Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 12: Şu anda ağzını açmasının uygun olmadığı gerçeği olmasaydı tepkisini görmek için Su Shiyu'nun endamına iltifat etmek isterdi.

 

        Soğuk ve karanlık deponun duvarında sadece küçük bir pencere vardı. Işık biraz loş, duvara yığılmış birkaç düzine büyük kutunun üzerinde parlarken kocaman bir gölge oluşturuyordu. 


        Su Shiyu öne doğru yürüyerek bir süre dikkatle onları inceledi. Uzandı ve kutulardan birini yavaşça açtı. Barut kokusu burnunu anında doldurdu. Bir kutu dolusu kara baruttu.


        Chu Mingyun düşünceyle kaşlarını çattı ve bir adım geri çekildi. Burnunu delen kokuyu uzaklaştırmak için elini salladı. İç çekerek başını salladı. "Tuhaf. Burası neresi ki bu kadar çok barut barındırıyor? Hey, sizce bunlar Changan’ın tamamını yıkmaya yeter mi?"


        Su Shiyu birkaç kutuyu açtığında onların da barutla dolu olduğunu gördü. Chu Mingyun'un sözlerini duyunca güldü. "Changan’dan emin değilim ama gördüğüm kadarıyla başkomutanlık konutunu yerle bir edip düz bir araziye dönüştürmeye kesinlikle yeter."


        "Öyle mi?" Chu Mingyun gülümsedi. "Öyle mi? Bence Teftiş Ofisi’ni de rahatlıkla alaşağı edebilirler."


        Su Shiyu arkasını dönerek Chu Mingyun'un gülümsemesine karşılık verdi; her birinin kendi niyetleri olduğu apaçık ortadaydı.


        Chu Mingyun ellerini arkasında birleştirerek düşünceli bir halde Su Shiyu'yu arkasından izledi. Su Shiyu'nun her şeyi çoktan toparladığını ve gitmek üzere olduğunu görünce tam onu oyalamak için bir şeyler söylemek üzereydi ki kulakları aniden bir hareket yakaladı. Gözleri parladı. Dönüp arkalarındaki sıkıca kapatılmış demir kapıya bir baktı ve Su Shiyu'ya kısık bir sesle "Buraya gelin." dedi.


        Su Shiyu çoktan arkasını dönmüştü, şaşkınlıkla yanına gitti. "Chu Bey neden..."


        Hazırlıksız yakalanmasıyla Chu Mingyun onu kapının arkasına çekti; bir eli belindeyken tamamen Chu Mingyun'un kollarına çekildi, sırtı diğerinin göğsüne yaslandı. Su Shiyu içgüdüsel olarak kurtulmak istese de Chu Mingyun'un diğer eli göğsüne uzanarak onu kilitledi. Ardından başını yana eğip dudaklarını Su Shiyu'nun kulağına bastırarak nazikçe, "şşş" dedi.


        Kulak memesini okşayan ılık nefes ve kulağına dolan yumuşak ses Su Shiyu'nun kaşlarının çatılmasına neden olsa da kendini bundan kaçınmaktan alıkoydu. Chu Mingyun ses çıkardığı anda o da dışarıdan gelen belli belirsiz ayak seslerini duydu.


        Barut kaçakçılığı son derece tehlikeli bir işti. Yetkililerin denetiminden kaçınmak zorunda kalmakla karşılaştırıldığında, bu büyük miktarlardaki barut her şeyden önce hayatî tehlike oluşturuyordu. En ufak bir kaza ateşlemeye neden olursa sadece yatırılan sermaye kaybedilmekle kalmaz, aynı zamanda sayısız insan hayatı da kaybedilirdi. Bu nedenle Tan Jing barut deposuna ateşin girmesini önlemek için sıkı bir denetim sistemi kurmuştu. Bu sırada bir devriye birimi oradan geçiyordu.


        Geniş demir kapı yavaşça itilerek ikisini tamamen gizledi ve ayak sesleri bu boş alanda net bir şekilde yankılandı.


        Chu Mingyun kollarındaki kişinin uzlaşmasını ve iş birliğini hissedebiliyordu. Dudakları yavaşça kıvrılırken Su Shiyu üzerindeki baskısını hafifletti. Buna karşın avucu Su Shiyu'nun beline doğru uzandı, yavaş yavaş yoklamaya başladı.


        Su Shiyu bir an afalladı, sonra gözlerini kapadı ve onun davranışını görmezden gelmek için elinden geleni yaptı. Dikkatini sandıkları inceleyen devriye biriminin sesine verdi.


        Chu Mingyun'un avucunun altındaki cübbe yumuşak ve pürüzsüz bir dokunuşa sahipti. Elindeki bel yumuşak, dar ve inceydi. Chu Mingyun, şu anda ağzını açmasının uygun olmadığı gerçeği olmasaydı tepkisini görmek için Su Shiyu'nun endamına iltifat etmek isterdi. Yazık olduğunu düşündü. Birden eli durdu, parmak uçları aradığı nesneyi bulduğuna emin bir şekilde usulca bastırdı.


        Su Shiyu'nun kolunu sıkıca kavrayan Chu Mingyun'un eli yavaşça yukarıya, nihayet yakasına doğru uzandı. Beyaz parmakları yakadaki koyu renk desenler üzerinde bir daire çizdi, bir süre okşadıktan sonra hiç tereddüt etmeden içeri uzandı.


        Su Shiyu'nun vücudu kaskatı kesildi. Sadece ince bir iç cübbe ardından yavaş aşağı doğru neredeyse bir yılan gibi kıvrılan avuç içinin sıcaklığını açıkça hissedebiliyordu.


        Muhafızlar kontrollerini bitirip sırayla dışarı çıkarken Chu Mingyun'un eli hâlâ aşağı doğru iniyordu. Demir kapı kapandığı anda Su Shiyu ona yan yan baktı, gözleri uyarırcasına keskinleşmişti. Chu Mingyun onun bakışlarıyla karşılaştığında gözlerinin kenarları hafifçe kıvrıldı, muhteşem bir gülümseme meydana çıktı. Dudaklarını Su Shiyu'nun kulağına doğru götürdü, hafifçe aralayarak bir nefes verdi ve gülümsemesi daha da derinleşti.


        O şeyin köşesine çoktan dokunmuştu. Kapının dışındaki ayak sesleri de tamamen kaybolmuştu.


        Su Shiyu aniden saldırdı, dirseğini Chu Mingyun'un göğsüne vurmak için kaldırdı ve vücudunun ani hareketiyle kendini kurtararak aralarına mesafe koydu. Ancak o anda Chu Mingyun'un elini çekip birlikte bırakmasıyla birlikte bir şeyin de ayrıldığını hissetti. Bakmak için gözlerini kaldırdığında tekrar afalladı.


        "Ss… neden yanınıza bir kitap aldınız?" Chu Mingyun Su Shiyu'nun gözlerindeki öfke parıltısını kaçırmadı. Elindeki kitabı sallarken göğsündeki acıya katlandı. Su Shiyu'nun yüz ifadesindeki renk değişimini umduğu gibi görünce bakışlarını indirdi ve elindeki şeyi çevirdi. "Bu bir hesap defteri."


        "Özel bir şey değil. Chu Bey, lütfen geri verin." Su Shiyu yüz ifadesini toparlayarak yakasını düzeltti.


        "Pekâlâ." Chu Mingyun gülümseyerek ona baktı. Parmağını dudaklarına götürerek, “Bana bir öpücük verin önce.” dedi.


        Su Shiyu gözlerini kaldırıp ona baktı ve sakince güldü. "Bu tür komik olmayan şakaların suyunu çıkarmamak gerek."


        "Bunun bir şaka olduğunu mu düşünüyorsunuz?" Chu Mingyun defteri çevirerek açtı ve elini kaldırarak iki sayfayı yırttı. "Peki~ ya şimdi?"


        Su Shiyu'nun gözleri sayfaların yırtılma sesiyle karardı. Tek kelime etmeden gülümseyerek ona baktı.


        Chu Mingyun hala gülümsüyordu. Su Shiyu'nun bakışlarını yakalamak için başını hafifçe eğdi. Tekrar birkaç sayfayı çevirerek yırttı. "Ya şimdi, hâlâ şaka yaptığımı mı düşünüyorsunuz?"


        "Başkomutan Bey." Su Shiyu’nun sesi yavaş yavaş alçaldı. Dudaklarındaki gülümseme derinleşirken ona baktı. "Elinizde tuttuğunuz şey davanın önemli bir kanıtı. Onurlu bir mevkiye sahip olsanız bile resmi işleri bu şekilde aksatmanın sonucu mahkum edilmektir."


        "Öyle mi?" Chu Mingyun defteri aldı ve tekrar dikkatle inceledi. Ardından defteri arkasına sıkıştırdı. Hafifçe eğilerek Su Shiyu'nun gözlerinin içine bakıp güldü. "Bu dava ne kadar önemli ki kanıtları bizzat almanızı gerektiriyor? Söyleyin, size yardımcı olabilirim."


        "Lütfen Su-mou’nun hiçbir şey açıklayamamasını bağışlayın." dedi Su Shiyu sakince. "Böylesine önemsiz bir mesele nasıl olur da Başkomutan Bey’in dikkatini çekebilir? Eğer onu şimdi iade ederseniz zaten büyük bir yardımda bulunmuş olursunuz."


        Chu Mingyun belli belirsiz bir kaşını kaldırdı. Bakışlarını geri çekti ve elindeki yırtık sayfaları birkaç kez katlayıp hesap defterine koydu. Yanında giderek Su Shiyu'ya geri verdi. "Öyle olsun. Durum buysa sizin için sorun yaratmayacağım." Bakışlarını Su Shiyu'nun yüzünde gezdirdi, omuzlarını silkti ve dışarı çıktı. "Şu anki halinize bakılırsa, muhtemelen beni gözünüzün önünde istemiyorsunuzdur. O halde ben gideyim."


        Su Shiyu, Chu Mingyun'un kapıyı açıp öylece gidişini ve ortadan kayboluşunu sessizce izledi. Elindeki hesap defterini sıkarken kaşlarını çattı.


        Chu Mingyun köşeyi dönerken arkasına baktı ve kısık bir sesle güldü. Sonra önüne bakıp adımlarını yavaşlatarak boş boş gezmeye çıkmış gibi yürüdü.


        Bu deponun koridorunda her zaman bazı yankılar olur, aceleyle içeri girenlerin ayak seslerini açığa çıkarırdı.


        Beklediği gibi, birkaç dönüşten sonra önündeki yolu kapatan çok sayıda muhafız gördü. En önde duran kişi Chu Mingyun'a eğilerek selam verdi. "Bu acizane, ekselanslarının ziyaretinden haberdar olmadığı için onu zamanında karşılayamadı. Chu Bey kusura bakmaz umarım."


        "Hm." Chu Mingyun umursamazca başını salladı. "Şimdi beni karşıladıysanız kenara çekilin."


        "Bu acizane yalnızca basit bir memur. Normal günlerde ekselanslarını görecek fırsatım olmazdı..."


        "Bu insanları yoluma çıkarmanın sebebi bana bu saçmalıkları anlatmak mı?" dedi Chu Mingyun.


        Tan Jing durakladı, doğruca Chu Mingyun'a baktı ve bir kez daha ağzını açtı. "Ekselansları anlayış gösterdiğine göre, bu aciz memur da doğrudan konuya girecek.”


        "Ekselansları da bir zamanlar benim bu işime dahil olmuşlardı. Şu anki durumda ekselansları bir anda burada belirdiğinden size bir bakmaktan kendimi alamadım."


        Chu Mingyun kısık bir kahkaha attı. "Kanıtları yok etmek için mi burada olduğumu düşünüyorsun?" dedi.


        "Buna cüret edemem." dedi Tan Jing. "Başkomutan Bey kendisini tek başına haklı bir konuma getirmek için başkalarına acı çektirecek türden bir kişi değildir." 


        Chu Mingyun'un gülümsemesi giderek derinleşti. Elini kaldırarak birbirine girmiş iki kâğıt parçası çıkardı. Ardından duvarda asılı duran lambaya uzanarak alevlerin kağıtları yalamasını sağladı. Onları bıraktığında yavaş yavaş küle dönüştüler.


        "Ama ben böyle bir insanım." Kaşlarının arasındaki asık suratlı soğukluk lamba ışığının altında belli oluyordu. "O yüzden bunu beni tehdit etmek için kullanmayı aklından bile geçirme. Kim olursan ol."


        Tan Jing şaşkına döndü. Arkasındaki muhafızlar silahlarını sıkıca kavramış emir bekliyorlardı. Elini sallayıp bir şeyler söylemek isteyen Tan Jing'in gözlerinde zalim bir ifade belirdi ancak bir kez daha Chu Mingyun tarafından sözü kesildi.


        "Yine de o kadar kalpsiz değilim." dedi Chu Mingyun parmaklarına bulaşan külü üfleyerek. "Su Shiyu az önce hâlâ barut depondaydı ve şu anda çok uzaklaşmış olamaz. Seni soruşturan kişi başmüfettişin ta kendisi. Durdurman gereken kişi o."


        "Su Shiyu mu?" Tan Jing ona şüpheyle baktı. "Ekselansları onun nerede olduğunu bana açıklamak mı istiyor?"


        "Su Shiyu'nun ölü ya da diri olmasının benimle ne ilgisi var?" Chu Mingyun gözlerini kaldırarak ona baktı. "Onun ölümünü dört gözle bekleyen pek çok insan var."


        Tan Jing bu sözleri zihninde dikkatle değerlendirdi ve ardından anlayışla gülümsedi. "Bu durumda, lütfen içiniz rahat olsun ekselansları. Naçizane ben emrinizde çalışmaya hazır."


        Chu Mingyun ilgisizce gülümsedi ve elini kaldırarak kenara çekilmesini işaret etti.


***


        Su Shiyu bir köşeyi döndüğünde adımları hemen durdu. Etrafına bir göz attı ve gözleri Tan Jing'e takıldı. Gülümseyerek, "Tan Bey’in böyle silahlanmasına bakarsak beni hoşlayacakmışa benzemiyorsunuz." dedi.


        Tan Jing, "Zorda kalmasaydım ekselanslarını asla gücendirmek istemezdim." dedi. Arkasındaki muhafızların hepsi çoktan kılıçlarını çekmişti, keskin kenarları karanlık koridorda göz kamaştırmıyor değildi.


        "Gücendirmek mi? Tan Bey’in şu anki ruh hali için sudan çıkmış balığın daha uygun olacağını düşünmüştüm." Su Shiyu geldiği yola doğru baktı. "Bu arada, buraya gelirken Chu Bey ile karşılaşmadınız mı?"


        Tan Jing, Su Shiyu'nun zarif görünümüne baktı ve farkında olmadan bu basit soruyu kendisine yönelik bir uyarı olarak yanlış yorumladı. Soğuk bir kahkaha attı. "Chu Bey sizi kurtarmak için geri gelmeyecek, başmüfettiş hayal kırıklığına uğramaya mahkum." dedi. Bir süre durakladıktan sonra, "Doğruyu söylemek gerekirse, Tan Jing şu anda Chu Bey’in emirlerine göre hareket ediyor." diye ekledi.


        Su Shiyu ona tuhaf tuhaf bakmaktan kendini alamadı. "...Onun kurtarmasını umacak kadar zavallı bir durumda mıyım?”


        Tan Jing başka bir şey söylemeden elini salladı ve tüm muhafızları ileri atıldı. Su Shiyu olduğu yerde kımıldamadan durdu. İnsan yığınının arasından ona belli belirsiz gülümsedi. Parmaklarının ucundaki hançerin parıltısı görüş alanını delip geçti.  


Sonraki Bölüm


        Yazar Notu:


        Yazar: Buna ne dendiğini biliyor musun? İş yerinde cinsel taciz.


        Chu Mingyun: Heh.


        Yazar: Ah ama ben de Shiyu'yu kollarıma almak istiyorum ah tatlı ve güzel kokuludur kesin /////


        Chu Mingyun: Heheh.


        Yazar: ...