Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 74: Refah ve Kargaşa

 

"Wenren Wu!" Wenren E kucağında küçük Yin Hanjiang'la eve henüz dönmüştü ki böğüren bir ses duydu. "Geçen gün Sakallı Wang'ın içki dükkanını gizlice dağıtan haydut sen misin?”


Genç Wenren Wu’dan bir baş daha uzun, geniş omuzlu ve ince belli, yapılı mı yapılı bir adam öfkeyle yaklaşarak Wenren E'nin alnına sert bir fiske vurdu. "Sınır birliği olarak halkı korumakla görevliyiz, nasıl olur da ortalıkta dolaşıp kargaşa çıkarırsın?"


Wenren E bir an için boş boş baktı, sonra bu adamın ağabeyi Wenren Tai olduğunu hatırladı, adı "ülke zenginleşir ve insanlar barış içinde yaşar" sözünden geliyordu.


Bu çok uzun zaman önceydi. Wenren E ancak uzun uzun düşündükten sonra dükkânı gerçekten darmaduman ettiğini hatırladı. Sakallı Wang sürekli kötümser konuşan bir sarhoştu. Her zaman bu kasabanın er ya da geç düşeceğini, Wenren Ailesi’nin gideceğini ve onların yerine bir sorun çıktığında kasabayı terk edip kaçacak işe yaramaz şarap içen bir memurun geleceğini söylerdi. Burada kalmak yerine daha erkenden ölüp yeniden doğmak daha iyidir, derdi.


Wenren E birkaç gün önce içki dükkânına gelmişti. Bu genç açık ve güçlü duygular yaşardı. Birini küçümsüyorsa küçümsüyordur. Eğer birinden hoşlanıyorsa hoşlanıyordur. Babasına ve ağabeyine saygı duyuyordu ve Wenren Ailesi orada olduğu müddetçe sınır kasabasına hiçbir şey olamayacağını düşünüyordu, bu yüzden Sakallı Wang'ın sözlerini duyunca çok öfkelenmişti. Gece bir maske takarak Sakallı Wang'ın tüm şarap küplerini kırdı, ayrıca sakallarını da kesti, çenesi kesiklerle dolmuştu.


Kendini iyi gizlediğini sanıyordu ama sınır kasabasında bütün gününü çatılardan atlayarak geçiren, iyi dövüş sanatları becerilerine sahip ondan başka genç bir delikanlı olmadığını düşünmemişti. Bir çift parlak ve küçümseyen gözü kasabadaki diğer herkesten farklıydı, bir bakışta tanınabilirdi.


Genç A-Wu'nun alnı kardeşinin fiskesi yüzünden kıpkırmızıydı. Yin Hanjiang sinirlendi ve ağzını açıp Wenren Tai'nin kolunu ısırdı.


Wenren Tai o anda telaşlandı. “Çocuk, bırak! Kolum serttir, çok sert ısırırsan dişlerini kırarsın!"


Küçük Yin Hanjiang: “…”


Sağlam yapılı genç adam Yin Hanjiang'a ne yapacağını şaşırdı. Onu incitmekten korktu ve sonunda hıncını küçük kardeşinden çıkarmak zorunda kaldı. "Wenren Wu, yanlış bir şey yaptığında bir çocuğu kalkan olarak mı kullanıyorsun?”


"Küçük Jiang, bırak." Wenren E, Yin Hanjiang'ın yüzünü hafifçe çimdikledi. "Yüzün daha yeni sarıldı. Yaralarını açma."


Yin Hanjiang yavaşça bıraktı. Wenren E onu bir koluyla tuttu ve diğer koluyla ağabeyinin omuzlarına asıldı. Alnını Wenren Tai'nin geniş koluna dayadı ve hafifçe, "Ağabey, seni tekrar gördüğüme çok sevindim." dedi.


Sadece anılarında olsa bile.


Wenren Tai yıl boyunca sınırda görev yapmıştı. Teni koyu ve biraz pürüzlüydü. Yüzü kızardı. Yara izleri ve nasırlarla kaplı elini kaldırarak Wenren E'nin başını okşadı. Sonra başını salladı ve "Bana böyle davranma, dayağını hafifletmeyecek!" dedi.


Wenren E o gün dayak yedi. Babası ordu kampındayken ağabeyi geri hatlarda görev yapıyordu. Wenren Tai onu Sakallı Wang'tan özür dilemesi ve zararı ödemesi için sürükledi, sonra da kasabadaki sivillerin önünde, içki dükkanında Wenren E'ye askeri kanunları uyguladı. Elli sopaya mahkum edildi, gencin sırtındaki deri yarılana kadar dövüldü.


Küçük Yin Hanjiang Wenren E'nin annesi tarafından tutulmuş, öfkeyle inliyor ve hoyrat ellerden kaçmak için mücadele ediyor, onu korumak için kendini lordunun üzerine atmak istiyordu.


"Kımıldama!" Çok nazik görünen ama aslında dik bir omurgaya sahip olan bir kadındı. "Kımıldama ve izle. Sebebi ne olursa olsun, kişisel nedenlerle bir sivile zarar veren bir asker askeri kanunlara göre cezalandırılmalıdır. Genç olduğu için cezası hafifletildi, yoksa o çubuk kırılana kadar bitmezdi!"


"Yürek burkuyor..." Yin Hanjiang bir elini kendi kalbinin üzerine koydu.


"Tabii ki burkuyor. Bir evladın bedenindeki acı bir annenin yüreğine akar." Wenren Wu'nun annesinin yanağından yaşlar süzüldü. Yüzünü sildi ve devam etti: "Ama dayağı kabul etmek zorunda. Sivillerle ilgili hiçbir mesele önemsiz değildir!"


Annenin elinden kaçan bir damla gözyaşı Yin Hanjiang'ın küçük eline düştü. Onu yaladı. Tadı tuzlu ve acıydı.


Dayaktan sonra Doktor Li, Wenren E'nin yaralarını hafifçe sardı.


İşi bittiğinde bir gün ve bir gece boyunca anıt tapınakta diz çökmesi gerekiyordu.


Küçük Yin Hanjiang Wenren E’ye eşlik etmek istedi. Etraftaki insanların onun için bir minder hazırlamaktan başka çaresi yoktu. Bacaklarındaki etler henüz oyulduğu için diz çökemedi, öfkeyle kaynayarak minderin üzerine oturmak zorunda kaldı. "Lordum hatalı değildi."


"Hayır, hatalıydım." dedi Wenren E nazikçe.


"Lordum nasıl yanılabilir?" Yin Hanjiang başını kaldırdı, gözleri hayranlıkla doluydu.


"Bunca zamandır beni böyle mi görüyordun?" Wenren E gülümsedi ve burnunu kaşıdı. "Senin gözündeki yanılsamalar arasında bana en az benzeyenin ben olmama şaşmamalı."


Kalp iblislerini ayırt edemediğinden bahsedince Yin Hanjiang'ın küçük yüzü buruştu, çok sıkıntılı görünüyordu.


Burası Wenren E'nin bilinci olduğundan ve Yin Hanjiang ruhani bir bedende bulunduğundan kalp iblislerinden etkilenmiyordu. Onun gözünde sadece genç Wenren Wu vardı, başka lordlar yoktu. Ancak kendisine çok benzeyen Wenren E'nin annesi ve erkek kardeşi vardı. Onlar lordunun canını yakmışlardı ama ona çok benzedikleri için Yin Hanjiang onlara bir ders vermeye bile kıyamıyordu.


Wenren E Yin Hanjiang'ın küçük başını okşadı ve ciddiyetle, "Yin Hanjiang,ben güçlü doğmadım, çocukluğumdan beri de bilge değildim.” dedi. “Gençliğimde annemin, babamın ve ağabeyimin tanrı olduğunu, dünyadaki tüm felaketleri engelleyebileceklerini ve sınır kasabasının her zaman huzurlu olacağını düşünmüştüm ama çok yanılmışım.”


Her şeye kadir olan bir insan nasıl olabilirdi? Yalnız omurgaları kırılsa bile omurgayı dik tutuyor, kendi zayıflıklarının görünmesine izin vermiyorlardı.


Wenren E Yin Hanjiang'a dayak yedikten sonra neler olacağını anlattı. Geçmişte, bir ay boyunca cezalandırıldıktan sonra, babası Mareşal Wenren mola için kasabaya geri dönmüş ve olanları duyunca Wenren Wu’yu bir kez daha dövmüştü. Ancak dayaktan sonra katı bir babadan sevgi dolu bir babaya dönüşmüş ve ona Sakallı Wang'ın hikayesini anlatmıştı.


Bu ayyaş elli yaşındaydı ve kırk yıl önce, Mareşal Wenren de henüz çocukken, sınır kasabası acil bir durumdayken askerler kaçmış ve yabancıların işgaline uğramışlardı. O zamanlar sadece on yaşında olan Sakallı Wang annesi tarafından bir şarap mahzeninde saklanmıştı. Masum ve hassas olması gereken küçük bir çocuğun gözleri sayısız dehşete tanık olmuştu.


Bunu duyan Yin Hanjiang da kendi geçmişini hatırladı, kalbi o kadar acıdı ki nefes alması zorlaştı.


Wenren E onu kollarına alarak devam etti. "Yine de büyükbabam kriz sırasında öne çıkıp birlikleri savaşa sokana ve kasabayı geri alana kadar hayatta kalmayı başarmış. Savaş yetimi olduğu için orduyla birlikte en yakın devlet dairesine gidebilirmiş, orada bu tür çocukları kabul eden bir yetimhane varmış. Ancak o kasabayı terk etmek yerine milislere katılmış. Birkaç yıl öncesinde, ben doğmadan önce, şehir surlarında anneme eşlik etmiş ve düşman kabile üyelerini uzak tutmak için üzerlerine taş atmış."


"O zaman neden böyle şeyler söyledi?" diye sordu Yin Hanjiang.


"Çünkü hepsi doğruydu. Wenren Ailesi bu sınır kasabasını koruyamaz." Wenren E'nin sesi acı doluydu.


Bu onun asla hatırlamaya cesaret edemediği geçmiş bir olaydı. Tüm bu canlı hayatlar, ister kurnaz dolandırıcılar ister kaypak iş adamları olsun, hem iyi hem de kötülerle doluydu. Hiç kimse siyah ya da beyaza boyanamazdı, hepsi birlikte bu hayat dolu sınır kasabasını oluşturuyordu.


Sonunda Wenren Ailesi tamamen yok edildi ve hükûmet sınırdaki dokuz vilayeti yabancılara bıraktı. Ertesi gün yabancılar bu sınır kasabasını katletti, erkekler, kadınlar ve çocuklar, hiç kimse bağışlanmadı.


"Yüzüme bakma." Wenren E minik Yin Hanjiang'ı kollarında tutuyordu, başı göğsüne sıkıca gömülmüştü. Yin Hanjiang birkaç kez başını kaldırmaya çalıştı ancak genç Wenren Wu tarafından geri bastırıldı. Şu anda hâlâ gençti ve zayıflık gösterebilirdi.


Yin Hanjiang'ın saçlarına buz gibi su damlaları düştü. Yin Hanjiang bu damlacıkların da tuzlu ve acı olması gerektiğini düşündü.


"Lordum..." Yin Hanjiang, delikanlının temiz ve gençlik kokan göğsünün önünde boğuk bir ses çıkardı.


"Burada bana A-Wu de." dedi Wenren E.


"A… A-Wu..." Küçük Yin Hanjiang kızardı. Belki de Wenren E'nin göğsü onun nefesini kesiyordu.


***


Wenren Wu’nun vücudu çok iyiydi, cezalandırıldıktan sonra birkaç gün içinde canlanmış ve tekrar ortalığı karıştırmaya başlamış, her gün öğretmeniyle kavga etmişti. Kız kardeşi için gömülen şarabı çalarak saçakta oturup içmiş, hatta birazını Yin Hanjiang'a vermişti. Annesi bunu öğrendikten sonra kulaklarını tutup onu tokatlamıştı. Küçük Yin Hanjiang bir sandalyeye oturup gözlerini kapatarak kardeşi A-Wu'nun tokatlanmasını izledi. Parmaklarını iki yana açmış, orta ile yüzük parmaklarının arasından bir çift büyük, duygulu göz ortaya çıkmıştı.


A-Wu keyifsizce, "Anne, beni dayak yerken izlemesine izin verme." dedi.


"Hâlâ utanman varmış!" dedi annesi ona bir tokat daha atarak. "Yine de kız kardeşinin düğün şarabını çalıp içtin, sana inanamıyorum!"


Dayak yedikten sonra kelimeler yazmakla cezalandırılmıştı. Genç adam oturamıyordu, kalçaları hâlâ ağrıyordu, bu yüzden yazmak için yüzüstü uzanmaktan başka çaresi yoktu. Küçük Yin Hanjiang, eğri büğrü karakterler yazarken yanı başında onu izledi. Lordunun el yazısı her zaman çok iyiydi.


Wenren E, "Yazım büyüdükten sonra iyi oldu." dedi. "O zamanlar tek önemsediğim şey dövüş sanatlarıydı ve edebi şeyleri küçümserdim. Her gün öğretmenimin sakalını kesip bir fırça haline getirerek ona göndermek istiyordum." Güldü. "Ancak daha sonra bu şeylerin ne kadar yararlı olduğunu öğrendim. Dövüş sanatları krallığı koruyabilir koruyabilmesine ama insanları edebiyat eğitir."


"Bu yüzden mi Zhongli Qian'a olumlu baktınız?" Küçük Yin Hanjiang çenesini ellerinin arasına alarak sordu. Vücudunu kaplayan yaralar çoğunlukla iyileşmiş, geriye sadece korkutucu görünen bazı izler kalmıştı.


"Kargaşa dönemlerinde Wenren Ailesi’ne ihtiyaç duyulurken refah zamanlarında Zhongli Qian gibi insanlara ihtiyaç duyulur. Biz olmadan kargaşa asla refaha dönüşmez, onlar olmadan ise refah kısa sürede kargaşaya döner." dedi Wenren E.


***


Bir ay sonra Mareşal Wenren geri geldi ve Wenren Wu tıpkı söylediği gibi tekrar dayak yedi. Küçük Yin Hanjiang artık kızgın değildi. Burada herkesin A-Wu Kardeş’e birkaç tokat atabileceğini fark etmişti. Her üç günde bir küçük, her beş günde bir de büyük bir dayak yiyordu. On yaşındaki kız kardeşi Wenren Yan bile şarabını içtikten sonra ona bir çizik atmıştı.


Yin Hanjiang'ın yüzü yara izleriyle doluydu. Başlangıçta maske takmayı düşünmüştü ancak sınır kasabasındaki pek çok insanın yüzünün yaralı olduğunu, bazılarının elleri ve bacaklarının olmadığını ancak kimsenin onlara farklı bakmadığını gördü.


A-Wu Kardeş ona bunların gaziler ve kazayla yaralanan siviller olduğunu söylemişti. Buradaki herkes yara izleriyle hayata gülümsüyordu. Kimse kendisi için üzülmüyordu, çünkü asıl böyle düşündüklerinde gerçekten acınacak halde olurlardı.


Böylece Yin Hanjiang insanlarla maskesiz yüzleşmeyi öğrendi. Etrafındaki hiç kimse ona tuhaf bakmıyordu. On yaşındaki Wenren Yan bile küçük kardeşini seviyor, yemeyi sevmediği sebzeleri gizlice ona veriyordu.


Yin Hanjiang bu insanların lordunun anılarından başka bir şey olmadığını biliyordu. Lordunun derinlerde saklı anıları çok nazikti.


Bu şekilde bir yıldan fazla bir süre mutlu yaşadı. Ne var ki olacak olan her zaman olurdu. Çoktandır gerçekleşip geçmiş şeyler değiştirilemezdi, böylece Wenren E'nin anıları bu sahneleri sadakatle canlandırdı.


Ordu geri çağrıldıktan sonra, Wenren Wu yaralarını iyileştirmesinin ardından başkente koştu ve şehrin tepesinde asılı duran sayısız kelleleri gördü.


Küçük Yin Hanjiang sessizce her şeyi izlerken o ceset yığınlarını karıştırdı, toplu mezarın içinde çığlık attı ve ağladı.


Bazıları lorduna benzeyen, bazıları ona az biraz benzeyen, bazıları ise hiç benzemeyen bu insanların hepsi bir anda yok olup gitmişti. Hayat bu kadar kolay geçip gidiyordu.


Şu anda iki yalnız figür birbirine sokulmuş ve bir ateş yakmıştı. Kelleleri vurulan suçlular mezara girmeyi hak etmezdi. Genç Wenren Wu'nun ölen tüm ailesi için tabut alacak gücü yoktu, kendisi de şu sıralar aranan bir suçluydu.


Sayısız başsız cesedi sıraya dizdi ve teker teker ateşe verdi. Küçük Yin Hanjiang yardım etmedi, sadece onu izledi.


"Ateşi sevdiğini hatırlıyorum." Wenren Yan olması muhtemel on yaşındaki son cesedi de yaktıktan sonra Wenren E Yin Hanjiang'a döndü.


Bir süre sessiz kaldıktan sonra Yin Hanjiang başını salladı. Kısık sesle şöyle dedi: "Günah işleyenleri yakmayı seviyorum, böylece bir zamanlar bu tür suçları işlemek için kullanılan bedenler karanlık gökyüzünü aydınlatmaya devam edebilir. İşe yara oldukları tek an bu bence. Ama şu anki farklı."


Wenren Ailesi kötü değildi. Hayatta olmaları gerekirdi.


"Onların yanmasını istemiyorum..." Küçük Yin Hanjiang ağzını kapatarak hıçkırıklarını bastırdı.


Wenren E onun sessiz gözyaşlarını sildi ve sessizce "Ben de." dedi.


Yin Hanjiang, Wenren E'nin Xuanyuan Tarikatının kontrolünü ele geçirdiğinde astlarına sıradan ölümlülere zarar vermelerini yasakladığını hâlâ hatırlıyordu. İtaatsizlik edenler onun ellerinde özellikle acımasız yöntemlerle öldürülüyordu.


O zamanlar Yin Hanjiang kayıtsızca şöyle demişti: "Lordum, Xuanyuan Tarikatı şeytani bir tarikattır. Aşırı baskı görürlerse isyan edebilirler."


Wenren E soğuk bir sesle, "O halde isyan eden herkes ölecek." diye cevap vermişti. "Sıradan insanlar masumdur."


O zamanlar Yin Hanjiang cahildi, sadece emirlere uymayı biliyordu. Şu anda, Wenren E'nin neyi korumak için kan ve ölümün ortasına, katliam yoluna girmeye istekli olduğunu, onun arkasında duran ve tükenmez savaş niyetini sağlayan şeyin ne olduğunu anladı.


Wenren E'nin koruduğu sıradan hayatlar, onun yenilgiyi asla kabul etmeyen iradesi haline gelmişti. O onları korudukça onlar da onu koruyordu.