Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 15: Birisi onu ta uzaklardan buraya geneleve satmak için mi getirmiş?



        Linan'dan haberler gelirken Chu Mingyun ana avluda kitapları havalandırıyordu. Eski parşömenler her tarafa boylu boyunca yayılmış; güneş ışığı avlu boyunca uzanırken ve ılık bir esinti havayı karıştırıyordu. Savaş taktikleriyle ilgili bir kitabı alnının üzerinde tutarken yüzünde nadir görülen bir şaşkınlık vardı. Yanlış duyduğundan şüphelendi. "Az önce... Chen Xuanwen'in torununun şu anda nerede olduğunu söyledin?"

        Qin Zhao metrelerce uzunluktaki parşömenlerin arasından Chu Mingyun'a baktı. İfadesiz yüzüyle, "Başkentteki Kırmızı Kol Konağı'nda," diye tekrarladı.


        "Heh, ne kadar ilginç." diye güldü Chu Mingyun. "Birisi onu ta uzaklardan buraya geneleve satmak için mi getirmiş?"


        Qin Zhao ona nasıl cevap vereceğini bilemedi.


        Askerî kitabı yavaşça yere bıraktı. Adımlarının hafif esintisi kitabın köşelerini hafifçe kaldırdı. Göz açıp kapayıncaya kadar Qin Zhao'nun yanında belirdi. "Neyse. Ben gidip bir bakayım. Sen de malikanede kal ve haberleri duymak için beni bekle."


        "Tamam." dedi Qin Zhao, kimsenin ayakta durmasına yer bırakmayacak kadar kitapla dolu yere bakarken. "Abi, bu kitaplar..."


        "Sana bırakıyorum." Chu Mingyun arkasına bile dönmeden elini salladı.


        Qin Zhao: "...Ah."


***


        Kırmızı Kol Konağı'nda içki ziyafetinin kokusu havayı doldurmuş, zevk peşindeki misafirler kadehlerini tokuşturuyor, göz alıcı kadınlar kahkahalar atıyor, girişteki salonda kadınların tatlı sesleri aşk şarkıları söylüyor, ahşap kalasların arasından üst kattaki tüm odalara net bir şekilde süzülüyordu. Buna karşın bu oda ayrıca sessizdi.


        Su Shiyu inceleyen bakışlarını geri çekti. Çay servisi yapan hizmetçiye gülümseyerek başını salladı. "Zahmet verdim."


        "Efendim, kibar olmanıza gerek yok." Hizmetçi kızarmış bir yüzle kenara çekildi.


        "Sizi beklettim." Jingshu perdelerin kenarını gümüş kancaya astı ve başını çevirerek arkasında elini tutan gence baktı. "Sorun yok, dışarı gel."


        Genç yavaşça Su Shiyu'nun önüne doğru yürüdü. Saf ve narin bir yakışıklılığı vardı. Yalnız biraz solgun görünüyordu. Endişeyle Su Shiyu’ya bakıyordu.


        Su Shiyu onu dikkatle inceledikten sonra sesini yumuşatarak, "Sen Chen Siheng misin?" diye sordu.


        Genç başını salladı.


        Su Shiyu nazikçe gülümseyerek devam etti: "Beni çocukluğunda görmüş olmalısın, hâlâ hatırlıyor musun?"


        Chen Siheng tereddütle Su Shiyu'ya bir baktı ve ardından başını iki yana salladı.


        Su Shiyu bir süre düşündükten sonra bakışlarını yan tarafta duran Jingshu'ya çevirdi. "Ah, sana teşekkür etmeyi unuttum. Sen kurtarmış olmasaydın korkarım yangında kül olacaktı."


        "Ben sadece oradan geçiyordum. Bir şey yapmadım.” dedi Jingshu.


        "Yalnız, anlamadığım bir şey var." dedi Su Shiyu. "Sıradan bir kadın olarak onu yangından nasıl kurtardın?" 


        Jingshu gülümseyerek başını salladı. "Böyle bir yeteneğe nasıl sahip olabilirim? Kendi başına dışarı fırladı ve arabamın önünde bayıldı. Yaşı da bu kadar genç. Onu acıdım ve yanımda getirdim. Şimdi onu tanıyan biri almaya geldiği için benim de içim rahat."


        "Anlıyorum." Su Shiyu başını salladı. Sadece saçının tepesini ortaya çıkaran Chen Siheng'e baktı. Biraz düşündükten sonra usulca, "Ben dedenin iş arkadaşıyım. Ailem ve onun arasında iyi bir ilişki var, bu yüzden uzun zamandır seni arıyordum." dedi.


        Chen Siheng'in sesi çıkmadı.


        Su Shiyu büyük bir sabırla devam etti. "Sana yardım etmek için buradayım, benden korkmana gerek yok."


        Bu adamın bu kadar yumuşak bir sesle konuştuğunu gören Chen Siheng'in gergin vücudu bilinçsizce gevşedi.


        Bunu fark eden Su Shiyu yavaşça sordu: "O gün yaşananların ne kadarını hatırlıyorsun?"


        Chen Siheng yavaşça başını kaldırıp Jingshu'ya baktıktan sonra bir kez daha Su Shiyu'ya döndü. Gözleri bomboştu, sanki o kabus dolu geceye dalmış ve uyanmamış gibiydi. Dudaklarını aralayarak inanılmaz bir güçlükle konuştu: "Ben… hatırlayamıyorum. Çok karmaşıktı... her yer ateş içindeydi..."


        Su Shiyu yol göstermek için ağzını açacaktı ki Chen Siheng kekeleyerek, "Duyduğum sadece… babamın biriyle konuştuğuydu... diğerine diyordu ki..."


        "Ne diyordu?" Su Shiyu ona baktı.


        “Diyordu ki…" Chen Siheng birkaç kez durakladı, bakışları aslında biraz acı gösteriyordu, belli belirsiz "Diyordu ki…” dedi.


        "Ay, ay, beyefendi! Bu hanım misafir kabul etmiyor!" Birdenbire bir kadının yüksek ve tiz sesi Chen Siheng'i ürküttü ve aniden sesini kesti. 


        "Lütfen yapmayın. Biraz bekleyin. Gidip hanımefendiye soracağım, ayh, siz…"


        Oymalı ahşap kapı gıcırdayarak açıldı. Sandal ağacından yapılmış bir yelpaze perdeyi kaldırarak alışılmadık güzellikte bir çift gözü ortaya çıkardı. İçeride oturan Su Shiyu'yu gören Chu Mingyun'un dudakları gülümsemeyle kıvrıldı. "Ben de neden beni durdurmak için bu kadar zahmete giriyorlar diyordum. Anlaşılan kıymetli bir misafiriniz varmış ya."


        Genelevin hanımı çaresizce onu takip etti. Önünde duran kadına korkuyla baktı. Jingshu onunla göz göze gelerek gülümsedi. "Beyefendi burada olduğuna göre keyiflerini bozmayalım. Çıkabilirsin."


        Kadın sanki büyük bir af almış gibi hemen oradan ayrıldı. Jingshu durakladı ve Chu Mingyun'a nazik bir gülümsemeyle, "Beyefendi beni bir şey için mi arıyor?" diye sordu.


        Chu Mingyun gülümseyerek ona baktı ve cevap vermeden doğruca Su Shiyu'ya doğru yürüdü. "Kaderimde sizinle birlikte olmak olduğunu uzun zamandır söylüyorum ama siz hâlâ bana inanmıyorsunuz."


        Su Shiyu hafifçe kaşlarını çattı. "Neden buradasınız?"


        Dünya gerçekten de küçük.


        Yasalara göre hükümet görevlilerinin eğlence yerlerine girip çıkmalarına izin verilmezdi. Şimdi hükûmetin iki önemli yetkilisi burada toplandığına göre bu genelev ya nam salacak ya da yerle bir olacaktı.


        "Siz burada olduğunuza göre elbette ki…" Chu Mingyun kolunu Su Shiyu'nun omzuna koyarak ona doğru eğildi. Dudaklarının kenarını ısırarak gülümsedi. "Buraya bir zinakarı suçüstü yakalamak için geldim."


        Su Shiyu rahatsız bir şekilde ayağa kalktı ve birkaç adım geri çekildi, hafifçe güldü. "Şaka ediyorsunuz."


        Chu Mingyun'un kolu Su Shiyu'nun omzundan düştü. Yavaşça kolunu düzeltti ve bakışları belirsizlik dolu bir yüz ifadesiyle gence kaydı. "Bu velet Chen Siheng mi?"


        Bunu söyler söylemez o ve Su Shiyu bir kez daha göz göze geldiler. Chen Xuanwen'e daha önce eşlik eden kişinin getirdiği haberleri düşünerek gülümsediler. Ardından kendi içlerinde bir sonuca vardılar.


        Jingshu da gülümseyerek, "Görünüşe göre bu beyefendi de buraya birini bulmaya gelmiş. İkiniz de birbirinizi tanıdığınıza göre lütfen oturun ve biraz çay için." dedi.


        Her ikisi de yerlerine otururken, Su Shiyu Chen Siheng'e yatıştırıcı bir sesle, "Sorun değil; az önce söylemek istediğin şeye devam et. Baban diğer kişiye ne diyordu?" diye sordu.


        "Ben..." Chen Siheng ağzını açtı. Jingshu bir elini onun omzuna bastırdı. Birden irkildi, ardından şaşkınlıkla gözlerinin önündeki iki adama baktı, artık konuşamıyordu.


        "Sorun ne, hâlâ korkuyor musun?" Jingshu eğildi ve kollarını nazikçe ona dolayarak nezaketle, "Bu iki beyefendi sana yardım etmek için buradalar, sana zarar vermeyecekler, korkmana gerek yok." dedi.


        Chen Siheng onun kolunu tuttu, dişlerini sıktı ve tek kelime daha etmedi.


        Jingshu çaresizce içini çekti ve onlara doğru çevirdi gözlerini. "Beyefendiler bilmiyor ama o günden beri durumu iyi değil. Kolayca korkuya kapılıyor. Sanırım yine aynısı oldu."


        Chu Mingyun yüzünde bir gülümsemeyle ona baktı. "Yani doğru zamanda gelmediğim için beni mi suçluyorsun?"


        "Daha neler." diye gülümsedi Jingshu. "Onu önce rahatlaması için arka tarafa götürsem olur mu? Daha iyi olduğunda gelip tekrar sorabilirsiniz."


        Su Shiyu gülümsedi. "Olur. Görünüşe göre seni rahatsız etmek zorunda kalacağız."


        "Ben de iki beyefendiden beni affetmelerini rica ediyorum." Jingshu başıyla selam verdi ve Chen Siheng'i iç odaya doğru çekti. Figürleri yeşil perdelerle ayrılmıştı.


        Su Shiyu çayını yudumlarken bakışları Chu Mingyun'a kaydı. "Chen Xuanwen meselesiyle bu kadar ilgili olmanızı ve böyle bir yere bizzat gelmenizi beklemiyordum."


        "Aynı şekilde," dedi Chu Mingyun yavaşça, "ben de sizin burada olmanızı beklemiyordum. Yine de endamınız devlet işi için burada olduğunuzu gösteriyor, gerçekten takdire şayan."


        "Bu devlet işi zaten. Böyle görünmemin nesi yanlış?"


        Chu Mingyun başını eğerek ona baktı ve gülümseyerek, "Burası uygun bir yer değil, bu yüzden elbette görünüşünüz tuhaf." dedi.


        "O halde sizin ne gibi parlak fikirleriniz var? Duymak isterim." dedi Su Shiyu.


        Chu Mingyun dudaklarını kıvırarak sesini şüphe uyandıracak kadar alçalttı. Ona baktı ve "Bilmek mi istiyorsunuz? O zaman boş bir oda bulalım, size öğreteceğim." dedi.


        Su Shiyu dondu kaldı, bir an tepki vermedi. Ancak göz ucuyla hizmetçinin yüzünün kızardığını gördüğünde Chu Mingyun'un ne kastettiğini anladı. Uzun bir sessizlikten sonra Su Shiyu, "Chen Xuanwen sadece vefat etmiş emekli bir memur. Neden hala onun meselesiyle bu kadar ilgileniyorsunuz?" diye sordu.


        Chu Mingyun uzun zamandır birinin bir konuyu bu kadar sertçe değiştirdiğini görmemişti.


        Chu Mingyun ilgisiz bir ifadeyle bakışlarını kaydırdı. "Nihayetinde Chen Xuanwen bana karşı nazikti. Madem onu koruyamadım, doğal olarak torununa göz kulak olmaya çalışacağım." diye cevap verdi.


        Verdiği cevap Su Shiyu'nun biraz şaşırmasına neden oldu ama başka bir şey soramadan Jingshu, Chen Siheng ile birlikte geri döndü.


        "Velet, iyice düşündün mü?" diye sordu Chu Mingyun.


        Chen Siheng gözlerini indirdi. "Ben… Hatırlıyorum."


        “Babamın, o diğer kişiye… dediği, Vali idi." Sözleri gittikçe kısılmıştı.


        Su Shiyu’nun bakışları karardı, hiçbir şey söylemedi.


        Chu Mingyun ve Su Shiyu birkaç soru daha sordular. Chen Siheng belli belirsiz bir ileri bir geri, ters ve yanlış cevaplar verdi, görünüşe göre o zamanlar gerçekten kafa karıştırıcıydı. Hâlâ gençti ve fazla bir şey bilmiyordu. Chen Siheng'den daha fazla bilgi alamıyorlardı. Bu şekilde zaman harcamak iyi bir fikir değildi. İkisi de gitmeyi düşünerek ayaklandı. Chu Mingyun orada kıpırdamadan duran Chen Siheng'e baktı, kaşlarını kaldırdı ve "Beni takip etmek istemiyor musun, burada kalmaktan memnun musun?" diye sordu.


        Chen Siheng birkaç adım geri çekilerek Jingshu'nun arkasında durdu. Jingshu şaşkınlıkla ona baktı. Nazikçe onu dışarı çıkması için ikna etmeye çalıştı ama o inatla adım atmayı reddetti. Yüzü kağıt gibi solgundu ama tavrı son birkaç gündür nadiren görülen bir şekilde inatçıydı.


        Su Shiyu hafifçe gülümseyerek, "Sana çok güveniyor. Gitmek istemiyorsa onu zorlayamayız." dedi ve Jingshu'ya baktı. "Görünüşe göre seni birkaç gün daha rahatsız etmemiz gerekecek."


        Jingshu şaşkınlığını üzerinden atarak hemen gülümsedi. "Beyefendi çok kibar. Madem öyle… sizin yerinize ona ben göz kulak olacağım."


        Chu Mingyun bu ikisine anlamlı bir bakış attı, soğuk bir gülümseme takınarak dışarı çıktı.


        "Chu Bey." Kırmızı Kol Konağı'ndan ayrıldıktan sonra Su Shiyu arkasından seslendi. “İleride bir çayevi var, acaba Chu Bey’in benimle bir fincan çay içmeye vakti var mı?"


        Chu Mingyun acele etmeksizin arkasına dönerek ona doğru yürüdü. "Daha yeni içmemiş miydik?"


        "..."


        "Heh." Chu Mingyun güldü. "Hadi gidelim."


        İkisi çayevine gitti. Oturmak için zarif ve sessiz bir yer seçtiler, Chu Mingyun çay fincanını biraz daha uzağa iterken bir elini çenesine koydu. Doğrudan konuya girdi: "Burada yabancı kimse yok. Ne söylemek istiyorsanız hemen söyleyin, zaten bir şey içecek havamda değilim.”


        Su Shiyu hafifçe gülümsedi. "Chu Bey onun söylediklerine inanıyor mu?"


        "Chen Siheng gerçek ama söyledikleri doğru olmayabilir."


        "Görünüşe göre aynı fikirdeyiz. Ayrıca Jingshu Hanım ile ilgili bir şeyler yanlış gibi görünüyor. Birden aklıma bir şey geldi. Eğer mümkünse Chu Bey ile o hapishanede yaptığımız gibi bir kez daha ittifak kurmak istiyorum."


        "Ya?" Chu Mingyun ona baktı. "O kadında bir terslik olduğunu bilmenize rağmen Chen Siheng'in orada kalmasına izin vermeye cesaret ediyorsunuz, öyle mi?"


        "Bu inatçı bakışlaa, Chu Bey onu gerçekten zorla götürmeye niyetli olabilir mi?" dedi Su Shiyu. "Ne de olsa burası başkent. Jingshu Hanım gözümüzün üstlerinde olduğunu biliyor. Doğal olarak ona el sürmeye cesaret edemez, bu yüzden çok fazla endişelenmeye gerek yok."


        Chu Mingyun ona kayıtsızca gülümseyerek, "Ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu.


        Su Shiyu parmaklarını yavaşça çay fincanının üzerinde gezdirdi. "Chu Bey elbette ki başkentte bir fırtına çıkarmaya çalışan insanlar olduğunu anlıyordur. Her ne kadar aramızda dostane olmayan bir ilişki olsa da, dışarıdan bir düşmanla uğraşırken yine de müttefik olabiliriz, değil mi?"


        "Ben size böyle derin bir aşkla yaklaşırken sizin hâlâ aramızın iyi olmadığını düşünmeniz kalbimi gerçekten kırıyor." Chu Mingyun sessizce iç çekti.


        "Chu Bey." Su Shiyu ona baktı.


        "...Efendim."


        Su Shiyu artık lafı dolandırmadan bakışlarını çevirdi. "Başkent Hakimi daha önce bir yeraltı kumarhanesini arıyordu. Ancak çok derinlerde saklandığı için henüz hiçbir sırrı ortaya çıkmamıştı. Fakat bu birkaç gündür Chen Siheng'i ararken tesadüfen Kırmızı Kol Konağı’nın o kumarhane ile anlaşmaları olduğunu öğrendim."


        Chu Mingyun bir an düşündü ve gülümsemesi derinleşti. "Genelevde haberler gelip gidiyor, istihbarat toplanıyor, kumarhanede ise paralar birleşiyor, bir servet toplanıyor. Her şeyi idare eden gerçekten de bir kişi ise, bu plan hiç de fena değil."


        Su Shiyu başını salladı. "Chu Bey benimle birlikte gidip bir göz atmak ister mi?"


        Chu Mingyun alçak sesle güldü. "Elbette, memnuniyetle."