemek mümkün değil."

        "Önünde sonunda öğrenecek." Chu Mingyun bir süre düşündükten sonra aniden, "Ya yapabileceği hiçbir şey olmadığını bildiği bir durum olursa?" diye sordu.

        "Bu mümkün mü?" dedi Qin Zhao kuşkuyla.

        Chu Mingyun'un bakışları masasının üzerindeki boş kaseye takıldı ve aniden dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. "İşte bu. Er ya da geç öğrenmesini beklemeye gerek yok." Sırtını dikleştirdi ve Qin Zhao'ya döndü. "Git ve millete bazı söylentileri yaymalarını emret. Bu söylentilerin nasıl ve nereden çıktığı önemli değil; sadece erkeklere ilgi duyduğumu söyleyin. Yarın sabaha kadar başkentin her yerine yaydığınızdan emin olun, özellikle de Su Shiyu'nun bunu açıkça duymasını sağlayın."


Sonraki Bölüm


        Tosbağa Notu:

        Bu kitapta olanların gerçek kişi ve olaylarla alakası yoktur.  Yazar bazı tarihî isim ve yerleri kullanmış olabilir ama sadece o kadar, temelde tamamen uydurulmuş şeyler bunlar. Okuduğunuz için teşekkürler.