Lupin'de Ara

ricam var

Arkadaşlar lütfen okurken yorum da yapar mısınız (anonim de yapabilirsiniz) ağladığınızı okumaya ihtiyacım var

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Son Bölüm

Yeni danmei!! Şeytani Mezhebin Efendisi ile Konuşmanın Yanlış Yöntemi --- Ana hikaye bitti, ekstraları tamamlayınca buraya yazacağım.

Bölüm 16: “Aylak bir hayat süren cahil, beceriksiz ve kibirli birine mi benziyorum?”

 

        Gün batımından arta kalan ışık yüksek zirveler ve uçurumlar tarafından yutuluyor, gece yeryüzünü kaplıyor, ayın ışıltısı görkemle dökülüyor, Chang'an'ın dışındaki bambu ormanının bir tarafında rüzgar uğulduyordu. Bambu gölgeleri salınırken, garip ve sessiz bir yerde, birinin varlığının sesi rüzgârla taşınıyordu.


        “Su Bey, birdenbire burada olma sebebinizin kumarhaneyi araştırmak olmadığı fikrine kapıldım.”


        "Neden böyle söylüyorsunuz?"


        "Etrafta kimsenin olmadığı şu duruma bakılırsa aşıkların kaçması gibi görünüyor. Neden bana karşı biraz dürüst olmuyorsunuz: Kalbiniz gerçekten yerinden oynadı da bana bir şey yapmayı mı planlıyorsunuz?"


        "...Ne yapabilirim ki?"


        Chu Mingyun cübbesinin önünü yoklayarak sandal ağacından yapılma yelpazeyi eline aldı. Yüzünde bir gülümsemeyle Su Shiyu'nun sırtına baktı. "Doğal olarak, yapılabilecek pek çok şey var. Neden bunu etraflıca tartışmıyoruz? Size bu giysiyi nasıl daha hızlı çıkaracağınızı öğretebilirim ve siz de bana hangi türü daha çok sevdiğinizi söyleyebilirsiniz..."


        "Chu Bey." Su Shiyu aniden arkasını döndü. Chu Mingyun'un yaklaşan adımları sarsıldı.


        "Doğruyu söylemek gerekirse," dedi Su Shiyu ona bakarak. Chu Mingyun bir an tereddüt ederek "Hm?" diye sordu.


        "Naçiz Su sizinle en son ne zaman normal bir şekilde iletişim kurabildiğini hatırlamıyor."


        "..."


        Su Shiyu tekrar arkasını döndü ve ileriye doğru birkaç adım atmaya çalıştı. Birden ayaklarının altında sert bir şey hissetti. Eğildi, elindeki meşalenin ışığında yeşil bambu köklerini dikkatle inceledi. Epey bir zaman sonra elini uzattı, aslında toprağa hiç girmemiş bambu köklerinden ince bir demir halka çıkardı. Bir gıcırdama sesi ile küçük bir toprak parçası yükseldi, her yönden aşağı toz toprak döküldü.


        Chu Mingyun ağzını burnunu kapatarak bir adım geri çekildi. Kalkan zemin parçasından düşen toprağı izlerken aşağıdaki taş yolu kaplayan bir demir plaka olduğunu gördü. Bu yol son derece dar ve zifiri karanlıktı, sanki Sarı Pınarlara, Yeraltı Dünyası'na gidiyormuş gibi ürkütücü bir şekilde aşağıya doğru iniyordu.


        "Kumarhanenin girişi burası mı?" Chu Mingyun tiksintisini gizlemeye uğraşmadı. "Böyle lanetli bir yerden geçtikten sonra kimim kumar oynayacak havası olur?"


        "Daha önde gelen ve soylu kişilerin doğal olarak girmek için başka yolları olacaktır. Ne var ki biz sadece birkaç kumarbaza rüşvet verdik. Bu yüzden Chu Bey’den müsamaha göstermesini istemek zorundayım." dedi Su Shiyu. "Başkent Hakimi tam da bu nedenle bu kumarhaneyi ele geçirmekte gecikti. Aksi takdirde korkarım ki memurlar buraya giremeden onlar çoktan oradan kaçmış olurlardı."


        Chu Mingyun belli belirsiz, imayla gülümseyip homurdandı. 


        Su Shiyu meşaleyi söndürdü, içeri girmek üzereydi ki birden aklına bir şey geldi. "Bu yol son derece karanlık. Chu Bey rahatsız olur mu?"


        "Rahatsız olsam ne olur? Elimi tutup götürecek misiniz?"


        Chu Mingyun gelişigüzel bir karşılık vermişti. Fakat Su Shiyu hiç beklemediği bir anda uzanarak nazikçe bileğini tuttu. Ay ışığının altında bambu gölgeleri birbirine karışırken Su Shiyu ona hafif bir gülümsemeyle baktı. "O zaman gidelim."


        Bir an için ona cevap veremedi.


        Girişe adım atarak taş basamaklar boyunca yavaşça yürüdüler. Bu yolda gerçekten tek bir ışık hüzmesi yoktu. Gözlerinin önünde yalnızca yoğun bir karanlık vardı. İlerlemeye devam ettikçe etraf gittikçe daha da soğuyor, tenlerine nüfuz eden soğuk sanki kaslara işliyormuş gibiydi. Chu Mingyun tüm vücudunda hala biraz sıcaklık olan tek yerin bileği olduğunu hissetti. Sadece kol yeniyle ayrılmış ince bir sıcaklık, birinin avucunun sıcaklığı.


        Kim konuşmuyor, sadece taş basamakları adımlayan ayak sesleri duyuluyordu.


        Ne kadar süredir yürüdükleri belli değildi. Sadece ayaklarının bastığı taş basamakları hissedebiliyorlardı. Önlerinde bir ışık belirdi ve birkaç düzine adım sonra yol genişledi.


        Burası bir vadinin içindeymiş gibi görünüyordu. Önlerinde uzun bir köşk vardı, boyalı kirişler ve oymalı saçaklar, gün kadar parlak ışıklarla yanıyordu.


        Kırmızı kapının önünde maske takmış küçük bir uşak durmaktaydı. Chu Mingyun ve Su Shiyu'nun yaklaştığını görür görmez biri koşarak onları karşıladı ve kibarca iki çift beyaz maske uzattı. "Hey, Sonsuz Mutluluk Yolu'na gelmekle bizi şereflendirdiniz beyler, ikinize de iyi vakit geçirmenizi dilerim!"


        Chu Mingyun gözlerini indirdi ve elindeki zarifçe işlenmiş maskeleri inceledi. "Bunları ne için takıyoruz?"


        Uşak gülümseyerek, "Buraya gelen insanlar genellikle kendilerinin tanınmasını istemezler. Ne yaparsanız yapın maske takmak her zaman çok daha rahattır." dedi.


        Maske alınlarıyla aynı hizaya geldi ve yüzlerinin büyük bir kısmını kapatarak sadece çenelerini açıkta bıraktı. Chu Mingyun ve Su Shiyu birbirlerine baktılar, alçak sesle güldüler ve kapıyı iterek açtılar.


        Güzel kokularla karışık yoğun şarap kokusu tüm büyük salonu dolduruyordu. Paranın çıkardığı sesler havada net bir şekilde çınlıyordu. Şarkı söyleyen kızların sesi bağırış ve küfürlerle birbirine karışıyordu. Göz alabildiğine uzanan kumar masaları insanlarla doluydu, güzel kumar fahişeleri masalara girip çıkıyordu, ortam son derece sıcaktı.


        "Hm?" Chu Mingyun, Su Shiyu'nun bir şey söylemek için ağzını açtığını görünce uzanıp onu kendine çekti ve kulağına yaklaştırarak, "Az önce ne dediniz?" diye sordu.


        Su Shiyu bir an tereddüt etse de onu itmedi. "Burada bulabileceğimiz hiçbir şey yok. Bu kumarhanenin sahibiyle görüşmemiz gerek."


        “Su Bey’in şimdiden bir fikri var sanırım.”


        "Buranın insanları cezbetmesinin nedeni kumar oynamak i,çin bir sınır olmamasının yanı sıra daha önemli bir noktanın da olması." dedi Su Shiyu. "Kumarbazlar burada bir kural olduğunu, alanda en çok parayı kazanan kişinin üst kata çıkıp ev sahibiyle kumar oynayabileceğini ve kazananın herhangi bir şey dileyebileceğini ve bunu yerine getirmekle yükümlü olduklarını söylediler. "


        "Herhangi bir dilek mi?" Chu Mingyun alay edercesine güldü.


        İmparator bile böyle son derece kibirli sözler söylemezdi.


        Su Shiyu başını salladı. "Bu yüzden buranın tuhaf olduğunu ve sadece servet biriktirilecek bir yer gibi görünmediğini hissediyorum." Bunu söyledikten sonra Chu Mingyun'a doğru baktı.


        İkisi birbirlerine biraz fazla yakındı. Su Shiyu bir bakışta diğerinin gözlerinin içini görüyordu. Chu Mingyun'un gözleri berrak ve parlaktı. Hafifçe irkilerek bilinçsizce birkaç adım geri çekildi.


        Chu Mingyun onunla göz göze geldiğinde Su Shiyu'nun neden kendisinden yardım istediğini anlamış gibi göründü. "Kumar oynamayı bilmiyor musunuz?" diye sordu.


        “Elbette bilmiyorum.” diyerek gülümsedi Su Shiyu. “Sadece Büyük Küçük olsaydı yine de deneyebilirdim ancak bu salonda en çok bahis pai gow üzerine oynanıyor. Bu yüzden yapabileceğim hiçbir şey yok.”


        Chu Mingyun gülümsedi. "Tesadüfe bakın ki ben de kumar oynamayı bilmiyorum."


        Su Shiyu dönüp doğruca Chu Mingyun'a baktı. Maskesinin altından onun derin şaşkınlığını açıkça hissedebiliyordu.


        "..." Chu Mingyun gözlerini ona dikti. "Aylak bir hayat süren cahil, beceriksiz ve kibirli birine mi benziyorum?"


        Su Shiyu sessizce bakışlarını kaçırarak gülümsedi. "Ne münasebet."


        Chu Mingyun kaşlarını kaldırarak soğukça, "Her halükarda ben bir ordu mensubuyum. Askeri disiplin çok katıdır. Bir insan olarak nasıl olursam olayım diğerlerine örnek teşkil etmem gerekir." dedi.


        "...Kabalık ettim." Su Shiyu tereddüt ederek, "Madem durum bu, bir plan üzerinde konuşmak için geri dönelim mi?" diye sordu.


        "O kadar gelmişken neden gidelim ki?" Chu Mingyun büyük salonun ortasındaki en büyük kumar masasına baktı. Masa kalabalıktı. Masanın üzerinde küçük bir çip dağı oluştuğunu belli belirsiz görebiliyordu. Kumar masasındaki herkes lüks kıyafetler giyinmiş, arkalarından bir hizmetçi onlara çay servisi yapıyordu. Aralarında en çok mor cübbe giyen genç bir adam göze çarpıyordu. Çeşitli aksesuarlar takmış, elinde yeşim taşından yapılmış altın kaplamalı bir yelpaze tutuyordu. O iki adet siyah domino taşını fırlatırken uzaktan bakıldığında bu hareketin ne kadar anlamsız ve tamamen gösteriş amaçlı olduğu görülebiliyordu.


        Chu Mingyun bir an dikkatle baktı ve aniden, "...Bu züppe neden bu kadar tanıdık geliyor?" dedi.


        Su Shiyu onun gözünü takip ederek baktı ve bir süre düşündükten sonra, "Bu... Chu Partisi’nden, Harbiye Nazırlığı’ndan Xu Yin'in tek oğlu Xu Tong olmalı." dedi.


        Bir adamın elbisesi her zaman yüzünden daha çok tanınırdı. Ne de olsa maske o görkemli müsriflik havasını saklayamazdı.


        Ancak Chu Mingyun'un umursadığı şey bu değildi. "Neden özellikle Chu Partisi’nden olduğunu söylediniz?"


        "Bu sadece Chu Bey’in bu kişiyi hatırlamasını kolaylaştırmak için." dedi Su Shiyu ret kabul etmez bir ifadeyle.


        Chu Mingyun onunla küçük meseleler yüzünden tartışmak istemedi. Kumar masasına bakıp bir süre düşündükten sonra gülümsedi. "Eğer bu kumarhanede gerçekten bir şeyler dönüyorsa, o zaman denemek için bir fikrim var. Ancak Su Bey’in benimle iş birliği yapmaya tenezzül eder mi bilmiyorum."


        "Konuşmaktan zarar gelmez."


        Chu Mingyun kulağına yaklaşıp birkaç kelime fısıldadı. Su Shiyu'nun gözleri hafifçe kıpırdandı, sonra belli belirsiz gülümsedi. "Zor bir şey değil."


        "Pişman olmayın sonra."


        "Bu durumda Chu Bey’e zahmet vermek zorunda kalacağım." Su Shiyu etrafına bir göz gezdirdi. İkisi uzun süredir ayakta durup konuşuyorlardı, konumları göze çarpmasa da bazı meraklı bakışları üzerlerine çekmişlerdi. Bir adım geri çekildi ve sesini hafifçe yükselterek, "İçiniz rahat olsun genç efendi, burada olduğunuzu diğerlerine söylemeyeceğim tabii ki." dedi.


        Chu Mingyun ona gülümseyerek baktı. "Seni sevmem boşuna değil." Sonra kumar masasına doğru bir adım attı.


        Aynı zamanda Xu Tong oyunu kazanmıştı. Arkasındaki uşak hemen avuç avuç parlayan altın çipleri fırlattı. Ne kadar ukalaca. Diğerleri kaybetmekten hiç de rahatsızlık duymuyor, onu tebrik ediyorlardı.


        "Genç Efendi Xu'nun eli bugün gerçekten çok iyi!"


        "Sadece bugün değil, son birkaç gündür üst üste kazanmıyor muydum? Gördüğüm kadarıyla yakında ev sahibiyle tanışmak üzere üst kata davet edileceğim."


        "Bunu söylemeye gerek var mı? Genç Efendi Xu, ne dileyeceğinizi düşündünüz mü? Eğer iyi bir kazanç elde ederseniz biz kardeşlerinizi unutmayın..."


        Xu Tong elini salladı. "Oynarken sadece keyfini çıkarmam yeterli. Ne dileğim olabilir ki? Kazanç elde etmenin ne anlamı var? İmparator’un eğlencelerini görmüştüm birkaç kere, hiçbir şey değildi. Vahşi ve özgür olan bizlerle nasıl kıyaslanabilir ki?"


        Chu Mingyun alayla gülmekten kendini alamadı.


        Bu sırada hiç kimse Xu Tong’a bir karşılık vermeye cesaret edememişti. Halihazırdaki sessizlikte Chu Mingyun’un bu alaylı gülüşü daha da belirgindi.


        Xu Tong kaşlarını çattı ve hemen hoşnutsuzluk içinde başını çevirdi. Diğerleri de aynı anda gözlerini ona çevirmişti.