Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 25: Gerçekten o zamandan beri benden şüphelenmeye mi başladın?

 


   Vakit gece yarısına yaklaşırken saçaklardan aniden ayak sesleri gelmeye başladı. Sessiz sonbahar gecesinde daha bir açıktı. Fakat bir an bile duraksamadan farklı bir yöne doğru uzaklaştı.


   Chu Mingyun ve Su Shiyu birbirlerine baktılar, kapıyı açtılar ve peşine düştüler.


   Sadece birkaç adım atmışlardı ki başka bir avludan gelen bir gürültü duydular; aşağı inip etrafa baktıklarında buranın Su Xing'in evi olduğunu gördüler. Avludaki muhafızlar hiçliğe karışmıştı. Pencereden bakınca evin içindeki dağınıklığı görebiliyorlardı, Bir kavganın sonucu gibiydi.


   Chu Mingyun Su Shiyu'yu sıvazladı. "İşte orada."


   Bir insan figürü köşeden hızla geçip uzak bir yerdeki devlet dairelerine yöneldi. Yol boyu onu takip ettiler. Gecenin karanlığında gözlerinin önünde yarı açık bir demir kapı belirdi, bu hükûmet ofisindeki su hapishanesiydi. You Fufeng’in eski yetkilisi Zheng Wan yumuşak yürekliydi; burayı bir kenara bırakıp kilitlemiş, uzun yıllardır kullanılmamıştı. Ancak şimdi su hapishanesinin demir zinciri kırılmış ve yere serilmişti. Kapının içindeki karanlıktan esen soğuk rüzgâr yüzlerine vurduğunda onları ürpertiyordu.


   Ellerinde olmadan durakladılar ve o anda içeriden Su Xing'in boğuk sesi geldi. Su Shiyu kaşlarını hafifçe çattı, Chu Mingyun'un bileğini tutarak kapıdan içeri girip taş basamaklardan aşağı indi.


   Chu Mingyun şaşkınlıkla Su Shiyu'nun eline baktı, ancak bir süre sonra Sonsuz Mutluluk Yolu’nun girişinde gelişigüzel söylediği şeyi hatırladı. Su Shiyu'nun bunca zamandır bunu hatırlayacağını düşünmemişti. Bir anda ne diyeceğini bilemedi, sadece sessizce güldü. Adamın avucu hâlâ sıcaktı.


   Su Shiyu bu su hapishanesine oldukça aşina görünüyordu. Gözleri hiçbir şey göremese bile sesleri fazla zorlanmadan takip edebiliyordu.


   Koridorda yankılanan şiddetli kavga sesleri biraz uhrevi ve ürkütücüydü. Karanlıkta metallerin çarpışmasıyla saçılan altın rengi kıvılcımlar yakınlaşıyormuş gibi görünüyordu.


   "Amca?" Su Shiyu sesini hafifçe yükseltti.


   Uzaklardan keskin bıçak şangırtıları geliyordu. Birisi öfkeyle homurdandı. Ancak kimse duyamadan ses kesildi. Silahın ağır bir şekilde yere düşme sesi yankılandı ve hemen ardından hapishane ölüm sessizliğine büründü.


   Bir süre sonra zindanda aniden bir ateş yandı. Kandilin alevi yavaşça durgunlaşarak alanı aydınlattı. Su Xing nefes nefese duvara yaslanmıştı. Ayaklarının dibinde siyahlara bürünmüş maskeli bir adam yatıyordu. Nefesi kesilmişti ama gözleri hâlâ Su Xing’e bakıyordu.


   Chu Mingyun yaklaştı ve çömelip maskesini yırttı. Bu yüzü son birkaç gün içinde pek çok kez görmüşlerdi, sicil memuruydu. Ağzı sanki bir şeyler söylemek için tüm çabasını sarf ediyormuş gibi sonuna kadar açıktı. Ne yazık ki boğazı kesilmişti, en ufak bir ses çıkaramazdı. Tek yapabildiği yüzünü daha da çirkinleştirmekti.


   Su Xing’in vücudunda düzensiz yaralanmalar vardı. Sertçe öksürerek küfretti: "Bu piç kurusu, bir anda katili yakaladığını söylemesine şaşmamalı. Meğer öldüren kendisiymiş ve şimdi beni de öldürmek istemiş!"


   Chu Mingyun anlamsızca gülümsedi ve onun sözlerine kulak asmadı. Ayağa kalktı, ona doğru yürümek üzereydi ki aniden Su Shiyu'nun eli tarafından durduruldu. Chu Mingyun sorarcasına ona döndüğünde Su Shiyu'nun garip bir sakinlikle kımıldamadan Su Xing'e baktığını gördü.


   Su Xing şaşkınlıkla ona seslendi. "Yu, yavrum, gel de amcana yardım et."


   Su Shiyu kıpırdamadan durdu. "Amca," dedi bir anlık sessizliğin ardından, "o gün bana sorduğunda sana söylememiştim ama aslında Zheng Wan'ın karısının söylediği bir şey vardı."


   "Nedir?"


   "Bizimle tanış biriydi madem, neden sırtımızdan bıçaklamak istedi?"


   Su Xing yerde yatan sicil memuruna bakarak gülümsedi. "Bu doğru değil mi? Bu kadar uzun zamandır Zheng Wan'ın emrinde çalıştıktan sonra onu acımasızca öldüreceği kimin aklına gelirdi?"


   Su Shiyu hala ona bakarken, "Bizimle tanış biriydi madem, neden sırtımızdan bıçaklamak istedi?" diye tekrarladı. Sesi nazik ve sözleri netti.


   Su Xing afallamıştı, yüzü hafifçe değişti. "...Ne demek istiyorsun?"


   Su Shiyu sakince konuştu: "Zheng Wan sizi uzun yıllardır tanıyor ve sicil memuru da sizin emriniz altında. Amca, neden bıçaklamaya gerek duydunuz?"


   Chu Mingyun'un anlamlı bakışları ikisinin üzerinde gezindi, kollarını kavuşturdu ve tüm dikkatiyle duvara yaslanarak soğuk gözlerle izledi.


   Su Xing'in ifadesi olabildiğince bozulmuştu. "Yu, yavrum, ne demek istiyorsun? Benden şüphe mi ediyorsun?!"


   "Daha önce itirafı duyduktan sonra sadece bir şüpheydi bu." Gözleri derinleşti. "Ama bu gece kesinleşti."


   "Ne kesinleşti?! Onu öldürenin ben olduğum mu?" Su Xing buna inanamadı. "Ben senin öz amcanım, aramızda kan bağı var! Sen çocukken seni kucağıma alıp gezmeye bile götürmüştüm, hatırlamıyor musun?"


   Su Shiyu son derece yumuşak ve alçak bir sesle güldü. "Yeğeniniz hatırlıyor elbette. Sadece o da değil, amcamın You Fufeng’de görev yaptığı dönemde bu su hapishanesinin inşasını denetlediğini hâlâ hatırlıyorum. Beni buraya getirmiş ve bana sakladığınız mekanizmalardan bahsetmiştiniz." Gözlerini kaldırıp Su Xing'e baktı. "...Ne yazık ki unutan sizsiniz.”


   Su Xing'in göz bebekleri aniden küçüldü ve ardından tüm vücudu öfkeyle titredi. "Mekanizmalar varsa ne olmuş yani? Sakın bana sana zarar vereceğimi düşündüğünü söyleme!"


   Su Shiyu gözlerini indirdi. Uzun bir sessizlikten sonra, "Amcamın yanına geldiğimde halamın söylediklerini aktarmıştınız, hatırlıyor musunuz?"


   Bu sefer göreve geldiğimde Jinling'den geçerken halanı gördüm. Senin yas döneminin üzerinden neredeyse bir yıl geçtiğini söyledi. Du Yue de Changan'da olduğu için, eğer daha fazla gecikirsen ipleri bizzat eline alacak ve oğlunu  görmeye gelecekmiş.


   Yas döneminin üzerinden neredeyse bir yıl geçtiğini söyledi.

    

   "Annem ve babam temmuz ayında vefat etti. Zheng Wan ağustos ayında suikasta uğradı ve ardından size You Fufeng'in görevini üstlenmeniz emredildi. Halam titiz bir kişiliğe sahiptir, anma tarihini asla yanlış hatırlamaz ve bu bir dil sürçmesi gibi görünmüyor.... Demek ki Changan'a temmuzda gelmiş ama yüzünüzü hiç göstermemişsiniz, ne sebeple?"


   Changan'a gelmiş, Fufeng’de saklanmış ve gizlice bu cinayetler dizisini planlamıştı. Onlar geldikten sonra suçu Chu Mingyun'a atmak için sahte bir katil ayarladı. İki gün içinde başkomutanın cinayet işlediğine dair tuzak söylentileri yaymak için seyircileri kullandı ve ardından kendisi için çalışan sicil memurunu öldürdü. Böylece gösterebilecek kimse kalmayacaktı. Aynı zamanda onları su hapishanesine çekmişti, onları öldürmek için mekanizmaları kullanabildiği sürece başkalarının doğal olarak çıkaracağı sonuç başkomutanın başmüfettişe saldırma fırsatını yakaladığı ancak tam olarak başarılı olamadığı ve her ikisinin de ölümle son bulduğu olacaktı. Her halükarda ortada hiçbir kanıt yokken bunun göreve yeni başlayan You Fufeng yetkilisi ile ne ilgisi olabilir ki?


   Plan çok titizdi ve en ufak bir hata bile olmamalıydı.


   Ancak Su Shiyu bunu açıkça görmüştü, tahmininde tek bir yanlışlık bile yoktu.


   Su Xing uzun süre donakaldı, başını eğdi ve omuzları yavaşça titredi. Aslında gülüyordu. Kahkahası giderek yükseldi ve su hapishanesinin duvarlarında yankılandı. Başını tekrar kaldırdığında ifadesi çoktan soğumuştu. Gözlerini Su Shiyu'ya dikti. "Gerçekten o zamandan beri benden şüphelenmeye mi başladın?"


   Su Shiyu cılız bir sesle, "Ben buraya emir üzerine, davayı araştırmak için geldim." dedi.


   "Heh, Su Shiyu!" Su Xing alay edercesine güldü. "Sen gerçekten de Su Jue’den eğitim görmüş iyi bir evlatsın, tıpkı baban gibisin. Hayır… baban senin tırnağın bile olmayabilir!"


  "Amcam o dönemde bu yüzden başkentten sürülmüş olabilir mi?"


   "O dönemde hiçbir şey yapmamıştım ben, Su Jue sadece kirli hırslarım olduğuna dair bir cümle kullanarak beni sürgün etti! Kendi kardeşini başkentten kovdu ve binlerce li uzağa sürgüne gönderdi!"


   Artık maskesi düşmüş olan Su Xing'in daha fazla endişe duymasına gerek kalmamıştı. "Kirli hırslarım varsa bile ne olmuş?! Li Yanzhen, o ağzı süt kokan velet, bir hükümdar olarak kabul edilebilir miydi? Senin çocukları kandırmaya olan ilgin bende yok."


   "...Yani amcam başka bir dalda tünemeye mi karar verdi?"


   "Siz baba-oğul çifti gibi mi olmalıydım? Kafası tebaa ve hükümdar arasındaki törenleri sürdürmekle dolu, gözlerini açıp dünyanın ne hale geldiğine bakmayı bilmeyen biri! Birkaç yıl süren isyanlar, sonu gelmeyen doğal afetler, nihayetinde hepsi aslında beşerî felaketler. Kısa bir barış döneminden sonra gerçekten huzura kavuştuğunuzu mı düşünüyorsunuz? Uyanın, aptal Li Yanzhen'in kaderinde çöküş var!”


   "Amcam daha düzgün konuşmalı." Su Shiyu kaşlarını hafifçe çattı.


   "Bana amca demeyi bırak.” diyerek sırıttı Su Xing. "Anladım, evet, nasıl bir insan olduğunu unuttuğum için suç bende. O zamanlar baban seni kılıçtan geçirmek istediğinde onu durdurmamalıydım, böylece şimdi pişmanlık duymaktan kurtulurdum! Uzun zamandır insanların başmüfettişin nasıl biri olduğunu söylediklerini duyuyordum, şimdi gerçekten haklı olabileceklerini düşünüyorum." Elini kaldırdı ve doğruca Su Shiyu'yu işaret etti. "Kalpsiz, arzusuz, kan ve gözyaşı dökmekten aciz! Böyle devam edersen ömür boyu yalnızlık çekersin!"


   Kan bağıyla bağlı olmalarına rağmen ona nasıl bu kadar acı sözler söyleyebilmişti?


   Bu azarlama öyle canlandırıcıydı ki Chu Mingyun Su Shiyu'ya bakmaktan kendini alamadı. Su Shiyu'nun ifadesi mülayim, sanki dalgalar tekneyi sallamıyormuş gibi sakindi; ancak bu kişinin tam olarak göründüğü gibi olup olmadığını, bu kadar soğuk ve taştan bir kalbe sahip olup olmadığını, en ufak bir duygu hissedip hissetmediğini kim bilebilirdi?


   Su Xing'in nefesi tükenip konuşmayı kesene kadar Su Shiyu ağzını açmamıştı. "Yeğeniniz öğretilerinizi dinledi. Amcam sadece halkı önemsediğini iddia ediyor ve başka bir efendi seçmiş. Fakat sarayın sadık memurlarını hedef alan bir cinayet işlediniz." Su Xing’e baktı. "Fufengli Zheng çalışkan, dürüst ve insanlara değer veren biriydi. Tam olarak ne suç işledi de böyle bir sonla karşılaştı?"


   Su Xing'in nutku tutuldu, cevap vermedi.


   Su Shiyu içini çekti. "Amcamdan suçunu itiraf etmesini rica ediyorum."


   "Suçumu itiraf etmek mi?" Su Xing gülümsedi. "Hapiste kalıp idam edilmeden önce bana işkence etmenizi mi bekleyeyim?"


   Kararsızca bir adım attı. "Bunu yapmana ihtiyacım yok!" Aniden yanındaki duvara bir tokat attı, mekanizma bir ‘tık’ sesiyle çukurlaştı, duvarı kaplayan tüm taş levha yıkılarak bir yıldırım gibi Su Shiyu'nun birkaç metre önüne düştü, insanın hem yüreğini hem de kulaklarını titretti.


   Su Shiyu'nun figürü hiç hareket etmedi, bir süre sessiz kaldı.


   "Su Bey?" Chu Mingyun belli belirsiz seslendi.


   Su Shiyu sessizlik içinde gözlerini indirdi. Taş duvardaki çatlaklardan yavaşça yılan gibi kıvrılıp akan kanın botlarının kenarlarını lekelediğini gördü.


   "...Su Bey?" Chu Mingyun doğruldu ve birkaç adım daha yaklaştı.


   Su Shiyu arkasını döndü. "Gidelim, birilerine burayı temizlemelerini emredelim, sonra da mümkün olan en kısa sürede suç ortaklarını bulup tutuklayalım."


   Chu Mingyun onu takip etti ve bir süre düşündükten sonra, "Su Bey, muhterem babanız ile... İlişkiniz gerginmiş gibi görünüyor." dedi. Kelimelerini üstü kapalı olarak kullandığı nadir bir durumdu.


   "Fazla düşünmeye gerek yok, babamın kişiliği biraz sertti." dedi hafif ve sakin bir tonda.


   "Hey,” diye seslendi Chu Mingyun onun sırtına bakarak. "Burada geceleri kapanmayan bazı restoranlar var. Keyifsiz hissediyorsanız bir iki kadeh bir şeyler içmek için size eşlik edebilirim."


   Su Shiyu hafifçe kıkırdar gibi oldu. "Cinayet davası çözüldü, sonunda imparatorun fermanını yerine getirdik, neden keyifsiz olayım ki?"


   "Pekala, şüphelerden arınmamı kutlamak için gidip iki kadeh içelim mi o zaman?" Bu sözleri ağzından kaçırdıktan sonra duraksamaktan kendini alamadı Chu Mingyun. Çok nadiren düşünmeden konuşurdu.


   Su Shiyu her nasılsa durakladı, dönüp ona bakarak gülümsedi. "Chu Bey’in kutlama mı istiyor?"


   "...Yani."


   "Öyleyse gidelim hadi."


  

   Biraz daha rahat olmayı kabul etmesine rağmen, Chu Mingyun Su Shiyu'yu suçluların izini sürme konusunda hızla talimatlar verirken seyretti. Daha sonra gerçekten onunla birlikte dışarı çıktı.


   Fufeng nihayetinde müreffeh bir yerdi. Gecenin geç vakitleri olmasına rağmen restoran hâlâ tamamen aydınlıktı. İki üç müşterisi vardı.


   Üst katta tenha bir alan buldular ve karşılıklı oturdular. Fincandaki sıcak şaraptan hafif bir koku yayılıyordu. Chu Mingyun içmek için acele etmiyordu, porselen fincanı tutup ellerini yavaşça ısıtırken Su Shiyu'nun ifadesini dikkatle inceliyordu.


   Su Shiyu şaraptan bir yudum aldı ve gözlerini kaldırmadan sordu: "Yüzümde bir şey mi var?"


   Chu Mingyun ciddiyetle, "Bir çiçek var." dedi.


   "..." Su Shiyu gözlerini kaldırıp ona baktı ve gülümsedi. "Chu Bey’in bu kadar çabuk sarhoş olmasını beklemiyordum."


   Chu Mingyun alçak sesle güldü. Durakladı, aniden aklına bir şey geldi. "Bu arada, Su Xing beyin olduğuna göre, Sonsuz Mutluluk Yolu’ndaki Efendi Mu’nun size ağabey demesi gerektiğini söylemiştiniz, o zaman Su Xing'in oğlu mu olmalı?"


   Su Shiyu başını hafifçe salladı. "Amcamın oğlu yok, sadece iki kızı var. Onları halamın evinde birkaç kez gördüm. Büyük kızı çoktan bir tüccarla evlendi, küçük kızı ise henüz küçük, Efendi Mu ile hiçbir alakaları yok. Ve amcamın doğasına göre, yaptığı işlerden ailesini bihaber bırakmıştır."


   "O halde size ağabey demesi gereken kişi kim?"


   "Açıkçası pek bir fikrim yok." dedi Su Shiyu. "Su Ailesi birkaç nesildir devlet memuru olarak hizmet veriyor. Saraydan taşraya, toplumun her kesiminden birçok insan ailemle ilişkiler kurdu. Akranlarım arasında en yaşlıları benim, bu yüzden bana ağabey demesi gereken sayısız insan var." 


   Chu Mingyun umursamazca başını salladı. "Yanlış hatırlamıyorsam ben sizden birkaç ay büyük değil miyim?"


   Su Shiyu hiç kıpırdamadan ona baktı, cevap vermedi.


   Elbette, Chu Mingyun devam etti: "Öyleyse sizin de bana ‘abi’ demeniz gerekmiyor mu?"


   Su Shiyu sanki onu duymamış gibi elindeki porselen fincana indirdi gözlerini.


   Chu Mingyun uzanıp şarap kadehini kavradı, parmak uçları bileğine sürttü, gözlerinde bir gülümsemeyle hafifçe öne eğildi. "Bana ‘abi’ derseniz size birkaç kadeh daha iyisinden bir şarap ısmarlarım, ne dersiniz?"


   "..."


   "Cık." dedi Chu Mingyun kaşlarını hafifçe çatarak. "Neden beni görmezden geliyorsunuz?"


   ...Görünüşe göre sen de başkalarının seni görmezden geldiğini anlayabiliyorsun.


   Su Shiyu kendini tutamayıp usulca güldü ve elini çekti. "Yasalara göre belli bir rütbenin üzerindeki memurların özel olarak buluşup yeminli kardeşlik veya evlilik bağlarını öne sürerek çıkar sağlamaları yasaktır."


   Başmüfettiş olarak çok avantajlı bir konumdaydı, her an böyle iyi nedenler bulabilirdi.


   Chu Mingyun ilgisiz bir şekilde şarabını yudumladı ve kayıtsızca, "Su Xing'in ailesinin ne olduğunu bilmediğini söylemiştiniz. Şimdi o öldüğüne göre ailesi sizden ölesiye nefret etmez mi?" dedi.


   Su Shiyu'nun parmakları durakladı, fincanı yavaşça sıktı ve sonra tekrar gevşedi. "Belki," dedi, "ama Amcam ağır bir suç işledi ve yasalara göre dokuz kat şeceresi de sorumlu tutulacak. Benden edecek şanslarının olup olmayacağı muamma."


   Chu Mingyun hafifçe dondu. "Tüm gerçeği olduğu gibi anlatacak mısınız?"


   Su Shiyu ona tuhaf bir bakış attı. "Neden olmasın?"


   "Kendinizin de dokuz kat şecereye dahil olduğunuzu bilmiyor musunuz?"


   "Elbette biliyorum." dedi Su Shiyu usulca.


   Chu Mingyun ona karmaşık bir ifadeyle baktı. "O halde Su Bey, bu... kafanızı kendi elinizle kesmek olmaz mı?"


   "Yasalara uyulması gerekir." Su Shiyu şarap kadehlerini doldurdu ve "Ama henüz her şey bitmiş değil, bir sonuca varmadan önce amcamın evini arayana kadar beklememiz gerekiyor." dedi.


   "Aramadan sonra, korkarım Su Xing'in suçları daha da artacak."


   Su Shiyu tek kelime etmeden nazikçe gülümsedi.


   Chu Mingyun kadehindeki şarabın tamamını içti, bir elini yanağına dayayarak Su Shiyu'ya baktı: İnce eli kadehini tutuyordu. Kolunun gümüş işlemeli kıvrık manşeti hafifçe aşağı kaymış, ince bileği ortaya çıkmıştı. Yarıya kadar inmiş göz kapakları mürekkep karası gözlerini kapatıyordu. Zarafeti had safhadaydı. Birden kendini tutamayarak, "Eğer bu şekilde ölürseniz gerçekten çok üzülebilirim." dedi.


   Su Shiyu bir süre ciddi ciddi düşündü ama yine de bu sözlerin ardındaki niyeti anlamadı. Ancak Chu Mingyun'un yüz ifadesine baktığında şaka yaptığına dair hiçbir iz göremedi, alay ediyora da benzemiyordu. Yani bunu, kendisini teselli etme girişimi olarak anlamalıydı. Sessizce gülerek, "İlginiz için teşekkür ederim." dedi. Ardından konuyu değiştirdi: "Yine de Chu Bey gibi insanlar bu dünyada gerçekten nadir bulunur."


   "Nasıl yani?"


   "Sizinki gibi bir konuşma tarzına sahip olan on kişiden dokuzu dayak yer, yani geriye olağanüstü dövüş yeteneklerine sahip olanlar kalır ve doğal olarak bu dünyada çok nadirlerdir." Su Shiyu güldü.


   Olağanüstü yeteneklere sahip olan Chu Mingyun ifadesini değiştirmeden gülümsedi. "İkimiz için de geçerli."


   Su Shiyu konuşmayı daha fazla sürdürmeden kendine bir fincan daha doldurdu. İçtikten sonra aniden şarabın biraz soğuk olduğunu hissetti, boğazından aşağı indiği anda şarabın soğukluğu kalbine sızar gibi oldu.


   Uzun bir sessizlikten sonra çok hafif bir iç çekişle bir el aniden kaşlarına düştü. Su Shiyu şaşkınlıkla başını kaldırdığında Chu Mingyun'un ona gülümsediğini gördü. Yüzü biraz sarhoşluk gösteriyordu ama gözleri berraktı, sanki gökyüzünün ışığını ve bulutların gölgesini yansıtıyordu.


   "Sizi kutlama için içmeye davet ettiğimi söylemiştim, neden hâlâ kaşlarınızı çatıyorsunuz?"


   Su Shiyu’nun dili tutuldu, şaşkınlıkla ona baktı. Chu Mingyun'un parmak uçları kaşlarının arasına bastırdı, sonra kaş kemiklerinin kavisi boyunca yavaş ve titiz, son derece ciddi bir şekilde kaşlarını izleyerek biraz düzeltti ve nihayet kaşlarının ucunda durdu.


   Parmak uçları sıcaktı ve birazcık şarap kokuyordu, sandal ağacı kokusu kollarını sarıyordu. Su Shiyu açıkça hissedebiliyordu. Dokunduğu yer hafifçe kaşındı, onu ufaktan telaşlandırdı; alışılmadık, garip duygular aniden yüreğine hücum etti. Ancak hemen uçup gitti, fark edilip tadına varılamadan kayıplara karıştı.


   Chu Mingyun onu böylece ölçüp biçti ve aniden başını eğerek gülümsedi. "Su Bey..." Omuzlarının titremesine engel olamadı. "Siz böyle bakınca gerçekten yüzünüzü çimdikleyesim geliyor hani.”


   "..." Su Shiyu sessizce elini çekti, bir an durakladı, kaşlarını çatarak gülümseyen Chu Mingyun'a baktı ve yüksek sesle gülmekten kendini alamadı.


   Yüzünün yan tarafına aniden bir ürperti düştü, ardından yağmurun sağanağa döndüğü duyuldu. Su Shiyu Chu Mingyun'un bakışlarını takip ederek pencereden dışarı baktı. Pencerenin dışına sonbahar yağmuru perdeleniyor, geceyi ışıtan binlerce feneri ürperterek uyandırıyordu.