Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 20: "Su Bey birbirimize yakıştığımızı düşünmüyor mu?"

 

   Chen Siheng'in duruşu bu düşmanla birlikte ölmeye niyetli olduğunu ima ediyor gibiydi. Elindeki hançeri Chu Mingyun'a doğru acımasızca savururken ışık keskin bir parıltıyla yansıdı.


   Chu Mingyun arkasını döndü ve elini bastırarak onu kolayca uzağa fırlattı. Chen Siheng tüm ağırlığınca yere düştü, hançeri elinden uzağa fırladı ama ona bakmadı bile. Ayağa kalkar kalkmaz tekrar Chu Mingyun'a doğru hamle yaparak gelişigüzel bir şekilde ona doğru atıldı. Chu Mingyun'un saç bağını koparmayı başardı. Kuzgun renkli uzun saçlar bir anda omzunun her tarafına dağıldı.


   "Cık." Chu Mingyun'un sabrı tükendi ve onu yere fırlattı. Ayağını kaldırdı, kalkmak için çabalayan Chen Siheng'in omzuna bastı. Böylece daha fazla kımıldayamadı.


   "Velet, ne yapıyorsun?" Chu Mingyun'un gözleri onu süzdü.


   Chen Siheng'in gözleri kıpkırmızıydı. Kükrer gibi bir sesle "Onu öldürdün! Onu öldürdün!" dedi.


   "Ha," diye homurdandı Chu Mingyun. "Daha büyümedin bile ve şimdiden güzel bir kadının büyüsüne mi kapıldın?"


   "O beni kurtardı! Yalnız o vardı!" Chen Siheng çoktan gözyaşlarına boğulmuştu. "Büyükbabamın meslektaşları olduğunuzu, benim için meseleleri halledeceğinizi söylüyorsunuz da ailem parçalandığında neredeydiniz? Yalnız o vardı! Beni yangından yalnız o kurtardı!"


   "Ya o senin aileni parçalamasaydı seni kurtarması için yine ona ihtiyacın olur muydu?" dedi Chu Mingyun soğukça.


   "Saçma sapan konuşuyorsun!" Chen Siheng ona ters ters baktı. "İnanırdım sanki sana!"


   Su Shiyu yanına gelerek ona baktı. "Az önce seni yangından kurtaranın Jingshu Hanım olduğunu mu söyledin?"


   "Evet!"


   "Peki Kırmızı Kol Konağı’nda bize ne söylediğinizi hatırlıyor musun? "dedi Su Shiyu.


   Chen Siheng'in dili tutuldu birden.


   Su Shiyu daha sonra yavaşça, "Evden kendi başına kaçtığını ve sonra arabasının önünde bayıldığını söylemişti." dedi. Chen Siheng'e kısık gözlerle baktı ve devam etti: "Jingshu Hanım’da ters bir şeyler var, bunu sen de çok iyi biliyorsun, değil mi?"


   Chen Siheng sessiz kaldı.


   "Tüm bunları kasten görmezden geliyor ve kaçıyorsun, çünkü bunu dile getirdiğinde artık güvenebileceğin kimsenin kalmayacağından korkuyorsun. Değil mi?"


   Bu adamın sıcak ve nazik sesi her kelimesiyle nefes almak için kullandığı kendini kandırma yöntemini yerle bir ediyordu. Chen Siheng gözlerini kapattı, sanki tüm gücünü kaybetmiş gibi yere uzandı. Gözyaşları solgun yanaklarından süzülerek yere düştü.


   Chu Mingyun gözlerini indirerek ona baktı ve aniden, "Bir şey daha var; senin için meseleleri halledeceğimizi ne zaman söyledik?" dedi.


   Chen Siheng gözlerini açıp şaşkınlıkla ona baktı.


   "Velet, kaç yaşındasın sen?" diye sordu Chu Mingyun.


   "On beş."


   "On beş mi?.." Chu Mingyun hafifçe eğilerek Chen Siheng'in gözlerinin içine baktı, açık saçları dağılarak yüzünü örttü. Su Shiyu sadece gözlerini görebiliyordu. Şafak vakti gökyüzünün altında berrak ve ışıl ışıldı. Ses tonu öyle düzdü ki ne iniş vardı ne çıkış. Duygusuzca, "On beş yaşındaysan ne olmuş? Evin ve ailen parçalandığı andan itibaren artık çocukluktan çıkmışsındır. Artık birilerine bel bağlamayı düşünemezsin, sadece kendi ayaklarının üzerinde durmalısın. Ailenin kan davasının peşine sen düşmeyeceksin de birilerinin senin için yapmasını mı bekleyeceksin?"


   "...Ama ne yapabilirim ki?" dedi Chen Siheng kısık bir sesle. "Hiçbir şey bilmiyorum, herhangi biri beni kolayca öldürebilir, nasıl gidip intikam alabilirim?"


   “Amma boş kafalısın.” Chu Mingyun elini kaldırıp saçlarını arkasından karıştırdı ve soğukkanlılıkla, "Az önce beni öldürmeye çalışma aptallığın hâlâ devam etmiyor mu?" dedi.


   "...Chu Bey." Su Shiyu ağzını açmadan edemedi.


   Chu Mingyun başını çevirerek Su Shiyu'ya gülümsedi, ardından bakışlarını ayağının altındaki Chen Siheng'e dikti. "Pekâlâ, bu yarı ölü görünümünü kime sergiliyorsun? Seni Chen Xuanwen adına yetiştireceğim ama başka hiçbir şey umurumda olmayacak. Ne öğreneceğine, kimden intikam alacağına kendin karar verirsin.” Bir duraklamanın ardından, "Ama o kanı kaynayan kafanı bir daha bana saldırmak için kullanırsan bacaklarını kırarım, tamam mı?” diye ekledi.


   Çocuğun hafif asi zihniyeti nihayet Chu Mingyun tarafından harekete geçirildi, Chen Siheng ona dikkatle baktı. "Jingshu Abla’nın bana zarar vermek için beni kurtardığını söyledin, peki ya sana neden inanayım? Senin de beni kullanmaya çalışmadığını nereden bileyim?"


   Chu Mingyun kayıtsızca onu tepeden tırnağa süzdü. "Elinde kullanabileceğim ne var sanıyorsun?"


   Chen Siheng onun sözlerini duymazdan gelerek sadece dişlerini sıktı ve ısrarla sordu: "Sana neden inanayım?"

   Chu Mingyun sonunda sabrını yitirdi. "İstersen inan ister inanma. Madem bana inanmıyorsun, burada yatıp kurtların seni bulmasını bekleyebilirsin." Bunu söyledikten sonra ayağını kaldırdı, döndü ve gitti.


   Chen Siheng bir an tepki veremedi.


   Su Shiyu hafifçe gülümsemekten kendini alamadı, elini kaldırdı ve Chu Mingyun'un kolunu tutarak onu durdurdu. Başını hâlâ yerde yatan Chen Siheng'e çevirdi. "Onu tanıyor musun?"


   Chen Siheng kafasını şaşkınlıkla iki yana salladı.


   "O halde Hunları püskürten General Chu'yu tanıyor musun?"


   Chen Siheng şaşkınlıkla kafasını yukarı aşağı sallamasının yarısında donakaldı, bir şeyi fark etmiş gibi hayret içinde Chu Mingyun'un figürüne baktı.


   Su Shiyu hafifçe gülümsedi. "Seni kullanma niyetiyle evlat edinmiş olsa bile sen onu daha fazla kullanamaz mısın? Şu anda dövüş sanatlarını bilmiyorsun, öğrenmeyi planlamıyor musun?"


   Chen Siheng ayağa kalktı ve tereddütle ikisine baktı. "Ama açıkça umursamadığını söyledi..."


   Su Shiyu'nun gülümsemesi genişledi. "Bence onu kızdırabilirsen bir geri dönüş alabilirsin."


   "Su Bey..." Chu Mingyun ona karmaşık bir ifadeyle baktı.


   "Ama o..."


   "Az önce bacaklarını kırmadı ya?" Su Shiyu güldü. "Gelmiyor musun?"


   Chen Siheng yürümekte tereddüt etti.


   Su Shiyu gökyüzüne baktı ve hafifçe iç çekti. "Yakında ikimizin de katılması gereken bir sabah divanı var. Daha fazla gecikirsen gerçekten hiç şansın kalmayacak."


   Chen Siheng aceleyle peşinden gitti ve Chu Mingyun'un profiline tedirginlikle baktı. "Chu..."


   Chu Mingyun ona umursamaz bir bakış attıktan sonra bakışlarını genişçe gülümseyen Su Shiyu'nun üzerinde gezdirdi ve oradan uzaklaştı.


***


   Nihayetinde Chu Mingyun Chen Siheng'i şehrin dışında sakin bir eve yerleştirdi. Kendisi de aceleyle saçlarını bağlayıp kıyafetlerini değiştirdikten sonra saraya girdi.


   Saray ocağından güzel kokular yayılıyor, ötleğenler durmaksızın cıvıldıyordu. Saray kulesinde sabah çanı binleri kaldırıyor, binlerce memur yeşim merdivenlerdeki sancaklar altında toplanıyordu.


   Sonsuz Mutluluk Yolu soruşturma için mühürlenmişti ancak Chu Mingyun ve Su Shiyu’nun şüphelendiği üçüncü tarafın izine henüz rastlanmamıştı. Chen Siheng'in davası sadece ikisi tarafından biliniyordu. Bu nedenle Ceza Nazırlığı’ndan Nazır Lu Shi, yeraltı kumarhanesi davasının ele alınışını saray salonunda imparatora rapor etmek için uygun kişiydi. Bu davadaki tek şüpheli nokta binanın zengin ve müreffeh olmasına rağmen para saklayacak bir kasanın bulunmamasıydı.


   Li Yanzhen dinledikten sonra alışılagelmiş olarak çabalarına iltifat ederek takdir gösterdi. Ardından yavaşça araştırmaya devam edebileceklerini söyledi.


   Davaya nasıl bakılırsa bakılsın sıradan bir dava gibi görünüyordu, sadece birkaç kişi davanın altında yatan gerçekleri biliyordu.



   Sabah divanı sona erdikten sonra Chu Mingyun saray salonundan dışarı çıktı. Xu Yin aceleyle onu takip etti ve saygıyla seslendi: "Chu Bey." 


   "Hm." Chu Mingyun ona baktı. "Bir sorun mu var?"


   "Ee..." Xu Yin dudak büktü. "Önemli bir şey değil. Eniğim sürekli etrafta dolaşıp sorun çıkarıyor. Bu naçiz memur bu sefer böyle bir yere gideceğini ve hatta suçlanıp hapsedileceğini hiç düşünmemişti..."


   Chu Mingyun sessizce onun sözlerini bitirmesini bekledi.


   "Her ne kadar birkaç gün içinde serbest bırakılabilecek olsa da bu naçiz memurun sadece küçüklüğünden beri zorluk görmemiş bir oğlu var. Ayrıca ihtiyar annem torununu çok sevdiği için dün gece bu konuyu duyduktan sonra bütün gece gözünü bile kırpamadı..." Xu Yin uzun uzun konuştuktan ve Chu Mingyun'un kayıtsız ifadesini gördükten sonra nihayet konuya girdi: "Chu Bey’in de Sonsuz Mutluluk Yolu davasına çok katkıda bulunduğunu duydum. Bu naçiz memur şahsınızdan bir istisna yapmasını ve o günahsız oğlumun daha erken serbest bırakılmasının mümkün olup olmadığına bakmasını rica ediyor."


   Chu Mingyun aniden güldü ve "Oğlunuz beni altına almak istediğini söyledi, bundan haberiniz var mı?" dedi.


   Xu Yin'in yüzü aniden değişti. Korku içinde, ona bakmaya cesaret edemeyerek kekeledi. "Bu... bu gerçekten... bu naçiz memur gelecekte kesinlikle ona dersini verecek. Yine de şahsınızın yüce gönüllülük göstereceğini umuyorum."


   Chu Mingyun alay edercesine güldü ve soğukça, "Bu kadar korkmanıza gerek yok. Sadece bu tek kelime için onu öldürecek değilim.." dedi. Bir süre durakladıktan sonra gülümsemesi yavaşça genişledi. "Ama kitaplarda da yazmıyor mu, çocuk dizginsiz yetişiyorsa bu babanın kabahatidir."


   Xu Yin telaşlandı. "Evet. Şahsınızın söylediği doğru. Bu naçiz memur eğitim konusunda yetersizdi..."


   "Bundan bahsetmiyorum." dedi Chu Mingyun yavaşça. Bir adım öne çıkıp doğruca ona baktı. "Kendi aranızda benim hakkımda nasıl konuştuğunuzu pek önemsemesem de biraz düzgün davranmak daha iyidir. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir adamım sonuçta. Sizce de öyle değil mi?" Son heceyi belli belirsiz bir eğlenceyle hafifçe uzattı. Xu Yin'in sırtı anında soğuk terlerle sırılsıklam oldu, cevap vermeye cesaret edemedi.


   Chu Mingyun daha sonra bakışlarını çevirerek uzaklaştı. Onların bu konuşması sırasında Su Shiyu yan taraftan birkaç adım uzaklaşmıştı bile. Chu Mingyun ona yetişmeye çalışırken seslendi. "Su Bey."


   "Su Bey?" Sesini hafifçe yükselterek arka arkaya iki kez seslendiyse de Su Shiyu ilerlemeye devam etti.


   Chu Mingyun kaşlarını hafifçe kaldırdı ve ses tonunu uzattı. "Can parem~"


   Su Shiyu arkasını döndü, biraz çaresizce ona baktı ve "Chu Bey’in ihtiyacı olan bir şey mi var?" diye sordu.


   "Chen Siheng'le olan mesele yüzünden sizinle tartışmaya bile girmedim, neden beni hâlâ kendinizden uzak tutuyorsunuz?" Chu Mingyun onu takip ederek onunla omuz omuza dışarı çıktı. "Dün gece olanlardan sonra aramızda dostane bir ilişki olduğu düşünülemez mi?”


   Birlikte bir genelevde gezinmek ve bir kumarhaneyi kapatmak, dostane ilişkiler kurmanın ötesinde bir şeydi.


   Su Shiyu belli belirsiz gülümsedi, "Chu Bey, ne söylemek istiyorsunuz?" 


   "Neden güzel bir sohbet edip geçmiş hakkında konuşmuyor ve birbirimize içimizi açmıyoruz?" Chu Mingyun kısa bir süre düşündü. "Su Bey birbirimize yakıştığımızı düşünmüyor mu?"


   "..." Su Shiyu, "Dün gece boyunca gözünüzü bile kırmadınız. Chu Bey evine dönüp dinlense daha iyi olur." dedi.


Sonraki Bölüm


   Yazar Notu:


   Su Shiyu: "Yıkan da yat artık."