Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 24: Chu Bey, korktuğunuzu söylemeyin bana sakın!

 

   Kısa bir istirahatin ardından Chu Mingyun ve Su Shiyu ilk kurban Zheng Wan'ın evine doğru yola çıktılar.


   You Fufeng’in eski yetkilisi Zheng Wan öleli bir aydan fazla olmuş, cesedi çoktan toprağa verilmişti. Ancak evindeki herkes hala bembeyaz ipekler içindeydi. Beyaz perdeler indirilmemiş, avluda kokulu mumlar ve tütsüler tütüyordu. Yas kıyafetleri içindeki bir kadın hizmetçisinden destek alarak onları karşılamak için dışarı çıktı. Saçlarına beyaz bir çiçek toka takmıştı. Yüzü bitkin bir haldeydi, tüm vücudu o kadar solgundu ki görülen tek renk ağlamaktan kızarmış gözlerindeydi.


   Teselli edici birkaç söz söyledikten sonra doğrudan olayın meydana geldiği avluya götürüldüler. Hükûmet daha önce olay yerini incelemeye gelmişti ve çoktan bir cenaze töreni düzenlenmişti, bu nedenle buradaki eşyaların çoğu olay anındaki gibi değildi. Sadece avlunun taş levhaları üzerinde yıkanmayla temizlenemeyen silik kan lekeleri kalmıştı -yaşanan her şeyin sessiz bir anısıydı bu.


   Su Shiyu masanın önünde durup uzun süre baktıktan sonra birkaç belge alarak düşüncelere daldı. Chu Mingyun bakışlarını çevirdi. Avluda tuhaf bir şey göremeyince dönüp Zheng Hanım’a doğru yürüdü.


   Zheng Wan'ın gözü açık ölmesi aklında hâlâ canlılığını koruyordu, bu avlu Zheng Hanım’ın kalbinde bir yara haline gelmişti. Oraya bir daha adım atmak istemiyordu, bu yüzden de onları avlunun dışında bekliyordu.


   "Zheng Hanım." diye seslendi Chu Mingyun. "Kocanızın gecenin geç vakitlerinde öldürüldüğü söyleniyor. Yatağına dönüp uyumak yerine neden burada kalmıştı?"


   "Ofiste hâlâ bazı resmi belgeler vardı, bu yüzden kocam onları incelemek üzere çalışma odasına getirmişti." diyerek yavaşça cevapladı Zheng Hanım.


   "Zheng Wan bunu sık sık yapar mıydı?"


   "Pek sık değil." dedi ve bir süre düşündükten sonra, "Yeni gelen bazı önemli resmi belgeler olduğunda kocam onları yavaşça okumak için eve getirmeye alışkındır."


   "Yani katil sizin evinizin hizmetkârlarından biri değilse beyefendiyi tanıyan biridir." Arkasından nazik bir ses geldi, Su Shiyu kararlı adımlarla yürüdü.


   Chu Mingyun ona bakıp hafifçe gülümsedi. "Su Bey’in bulduğu bir şey mi var?"

 

   "Aslında işe yarar bir ipucu bulamadım." dedi Su Shiyu. "Chu Bey’in az önce sorduğu soru aklıma getirdi.”


   "...Başmüfettiş, neden böyle söylüyorsunuz?" Zheng Hanım gözleri parlayarak Su Shiyu'ya baktı.


   Su Shiyu belli belirsiz gülümsedi. "Bu sadece benim tahminim ama aşağı yukarı doğru olmalı. Bu avluda muhafızların cesetlerinin olması katilin becerisinin kimseye fark ettirmeyecek kadar iyi olmadığı anlamına geliyor. Yine de diğer avlulardaki hiç kimse burada bir şey olduğunun farkında değildi. Hatta hanımefendi, siz bile Zheng Bey'in öldürüldüğünü ancak ertesi sabah öğrendiniz. Buna bakılırsa, katil doğrudan buraya girmiş gibi görünüyor."


   Zheng Hanım kaşlarını çattı, anlam veremeyerek ona baktı. "Beyefendinin tüm bu söylediklerinin az önce bahsedilen katilin kimliğiyle ne ilgisi var?"


   Chu Mingyun çoktan anlamıştı. "Demek istediği; karşı taraf Zheng Wan'ın burada resmi belgeleri inceleme alışkanlığı olduğunu biliyor olmalı, üstelik konutunuzun düzeninden de haberdardı, bu yüzden onu hemen bulabildi, yani tanımadığı biri olamazdı." Durakladı ve başını Su Shiyu’ya çevirdi. “Ayrıca o gece Zheng Wan’ın elinde aciliyeti olan belgeler olduğunu da biliyor olmalı.”


   Su Shiyu başını salladı, tam ağzını açacaktı ki Zheng Hanım’ın sesinin titreyerek, "Bu nasıl olabilir?.." dediğini duydu.


   Ona biraz şaşkınlıkla baktılar.


   "Bu nasıl... olabilir..." Zheng Hanım’ın parmakları kollarını sıkıca büktü, bunu kabul edemedi. "Kocam nazik bir insandı. Bu konuttaki hizmetçilerin hiçbirine hiçbir zaman haksızlık etmedik ve hepsi bize uzun yıllardır hizmet ediyor. Olaydan sonra kimse ayrılmadı, hatta muhasebecinin ailesindeki küçük hizmetçi kız bile beni teselli etmeye geldi... Nasıl katil olabilirler!"


   "Zheng Hanım..."


   "Eğer tanıdık biriyse..." Gözlerinde yaşlar belirdi, vücudu hafifçe titredi ve yanındaki hizmetçi aceleyle ona uzandı. Acıyla başını eğdi. Zheng Hanım derin bir nefes alarak onlara baktı. Kafası karışmıştı. Neredeyse sorgulayan bir tonla, "Bizimle tanış biriydi madem, neden sırtımızdan bıçaklamak istedi?" diye sordu.


   Chu Mingyun ve Su Shiyu'nun cevap olarak söyleyecek hiçbir şeyleri yoktu.


   Bunun üzerine Zheng Hanım başını çevirerek yüzünü kapattı ve sessizce hıçkırarak ağlamaya başladı.

  


   Konağa döndükten kısa bir süre sonra Su Xing gelip soruşturmanın durumunu sordu. Su Şiyu gülümseyerek hâlâ bir ilerleme olmadığını söylemekle yetindi. Su Xing'in ifadesinden hâlâ söyleyecek bir şeyleri olduğunu anlayınca, "Başka bir şey mi var amca?" diye sordu.


   Su Xing arkasına baktığında sicil memuru anlayarak bir adım öne çıktı. "Efendilere raporum: Bugün şehri terk eden insanların arasında şüpheli davranışları olan birisini yakaladık. Daha yeni sorguya çektik ve Zheng Bey'i öldürenin kendisi olduğunu itiraf etti..."


   Chu Mingyun alay etmekten kendini alamadı. "Bu kadar uzun zamandır aramanıza rağmen bir ipucu bulamamışken şimdi onu yakalamanız sadece kısa bir süre mi aldı?"


   "Belki de siz efendilerin geldiğini görmüş ve vicdan azabına daha fazla katlanamamıştır." dedi memur. "Her neyse, efendiler gidip bir göz atmak ister mi?"


   Su Shiyu bir an ona baktı ve usulca güldü. "Olur."


  

   Hapishane kandillerle aydınlatılmıştı. Gardiyanlar kenara çekilerek onları selamlıyorlardı. Hücredeki orta yaşlı adam uyukluyordu, dağınık saçlarının altından hafif şişkin şakakları belli belirsiz görünüyordu. Her iki yanındaki kalın avuçları becerisinin sığ olmadığını gösteriyordu. Onu nasıl yakaladıkları muamma.


   Adam sesle irkilerek sersemlemiş ve kafası karışmış bir halde gözlerini açtı. Gelenleri gördüğünde çabucak kendine geldi, yüzünde dehşete kapılmış bir ifade belirdi. Kimsenin bir şey söylemesini beklemeden adam aniden diz çöktü, demir zincirler çekilirken gürültüyle çınladı. Büyük bir korkuyla Chu Mingyun'a, "Efendim... Efendim beni bağışlayın!" dedi.


   Chu Mingyun anlamayarak ona baktı. "Bana mı diyorsun?"


   "Bu... bu astınız yüzüne gözüne bulaştırdı... ama..." Adam başını kaldırdı ve hızla Chu Mingyun'a baktı, saman gibi titriyordu. "Efendiye yüce gönüllülük göstermesi için yalvarıyorum!"


   Tüm gardiyanların anında nefesi kesildi. Hep birlikte Chu Mingyun'a baktılar.


   Su Shiyu düşünceli düşünceli izledi. Hiçbir şey söylemedi.


   Chu Mingyun başını eğip bir süre adama baktıktan sonra aniden başını sallayarak güldü. "Beni de kendinle birlikte düşürmek istiyorsun ama daha doğru düzgün bir şey bile söylemedin, astlarım arasında senin kadar çirkin biri yok."


   Adamın nutku tutuldu.


   Su Xing anlaşılması zor bir ifadeyle Chu Mingyun'a baktı, sonra Su Shiyu'ya dönerek, "Yu, yeğenim, bir şey sormayacak mısın?" dedi.


   Su Shiyu silikçe gülümseyerek, "Madem Chu Bey’den merhamet dileniyor, o halde bırakalım sorguyu Chu Bey üstlensin." dedi.


   Bunu duyan adam telaşla Su Shiyu'ya baktı ve durmaksızın yalvardı: "Sayın başmüfettiş! Bu köylü ciddi bir suç işledi ve kendisini ölü belliyor... Fakat, fakat karım ve çocuğum masum, onları kurtarması için sayın başmüfettişe yalvarıyorum."


   Bu sözler oldukça derin bir anlam taşıyordu. Su Shiyu ona ciddi gözlerle baktı, yalnızca tek kelime etmeden gülümsedi.


   Chu Mingyun Su Shiyu'ya şöyle bir baktıktan sonra tekrar adama döndü. "Tamam, bağırmayı kes. Konuş, Zheng Wan öldürüleli çok uzun zaman oldu, daha önce Fufeng’den kaçmamışken neden bugün ortaya çıktın?"


   Adam doğrudan Chu Mingyun'a baktı, yüzü biçimini kaybetmişti. "Ben sadece emirlere göre hareket ettim. Efendim bunu kendisini şüphelerden arındırmak için soruyorken ben kendimi nasıl açıklayabilirim ki?"


   "Heh." dedi Chu Mingyun soğuk bir sesle. "Benim astım olduğunu ve benim emirlerim doğrultusunda hareket ettiğini iddia ediyorsun. Ya şimdi beni neden ısırıyorsun?"


   Adam onun bakışlarından kaçınarak başını eğdi. "Efendimin dediği gibi, ben her an atılabilecek bir piyondan başka bir şey değilim, nasıl sizin astınız olarak kabul edilebilirim? Aslında bakarsak bu sadece karımın ve çocuklarımın hayatta kalmasına izin verip veremeyeceğinizi görmek için bir mücadele."


   "Karına ve çocuklarına ne olmuş?" diye gülerek sordu.


   "Maalesef bunu efendim benden daha iyi bilir..."


   Chu Mingyun gözlerini hafifçe kıstı, ilerlemek üzereydi ki aniden birisi kolundan tuttu. Başını çevirip baktığında Su Shiyu ona hafifçe gülümsedi. "Ruh halinin dengesizliğine bakılırsa muhtemelen ondan hiçbir şey öğrenemeyeceğiz. Sorgulamanın aceleye getirilmesine gerek yok. Ayrıca Chu Bey bugün çok yorulmuştur. Neden şimdilik dinlenmek için geri dönmüyorsunuz?"


   Chu Mingyun kaşlarını çatarak Su Shiyu'nun yüzünü inceledi, ardından başını başka yöne çevirip mırıldanarak üstünkörü bir yanıt verdi.


   Bu gelişme gerçekten heyecan vericiydi. Hapishane hücresinden çıktıktan sonra gardiyanlar nihayet bir araya gelebilmiş ve hiç çekinmeden hep bir ağızdan konuşmaya başlamışlardı. Hücrenin dışında, sicil memuru ve yanındakilerin ifadeleri de oldukça tuhaftı.


   Su Xing, Su Shiyu'yu tekrar çekiştirmekten kendini alamayarak fısıldadı. "Yu, yavrum, şu anki duruma bakarsak..."


   Ancak Su Shiyu onun sözünü kesti -ki bu nadir bir durumdu. Ses tonu hâlâ nezaket ve sükunetini koruyordu: "İnsanların zengin ve güçlü kişilere iftira atmak için karşılığı olmayan sözler kullanması alışılmadık bir durum değil. Ayrıca cinayeti işleyenin o adam olduğundan emin olmak için henüz bir kanıt yok. Amca, erkenden bir sonuca varmamalısınız."


   Chu Mingyun onun önünde bir başına yürüyordu. Bu adamın sözleri insanların kafasını karıştırsa da Su Shiyu'nun kendisinden şüphelenmesini sağlayamayacağını iyice anlamıştı. Su Shiyu'nun ona güvenmesinden değil, Su Shiyu’nun daima kendi yargılarına inanmasındandı. Dış etkenler onu kolayca sarsamazdı.


   Chu Mingyun dönüp ona bir baktı. Duygudan yoksun, kısık bir kahkaha attı.


***

 

   Onlar gittikten sonra hapishanedeki adam tekrar köşeye yaslanıp uykuya daldı. Bilinmez bir süre geçtikten sonra aniden ayak sesleri duymasıyla sersemledi. Gözlerini kaldırır kaldırmaz beyaz cübbeli genç bir adamın yaklaştığını ve arkasına dönerek gardiyanlara bir işaret yaptığını gördü. Gardiyanlar aceleyle başlarını salladı ve hepsi geri çekilerek hapishanede ikisini baş başa bıraktı.


   Su Shiyu ancak o zaman başını çevirip ona baktı. "Seni rahatsız edeceğim."


   "Sayın başmüfettiş..."


   "Burada sadece ikimiz varız, bu yüzden birilerinin duyması konusunda endişelenmene gerek yok. Eğer bu meseleyi çözmene yardım etmemi samimiyetle istiyorsan gerçeği itiraf etmelisin."


   Adamın dağınık saçlarının arasına gizlenmiş gözleri hafifçe titredi. Yine de sözleri değişmedi. "Bu köylünün söylediklerinin her kelimesi doğruydu, sayın başmüfettişi kandırmaya cüret edemem!"


   Su Shiyu başını salladı. "Görünüşüne bakılırsa yeteneklerin fena olmamalı. Nasıl böyle kolayca tutuklanıp hapsedilebildin?"


   Adam rahatlamış hissederek baklayı çıkardı. "Sayın başmüfettiş sezgileri kuvvetli biri. Bu köylünün daha önce söylediği gibi, yaptığım her şey karımın ve çocuklarımın birilerinin elinde olması ve itaatsizlik etmeye cesaret edemememden kaynaklanıyor." Ağzını açtı ve suçun nasıl işlendiğini, birkaç gün içinde şehirde aldığı emirlerden şehirden ayrılırken tutuklandığı duruma kadar olan süreci anlattı. Açıklamasında en ufak bir boşluk yoktu.


   Su Shiyu onu sessizce dinledi, bir süre düşündü ve aniden şöyle dedi: "Sözlerin arasında birçok kez karından ve çocuklarından bahsettiğini duydum, sanırım onlar için gerçekten çok endişeleniyor olmalısın."


   Adam tereddütle ona baktı ve bir an durakladıktan sonra fısıldadı: "Evet, onlar sağ salim güvende olduğu sürece benim yaşayıp yaşamamamın bir önemi yok."


   "Bana birini hatırlatıyorsun." Su Shiyu usulca gülümsedi. "Önceki Bayındırlık Nazırı Tan Jing'i tanıyor musun?"


   Adam başını salladı.


   "Sana çok benziyor, karısını korumaya kararlı ve bunun için her şeyini verir. Onu sorguladığımda bana yalanlar söylemişti." Su Shiyu adamın aniden değişen yüzünü görmemiş gibi devam etti. "Başka birinin ona bir şey vaat etmiş olabileceğini tahmin ettim ve düşününce onu kontrol etmek için kullanılabilecek tek şeyin karısı olması gerektiğini fark ettim. Ama sonuçta yasalara göre Tan Jing'in kellesi vuruldu ve evindeki masum karısı da hemen ardından vahşice öldürüldü, sonuçta karısını koruyamadı."


   Adamın vücudundan bir titreme geçti ve Su Shiyu'nun görüş alanından kaçmak için başını eğdi. "Sözlerinizi anlamıyorum sayın başmüfettiş. Nerem ona benziyor benim? Bu köylü size davanın gerçeklerini zaten dürüstçe anlattı. Ben size ne zaman yalan söyledim? Beni gerçekten gözünüzde büyütmüşsünüz, ben nasıl böyle bir cesarete sahip olabilirim ki..." 


   "Aklımın almadığı bir nokta var." Su Shiyu sessizce adama baktı. "Seni tehdit etmek için aileni alıkoymuşlarken neden sen öldükten sonra karşı tarafın senin için onlara bir yuva sağlayacağını düşünüyorsun?"


   Adam soğuk terler dökerek donakaldı. Aniden başını kaldırarak ona baktı. "Sayın başmüfettiş…"


   "Umarım senin şansın onunkinden daha iyi olur." Su Shiyu ona hafifçe gülümsedi ve dışarı çıkmak için döndü.


  "Efendim! Efendim!" Adam aniden panikledi ve onu yakalamak istercesine ileri atıldı. Çekiştirmesiyle zincirler şangırdadı. Sesi değişmiş gibiydi. "Bekleyin efendim! Size yalvarırım, yalvarırım gitmeyin!"


   Su Shiyu adımlarını durdurarak dönüp ona baktı. Adam dizlerinin üzerine çökmüş, tüm yüzü kederle kaplanmıştı.


***

  

   Chu Mingyun az çok sinirlenmişti, hapishanede o adam tarafından ısrarla çukura çekildikten sonra bu durum daha da kendini göstermişti. Mizacı en başından beri iyi değildi zaten. Su Shiyu'yla akıl oyunları oynamak ve birbirlerini taciz etmek sorun değildi ama diğer insanlara karşı gerçekten hiç sabrı yoktu.


   Su Shiyu onun keyfinin yerinde olmadığının farkında mıydı bilinmez. Takip eden iki gün boyunca Su Shiyu her nasılsa ne sorgulamak için hapishaneye ne de araştırmak için Zheng Wan'ın evine gitti. Bunun yerine Zheng Wan'ın ölümü nedeniyle biriken resmi belgeleri incelemesine yardımcı olması için Chu Mingyun'u Fufeng Konağı’na sürükledi. Bu yüzden Chu Mingyun daha da sinirliydi.


   Su Shiyu gece vakti elinde birkaç kitapla odasının kapısını çaldığında Chu Mingyun bir kolunu kapı çerçevesine dayadı ve tamamen bıkkın bir halde, "Su Bey, eğer uykuma eşlik etmek için burada değilseniz lütfen geri dönün." dedi.


   Su Shiyu kitapları gözlerinin önüne getirdi. Bunlar resmi belgeler değil, askeri strateji kitaplarıydı, "Uyumanıza gerek yok. Korkarım bu gece olaylı geçecek. Siz ve ben odanızda bekleyeceğiz."


   Chu Mingyun kaşlarını hafifçe kaldırdı, kolunu çekerek onu odaya aldı. "Ne olayı?"


   "Tam olarak ne olacağını bilmiyorum." Su Shiyu elindekileri masanın üzerine koydu. "Ama amcama Fufeng’den ayrılıp başka bir yerde araştırma yapmasını söyledim. Yani bu gece harekete geçmezlerse başka şansları kalmayacak."


   "Onlar mı?" Chu Mingyun onun karşısına oturdu. "Bir şey mi biliyorsunuz?"


   “Sadece bir tahmin.” dedi Su Shiyu gülümseyerek. "Organize suçlar için her zaman birilerinin gönderilmesi gerekir. Geçtiğimiz iki gün içinde beş yetkilinin sırayla öldükleri yer ve zamanı karşılaştırdım. Eğer üst akıl buradaysa bu zamanlamanın mükemmel bir şekilde uyuşacağını fark ettim."


   "Yani ikimizi yem olarak kullanmayı mı planlıyorsunuz?"


   Su Shiyu ona baktı, gözleri mum ışığında mürekkep gibi parlıyordu. Üstelik biraz da alayla, "Chu Bey, korktuğunuzu söylemeyin bana sakın!" dedi. Nazik sesi sonlara doğru hafifçe dalgalandı, dinlemesi gerçekten hoş olan dikkatsiz bir kahkahayı gizliyor gibiydi.


   Onun bu tavrı Chu Mingyun'un hafifçe afallamasına sebep oldu. Dudakları kıvrılarak bir gülümseme sergiledi ve "Asıl siz korktuğunuz için odama kadar koşmadınız mı?" dedi.


   Su Shiyu başını sallayarak sessizce güldü. "Buraya işleri kolaylaştırmak için geldim. Chu Bey yanlış anlamış."

 

   "Neden kendinizi açıklamaya zorluyorsunuz?" dedi Chu Mingyun geniş bir gülümsemeyle. "Derinizin inceliği benden sizi korumamı rica etmemi zorlaştırıyor mu?"


   Su Shiyu bir süre suskun kalarak ona baktıktan sonra aniden, "Doğru ya, uzun zamandır size sormak istediğim bir şey vardı.” dedi.


   "Hm?"


   "Chu Bey’in derisi oldukça kalın, sizi sıcaklatmıyor mu?" diye ciddiyetle sordu ona Su Shiyu.


   "..." Chu Mingyun ciddiyetle cevap verdi: "Dokunup bakmaya ne dersiniz?"


   Su Shiyu sessizce bir askeri kitap alıp uzatarak konuşmayı sonlandırdı.


   Chu Mingyun gözlerini indirip kitabın adına baktı. "Bunu okumuştum. Başka verin."