Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 58: Her Şey Önceden Belirlenmiş

 

Yin Hanjiang'ın sözleri Wenren E’yi şoke etti. Hatırladığı kadarıyla Yin Hanjiang duygulara dair hiçbir şey bilmiyordu. He Wenzhao, Baili Qingmiao'yu Shu Yanyan ile aralarında kadın-erkek tipi bir ilişki olmadığı konusunda kandırdığında Wenren E Yin Hanjiang'a şöyle sormuştu: "Muhafız Yin, böyle sözlere inanır mıydın? Aşk gerçekten insanların aklını bu kadar yitirmesine neden olur mu?”


Yin Hanjiang, “Lordumun sözleri astınızın inancıdır; bir yabancının sözleri astınız için yalnızca kulağında esen bir rüzgardır.” diye cevap vermişti.


Wenren E her zaman Yin Hanjiang'ın kendisi kadar cahil olduğunu düşünmüştü. Fakat bugün Yin Hanjiang, Wenren E'den hoşlandığını söylemişti.


Bu içindeki şeytanların bir oyunu muydu yoksa Yin Hanjiang'ın kendi düşüncesi miydi?


Wenren E’nin uzun süre cevap vermediğini gören Yin Hanjiang hoşnutsuz görünüyordu.


Bir eliyle Wenren E'yi aşağı itti ve sert bir bakışla ona baktı. "Sadece bir kalp iblisi bana meydan okumaya cüret mi ediyor?"


Wenren E daha önce hiç bu kadar mantıksız bir Yin Hanjiang görmemişti. “Tarikat Vekili Yin, ben…”


O konuşmasını bitiremeden Yin Hanjiang başını eğdi ve Wenren E'nin dudaklarını öptü.


Hafif soğuk dudaklar Wenren E'nin dudaklarına bir şarap kokusuyla yapıştı. Wenren E hayatında hiç böyle bir deneyim yaşamamıştı. Karıncalanma hissinin tüm vücuduna yayıldığını hissetti. Açıkçası bedeni ilkel kaosun enerjisiyle oluşmuştu fakat Yin Hanjiang'ı uzaklaştırmak için ruhani enerjisini toplayamıyordu.


O anda Wenren E tüm zaman algısını yitirdi, sadece dudaklarına değen serin yumuşaklığın farkına varmıştı.


Hâlâ Yin Hanjiang'ın vücudunun neden yine bu kadar soğuk olduğunu merak ediyordu ki kırmızı cübbeli adam onu çoktan bırakmış, titreyerek ayağa kalkmıştı.


Yin Hanjiang şakaklarını ovuşturdu, ruhani pınardan bir avuç suyu avuçlayıp yüzüne çarptı ve kendi kendine mırıldandı. "Bir kalp iblisiyle neden çekişiyorum ki?”


Gözlerini kısarak Wenren E'ye baktı. Bakışları soğuktu, dudaklarının kenarında soğuk bir gülümseme vardı, sanki kendisiyle alay ediyordu.


Kırmızı cübbeli adam ayağa kalktı. Wenren E’nin şaşkınlığından yararlanarak üzerindeki cübbeyi çekip aldı. Cübbeyi kucağına alarak arkasına bakmadan gitti ve Wenren E’yi gece rüzgârıyla baş başa bıraktı.


Kırmızı taş elinden düştü ve Wenren E'nin vücudunun kaos enerjisine dönmesine neden oldu. Parmak uçlarıyla dudaklarına dokundu, yalnızca ruhunun karıncalandığını hissediyordu.


Arka dağlara kimse gelmezdi. Wenren E orada uzun bir süre sersemlemiş bir şekilde oturdu, ta ki sonunda bir şey hatırlayana kadar. Taşı eline aldı ve Sadomazoşistik Güzellik’i çıkardı. Çevirip açtığında Baili Qingmiao ve He Wenzhao'nun ilk karşılaşmalarında Baili Qingmiao'nun ağabeyinin parmağına dokunduğu sahneyi gördü. Parmak ucundan kalbine kadar uzanan bir karıncalanma hissetmiş ve kalbi çılgınca çarpmaya başlamıştı.


O sırada Wenren E bunun sadece Baili Qingmiao’nun göksel yıldırım tarafından çarpılmasının ardından meydana geldiğini düşünmüştü.


Ancak şimdi, bir insan başka bir insanla temas ettiğinde gerçek bir karıncalanma hissi olduğunu fark etti.


Wenren E elini ruhani pınarın içine daldırdı. Pınar suyu Yin Hanjiang'ın ellerinden çok daha sıcaktı.


***


Baili Qingmiao, gün boyunca Zhongli Qian, Yin Hanjiang ve diğerleriyle konuştuktan sonra neredeyse Yin Hanjiang tarafından öldürülüyordu. Ancak Zhongli Qian onu zamanında caydırdıktan sonra Yin Hanjiang öldürme niyetini zar zor bastırmıştı. Ayrılmadan önce Baili Qingmiao’ya uğursuz bir bakış atmıştı. Bu bakış Baili Qingmiao'yu o kadar korkutmuştu ki oracıkta yüksek ateşle yere yığılmıştı.


Zhongli Qian, Baili Qingmiao'nun hastalığını daha da kötüleştirmesini önlemek için Sunak Ustası Shi’yi uzaklaştırdı. Su Huai’ye ise Baili Qingmiao'ya ilaç vermesini söyledi. Durumunun stabilize olduğunu gördükten sonra Zhongli Qian Su Huai’ye, "Benimle ana salondaki ruh toplama düzenine gel. Büyük ustan hâlâ kurtarılmayı bekliyor. Gerçekten bu ikisine hiç rahat yok.” dedi.


Baili Qingmiao'ya dinlenmesini ve Su Huai'nin yarın onunla ilgilenmek için geri döneceğini söyledi.


Baili Qingmiao tekrar uykuya daldı, ta ki gecenin bir yarısı aniden bir ürperti hissedene kadar. Gözlerini korkuyla açtı, loş ışıkta yatağının önünde duran bir kişinin sessizce ona baktığını gördü!


En son bu şekilde uyandığında gördüğü şey yüzüne üç bıçaklı bir süngü doğrultan Yin Hanjiang’dı. Bu sefer Baili Qingmiao figürün yüzünü göremeden yorganı çekip sıkıca sarıldı ve titreyerek, "Kimsin sen? Ne istiyorsun?" diye sordu.


"Rabbin." Wenren E elini sallayarak odanın içindeki lambaları yakıp kendi yüzünü ortaya çıkardı.


"Kıdemli Wenren!" Baili Qingmiao’nun yüzü şaşkınlıkla doluydu. "Yaşıyor musunuz yoksa rüya mı görüyorum?"


"Rabbin yaşıyor." dedi Wenren E.


"Hayatta olmanıza çok sevindim. Kan denizine düşmeniz benim hatamdı. O anda, eğer hayatta kalırsanız hayatımın sonuna kadar size hizmet edeceğime ve benden istediğiniz her şeyi yapacağıma yemin ettim." Baili Qingmiao o kadar heyecanlanmıştı hıçkırmaya başladı. Wenren E'nin önünde diz çökmek üzere titreyerek yataktan kalktı.


"Gerek yok." Wenren E kenara çekildi. Baili Qingmiao'nun başını ona doğru eğmesine izin veremezdi. "Rabbin buraya bir şey sormaya geldi."


"Ne sorarsanız sorun, bildiğim her şeyi söyleyeceğim." dedi Baili Qingmiao.


"Farkına bile varılamadan filizlenmiş ve derinlere kök salmış bir sevda ne anlama geliyor? Rabbin bu cümlenin gerçek anlamını anlıyor. Benim istediğim bu değil." dedi Wenren E.


Arka dağda uzun süre düşüncelere dalmıştı ama zihni karmakarışıktı. Yin Hanjiang'ın duygularının gerçek mi yoksa yanılsama mı olduğunu anlamamıştı ve nasıl karşılık vermesi gerektiğini bilmiyordu.


Muhtemelen hâlâ aşkı tam olarak anlayamadığına ve üçüncü cümlenin içeriğini hiçbir zaman kavrayamadığına karar verdi. Baili Qingmiao ve Zhongli Qian'ı otuz yıl boyunca bir araya getirdikten sonra hâlâ kardeş olmalarının ve Baili Qingmiao'nun He Wenzhao'ya karşı neden bu kadar kararlı olduğunu asla anlayamamasının yanı sıra Yin Hanjiang'a nasıl karşılık vereceğini bilememesinin nedeni de buydu.


“Bu…” Baili Qingmiao gerçek anlamının dışında ne söyleyebilirdi ki? Şu anda gerçekten de Zhongli Qian'ın bilgeliğine sahip olmayı diliyordu.


"Bilmiyor musun?" Wenren E, Baili Qingmiao'ya baktı. "Bu tam olarak seni ve He Wenzhao'yu tanımlamıyor mu? Sadece aşkın pençesine düşmekle kalmadın, aynı zamanda kara sevdaya tutuldun. Bırakmak istemiyorsun. He Wenzhao bir eş aldıktan sonra bile onun peşini bırakmadın. Seni arka dağlara hapsetmesine ve kan denizine asmasına izin verdikten sonra bile hâlâ onun için ölmek istiyorsun. Rabbin bunun ne tür bir duygu olduğunu bilmek istiyor. Bu bir insanın..."


Durakladı, Yin Hanjiang'ın dudaklarının şarap kadehine bastırışını, ruhani pınarın yanında tek başına otururken kıyafetlerine sarılışını hatırladı. Devam etmeden önce kalbinde açıklanamaz bir heyecan parladı. "Bir insanın ruhunu kaybetmesine ve kendisi olmaktan çıkmasına neden olabilir, öyle mi?"


Wenren E, Baili Qingmiao'nun ona bir cevabı olacağını düşünmüştü. Saçlarını kavrayarak konuşacağını kim beklerdi? "Ben... Ben de anlamıyorum ki! Tek bildiğim ağabeyimi sevdiğim ve evlendikten sonra bile onu sevmeye devam ettiğim, ama neden? Evlenmeden önce onu sıcakkanlı ve düşünceli olduğu, her zaman gizlice benimle ilgilendiği için seviyordum ama şimdi evlendi ama hala beni istiyor, hem bana hem de Liu Abla’ya saygısızlık ediyor, öyleyse onu neden seviyorum? Bu benim en aşağılık huyum. Onu neden seviyorum?"


Kendi yanağına bir tokat bile attı ve hayal kırıklığı içinde, "Onun için ölmeyi bile istedim. Ne düşünüyordum ki?" dedi.


Wenren E: “…”


Baili Qingmiao yıkılmak üzereymiş gibi görünüyordu, onun için meseleyi çözemeyecek gibiydi.


Baili Qingmiao ne kadar çok düşünürse bunun doğru olmadığını o kadar çok hissediyordu. Parmaklarıyla saçlarını karıştırarak odanın içinde bir ileri bir geri volta attı. "Çok tuhaf... Sanki ikiye bölünmüş gibiyim, bir tarafım mantıklı bir şekilde onu bırakmam gerektiğini söylerken diğer tarafım hâlâ ağabeyim için yanıp tutuşuyor, hatta Liu Abla’nın yakında öleceğini ve böylece birlikte olabileceğimizi umuyor. Neyim var benim böyle? Kıdemli, ben..."


Wenren E'ye doğru yürüyerek yardım için onun elini tutmaya çalıştı. Wenren E zamanında ondan kaçtı, ancak kolu parmak uçlarına değdi ve elinin içinden geçti.


Baili Qingmiao: “…”


"Unut gitsin," dedi Wenren E. "Senin de durumun vahim. Rabbin yanlış kişiye sordu." Baili Qingmiao'nun yanından uzaklaşan Wenren E kırmızı bir taş çıkardı. "Bunu bir süreliğine ödünç almam gerekiyor. İhtiyacın olduğunda kesinlikle sana geri vereceğim."


"Nedir bu?" Baili Qingmiao taşa bakarken sertçe yutkundu. Onu istiyordu, daha önce hiçbir nesneye karşı böyle bir arzu hissetmemişti - sanki başından beri onun olmalıydı!


"Bu ilahi kan," dedi Wenren E. "Rabbinin kaos enerjisini dengelemesine ve daha çabuk ilahi bir beden yetiştirmesine yardımcı olabilir. O olmadan rabbin sadece görülebilen ama dokunulamayan bir gölgedir."


Bu, doğuştan gelen tanrıçanın tanrısallığının yanı sıra kendisi için geride bıraktığı bir başka garantiydi. İlahi kanı kan denizindeki kaos enerjisine saklamıştı. Baili Qingmiao bir ölümsüz olarak xiulian uygulayıp tanrısallık alemine girmek üzereyken doğal olarak ilahi kanının yankısını hissedebilecek ve daha sonra doğuştan gelen ilahi özünü içeren ilahi kanının yardımıyla tanrısallığı ile bütünleşebilecekti.


Kitaptaki Wenren E, Baili Qingmiao ile olan kadersel bağlantısı nedeniyle kan denizine düştüğü anda ilahi kanla temas etmiş ve ona dokunduğu anda her şeyin farkına varmıştı. Ölmeden önce kanı Baili Qingmiao'ya fırlatmıştı. Baili Qingmiao ilahi kanı aldığı an Wenren E'nin Baili Qingmiao'ya olan borcu tamamen ödenmiş oldu, o andan itibaren artık onunla hiçbir bağı kalmadı.


Bu hayatta da tıpkı kitaptaki gibi, Wenren E kan denizi onu yuttuğu anda ilahi kanı bulmuştu. İlahi kanı aldığında Wenren E nihayet kaderinin Baili Qingmiao ile nasıl bağlantılı olduğunu anlamıştı.


Üç yüz yıl önce, doğuştan tanrıça Wenren E'nin katliam yoluna girmesine yardımcı olmuştu. Dolayısıyla üç yüz yıl sonra, şimdi, İblis Lordu Wenren E’nin Baili Qingmiao için ilahi kanı geri alması gerekiyordu.


Her yudum ve her lokma, her şey önceden belirlenmişti.


Bu sözde derin aşk, Wenren E'nin ilahi kandaki güce göz dikip onu kendisi için almamasını sağlamak için karma adı altında bir oyundan ibaretti.


Wenren E aslında ilahi kanı Baili Qingmiao'yu gördükten sonra ona vermeyi ve kadın kahramanla olan bağlantısını o anda kesmeyi planlamıştı. Ancak şu anda kalp iblisleriyle uğraşan Yin Hanjiang'ı hâlâ hayatta olduğuna ikna edebilmek için bu ilahi kana ihtiyacı vardı.


"Bu kadar önemli bir konuda nasıl karar verebilirim?" Baili Qingmiao ona karşı duyduğu arzuyu bastırarak, "Kıdemli onu istediği gibi kullanabilir." dedi.


"Teşekkür ederim." Wenren E başıyla onu onayladı. “Rabbin sana ait olan her şeyi elde etmene yardımcı olmak için elinden geleni yapacaktır."


Bir bulanıklık içinde, arkasındaki lambaları söndürerek gözden kayboldu Wenren E.


Baili Qingmiao hâlâ ateşler içindeydi. Yatağında oturmuş, dağınık saçlarını birkaç kez çekiştiriyordu. "Bu gerçekten oldu mu yoksa bir rüya mıydı?"


Bir an sonra uzandı ve tekrar bayıldı.


Ödünç aldığı ilahi kanla Wenren E kendi odasına döndü. Yin Hanjiang'ın cübbesini yatağın bir tarafına serdiğini, diğer tarafında ise yatağın diğer yarısına hiç dokunmadan katı bir şekilde uyuduğunu gördü.


Yetiştiriciler genellikle meditasyon yaparak dinlenirdi uyumaya pek ihtiyaç duymazlardı. Ancak Yin Hanjiang sarhoş gibi görünüyordu, yanakları hafifçe kızarmıştı. Wenren E'nin yatağının bir tarafında temkinle uyuyordu. Daha önce bir "kalp iblisini" cesurca iten kişiden tamamen farklı bir kişi gibi, hareket etmeye bile istekli değildi.


Wenren E yavaşça yatağın iç tarafına sıçradı ve sessizce uzanarak onun uyuyan yüzüne baktı.


"Tarikat Vek- Yin Hanjiang," dedi Wenren E usulca. "Rabbinden hoşlanmaya hakkın var. Sana izin vermek rabbine düşmez. Ama bana gelince... sana nasıl cevap vermeliyim?"


İster ret ister kabul olsun, bu hafif birkaç kelimeyle sonuçlandırılabilecek bir şey değildi.


Yin Hanjiang'ın duygularına değer vermeli ve kalbinden gelen cevabı vermeliydi.


Yin Hanjiang bu sarhoş uykusundan güneşin doğuşunda uyandı. Kaşlarının arasındaki boşluğu ovuşturdu. İçeride yatan Wenren E'yi gözleriyle süzdü. Uzandı ve o cübbeyi geri aldı. "Sen buna nasıl dokunabilirsin?" dedi soğuk bir şekilde.


Wenren E: “…”