Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 23: Görüldüğü üzere dünya işleri gerçekten de kararsız ve öngörülemezdi.

 

   Davayı araştıracaklarsa ilk soruşturma doğal olarak ilk kurban olan You Fufeng'den Zheng Wan olacaktı.


   Changan Fufeng’den çok uzakta değildi. Chu Mingyun ve Su Shiyu gösterişten hazzeden insanlar değillerdi ve yanlarında getirecekleri ağır yükleri de yoktu, bu yüzden altlarındaki memurlara saray görevlerini yerine getirme konusunda basit talimatlar verdikten sonra günlük kıyafetlerini giydiler ve at sırtında rahat rahat şehirden ayrıldılar. Çok hızlı yol aldılar, akan nehirlerden, çorak tepelerden geçtiler ve gece çökerken bir hanın silüetini gördüler. Muhtemelen ertesi gün Fufeng’e girebilirlerdi.

   

   Güz Ortası idi, gurbetçiler memleketlerine yol almıştı. Han ışıl ışıl aydınlanmıştı, sohbet sesleri ortalığı canlandırıyordu. Uşak masalar arasında mekik dokumakla meşguldü, ikisinin işletmeye girdiğini görünce aceleyle onları karşılamaya gitti. Geceyi handa geçirmeyi planladıklarını duyan uşak omuzlarındaki terli havluyla alnını sildi. Biraz kaygılıydı. "Kıymetli misafirlerimiz, bugün burada çok sayıda kişinin kaldığını siz de görüyorsunuz, sadece bir odamız kaldı..." Bakışları Chu Mingyun ve Su Shiyu arasında gidip geldi ve sordu: "Bu oda oldukça büyük. Kıymetli misafirlerimiz erkek olduğuna göre sakıncası yoksa... biraz sıkışabilir misiniz?"


   İnsan evinden ayrıldığında hanlarda boş yer olmamasına hazırlıklı olmalıydı. Dışarıda kamp yapsalar bile bütün gece o suratla yüzleşmek zorunda kalacaklarına göre, gerçekten başka seçenek var mıydı?


   Misafir odası baştan aşağı döşeliydi. Chu Mingyun ile Su Shiyu bir süre yatağa baktılar, sonunda konuşarak sessizliği bozan Chu Mingyun oldu. "Sorun değil, bu gece yerde uyuyabilirim."


   Su Shiyu hafifçe kaşlarını çattı. "Bana bir kadına davranacağınız gibi davranmanıza gerek yok. İkimiz eşit statüdeyiz. Yerde uyumanıza izin vermem ne kadar münasip olur?"


   Chu Mingyun masaya oturup bir fincan çay koydu. Göz ucuyla baktı ve yarım yamalak bir gülümseme sergiledi. "Başmüfettiş yüzlerce memuru takip ediyor ama onları yataklarına kadar takip etmeniz gerektiğini hiç duymamıştım. Bu tür önemsiz bir şeyi ben söylemediğim sürece kim bilebilir ki?”


   Su Shiyu ona yan yan baktı. "Görgü kuralları öyledir ki kimse bilmeyecek de olsa sınırların ihlal edilmemesi gerekir.”


   "...Neden sözlerinizin altında bir anlam yattığını seziyorum?" diye karşılık verdi görgü kuralları konusunda her zaman umursamaz davranmış olan Chu Mingyun.


   "Öyle mi?"


   "Evet."


   "..." Su Shiyu ona baktı ve belli belirsiz gülümsedi: "Chu Bey fazla düşünüyor." Bir süre durakladıktan sonra ekledi: "Görgü kuralları ne olursa olsun, Chu Bey şu anda bir şüpheli. Bu gece başka bir cinayet işlenirse ve ben yanınızda tanıklık etmezsem korkarım üstesinden gelmeniz zor olacak."


   Parmak uçlarıyla ahşap masaya hafifçe vuran Chu Mingyun çenesini kaldırarak kıkırdadı. "Yaa? Yani gecenin bir yarısı kaçıp gitmemden mi endişeleniyorsunuz?" Su Shiyu'ya bakan gözleri derinleşirken sesi hafifçe durakladı ve alçak bir tonda yavaşça “Peki ya gecenin bir yarısı size bir şey yapmamdan endişelenmiyor musunuz?" dedi.


   "Chu Bey gerçekten de başkalarının merhametine kalacağımı düşünüyormuş." Su Shiyu güldü.


   Chu Mingyun bakışlarını çevirerek masumane bir sesle ellerini iki yana açtı. "Kötü şöhretimin farkında olup da Su Bey’i töhmet altında bırakmaktan korktuğumdan değil mi? Size karşı bu kadar düşünceli davranıyorum ve siz bunu takdir etmiyorsunuz."


   Su Shiyu başını salladı ve odanın kirişlerine bakarak hafifçe gülümsedi. "Madem ki Chu Bey’in niyeti iyi, reddetmem kabalık olur. Ancak korkarım ki gece çay içmek için uyandığımda yanlışlıkla üzerinize basmamam için Chu Bey’i iç tarafta uyuması için rahatsız etmem gerekecek."


   "...Su Bey’in gecenin bir yarısı çay içmeye kalkmak gibi bir alışkanlığı mı var?"


   Su Shiyu gülümseyerek ona baktı. "Daha önce yoktu ama kim bilir belki bu gece olur."


   "..." Chu Mingyun yelpazesini bir hamleyle açarak yüzünü kapattı. Yakasını kavrayarak hafifçe iç çekti. "Su Bey’in bu gece benimle yatmak konusunda bu kadar ısrarcı olmasını beklemiyordum. O halde mecbur kendimi size teslim edeceğim."


   "..." Su Shiyu, "Akşam yemeği için aşağıya inelim." dedi.


   Alt kattaki konuklar geldikleri zamankinden biraz daha seyrekti, artık o kadar gürültülü değillerdi. Uşak tüm siparişleri esneyerek servis ediyordu. Handa bir süre sadece fincan sesleri duyuldu.


   Chu Mingyun'un aklına aniden bir şey geldi, çayını yudumladı ve "Bu arada, You Fufeng'in yerine geçen Su Xing'in sizinle ne gibi bir ilişkisi var?" diye sordu.


   "Amcam o.” dedi Su Shiyu.


   "Öz amcanız mı?"


   "Evet," dedi Su Shiyu. "Babam en büyükleri, sonra amcam geliyor ve A-Yue'nin annesi en küçükleri."


   "Ama neden o zamanlar Su Xing'i hiçbir açıklama yapmadan başkentten uzaklaştırmanın babanız Su Xing'in fikri olduğunu hatırlıyorum?” diye sordu Chu Mingyun.


   "Sahiden öyle." dedi Su Shiyu derin bir düşünceyle. “Ama nedenini hâlâ tam olarak bilmiyorum, sadece babamla amcamın bazı anlaşmazlıklar yaşadığını biliyorum. Ondan sonra amcam çok uzaklarda, Zhenjiang'da kaldı ve bu yıllar boyunca nadiren görüştük. Annem ve babam hastalık nedeniyle vefat ettiğinde gelemedi, sadece halamdan kendi adına bir mektup götürmesini istedi."


   Chu Mingyun başkalarının ailevi meseleleri hakkında yorum yapmaktan hoşlanmıyordu, başını salladı ve daha fazla konuşmadı.


   Gece karanlığı çöktüğünde han tamamen sessizleşti. Chu Mingyun ile Su Shiyu uzun süre yatağın yanında sessizce durdular, her ikisi de kımıldamıyordu.


   Her ne kadar aynı yatakta yatma kararı alınmış ve buna hazırlanmış olsalar da iş gerçekten bu noktaya geldiğinde yine de garip hissediyorlardı. Uzun süre sessiz ve suskun kalan Chu Mingyun sonunda bir kez daha ağzını açarak yatağı işaret etti. "Su Bey, sizce… nasıl yerleşmeliyiz?"


   Su Shiyu bakışlarını çevirdi ve mümkün olduğunca kayıtsız kalarak konuştu: "Geçmişte nasıl başkalarıyla bir yatağa sıkışıp kaldıysanız şimdi de aynısını yapacağız. Neden bu kadar önemsiyorsunuz ki?"


   "Ama ben geçmişte sadece kadınlarla yattım." dedi Chu Mingyun gülerek. "Genellikle benim kucağıma sokulurlardı. Yani Su Bey, siz de..." Cümlesini tamamlamadı, kaşlarını hafifçe kaldırarak manidar bir gülümsemeyle Su Shiyu'ya baktı.


   "..." Su Shiyu ona derin derin baktı, sonra bakışlarını çevirip içini çekti. Elini kaldırarak havadan bir çizgi çekti. "Ben her zaman erken kalkarım, siz içeride yatın."


   Chu Mingyun onaylayarak mırıldandı, hiç itirazı yoktu.


   Yıllardır birbirlerine zıt düşmüşlerdi ve uzun yıllar boyunca birkaç kelimeden fazlasını konuşmamışlardı. Şimdi ise aynı odada tokalarını çıkarıyor, saçlarını salıyor, kemerlerini çözüyor ve cübbelerini gevşetiyorlardı. Görüldüğü üzere dünya işleri gerçekten de kararsız ve öngörülemezdi.


   Ancak elleri dış cübbeyi çıkarmaya uzandığında, bir şekilde bir sonraki adıma geçemediler. Chu Mingyun ve Su Shiyu sessizce birbirlerine baktılar, lambayı söndürdüler ve giysileriyle birlikte uzandılar. Tarifsiz bir gariplik tüm odayı sarmıştı.


   Chu Mingyun için derin bir uykuya dalmak her zaman zor olmuştu ve şimdi yanında başka bir adam daha vardı. Ne kadar zaman geçtiği meçhulken zihni hâlâ uyanıktı. Biraz gergin yatan Chu Mingyun Su Shiyu'yu rahatsız etmemeye çalışarak sessizce kalktı. Fakat hareket ettiğinde aniden hafif bir koku aldı.


   Burnuna gelen hafif ve yumuşak koku, tıpkı geceleri sessizce açan çiçekler gibiydi. Bir an düşündüğünde bunun yatıştırıcı tütsü olduğunu fark etti. Chu Mingyun Su Shiyu'ya doğru biraz daha eğildi. Gerçekten de koku daha da belirginleşmişti. Ruhu dinginleşti, zihni yatıştı. Gecenin serinliğinde, insanı yavaşça karanlığın içine çeken kalıcı bir sıcaklıktı bu.


   Chu Mingyun koluyla yan yatarak arkasına yaslandı, gözleri tabii olarak Su Shiyu'nun yüzüne kaydı.


   Ay ışığı binanın üzerine ağır ağır düşüyor, süslü kapı çerçevesinden içeri sızıyor; gümüşi beyaz bir tabaka yatağın başucuna kırağı gibi düşüyordu. Su Shiyu yanında gözleri kapalı yatıyor, sakince nefes alıyor, kirpikleri ay ışığıyla hafifçe renklenerek yüzünde küçük bir gölge oluşturuyordu; çehresinde daha önce hiç görmediği bir nezaket ve huzur vardı.


   Dalmış bir halde Su Shiyu'ya baktı ve aniden elini sessizce kaldırarak parmaklarını sert bir kavisle büküp yavaşça Su Shiyu'nun boynuna doğru uzandı.


   Bu adamı kimseye fark ettirmeden sessizce öldürmek için mükemmel bir fırsattı. İnsanlar onun da diğer beş adam gibi suikasta uğradığını düşündükleri sürece bunun bir önemi olmayacaktı. Önemi olmayacaktı, her halükarda şu anda burada yatıyordu, tamamen savunmasızdı…


   Tamamen savunmasız mı?


   Chu Mingyun'un eli durakladı, Su Shiyu'nun boynunu boğmasına sadece birkaç santim kalmıştı.


   Su Shiyu'nun soluklanışı, tepkisinde en ufak bir değişiklik olmadan istikrarını korudu. Chu Mingyun gözlerini hafifçe kıstı, dudağının bir köşesi hafifçe yukarı doğru çekildi. Parmaklarını gevşetti ve açıktaki alnına düşürerek dağınık saçlarından birkaç teli yüzünün yanından çekti. Chu Mingyun elini çekerek bir süre onu inceledikten sonra yuvarlandı ve uyumak için gözlerini kapattı.


   Su Shiyu ancak onun tarafında başka bir hareket olmadığında gözlerini açtı. Elini kaldırıp kendi alnına bastırdı ve şaşkınlıkla Chu Mingyun'a yan gözle baktı.


   Ertesi gün uyandığında Chu Mingyun’un yanı gerçekten de boşalmıştı. Chu Mingyun bir süre şaşkınlık içinde kaldı ve her nasılsa dün geceki uykusunun fena olmadığını fark etti -bunun yanındaki yatıştırıcı tütsünün sayesinde olup olmadığını bilmiyordu. Rahatça, usul usul kalktı. Su Shiyu’yu bulmak için aşağı indi ile birlikte yemek yedikten sonra hiç durmaksızın yola devam ettiler.


   Son birkaç gündür sonbahar havası açık ve ferahlatıcıydı. Gökyüzü masmaviydi ancak hava biraz soğuktu. Nihayet öğleden hemen önce Fufeng’e vardılar. Şehre girdikleri haberini aldıktan sonra You Fufeng’den Su Xing onları konağın önünde karşılamaları için insanlar getirdi. Uzaktan Su Shiyu'yu gördüğünde sırıtarak hızla yanına yürüdü.


   Su Shiyu atından indi, Su Xing'e dönerek selam verdi ve gülümsedi: "Amca."


   "Heheh, güzel." Su Xing onun omzunu sıvazladı, kaşları aniden çatıldı. "Yu, yavrum, seni yıllardır görmüyordum, nasıl bu kadar kilo verdin?"


  "Muhtemelen ara sıra meşgul olduğum içindir, ama gerçekten kilo verdiğimi sanmıyorum." Su Shiyu yan tarafını işaret etti. "Bu Başkomutan Chu Mingyun, bu sefer benimle birlikte davayı araştırmaya geldi. Amcam onu daha önce birkaç kez görmüş olsa gerek."


   Su Xing ona doğru baktı ve ılımla selamladı.


   Birileri çoktan atların dizginlerini almışlardı. Yamendekiler onları iç avludaki konuta götürdü. Su Xing Su Shiyu’yu yavaşça iki adım geri çekerek konuya döndü. "Kendine nasıl bakacağını bilmiyorsan bir şey değil, ama amcan Zhenjiang'daki insanların senin yanında sana bakacak birinin hiç olmadığını söylediğini duyuyor."


   Changan'daki arkadaşları ve akrabalarıyla ne zaman bir araya gelse ve hal hatır sorsalar, hep onun henüz evlenmediğinden bahsederlerdi.


   Su Shiyu gülümsedi. “Amcamın endişelendirerek zahmet veriyorum. Ben…”


   "Şu tavırları takınma bana.” diye onun sözünü kesti Su Xing. "Senin durumunda, bir kadın arayacak olsan Changan'daki tüm kadınlar senin seçimine bağlı olacaktır. Bana karşı dürüst ol, gerçekten ne düşünüyorsun?"


   Su Shiyu içini çekti. "Hanedanlığın durumu henüz istikrara kavuşmadı. Yeğeniniz dikkatini dağıtmaya cesaret edemez. Ayrıca bir ailem olmazsa yükten kurtulabilirim, sonuçta kendi başıma hareket etmek..."


   "Saçmalık!"


   "..." Su Shiyu sessiz kaldı.


   "Ancak bir aile kurduğunda huzura kavuşursun." Su Xing bakır altına dönüşmemişçesine bir hayal kırıklığı içindeydi. "Yu, yavrum, sen aynı kuşaktaki kuzenlerinden daha büyüksün. Fakat şimdi herkesin üç dört çocuğu varken senin sadece bir pozisyonun var."


   Su Shiyu bir an sessiz kaldı ve Chu Mingyun'un sırtına bakarak onun endişesini yatıştırmak amacıyla şöyle dedi: "Amcam neden bu kadar endişeleniyor ki? Başkentte böyle olan tek kişi ben değilim. Başkomutan Chu da yüksek rütbeli biri ve onun da henüz bir varisi yok. "


   Su Xing Chu Mingyun'un nasıl bir karaktere sahip olduğunu uzun zamandır duymuştu. Bunu duyunca ona küçümseyerek baktı. "Ahlakî doğasına bakılırsa soyunun kuruması çok tabii.”


   "..." Önde yürümekte olan Chu Mingyun her şeyi duyduğunu belli ederek durakladı. Telaşsızca arkasını döndü, gülümseyen gözleriyle Su Shiyu'ya baktı ve usulca konuştu. "Neden bu kadar yavaş yürüyorsunuz? Dün gece sizi yorduğum için mi? Gelip sizi taşımamı ister misiniz?"


   İkisi hariç, orada bulunan herkesin yüzünde bir anda yıldırım çarpmış gibi bir ifade belirdi.


   Su Shiyu geniş bir gülümsemeyle ona baktı. "Chu Bey."


   Chu Mingyun ona gülümsedi ve tamamen huzuruna kavuşmuş hâlde ilerlemek üzere geri döndü.


   Su Shiyu yüzünü şok olmuş Su Xing'e çevirdi ve çaresizce, "Sadece şaka yapıyor.” dedi. “Lütfen bunu ciddiye almayın amca."

 

   "Sen... o..." Su Xing'in eli işaret ederken titriyordu, konuşamıyordu.


   Su Shiyu, Su Xing'in bakışlarıyla karşılaştı ve kesin bir ifadeyle, "Amcama göre bana mı yoksa ona mı inanılmalı?” dedi.


   "...Ah." Su Xing zorlukla kendine geldi. Bir an için daha önce söylemek istediklerini unuttu, ağzını birkaç kez açtıktan sonra, "Boş ver.” dedi. “Daha fazla dırdır etmeyeceğim. Sen de dikkatli ol. Bu sefer göreve geldiğimde Jinling'den geçerken halanı gördüm. Senin yas döneminin üzerinden neredeyse bir yıl geçtiğini söyledi. Du Yue de Changan'da olduğu için, eğer daha fazla gecikirsen ipleri bizzat eline alacak ve oğlunu  görmeye gelecekmiş."


   Su Shiyu şaşakaldı. "Halam gerçekten böyle mi söyledi?"


   Su Xing gülümseyerek ona baktı. "Kelimesi kelimesine halanın sözleri. O yüzden kendin düşün."


   Su Shiyu başını salladı, gözleri derinleşti.