Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 67: Üç Kişi Bir Kaplan Yapar 3

 

Lian Qiao hiçbir şey duymamış gibi yaparak Xu RenDong'un yanında dengeli bir şekilde nefes almaya devam etti. Eski sevgilinin, şu anki sevgilisinin önünde nasıl bir oyun oynamayı planladığını görmek istedi.


Zhong Xiu'nun usulca sorduğunu duydu: "Sen... son zamanlarda iyi misin?"


Lian Qiao içinden alay etti: Heh, cevabı zaten biliyor olsan da soruyorsun. Ben varken o nasıl iyi olmaz?


Xu RenDong: "Değilim."


Lian Qiao: ?


Zhong Xiu cevap vermedi ve odanın üzerine ürkütücü bir sessizlik çöktü. Bir süre sonra Xu RenDong tekrar konuştu: "Ama senden daha iyiyim."


Lian Qiao aniden kendine olan güvenini geri kazandı. Xu RenDong'un bir sonraki cümlesinde yüz tokatlayan meşhur "İyi olmadığını bilmek beni rahatlattı" cümlesini sarf etmek üzere olduğunu hissetti! Bu, Kardeş RenDong'un artık eski sevgilisine karşı hiçbir şey hissetmediğini gösterirdi!


Hadi! Seninleyim! Acımasızca küfret ona!


Xu RenDong: “Bu kadar kötü bir hayatın olduğunu bilmiyordum. Üzgünüm."


Lian Qiao: ???


Lian Qiao ayağa kalkıp Xu RenDong'u yakasından tutup sallamak için sabırsızlanıyordu: Evet o hasta ve kanser! Ama ne olmuş yani?! Bu seni ilgilendirmez. Ne için özür diliyorsun?!


Tabii ki Lian Qiao bunu yapmadı. Konuşmaya daha fazla kulak misafiri olmak ve kendini daha iyi öfkelendirmek için uyuyormuş gibi yapmaya devam etmeyi seçti.


Zhong Xiu acı bir şekilde gülümsedi: "Bunu senden kasten sakladım. Hayatında tekrar görünmeye hiç niyetim yoktu."


Lian Qiao bunu duyunca biraz şaşırdı. Buna göre Zhong Xiu Xu RenDong’a ciddi şekilde hasta olduğunu söylemek için inisiyatif almamış gibi görünüyordu. O zaman kim olabilir?


Boş verin, elçinin kim olduğu önemli değildi. Lian Qiao hastanedeki hemşirelerden duyduğu dedikoduları düşündü: Zhong Xiu'nun ailesi yoktu ve kanser teşhisi konulduktan sonra doktora hep yalnız gelmiş, tüm hastalıklarını sessizce tek başına taşımıştı. Birdenbire bu kadın için üzüldüğünü hissetti. Xu RenDong’un yerinde olsaydı onu son bir kez görmeye gelirdi.


Ama Xu RenDong soğuk bir şekilde şöyle dediğini duydu: "Seni görmeye gelmeye gerçekten niyetim yoktu, ölüp ölmemenden bana ne ki.”


Lian Qiao: ??????


Patron, neden kartlarını mantığa göre oynamıyorsun!


Zhong Xiu da Lian Qiao ile aynı soruyu sordu: “O zaman neden geldin?”


Xu RenDong: “…” Birden konuşmayı kesti.


Lian Qiao: Sessiz olma patron! Ona kötü sözler söylemeye devam et!


Lian Qiao sadece kalbinin bir hız trenine bindirildiğini hissetti, ikisi arasındaki konuşma ileri geri gitmeye devam ederken 360 derece inip çıktı ve onu kalp krizi geçirmek üzere olduğu noktaya kadar heyecanlandırdı. Xu RenDong'un cevabını endişeyle bekledi, Xu RenDong'un Zhong Xiu'yu son bir kez görmek için nasıl bir ruh hali içinde olduğunu merak ediyordu ama içten içe istemediği bir cevap duymaktan korkuyordu.


On bin yıl geçmiş gibiydi.


Xu RenDong: “…” Hâlâ sessizdi.


Lian Qiao boğulmak üzereydi ve tam sıçramamak için kendini zor tutarken, dışarıdan aniden bir kadın çığlığı geldi.


Bir yanılsama olup olmadığı bilinmiyordu ama Lian Qiao, Xu RenDong'un rahat bir nefes aldığını duydu.


Xu RenDong daha sonra onu güçlü bir şekilde dürttü. "Lian Qiao! Uyan, bir şeyler ters gidiyor."


Lian Qiao sersem bir şekilde uyanıyormuş gibi yaptı, oyunculuğu çok otantikti. "Aa ne? Kim bağırıyor?”


Bir çıt sesi duyuldu ve Zhong Xiu ışığı açtı. Lian Qiao ani ışığa alışamamıştı ve hâlâ gözlerini ovuşturuyorken Zhong Xiu kapıyı çoktan açıp koridorda durmuş, etrafına bakınıyordu.


"Film kulübündeki insanların odasından geliyor." dedi Zhong Xiu.


Üç kişi kazanın meydana geldiği odaya ulaştığında koridor zaten insanlarla doluydu. Ancak herkes odanın kapısının etrafına toplanmış ve kimse içeri girmemişti.


"Neler oluyor?" Xu RenDong ve Lian Qiao kalabalığı yararak ön tarafa doğru ilerlediler. Aniden kanlı bir insan önüne fırladı, Xu RenDong'un kalbi hopladı ama tepki vermeye vakit bulamadan Lian Qiao refleks olarak tekme atmıştı bile ama tanıdık bir bağırış duydu.


"Tekme atma! Benim!"


Xu RenDong ve Lian Qiao donup kaldı. ‘Bu Başkan Küçük Güneş değil mi?’


Başkanın tekmelenmiş karnını tutup tekrar ileri atıldığını gördüler ama bu sefer Xu RenDong'un önünde diz çökerek bacaklarına sarılmıştı.


"Lütfen onu kurtar! Böyle olmasını istememiştim… Bunun olacağını gerçekten bilmiyordum!”


Xu RenDong ve Lian Qiao'nun dikkatini yataktaki kadının çığlıkları çekmişti. Narin kadın Üye A'nın kar beyazı yatakta tek başına yattığını, kanlar içinde çılgınca kıvrandığını gördüler. Sanki keskin bir şey tarafından kesilmiş gibi vücudunun her yeri yaralarla kaplıydı. Yaranın en derin kısmında kemikler bile görülebiliyordu ve kan, damarlarından küçük bir pınar gibi fışkırıyordu.


Daha da dehşet verici olan şey ise vücudundaki yaraların teker teker çoğalıyor olmasıydı! Herkesin gözü önünde sağlam olan deri kendi kendine yarıldı ve daha fazla kan fışkırdı!


Üye A'nın gözleri sımsıkı kapalıydı, ifadesi perişandı ve ağzından çıkan ses aralıksız ve yürek burkucuydu. Herkesin dışarıda durmasına ve içeri girmeyi reddetmesine şaşmamalı, böylesine kanlı bir sahneye kim dayanabilirdi?


Xu RenDong odanın etrafına baktı. Bacaklarına sarılan başkan dışındaki diğer iki üye bir köşede büzülüp titriyordu. Üçü de kan revan içindeydi, özellikle de iliklerine kadar ıslanmış olan Başkan. Üye A’yı kurtarmaya çalışmış gibi görünüyordu ama her yerine kan bulaşması dışında hiçbir etkisi olmamıştı.


Xu RenDong başkanı yerden kaldırdı. O anda Başkan artık ılık, bahar gibi olan küçük bir güneş değildi, tüm vücudu bir elek gibi titriyordu, dişleri bile aşağı yukarı takırdıyordu. Korkmuş ifadesi içindeki çaresizliği açığa vuruyordu ve eğer Xu RenDong onu taşımasaydı yine dizlerinin üzerine çökecekti.


Xu RenDong kaşlarını çattı: "Lütfen neler olduğunu açıkla, acele et!"


Sakinleşmesi için başkanı sertçe sarstı. Başkan yutkundu ve titrek bir sesle şöyle dedi: “Freddy… Freddy burada ve onu rüyasında kovalıyor!”


Freddy mi?


Xu RenDong  kaşlarını çattı, bu ismi hiç duymamıştı. Üye A'nın çığlıkları devam edince Xu RenDong başını çevirdi ve yatağa doğru baktı, Lian Qiao'nun yatağa doğru yürüdüğünü gördü. Uzun bacaklarını kullanarak Üye A'nın üzerine bindi ve doğrudan onun göğsüne oturdu.


Sonra elini kaldırdı ve A üyesinin yüzüne sağlı sollu tokat atmaya başladı.


Kalabalık: "???"


Lian Qiao'nun hareketleri hiç de karışık değildi, sanki her gün küçük kız kardeşlerini düzenli olarak metresine tokat atmaya götürüyormuş gibiydi. Hareketleri çok ustacaydı. Xu RenDong bile yüzündeki sürekli tokat sesleri karşısında sersemlemişti. İçgüdüsel olarak onu durdurmak için öne çıkmak istedi ama aniden Lian Qiao'nun onu uyandırmak istediğini fark etti!


Bu arada, az önce başkan rüyalardan bahsetmişti ve Üye A debelenip kıvransa da gözleri hiç açılmadı. Bu, gerçekten de bir rüyada kapana kısıldığı anlamına geliyordu!


“Faydası yok, işe yaramaz!” Başkan Küçük Güneş tekrar yere yığıldı ve başını tutarak yere oturdu. “Her şeyi denedim, onu uyandıramıyorum…”


Lian Qiao'nun eli havada durdu.


Gerçekten de bir düzine kez tokat yemesine rağmen kadın üyenin gözleri sıkıca kapalıydı. Ağlama sesi git gide azalıyordu, çok fazla kan kaybettiği için mücadelesi bile seğirmeye dönüşmüştü.


Lian Qiao yataktan aşağı indi ve suçluluk duygusuyla, "Üzgünüm," dedi.


Kimden özür dilediği bilinmiyordu. Odada kimse konuşmuyordu, sadece kadın üyenin hafif çığlıkları ve film kulübünün diğer üç üyesinin hıçkırıkları duyuluyordu.


Xu RenDong, Lian Qiao'ya geri gelmesi için işaret etti. Lian Qiao kanla dolmuştu, başı yere eğikti ve ağzı hala mırıldanıyordu: "Nasıl olur? Filmde uyandırılabiliyorlar…”


Xu RenDong üzerindeki kanı silecek bir şey arıyordu. Bu cümleyi duyunca aniden başını kaldırdı: “Film mi?”


“Hm, 'Elm Sokağı’nda Kabus.” Lian Qiao yere yığılmış halde oturan diğer üç film kulübü üyesine baktı. Düşünceli bir ifadesi vardı. “Başkanın az önce söylediği şey, Freddy. Bu, 'Elm Sokağı’nda Kabus filmindeki rüyalarda öldürebilen yaralı adam. Rüyasına girdiği kişinin kendi kendine uyanmasına imkan yok ve onun tarafından bir ustura ile öldürülecek. Ancak dışarıdan biri müdahale ederse uyanması mümkün olmalıydı.”


Onlar konuşurken yataktaki çığlıklar aniden kesildi. Kalabalık hep bir ağızdan yatağa baktı ve kadının kan ve gözyaşlarıyla kaplı yüzünü, dehşet içindeki ifadesini, ağzı açık, artık hareket etmediğini gördü.


Kan çarşafları ıslatmış ve altındaki halı bile iliklerine kadar ıslanmıştı. Kendi gözleriyle görmemiş olsalardı bir insanın vücudunun bu kadar çok kan barındırabileceğini kim hayal edebilirdi?


Yirmili yaşlarında bir üniversite öğrencisi kızın kanı gözlerinin önünde canlı canlı çekilmişti. Herkes onun ölmeden önce feryat ve figanını duymuş, acı ve çaresizlik içinde kıvrandığını görmüş ve nihayetinde tüm mücadelelerinin boşuna olduğuna, kimsenin onu kurtaramayacağına şahit olmuştu. Kendi rüyasında ölmüştü.


“Hayır… böyle değil… böyle olmamalı…” Başkan çaresizlik içindeydi, yüzünde kan ve gözyaşları birbirine karışıyor ve boynundan aşağı akıyordu. Duyguları çökmüştü, gözleri bulanıklaşıyor, bayılmak üzereymiş gibi görünüyordu.


Lian Qiao aniden ayağa kalktı ve onu tekmeledi. Sert bir şekilde sordu: "Anlatacak o kadar çok hayalet hikayesi varken neden bunu seçmek zorundaydın?" 


Başkan'ın bedeni sarsıldı ve ruhu zorla bedenine geri çekildi. Korkmuş görünüyordu, dudakları titriyordu ve konuşmadı.


Lian Qiao gözlerini kıstı ve başlangıçta gülümseyen gözlerinde soğuk, öldürücü bir niyet parladı. Halüsinasyonda kendisini öldüren Lian Qiao'yu hatırlayan Xu RenDong'un kalbi aniden sıkıştı. Şu anda Lian Qiao'nun yüzündeki ölümcül aura o zamankinden farklı değildi.


Lian Qiao'nun elini uzattığını ve 1,9 metre boyundaki başkanı yerden kolayca kaldırdığını gördü. Herkes Başkan'ın kafasının arkasının, insanların kafataslarının karıncalanmasına neden olan ağır, boğuk bir gümbürtüyle duvara çarpmasının sesini duydu.


Lian Qiao boynunu sıktı, parmakları yavaşça gerildi, gözleri soğuktu. "Üç Kişi Bir Kaplan Yapar, bu senin deneyimin mi?"


Lian Qiao "deneyim" kelimesini söylediğinde, bunca zaman sessiz kalan Zhong Xiu’nun yüz ifadesi aniden değişti, gözlerinde biraz daha fazla şokla Lian Qiao'ya baktı.


Başkan acı içinde Lian Qiao'nun kolunu tuttu ve umutsuzca merhamet diledi. Lian Qiao'nun onu bırakmaya en ufak bir niyeti yoktu, bunun yerine kafasını duvara daha sert vurdu. Arka arkaya üç darbe ve duvar hemen kırmızıya büründü.


“Lian Qiao!” Xu RenDong, Lian Qiao'nun düzgün bir ruh halinde olmadığını hissetti ve onu durdurmak için ileri atıldı. “Sakin ol! Neler oluyor, söyle bana!”


Lian Qiao onun sesini duyduğunda sanki aniden uyanmış gibiydi ve bir anlık şaşkınlık ifadesi gösterdi. İstemsizce elini bıraktı ve Başkan duvardan yere kaydı, hızla elleri ve dizleri üzerinde sürünerek köşeye gitti ve topluluğun diğer iki üyesiyle birlikte titredi.


Xu RenDong sordu: "Senin sorunun ne? Ne diye çıldırıyorsun?"


Lian Qiao ellerine baktı, gözleri şaşkınlık ve inançsızlıkla doluydu. Ancak uzun bir süre sonra asık suratla şöyle dedi: "Özür dilerim.”


Xu RenDong onu suçlamak istemiyordu ancak Lian Qiao'nun şiddetli davranışı onu korkutmuştu. Hiç merhamet göstermemişti. Onu zamanında durdurmamış olsaydı şimdiye kadar Başkan’ın beynini dağıtmış olacağından korkuyordu. O anda Lian Qiao şiddetli bir düşmanlıkla doluydu ve sanki bunda yanlış bir şey olduğunu düşünmüyor gibiydi.


Sanki bu birini ilk öldürüşü değilmiş gibiydi.


Xu RenDong arkasından gelen korku ve düşmanlığı açıkça hissetti. Arkasına döndü ve kalabalığın gözlerindeki korkuyu gördü. Bu noktada herkes Lian Qiao'dan, rüyada öldüren Freddy'den bile daha fazla korkuyordu. Herkes sessizce geri çekiliyordu ve hatta bazıları ellerini sakince ceplerine soktu, muhtemelen silahlarını tutuyorlardı.


Böyle giderse Lian Qiao hedef haline gelecekti.


Xu RenDong, Lian Qiao'yu yanına çekti: "Önce geri dönelim."


Lian Qiao onun tarafından sürüklendi. Başını eğdi ve uysalca mırıldandı.


Xu RenDong, Lian Qiao'yu kapıya doğru götürdü ve kalabalık sessizce onlara yol açtı. Zhong Xiu tek kelime etmeden arkalarından gitti, gözleri Lian Qiao'nun sırtına sabitlenmişti, yüzü belli belirsiz bir endişeye bürünmüştü.


Kalabalık, üçlünün odadan çıkışını izledi. Lian Qiao aniden başını geriye çevirdiğinde herkes irkildi. Xu RenDong, aniden tekrar çıldıracağı ve bazı şiddet içeren davranışlarda bulunacağı korkusuyla bilinçsizce kolunu sıktı.


Lian Qiao sanki bir şey ona saplanmış da yaralanmış gibi görünüyordu. Ancak hemen, "Gece uyumayın, ölürsünüz.” dedi.


Kalabalık birbirine baktı, ne demek istediğini anlamalarına rağmen hiçbiri o anda nasıl bir ifade takınacaklarını bilmiyordu. Lian Qiao başka bir şey söylemedi, bir mahkûm gibi başını öne eğdi ve sessizce Xu RenDong'u takip etti.