Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 22: Fakat çulluk ve istiridyenin kavgasından balıkçının kazançlı çıkmasına izin vermek gerçekten de akıllıca olmaz.

 

   Yaprakların sararmasıyla kazlar artık yol alır güneye. Havalar serinler, sonbahar işler dağa taşa; gökler ve yerlere ilmek ilmek dokunur ıssızlığı. Birkaç gündür gri ve kasvetliydi gökyüzü. İnsanların başlarının üzerinde, kalplerine baskı yapıyordu.


   Changan’ın hem içinde hem de dışında herkes diken üstündeydi.


   You Fufeng'den Zheng Wan evinde öldürüldüğünden beri birkaç ay içinde Jingji'nin çeşitli bölgelerinde dört yetkili daha merhamet görmeden ölerek tüm siyaseti sarstı. Soruşturma ve suç mahalleri arasındaki karşılaştırmalardan sonra bu beş cinayetin benzer taktiklerle işlendiği, buna karşın yerlerin birbirinden çok uzak olduğu tespit edildi. Bu da temelde cinayetlerin organize bir şekilde işlendiğini gösteriyordu. Bu sonuç, Li Yanzhen'in artık yerinde duramayacağı anlamına geliyordu.


   Yetkililerin öldürülmesi başlı başına imparatorun otoritesini küçümseyen bir eylemdi. Üstelik tüm bunlar başkente komşu bölgelerde art arda gerçekleşmişti. Bu Changan için açık bir tehditti; imparatorun gücüne karşı bariz bir meydan okumaydı.


   Changan’ın giriş ve çıkış kontrol noktaları daha da sıkı hale getirilirken şehir devriye taburu denetimleri artırdı. Çayevleri dedikodu ve tartışmalarla dolup taşıyor, namı olan hemen herkes hakkında hayra alamet olmayan tahminler yürütülüyordu. Dahası, sıradaki kurbanın kim olacağı üzerine gizlice bahis oynayan meraklı Melahatler bile vardı.


   Dava Ceza Nazırı aracılığıyla Teftiş Ofisi’ne aktarıldı. İmparator Li Yanzhen başmüfettişin davayı bizzat soruşturmasını, tüm tarafların hataya mahal vermeden iş birliği yaparak yardımcı olmasını emretti. 


   Teftiş Ofisi geceler boyunca aydınlık kaldı, şüpheliler ile kanıtlar sürekli olarak yerlerinden alınıp getirildi. Ofisteki hem büyük hem de küçük memurların başlarını kaşımaya dahi vakitleri yoktu. Birkaç gün sonra nihayet bir gelişme olmasıyla hemen başmüfettişe rapor ettiler.


   İmparatorluk fermanından sorumlu Su Shiyu, rapora kabaca bir göz attı. Onlara nazikçe gülümsedi ve "Hepiniz birkaç gündür çok sıkı çalışıyorsunuz. Bu soruşturma alelacele yürütülemez. Yarın izin günü, sizlerden konutlarınıza dönmenizi ve iyice dinlenmenizi rica ediyorum."


   Teftiş Ofisi’nin tüm memurları bir anda şaşkına döndü, ne yapacaklarını bilemez halde birbirlerine baktılar. Hükûmet erkânından soylu ailelere, pamuk giyen halktan kimselere kadar herkesin gözü şu günlerde başmüfettişin üzerindeydi. Bunun gecikmeye yer verilemeyecek bir mesele olduğu açıktı. Fermanın varlığından bahsetmeye bile gerek yoktu. Kim ayrılmaya cesaret edebilirdi ki?


   Daha sonra başmüfettişlerinin gerçekten ayrıldığını fark ettiler.


***


   Su Shiyu çalışma odasında kendi kendine go oynuyordu. Taşları rahat rahat vuruyordu. Gözleri tüm dikkatiyle tahtanın desenlerine dikilmişti.


   "Genç efendi!" Su Bai aceleyle kapıyı iterek içeri girdi.


   Su Shiyu dalgın dalgın ona baktı ve "Kapıyı çalmayı yine unuttun." dedi.


   "Hehe, bu sefer unuttuğumdan değil, babam burada yok diye." Su Bai yaklaştı. "Genç efendi, bugün Teftiş Ofisi’ne gerçekten gitmeyecek misiniz? Daha çok zaman bile geçmedi ama şimdiden birkaç yetkili buraya adamlarını gönderdi."


   "Ne demeleri için adam göndermişler?"


   "Genel olarak hepsi burada mısınız diye soruyor ve sonra meselenin aciliyetinden bahsediyor. İzin günü olduğu için gitmiyorsanız bile onlara iyi kötü bir fikir vermenizi istiyorlar, diğer türlü Teftiş Ofisi soruşturmaya nasıl devam edeceğini bilemeyecekmiş."


   Su Shiyu'nun bakışları oyun tahtasındaydı. Parmaklarının arasında kristal parlaklığında, pürüzsüz beyaz bir taş tutuyordu. Derin düşüncelere dalmış, tek kelime etmiyordu.


   "...Genç efendi?" Su Bai sesini belli belirsiz yükseltti.


   "Duyuyorum." Su Shiyu sonunda ağzını açtı. Taşı yerleştirdikten sonra başını kaldırmadı. Başka bir siyah taş aldı ve tahtayı inceledi. "İfadelerini ve kanıtları gördüm, mevcut ipuçlarının hepsi başkomutanı işaret ediyor. Araştırmak isteselerdi iki üç gün içinde hallederlerdi. Nasıl ilerleyeceklerini bilmediklerinden değil, sadece benim iznim olmadan körlemesine davranmaya cesaret edemiyorlar. Bunca endişe neden?"


   "O halde genç efendi neden emri vermiyor!" Su Bai farkında olmadan heyecanla iki adım öne çıktı. "Başkomutan Chu'nun bu denli büyük bir koz vermesi nadir görülen bir şey!"


   "O değil." dedi Su Shiyu kayıtsızca.


   "Ha?" Su Bai afallamıştı.


   "Biraz daha sessiz ol. O kadar gürültücüsün ki taşı az önce nereye koyduğumu unuttum." Su Shiyu başını kaldırarak Su Bai'ye bir bakış attı.


   Su Bai hemen çenesini kapatıp uzanarak oyun tahtasını işaret etti.


   Su Shiyu siyah taşı bıraktı ve devam etti: "Daxia'mızın ilk imparatoru zamanından beri sivil makamlara askerî makamlara kıyasla daha fazla ağırlık verildiğini sen de biliyorsun. Hunların gerçekleştirdiği iki ayaklanmanın ardından askeri gücümüz zaten zayıflamıştı. Majestelerinin tahta çıkışından bu yana birçok afet yaşandı, halk yerinden edildi. Başkomutan Chu gibi nadir askerî yeteneğe sahip biri bir yana, olağanüstü savaş yeteneklerine sahip çok az insan var. Nazır Chen Xuanwen onu son derece çok takdir edip övüyordu. Babasının vefatından sonra hanedanlıkta onunla kıyaslanabilecek bir general görülmedi. Geçtiğimiz üç yıl içinde konumu giderek daha istikrarlı hale geldi ve şu anda başkomutanlık görevini üstlenmiş durumda. Şu anda en iyi dönemini yaşıyor, Jingji yetkilileri çoğunlukla ona yaranmak istiyor. Mevcut vaziyeti gayet iyiyken neden insanları öldürmekle uğraşsın ki? Kamuoyunda yaratacağı panik bir yana, ateşi üzerine çekmesi de kolay olur. Ortada gerçekten bir neden yok, elde edeceği sıfır.

   Böylesine bariz bir öldürme çılgınlığı açıkça mahkemenin dikkatini çekmeyi amaçlıyor. Ayrıca Başkomutan Chu'nun olaya karıştığını gösteren kanıtlar çok dikkat çekici. Bu onun yapacağı bir hata değil, sanki birileri bizi kasıtlı olarak yönlendiriyor gibi." Durakladı. "Dahası onu uzun yıllardır tanıyorum, kanıt olarak sunulan mektuptaki kadar normal ifadeler kullandığını hiç görmedim."


   "Genç efendi, perde arkasında kanıtları yerleştiren birileri olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?" Bunu söyler söylemez Su Bai şüpheyle şöyle demekten kendini alamadı: "Bu mantıklı değil ki. Şu anda başkentteki güç ikiye bölünmüş durumda ve sorumlu biz değiliz. Chu Partisi’nde bir iç çatışma olabilir mi?"


   "Başkentte sadece iki parti olsa da Changan'ın dışında sayısız aç kurt var. Müdahale etmek için içeri giren biri olmadığını nereden biliyorsun?" Su Shiyu yüzünü kaldırdı, Su Bai'ye bir gülümseme sergiledi ve sonra bakışlarını tekrar ondan uzaklaştırdı. "Sadece o grubun neden birden Başkomutan Chu'yu hedef aldığını hâlâ anlayamıyorum."


   "Belki de Başkomutan Chu'nun karakteri gerçekten rezil olduğu içindir." diye bir tahmin yürüttü Su Bai.


   Su Shiyu ellerini oyundan çekerek kısık bir sesle, "Dardaki insanlara yardım eli uzatmak, minnetini göstermeyi bilmek rezillik denecek işler değil.” dedi.


   Su Bai tam olarak duyamadı. "Ne dediniz genç efendi?"


   Ancak Su Shiyu önceki konudan devam etti: "Bu davada pek çok şüpheli nokta var, bu yüzden başlangıç noktasından itibaren şahsen araştırmayı planlıyorum. Ne de olsa Başkomutan Chu uzun yıllardır orduya komuta ediyor, kaç askerin onun soyadının Li mi yoksa Chu mu olduğunu ayırt edebileceği şüpheli. Aceleye getirilerek idam edilirse korkarım ki bu orduya huzursuzluk getirecektir. Ayrıca sarayda onun yerine general olabilecek çok az adam kaldı. Eğer sınırlardaki ülkeler bu fırsatı değerlendirirse..." Konuşması aniden durdu. Dudaklarında aniden bir gülümseme belirdi. Kelimenin tadını çıkarmak istercesine tekrarladı: “Sınırdakiler…”


   Su Bai hâlâ şaşkındı. Su Shiyu ayağa kalkıp onunla yüz yüze gelerek talimat verdi: "Teftiş Ofisi’ndeki tüm kanıtları saklayın, benim iznim olmadan kimse onları kurcalamasın. Ofisteki memurlara işleri her zamanki gibi yapmalarını, şimdilik bu davayla ilgili bir şey yapmalarına gerek olmadığını söyleyin."


   "Baş üstüne." Su Bai tekrar tekrar başını salladı. "Başka?"


   "Arabayı hazırlayın." Su Shiyu oyun tahtasını kenara çekti, cübbesinin kollarını düzeltti ve dışarı çıktı. "Başkomutanlık konutuna bir ziyarette bulunacağım. O kişiden pek hoşlanmasam da sınırdaki o adamların yerine onun kalmasını tercih ederim."

  

***


   Su Shiyu'nun ani ziyareti Chu Mingyun'u biraz şaşırtmıştı. Karşı tarafın uzattığı mektubu aldıktan sonra aldığında ifadesi durgunlaştı.


   Su Shiyu mektubun içeriğini okumasını bekledikten sonra, "Chu Bey’in söylemek istediği bir şey var mı?" diye sordu. 


   Chu Mingyun mektubu dikkatle inceledi. "Bu kelimeler bir etki yaratmak için nafile yere çırpınıyor. Ruhtan yoksun. Benim yazdıklarımın güzelliğiyle kıyas bile edilemez.


   "...Başka bir fikriniz yok mu?"


   "Bana inanmıyorsanız siz bakasınız diye bir randevu mektubu yazayım mı?” dedi Chu Mingyun ciddiyetle.


   "...Anladığım kadarıyla Chu Bey takdirimi kazanmak için bir özür mektubu yazma niyetinde." dedi Su Shiyu. "Bir açıklama yapmayı düşünmüyor musunuz?"


   "Gereksiz yere neden zahmet çekeyim?" Chu Mingyun gülümseyerek mektubu küçük masanın üzerine bıraktı. "Su Bey kanıtları getirip bana göstermişken hâlâ özür dileme zahmetine girmemi mi istiyorsunuz?"


   Su Shiyu gülümsedi. "Chu Bey gerçekten de bilge bir adam. Bu cinayetler sizin işiniz olmadığına göre Teftiş Ofisi de elbette ulusun temel direklerinden birini mağdur edemez..."


   "Su Bey," diye araya girdi Chu Mingyun soğukkanlılıkla. "Bana ulusun direği derken kendinizi biraz samimiyetsiz hissetmiyor musunuz?"


   Su Shiyu kendini çok iyi tanıyan Chu Mingyun'a bir bakış attı ve kayıtsızca devam etti: "Niyetim benimle birlikte suç mahallerine giderek detaylı bir araştırma yapmanız ve atlanan bir şey olup olmadığına bakmanız, böylece üzerinizdeki şüphenin giderilmesine yardımcı olmanız. Chu Bey’in bir itirazı yoksa bundan sonra majestelerinden talimat istemek için saraya gideceğim.”


   "İşleri hemencecik hallediveriyorsunuz." Chu Mingyun kayıtsız bir ifadeyle, "Su Bey’in benim için bu kadar uğraşmasının karşılığını nasıl ödeyebilirim ki?" dedi. Durakladı ve yüzünde bir gülümsemeyle Su Shiyu'ya baktı. "Size borcumu bedenimle ödememi ister misiniz?"


   "Bu onura layık olamam." Su Shiyu nezaketle gülümsedi, bir an durakladı ve "Ama eğer Chu Bey gerçekten minnettarsa lütfen bundan sonra alaylarınızı azaltın." dedi.


   "Yaa?" Chu Mingyun'un kaşları hafifçe kalktı ve alçakgönüllülükle sordu: "Her nedense alay ettiğim gelmiyor aklıma hiç. Örnek verebilir misiniz?”


   "...Chu Bey.”


   “Buyurun.”


   "Ben gideyim."


   "Sizi yolculayayım." Chu Mingyun ayağa kalktı ve gülümseyerek onu takip etti.


   İkisi koridordan geçerek dışarı çıktı. Koridoru kaplayan Çin parasol ağaçlarının yaprakları sessizce dökülürken ikisi de uzun bir süre suskun kaldı. Chu Mingyun'un yüzündeki gülümseme yavaş yavaş soldu, gözlerindeki ışıltı birkaç kez yanıp söndükten sonra aniden Su Shiyu'ya yan yan baktı. "Bu cinayet davası ciddi olsa bile durumu tam kapsamıyla anlamak için oraya bizzat gitmenize gerek yok, değil mi?"


   "Öyle ama yine de kendim teyit etmek istiyorum." dedi Su Shiyu.


   "Her şeyi kendileri yapan insanların aslında başkalarına güvenemediklerini duymuştum." dedi Chu Mingyun gülerek. "Su Bey oldukça temkinli. Geçmişte acı verici bir deneyim yaşamış olabilir misiniz?"


   Su Shiyu'nun yüzü hiç değişmedi. Sakince, "Chu Bey bunu neden soruyor?" dedi.


   Chu Mingyun başını çevirip ona baktı. "Laf olsun diye sordum. Olur da üzücü geçmişinizi hatırlamanızı sağlarsam sizi memnun edebilmek için bu durumdan faydalanabilirim.” 


   Su Shiyu hafifçe gülümsedi. "İlginize teşekkür ederim." diyerek gözlerini indirdi. "Oldukça iyiyim."



   Su Shiyu'yu yolcu ettikten sonra çalışma odasına döndüğünde Qin Zhao'nun kanıt olarak sunulan mektubu ciddiyetle incelediğini gördü Chu Mingyun. Kollarını kavuşturdu ve kitap rafına yaslanarak sordu: "Görebildiğin bir şey var mı?”


   “Biri sana komplo kuruyor." Qin Zhao başını kaldırıp ona doğru baktı. "Yine mi o güç?"


   Chu Mingyun elinin tersiyle kitaplıktan birkaç kitapçık çıkardı ve bunları tek tek masanın üzerine fırlatırken okudu: “You Fufeng’den Zheng Wan, Duyang Yargıcı Chen Mu, Hedong Valisi Jiang Zheng...."


   Kitapçıklar masanın üzerine dağınık bir şekilde yayılmıştı, öldürülen beş yetkilinin hepsi içlerinde yer alıyordu. 


   Chu Mingyun dudağını büktü. "Su Shiyu az önce bir arama yapsaydı korkarım şimdiye kadar hapse atılmış olurdum ve bunlar da kanıt olurdu."


   "Yani bunlar bizim için kasten mi bırakıldı?" diye sordu Qin Zhao.


   "Bronz mührü zorla aldım. Bunu nasıl öngörebilirler?" Chu Mingyun sırıttı. "Efendi Mu’nun ölmeyecek kadar şanslı olup olmadığını ya da arkasında başka biri olup olmadığını da bilmiyorum. Bunu öngördüklerini söylemektense olaylardan sonra bilginin bizim tarafımızdan kullanılmasını istemediklerini, bu yüzden öldürerek ortalığı temizlediklerini ve sonra da suçu benim üzerime atarak beni dezavantajlı duruma düşürdüklerini söylemek daha doğru olur. Ah, ne yazık ki…" Tembelce iç çekti, eğilerek kitapçıklardan birini aldı ve ikiye böldü. "Bu sefer Su Shiyu bile bana yardım etmek için geldi."


   Ancak Su Shiyu'nun kendi niyetleri olsa gerekti. Sadık bir memurun masumiyetini korumak için adalet aramak ikisine de uygun değildi. Dahası, Chu Mingyun nasıl sadık bir tebaa olarak görülebilirdi hah! Duyması bile insanı kahkahalara boğabilirdi. Su Shiyu'nun kendisinden kurtulma fırsatını neden değerlendirmediğini bilmese de, durum nihayetinde onun yararına olduğu için Chu Mingyun derinlerine inmeye zahmet etmeyecekti.


   Yine de derinlere inmekten kendini alamayan biri vardı.


   Xuanshi Salonu’nda Su Shiyu'nun raporunu dinledikten sonra Li Yanzhen karmaşık bakışlarla ona uzun uzun baktı ve dürüstçe, "Zâtım anlamıyor." dedi.


   "Majestelerinin içi rahat olsun. Bendeniz her ne kadar bu vakanın failinin Başkomutan Chu olduğuna inanmıyor da olsa sonuçta kendisi bir şüpheli. Bendeniz kendisinden bu kez sadece bir tedbir olarak soruşturmaya katılmasını istedi, başka bir niyetim yok."


   "Kıymetli nazırım fazla düşünüyor, zâtım senden şüphelenmiyor. Sadece gerçekten anlamıyorum. Nazırım Su zâtıma sevgili tebaam Chu'ya karşı dikkatli olmamı hatırlatırdı açıkçası. Onun düşüncelerinin saf olmadığını ve iktidarım için bir tehdit oluşturabileceğini söylerdin. Şimdi böyle büyük bir fırsat varken kıymetli nazırım Su neden ona yol veriyor?"


   Su Shiyu, "Bendeniz bu sözleri söylemişti, evet." dedi. “Fakat çulluk ve istiridyenin kavgasından balıkçının kazançlı çıkmasına izin vermek gerçekten de akıllıca olmaz."


   Li Yanzhen'in kafası daha da karıştı. "Kıymetli nazırımın sınırdaki kargaşa hakkında söylediklerini anlıyorum ancak bu açıdan bakarsak tebaam Chu'ya el sürmek mümkün değil. O halde onunla nasıl başa çıkılabilir?"


   "Bu dönemde Daxia'mızın güçlü generali çok az. Başkomutan Chu gözden çıkarılamaz, şimdilik bastırabiliriz sadece. Ulusumuzun yetenekli bir general yetiştireceği günü bekleyebiliriz, o zaman hızla ortadan kaldırılabilir."


   "Öyle diyorsun demesine ancak bu yıllar boyunca herkes tebaam Chu'nun gücünün gün geçtikçe arttığını görebiliyor..."


   ...O günü bekleyebilir miyiz? Li Yanzhen tekrarlayan tereddütleriyle birlikte soruyu yuttu.


   Başkomutanlık makamı askeri işlerden sorumlu olsa da orduyu harekete geçirmek için yine imparatordan izin almaları gerekecekti. Tek başlarına hiçbir askeri güce sahip olmayacaklardı. Fakat Chu Mingyun altı yıldır sarayın içindeydi. Harbiye Nazırlığı sadece ona itaat etmekle  kalmıyor, askerler bile ona daha sadakat duyuyordu. Li Yanzhen zaman zaman oymacılık, kaligrafi ve ressamlık gibi dikkatini dağıtan işleri bir kenara bırakıyor, askeri gücün tam olarak kimin elinde olduğunu anlayamadığını fark ediyordu.


   Su Shiyu bir süre düşündükten sonra ağzını açtı. "Aslında majestelerinin çok fazla endişelenmesine gerek yok." Bakışları kararırken yavaşça devam etti: "Bendenizce Başkomutan Chu'nun kibri ile yerine uymayan saygısız karakteri onun kilit noktalarıdır. Halihazırda bu sayede birçok husustan sıyrılarak sorunsuzca yükseklere tırmandı. Ancak kesinlikle zirveye vardığında bu durum onun dipsiz uçurumlara düşmesine de neden olacaktır."