Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 76: A-Wu’m

 

   Bilinç denizinde zamanın geçişi dış dünyadan tamamen farklıydı. Akış hızı Wenren E'nin anılarının derinliğiyle ilgiliydi. Takip eden on yıl geçip giderken Yin Hanjiang sanki sadece bir an yaşamış gibiydi.


   Bu dünyada bir seyirciydi; on yıllık zamanın gözünün önünden hızla geçip gitmesini izliyor, Wenren Wu'nun ismini değiştirdiğini ve devredilmiş dokuz şehrin etrafında koşturduğunu, karşısına çıkan insanları kurtarmak için elinden geleni yaptığını, gizlice gücünü arttırdığını ve bir fırsat gözlediğine şahit oluyordu.


   Aynı zamanda, imparatorluk sarayı da bu on yıl boyunca büyük bir değişim geçirmişti. Yeni bir imparator tahta çıkmış, ülke giderek zenginleşmiş ve ordunun gücü bir kez daha artmıştı. Yeni imparator kaybedilen toprakları geri alma hırsına sahipti, yeterli gücü topladığında,  savaş yakında patlak verecekti.


   Wenren Wu dokuz şehirdeki yeraltı direniş güçleriyle ittifak yapma fırsatını yakaladı ve yabancıları bir hamlede postaladı. Dövüş sanatlarındaki becerileri, birlikleri ilah gibi komuta etmesi ve dokuz şehrin halkının desteğiyle orduda yeterli gücü oluşturdu. Zamanı geldiğinde Mareşal Wenren’in yetim kalan oğlu olduğunu duyurdu. Yüzlerce insan onu desteklemek için toplandı. Onun etkisi karşısında hükûmetin Wenren Ailesi’ni aklamaktan başka çaresi kalmadı.


   On yıl boyunca gizlendikten sonra Wenren Wu nihayet bir general olarak savaşa girdi, dokuz şehri bir çırpıda geri aldı ve yabancıları kırlara geri püskürttü. Artık ortaya çıkmaya cesaret edemeyeceklerdi.


   Bu noktada yetiştirmesindeki doğal yeteneği onu simyacılık aşamasının zirvesine getirmişti.


   Wenren Wu simyacılık aşamasına girdiği çatışmalar yoluyla hızlı bir şekilde tırmanmıştı, ancak o anda kendisinin bir darboğaza ulaştığını hissetti.


   Ne kadar çok insan öldürürse öldürsün ya da ne kadar kayıp toprağı geri alırsa alsın aşamayacağı bir darboğaz. Tıpkı el kitabında belirtildiği gibi, katliam yolunda ruh yetiştirme aşamasına geçmek çok zordu.


   Bu sıralarda o şeytani yetiştirici tekrar ortaya çıktı. Bir öneride bulundu - Wenren Wu henüz ruhuna bağlı bir silah dövmemişti. Bir meteor kırlara düşmüş ve yarım aydır süren bir yangın başlatmıştı. Yabancılar otlaklarını kaybetmiş, hayvanlarının çoğu açlıktan ölmüştü. Wenren Wu meteorun içinde ilahi bir metal keşfetti ve onu ilahi ateşle döverek bir baltalı kargı haline getirdi, ancak ne yaparsa yapsın onunla birleşip kendine bağlı bir silah haline getiremedi.


   Çayır yangını yabancıların gücünü yok edince teslim olmaktan başka çareleri kalmadı, her yıl imparatorluk sarayına haraç gönderen vasal bir devlet haline geldiler.


   Yeni imparator barış görüşmeleri yaptı ve üç yıl süren savaş nihayet sona erdi. Ne var ki Wenren Wu ne olursa olsun bunu kabul edemezdi.


   Sınır kasabasının katledildiği gün, ister asker ister çoban olsun tüm yabancıları öldürmeye ant içmişti, hepsini katledecekti.


   Sarayın teslim olma müzakereleri için gönderdiği yetkili Zhongli Chu adında, Zhongli Klanı’nın dallarından birine mensuptu. O da simyacılık aşamasındaki bir yetiştiriciydi ve büyük itibar sahibiydi. Tek hamlede Wenren Wu'yu kontrol altına aldı, liderliğini bırakmaya zorladı ve onu ev hapsine aldı.


   Wenren Wu'nun yüreği öfkeyle alev aldı. Yeni dövülmüş baltalı kargısını tutarken yüzü karanlık ve acımasız görünüyordu, belli belirsiz sapma belirtileri gösteriyordu.


   Yin Hanjiang aradan on beş yıl geçmesine rağmen hâlâ küçüktü. Lordunu daha önce hiç böyle görmemişti. Endişeyle lordunun bacaklarına sarıldı, kendine gelmesini dileyip durdu ama bilinç denizine dalmış olan Wenren Wu onu hiç görmedi.


   "Cık cık cık, durumuna bakılırsa ruh yetiştirmeye geçmene imkan yok gibi." Şeytani yetiştirici geri dönmüştü. Wenren Wu'nun bu sıralarda bir ruh yetiştirmesi gerektiğini tahmin ediyor, bu yüzden sık sık sınırın etrafında dolaşıyor ve o zamanın gelmesini bekliyordu.


   "Katliam yolu gerçekten de hızlı. Sadece on yıl içinde qi toplama aşamasından simyacılığın zirvesine ulaşmak gerçekten duyulmamış bir şey. Ama son beş yılda hiç ilerleme kaydetmedin. Ah... Katliam yolunda yetiştirme yapmak diğer yöntemlere kıyasla daha rahattır - ilerlemek için sadece insanları öldürmen gerekir, ancak ne kadar çok öldürürsen kalp iblislerin o denli güçlenir ve kalp iblislerinden muzdaripken ruh yetiştirme aşamasına geçemezsin. Ruh yetiştirme aşamasının katliam yolundaki kimsenin aşamayacağı bir eşik olmasına şaşmamalı."


   Wenren Wu baltalı kargısını hızla şeytani yetiştiriciye savurarak onu alelacele geri çekilmeye zorladı. "Vay vay, öldürmeye o kadar bağımlı olmuşsun ki beni bile öldürmek istiyorsun. Şuna ne dersin? Senin için bir fikrim var. Muhtemelen bir bilince sahip olmadığı için o sihirli silahla birleşemedin. Bilinç, ya gök ve yer tarafından beslenebilir ya da içine bir ruh mühürlenmesiyle yaratılabilir. Çok sayıda savaş esiri ele geçirmedin mi? Yangınlardan kaçıp şehirlere gelen ve savaş esiri kamplarında tutulan çobanlar da var. Hepsi birlikte muhtemelen yüz bin kişiyi buluyordur.

   Onlar farklı ırklardan, aynı görüşte birleşmemize imkan yok. Onlara karşı bir garezin var ve onları insan olarak görmene gerek yok. Bir düşün; yüz bin cinayet işleyip yüz bin ruhu baltalı kargıya dönüştürdüğünde ruh yetiştirme aşamasına geçebilmen gerekmez mi? Sen ruh yetiştirmeye ulaştığında Zhongli Klanı’nın o öğrencisi sana ne yapabilir ki?

   Bir aklanma Wenren Ailesi’nin yüzden fazla canını telafi edebilir mi? Kendini kral ilan edip başkentte katliam yapabilir, saraydaki o yozlaşmış memurları ortadan kaldırabilir, imparatoru bir kukla haline getirip yönetebilirsin. Kulağa daha iyi gelmiyor mu?"


   Bu sözler sanki zehir damlatır gibi, Wenren Wu'yu yiyip bitirdi. Gece karanlığında, elinde baltalı kargısıyla mareşal konutundan ayrılarak esir kampına girdi. Bakışları, birbirine sokulmuş halde uyuyan hırpalanmış ve bitkin mahkûmların üzerinde yavaşça gezindi.


   Yabancıların yüz hatlarını ayırt etmek zordu. Wenren Wu'nun gözünde bu insanların yüzleri yavaş yavaş o gün şehri katleden yabancı askerlerle örtüşüyordu.


   "A-Wu!" Hâlâ beş altı yaşlarındaki bir çocuğun bedenine sahip olan Yin Hanjiang, onu uyandırmak umuduyla Wenren Wu'nun bacağına sarıldı.


   Ancak bu sadece bir anıydı, Yin Hanjiang'ın yaptığı her şey anlamsızdı.


   Wenren Wu silahını kaldırıp yırtık pırtık kıyafetler giyen yabancı bir savaş esirine doğrulttu. Tam saldırmak üzereyken bir çocuğun cılız sesinin "Anne, acıktım." dediğini duydu. Aklı başına geldi. Elindeki baltalı kargıya bakarken vücudu kontrolsüzce titremeye başladı.


   Ne yapıyordu?


   Yabancıların acımasız ordusunun sınır kasabasında yaptığı gibi yenilmiş askerlere, yaşlı ve zayıflara, kadınlara ve çocuklara el kaldırıyor, ruhlarını sonsuza dek bu kargıya mühürlüyordu.


   "Ay, ne düşünüyorsun yine?" dedi şeytani yetiştirici. "Neden harekete geçmiyorsun?"


   Bir zamanlar sınırda yaşayan sıradan insanları korumaya yemin etmiş, ancak şimdi düşmanlarıyla aynı türden bir cellat haline gelmişti.


   Emirleri reddedip yabancı halkları katletmekte ısrar ettiğinde Zhongli Chu ne demişti?


   "Tümgeneral Wenren, siz rakipsiz dövüş sanatlarına sahip dahi bir komutansınız. Kırlardaki tüm yaşamı tek başınıza yok edebilirsiniz ama bunun ne faydası olur ki? Yarın bahar meltemi estiğinde yeniden körpe otlar bitecek. Uçsuz bucaksız bozkırın onu yönetecek, inek ve koyun güdecek, at yetiştirecek insanlara ihtiyacı var. Siz bu insanları öldürürseniz hükûmet sürüleri güdecek insanları nereden bulacak? Yoksa siz kral olacaksınız da buraları sınır ordusu mu idare edecek? Veya sürgündeki mahkûmların koyunları gütmesini mi sağlayacaksınız? Böylece birkaç nesil sonra yeni bir düşman kabile mi ortaya çıkaracaksınız?

   Siz bir generalsiniz, düşmanı öldürmek ve ülkeyi korumak için savaşa girmek istiyorsunuz. Ancak uzun süreli askeri seferler sadece ülkenin hazinesini boşaltır, yabancılarla düşmanlık yalnızca sınırları halk için yaşanmaz hale getirmekle kalır. Sınırlarımızı gerçekten savunmanın tek yolu onları yenilgiyi kabul edene kadar dövmek, sonra onları eğitip uslulaştırmak, karşılıklı pazarlar ve ticaret açmak, onları sınırlarımız boyunca uzanan otlaklarda bir savunma hattı haline getirmektir!

   On beş yıl önce kasabanızın katledilmesinden dolayı duyduğunuz kinin hala dinmediğini söylüyorsunuz ve sizi anlıyorum. Ancak uzun vadeyi düşündüğümüzde, bu kinin burada bitmesi gerek."


   O zamanlar Wenren Wu Zhongli Chu’nun sadece saçmaladığını düşünüyordu. Ateş düştüğü yeri yakardı, o bu kinin ne kadar derin olduğunu anlamamıştı.


   Ama şimdi gökyüzünde durmuş aşağıya bakıyor, esir kampında hayvanlar gibi yaşayan esirleri izliyordu.


   Onları öldürür de silahını rafine etmek için kullanırsa ruh yetiştirme aşamasına geçebilir ve gerçekten bir ölüm tanrısı olabilirdi. Eğer onların gitmesine izin verirse asla ilerleme şansı olmayacaktı. Yanındaki şeytani yetiştirici hala onu izliyor ve altın çekirdeğini almak istiyordu.


   Wenren Wu'nun bakışları yavaşça esirlerden şeytani yetiştiriciye döndü. Kendisine Gezgin Yinsha diyen adam, "Neden bana bakıyorsun?” diye sordu. “Hedefin aşağıdaki böcekler. Buradaki çok sayıda insan var. Onları sen öldürmesen de ben ruhlarını alacağım. Savaşın ve yangının acısını yaşadıktan sonra her biri kinle doldu, silah dövmek için harika malzemeler olurlar! Onları almana izin vermek bile benim için çok zor!"


   Wenren Wu baltalı kargısını kaldırdı. Fakat esirlere doğrultmak yerine Gezgin Yinsha'ya döndü.


   "Ne yapıyorsun?" diye sordu Gezgin Yinsha.


   "Yabancılar zaten teslim oldular. Telkin edildikten sonra hanedanımızın halkı olacaklar. Bir generalin görevi sıradan insanları korumaktır. Ne savaş esirlerini öldüreceğim ne de kimsenin savaştan yararlanarak şeytani teknikler için ruhları ele geçirmesine izin vereceğim!"


   Konuşmasıyla kapkara baltalı kargısını Gezgin Yinsha'ya doğru savurdu.


   Ruh yetiştirme aşamasındaki Gezgin Yinsha sakince Wenren Wu'nun kanıyla boyanmış bir oyuncak bebek çıkardı. Bebeğin göğsüne bir iğne sapladı ve Wenren Wu göğsünde derin bir acı hissetti. Acıya katlanarak saldırmaya devam etti ancak kendisinden bir kademe daha yüksek olan şeytani yetiştiriciyi yenmesi mümkün değildi. Birkaç hamle içinde yakalandı.


   "Boş versene, on beş yılımı aylak aylak harcadım. Katliam yolu söylendiği kadar güçlü değil, yalnız laftan ibaret. En azından hâlâ altın bir çekirdeğe ve bu küskün ruhlara sahibim. Onları rafine ettikten sonra tanrı dönüşümüne geçmem müthiş olur. Bunca çaba nafile yere gitmedi." Gezgin Yinsha konuşurken Wenren Wu'nun dantianına doğru uzandı, altın çekirdeğini almak üzereydi.


   Wenren Wu'nun kanıyla boyanmış oyuncak bebek Gezgin Yinsha’nın elinde çoktan parçalara ayrılmıştı. Her bir uzvunun koparılmasıyla Wenren Wu vücudunun o kısmı üzerindeki kontrolünü kaybediyordu. Tüm vücudu güçten yoksundu artık, tek bir kasını bile oynatmaktan acizdi, sadece seyirci olabilirdi.


   Başını kaldırıp otlakların üzerindeki gökyüzünü süsleyen sayısız yıldıza baktı, gönlü buruktu. On beş yıl önce ailesini ve akrabalarını, sınır kasabasının halkını koruyamamıştı ve yine şimdi, on beş yılın ardından eski düşmanlarını, savaş esirlerini koruyamıyordu.


   Wenren Wu baltalı kargısını sıkıca kavradı ve kanı kargıya bulaştı. Bu baltalı kargı gökyüzünden düşen bir meteorun metalinden yapılmıştı, ne kadar kan damlatılırsa damlatılsın, ne kadar emilirse emilsin onu kontrolü altına alamıyor, uçmak için kullanamıyordu.


   Şu anda Wenren Wu'nun tek bir düşüncesi kalmıştı. Sınırdaki sıradan yaşamların artık Wenren Wu'ya ihtiyacı yoktu, o halde yaşamının sağlayacağı tek şey barışı korumak ve geleceği güvence altına almaktı.


   Öldür! Bu şeytani yetiştiriciyi öldür!


   Öldürme niyeti kalbinde kabardı, ancak koruma niyeti mantığını korumasını sağladı.


   Gezgin Yinsha altın çekirdeğini çıkardığı anda daha önce hiç tepki vermemiş olan baltalı kargı kımıldadı. Üzerini kaplayan kanı emdi ve altın ışık noktalarına dönüştü.


   Yedi Ölüm yıldızı parladı gökyüzünde. Yıldızın gücü kargı ışığıyla aşağı indi. Baltalı kargı yukarı doğru uçtu ve altın bir ışık geceyi yararak Gezgin Yinsha'nın kolunu kesti. Altın çekirdek Wenren Wu'nun dantianına geri döndü.


   Wenren Wu'nun cübbesi aşağı kayarak yıllarca sınırda savaşırken edindiği, vücudundaki anavatanını koruduğunun kanıtı olan yara izlerini ortaya çıkardı.


   Yıldız ışığı alçalırken Wenren Wu ruhani enerjisini dolaştırdı. Baltalı kargının yıldızların gücünü kullanarak Gezgin Yinsha ile savaşmasından faydalanarak ruh yetiştirme aşamasına geçmesi gerekiyordu.


   Rakibi alt etmenin tek yolu hayatını ortaya koymaktı.


   Şu anda kalp iblislerinden kurtulup kurtulamayacağı veya hayatta kalıp kalamayacağı artık onun için önemli değildi. İhtiyacı olan tek şey ruhunu yetiştireceği andaki güç patlamasıydı.


   Yıldızların muhteşem gücü Wenren Wu'nun yaralı bedenini iyileştirdi. Bir düşüncesiyle baltalı kargı eline geri döndü. Sebep olduğu tüm ölümler gözlerinin önünden geçti. Yine de Wenren Wu sarsılmaksızın kargıya sımsıkı sarıldı. Ruh yetiştirmesinden gelen ruhani enerjiyle baltalı kargı gökyüzüne doğru ilerledi ve Gezgin Yinsha'yı hedef aldı.


   Buz gibi ışık hüzmeleri parladı. Gün ağarmadan önceki son anda baltalı kargı Gezgin Yinsha'nın dantianını deldi. Wenren Wu gökyüzünde durmuş, sessizce aşağıdaki yere bakıyordu.


   Başının üzerinde parlayan Yedi Ölüm Yıldızı, kargıdaki altın ışık desenlerini yansıtıyordu.


   Yıldızların gücü karşısında Gezgin Yinsha'nın ruhu dağıldı. Wenren Wu'nun gözlerinin kenarlarından iki damla kanlı gözyaşı döküldü, sonuçta intikamını alamamıştı.


   Zhongli Chu yavaşça Wenren E'ye doğru yürürken saygıyla, "Tümgeneral Wenren'in dürüstlüğü şahsımı hayranlıkla dolduruyor." dedi. "Sizi buraya kadar takip ettim, aslında sizi durdurmak için kendimi feda etmek niyetindeydim, sizin intikamınızdan vazgeçip kendinizi feda ederek büyük bir erdem göstereceğinizi düşünmemiştim hiç. Bugün Tümgeneral katliamı durdurmak için savaşı kullandı, savaş manasına gelen ‘Wu' adını gerçekten hak ediyor."


   Wenren Wu, Zhongli Chu'ya baktı ve alçak bir sesle, "Bir yetiştirici olarak gücümü hükûmeti karıştırmak için kullanmam konusunda endişelenmenize gerek yok. Şu andan itibaren bu dünyada Wenren Wu yok artık. Yalnız Wenren E var."


   Savaş bir kez daha patlak verdiğinde ve felaket dünyaya salgın gibi indiğinde, Wenren E orada olacaktı.


[Wenren E’nin “E”si (厄) felaket anlamına geliyor.]


   O gece Wenren Wu, barış görüşmeleri yapılmadan bir gece önce, eski yaralarından dolayı öldü ve ölümünden sonra saray ona Kuzey Muhafaza Kralı ünvanını verdi.


   Çok geçmeden şeytani tarikatlar arasında aniden, ruh yetiştirme aşamasında olan yeni bir uzman ortaya çıktı. Sadece birkaç ay içinde halka zarar veren birkaç şeytani tarikatı yok etti. Vahşi bir havayla çevriliydi, Yedi Ölüm baltalı kargısını kullanıyordu ve kendisine Wenren E diyordu.


   Anıların sonunda Yin Hanjiang Wenren E'nin bilinç denizinden fırlatıldı. Geçmişi yeniden yaşayan Wenren E de yavaşça gözlerini açtı.


   Hâlâ Yin Hanjiang'ın bilinç denizinin içindeydi. Ona yaklaşılmasına izin vermeyen kan lekesi devasa bir ışık topuna dönüşmüştü. Wenren E içine baktı, bu aslında küçük Yin Hanjiang ile zaman geçirdiği bilinç denizinin parçalarıydı.


   Işık topu Wenren E'yi gökyüzüne taşıdı. Sonunda Yin Hanjiang'ın bilinç denizinin üzerinde asılı kaldı ve çevresindeki tüm ışığı emmeye başladı.


   Yıldızlara benzeyen ışık noktaları bir araya gelerek devasa, parlak bir güneşe dönüştü. Başlangıçta zifiri karanlık olan bilinç denizi güneşin kör edici ışığıyla kaplandı, tüm kan lekeleri ışığın altında iz bırakmadan kayboldu.


   Wenren E gülümsedi. Yin Hanjiang'ın bilincini terk etti ve gerçek dünyada yeniden ortaya çıktı.


   Yin Hanjiang gözlerini açtı ve bir an için nerede olduğunu bilemedi.


   Etrafına bakındı. Görüş alanındaki tüm Wenren E'ler teker teker kayboldu, önünde yalnızca onu en az anımsatanı kaldı.


   Hayır, onu en az anımsatan değildi. Daha önce hiç görmediği gerçek Wenren E'ydi.


   Özlem ve hürmet onun bu adamı tanrılaştırmasına, kendinden utanmasına, aralarına bir sınır çekmesine ve ondan uzaklaşmasına neden olmuştu.


   Yin Hanjiang kollarını önündeki adama doğru uzatarak ona sıkıca sarıldı. “A-Wu’m,” diye fısıldadı usulca.


   Varlığa dokunamayacak da olsa bu kişiyi kucaklamak istiyordu.


   Kolları sıkılaştığında katı bir bedenle karşılaşacağını kim bilebilirdi ki?


   Yin Hanjiang bir yana, Wenren E bile şaşırmıştı. İlahi kanı çoktan Baili Qingmiao'ya geri vermişti, o halde vücudu nasıl katı olabilirdi?


   "Yedi Ölüm baltalı kargısı nerede?" Wenren E onu bulmak için deposunu yokladı. Maddi bir bedeni olmadığı için onu vücudunun içinde saklayamamış ve bunca zamandır bir saklama alanında tutmuştu. Ama artık orada değildi.


   Yatağın yanında duran Ordu Ezen süngüsü sanki bir şeyi selamlıyormuş gibi Wenren E'nin kalbine doğru vızıldadı.


   Yin Hanjiang ve Ordu Ezen süngüsünün zihinleri birbirlerine bağlıydı. Elini lordunun göğsüne koydu. "İşte burada."


   Yedi Ölüm baltalı kargısı göksel bir meteordan dövülmüştü. O zamanlar felaketlerden sorumlu tanrıça onu kırlara yıkım getirmesi için yeryüzüne fırlatmıştı, bu sebeple metal, doğuştan tanrıçanın gücünü içeriyordu. İçindeki bu güç nedeniyle Wenren Wu onu kendisine bağlı silah olarak uyandıramamıştı ve yine bu nedenle uyandıktan sonra yıldızların gücüne hükmetmiş, Wenren E'nin kanını emmişti.


   Wenren E bilinç denizinde geçmişte olan her şeyi yeniden yaşamış ve Yedi Ölüm baltalı kargısının içindeki ilahi gücü bir kez daha uyandırmıştı. İlkel kaos bedeniyle birleşmiş ve farkında olmadan fiziksel formunu yeniden şekillendirmiş, ilahi bir beden geliştirmişti!


   Xiulian uygulamak zihni geliştirmekle ilgiliydi. Yin Hanjiang'ı tedavi ederken Wenren E kökenlerine geri dönmüş, onu xiulian yoluna sokan asıl arzularını yeniden keşfetmişti.


   Wenren E, Yin Hanjiang'ın göğsüne koyduğu elini tuttu. "Yin Hanjiang, geri döndüm."


   “Şeref verdiniz lordum.” Yin Hanjiang saygıyla konuşmuş olsa da kollarını hâlâ Wenren E'ye sarılıydı, onu bırakmak istemiyordu.


   "Tarikat Vekili Yin, rabbinin cübbesini iade edebilir mi?" dedi Wenren E alçak sesle.


   Vücudunu yeniden yoğunlaştırdıktan sonra daha önce çağırdığı kıyafetler kaybolmuştu. İkisi de ruh birliğinden yeni uyandıkları için duyguları meseleyi zamanında fark edecek kadar dinginleşmemişti. Ancak şimdi Yin Hanjiang ona sımsıkı sarıldığında Wenren E biraz garip hissetmişti.


   "Hayır!" dedi Yin Hanjiang kararlılıkla. "Lordum bunu bana bizzat kendisi verdi."


   "...Rabbin Xuanyuan Tarikatına daha yeni döndü ve astı ona kıyafet bile veremiyor mu?" dedi Wenren E gülümseyerek.


   "Evet." Yin Hanjiang Wenren E'ye baktı, yüz ifadesi çocuk haliyle aynıydı.


   Wenren E güldü ve cübbesini almaya yeltendi. Birkaç gün boyunca birbirlerine girdiler, ta ki Yin Hanjiang yorgunluktan bitkin düşüp de Wenren E’nin kollarında mutlulukla uzanana kadar.


Sonraki Bölüm


Yazar Notu:


Shu Yanyan: Sadece birkaç gün ha! Bu bilge kadının tüm öğretilerini boşuna harcadın, püü!