Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 31: Arabanın önünde aniden döndü. Etekleri uçuşurken ellerini salladı. Bileğindeki gümüş çanlar çınlıyordu.

 

   Karnını doyuran Mulahe sanki Changan'ın tamamını yürüyerek gezecekmiş gibi heyecanla onları caddeleri ve sokakları dolaşmak için sürükledi.


   Bu cadde boyunca çeşitli eğlence becerilerini sergileyen birkaç gösterici vardı, bağırarak çevredeki yayaları seyre çağırıyorlardı. Bağırış ve tezahürat sesleri durmaksızın çınlıyordu. Mulahe yönünü çevirerek hemen oraya gitti. Alandaki boşlukta, yerde sadece kalın ve ağır bir taş levha olduğunu gördü. İri yarı bir adam yumruklarını ve avuçlarını bir kez ovuşturduktan sonra at duruşunu aldı. Alçak sesle bağırarak yere doğru bir hamle yaptı ve taş levha donuk bir çıtırtıyla o anda parçalandı.


   Etraftaki insanlar yüksek sesle övgüler yağdırdı. Mulahe bağırışları takip etti. Kendisini engelleyen kişiyi kenara itmiş, oraya doğru yürümeye niyetlenmişti ki Su Shiyu onu geri çekti: "Oraya ne için girmek istiyorsun?"


   Mulahe heyecanla, "Dövüş sanatlarında da çok iyi gibi görünüyor! Onunla yarışacağım!"


   "O adam geçimini sağlamak için sokaklarda gösteri yapıyor, eğer oraya çıkıp onunla yarışırsan ona sorun çıkarırsın."


   Mulahe'nin hevesi hemen kırıldı. "Öyle mi ya, ama gerçekten denemek istemiştim."


   Su Shiyu'nun bakışları yanındaki Chu Mingyun'a düştü. Chu Mingyun başını eğmiş, Mulahe'nin yeni aldığı kekleri açıyordu. Bir parçayı alıp ağzına götürürken onunla göz göze geldi. "Hm?"


   Su Shiyu sakince gülerek Chu Mingyun'u işaret edip Mulahe'ye, "Endişelenmene gerek yok, az önceki kung fu becerisini o da biliyor." dedi.


   "..." Chu Mingyun zeminde paramparça olmuş taş levhaya şöyle bir göz gezdirdi. Bunun gerçekten yapabileceği bir şey olduğunu ve hatta az önceki adamdan çok daha güzel bir iş çıkarabileceğini gördü.


   Cadde boyunca pek çok sokak şovmeni vardı. Mulahe ne zaman neler olup bittiğini öğrenmek için atılsa Su Shiyu onu açıkça "O da bunu yapabilir." diyerek bilgilendiriyordu.


   Başmüfettiş beyin övgüleri sayesinde Başkomutan Chu, aslında ne kadar çok beceriye sahip olduğunu ancak bugün fark edebildi.


   Tüm bu süre boyunca sessiz kalarak elindeki keki yemekte olan Chu Mingyun önüne baktı. Sanki daha fazla dayanamayacakmış gibi Mulahe'yi toka ve mücevher satan bir tezgahın önüne çekti. "Şunlara bir bak, sana hediye edeceğim." dedi. Bunu söyledikten sonra başını çevirip Su Shiyu’yla göz göze geldi. Hafifçe içini çekti. "Bunu… nasıl yapacağımı gerçekten bilmiyorum."


   Su Shiyu arkasına döndüğünde kalabalığın arasında kılıç yutup ateş püskürten bir adamı gördü zar zor. Tekrar Chu Mingyun'un çaresiz ifadesine baktı ve aniden gülmekten kendini alamadı. Dünyanın karmaşası içinde yalnız o sıcacıktı. 


   Göğsünde bir şey sıçramış gibi oldu aniden. Chu Mingyun dikkatle ona baktı. Tezgahtan yeşim bir saç tokası aldı ve zengin ailelerden gelen insanların konuşma tarzını taklit ederek güldü. "Hadi, dünya güzeli, bu genç efendi sana da bir tane hediye edecek, benimle olmaya ne dersin?"


   Su Shiyu onun uzattığı eli ittirdi. Ufak bir gülümsemeyle, "Genç efendinin görünüşüne bir rakip daha yok. Bu yeşim saç tokası size daha çok yakışır." dedi.


   "Pekâlâ." dedi Chu Mingyun açık yüreklilikle. "O zaman bana siz takın. Sizinle olmak benim için sorun olmaz."


   Tezgah sahibi genç kız kızardı ve tekrar tekrar tereddüt ettikten sonra, "Genç efendiler… Benim yerimde sadece kadın aksesuarları satılıyor." dedi.


   Chu Mingyun omuzlarını silkerek elindekini bıraktı. Su Shiyu başını sallarken gülümsedi ve Mulahe'nin gülen gözleriyle karşılaştı. "Ne oldu?"


   Mulahe gözlerini kaçırdı. Sinsice gülümseyerek, "Anyiruo'ya sonra anlatırım." dedi.



   Öğle vakti geldiğinde üçü dinlenip yemek yemek için bir han buldu. Mulahe heyecanla aldığı şeylerin paketlerini açıyor, Chu Mingyun dalgın dalgın yiyecek paketlerini açmasına yardım ediyor ve Su Shiyu sessizce onlara bakıyordu.


   Birkaç masa arkalarındaki insanların her ne konuşuyorlarsa artık, sesleri aniden yükseldi.


   "Abim be, o saraydaki bir memur, söylediklerine dikkat et. Elinde hiçbir kanıt olmadan bizi kandırmaya mı çalışıyorsun?"


   "Heh, gerçekten, sizi kandırmanın bana ne faydası olacak ki? Fufeng’den yeni döndüm, bunu bana söyleyen yamendeki bir akrabamdı!"


   Farklı bir masadan başka biri araya girdi. "Neler oluyor? You Fufeng davasının arkasında kimin olduğunun herkes farkında değil mi? Nasıl oluyor da Su Shiyu bu işe bulaşıyor?"


   Chu Mingyun ve Su Shiyu gözlerini kırpmadan birbirlerine baktılar.


   "Bir düşünün, Su Shiyu nasıl bir adam? Biz hepimiz kim olduğunu tahmin edebiliyorken o edemeyecek mi? İşin içinde başka bir iş olmalı." Milletin merakını kabartmak istercesine durakladı. Sesini alçaltarak, "Bunu Su Xing'i ortadan kaldırmak için bir fırsat olarak kullanıyor!" dedi.


   "Bizi gerçekten aptal mı sanıyorsun? Su Xing, Su Shiyu'nun öz amcası."


   "İşte bu yüzden anlamadığınızı söylüyorum ya hu! Büyük ailelerin akrabalık ilişkileri biz sıradan insanlarınkiyle aynı değil. Bu iç çekişmeler nasıl ortaya çıkıyor sanıyorsunuz? Su Xing Changan'a tek başına yeni dönmüştü, böylesine büyük bir cinayeti işleme fırsatını nasıl bulabilirdi? Öldürülen yetkililerle dostluğu olduğundan bahsetmiyorum bile."


   "Madem bu kadar biliyorsun, tüm bunların nasıl ortaya çıktığını da söyler misin?"


   Adam öksürerek konuşma tarzı ile ses tonunu düzenledi. "Hepiniz iyice düşünün. bu cinayet davasından Su Shiyu sorumlu olduğuna göre suçlunun Chu Mingyun olduğu açıkça ortada. Chu Partisi ve Su Partisi uzun yıllardır anlaşmazlık içindeydi, böyle iyi bir fırsat varken Su Shiyu Chu Mingyun'u yakalamak yerine onunla birlikte bir davayı araştırmaya gitti, bu ne anlama geliyor?" Cevap beklemeden konuşmasını sürdürdü: "Belli ki bir tür anlaşmaya varmışlar! Su Shiyu Chu Mingyun'un davayı örtbas etmesine yardım ediyor, Chu Mingyun Su Shiyu'nun Su Xing'i öldürmesine yardım ediyor, sonra da davayı bir kenara itiyor, bu her iki taraf için de bir kazanç değil mi? Bir adam ne kadar zengin ve yüksek rütbeli olursa akrabalarına karşı o kadar acımasız olur!"


   Diğerleri adamın sözlerine karşılık vermediler. Doğruluk payı olduğunu düşünmüş, tereddüt etmişlerdi.


   Chu Mingyun bir eliyle çenesini desteklerken alçak sesle güldü. "Gerçekten iyi konuştun, ben bile inanıyordum neredeyse."


   Su Shiyu başını salladı ve sükunetle güldü. Hiçbir şey söylemeden çayını içti.


   Mulahe'nin bakışları ikisinin üzerinde şaşkınca bir ileri bir geri gidip geldikten sonra arkasına dönüp kendi aralarında fısıldaşan insanlara baktı. Su Shiyu'ya, "Senden mi bahsediyorlar?" diye sordu keyifsizce.


   "Yanlış duymuşsun." dedi Su Shiyu kesin bir dille.


   "Hayır! İsimlerinizi duydum!" Mulahe bir hışımla ayağa kalktı.


   "Ama Han isimlerini doğru hatırlayamıyorsun. Bizim olduğumuzdan nasıl emin olabiliyorsun?"


   "Ben..." Mulahe ne diyeceğini şaşırarak Chu Mingyun'a baktı. "Yakışıklı abi, sizden mi bahsediyorlardı?!"


   Chu Mingyun gülümseyerek Su Shiyu'ya baktı. "Öyle olmadığını söylüyorsa öyle değildir elbette." dedi yavaşça.


   Bu sözler biraz karmaşıktı, Mulahe bir şey anlamadı.


   Diğer taraftan garsonun keskin gözleri vardı. Durumun kötüye gittiğini görünce hemen arayı bulmaya geldi. "Saygıdeğer konuklarımız, yemek yerken siyasete girmeyelim, siyasete girmeyelim!"


   Su Shiyu dönüp ona baktı. "Otursana."


   Mulahe arkasındaki ne olup bittiğini anlamayan insanlara ters ters baktı ve ancak o zaman isteksizce oturdu.


   Chu Mingyun'un parmak uçları porselen fincanın üzerindeki desenin üzerinde gezinirken neşeli bir sesle, "Size daha önce de söylemiştim, bu insanlar gerçeğin ne olduğunu umursamazlar hiçbir zaman, sadece laf olsun diye konuşmak istiyorlar biraz. Onlara açıklayacak ne var ki?"


   "Gerçek neyse odur. Kötü niyetle varsayımda bulunan başkaları olsa bile, gerçeği anlama şansını insanların elinden almaya gerek yok." dedi Su Shiyu. "Biri açıklama yapmaya değmeyeceğini ısrarla düşünürse geriye yalnızca söylentiler kalır.”


   Chu Mingyun ona katılmayarak güldü. Başka bir şey söylemedi.



   Loulan'ın bu ziyareti aslında resmî bir iş için değildi. Changan'da birkaç gün kaldıktan sonra dönüş için hazırlandılar. Başkomutan ve başmüfettiş beraber, onu Baling'e uğurladı.


   Bahar yeni yeni başlıyordu. Eski yollar yemyeşil otlarla bereketlenmiş, köprülerin altından engin ve coşkun sular akıyor, nehir kıyısındaki kavak ve söğüt ağaçları yeşim taşından şeritler gibi sarkarak ilk yapraklarını açmıştı.


   Vedalaşmak için bir köşkte durdular. Mulahe hizmetkârlarını kenara çekmek için elini salladı. Elbisesinin göğsünden bir mektup çıkarıp Su Shiyu'nun eline tutuşturdu. "Anyiruo için!"


   Su Shiyu sıkıca kapatılmış mektubu inceledi ve "Bunu sen mi yazdın?" diye sordu.


   "Elbette, uzun zamandır Han Çincesi öğreniyorum! Ama şimdi açıp okuyamazsın!" Mulahe bir an düşündükten sonra, "Geri döndüğünde de açıp okuyamazsın. Okumadan önce Loulan'a dönmemi bekle!" diye uyardı.


   Su Shiyu güldü. "Buraya peşine düşeceğimden korktuğun bir şey mi yazdın yoksa?"


   "Hiç de değil, her neyse, sadece okuyabilmen için ben dönene kadar beklemen gerekiyor!"


   Su Shiyu gülümseyerek söz verdi. Mulahe daha sonra bir kese kağıdı çıkararak Chu Mingyun'a fırlattı: "Yakışıklı abi için!"


   Chu Mingyun biraz şaşırdı. Torbayı alırken, "Nedir bu?" diye sordu.


   "Yakışıklı abi tatlı yemeyi sevmiyor muydu? Bu çam fıstığı şekeri!"


   Chu Mingyun yanındaki gülümsemesi genişleyen Su Shiyu'ya çabuk bir bakış attı ve bir hazine sunmuş gibi bir tavır takınan Mulahe'ye dönerken kaşlarını çattı. Alçak sesle gülmekten kendini alamadı. "Tamam, çok teşekkür ederim."


   Hediyeleri vermeyi bitirdikten sonra yine de ayrılmak için acele etmiyordu. Aksine biraz tereddütlü davranarak Chu Mingyun'a baktı ve cesaretini toplayarak Su Shiyu'yu bir tarafa çekti. “Anyiruo'ya söylemem gereken bir şey var hâlâ."


   "Neymiş o?”


   "Hoşlandığım kişiyi buldum." Mulahe başını hafifçe eğdi, yüzü kıpkırmızıydı. Nadiren bir genç kızın tavrına bürünüyorudu. "Loulan'da iş yapan bir Han Çinlisi. Bir kargaşa sırasında beni kurtardı. Kişiliği çok iyi ve dövüş sanatlarında harika. Çince karakterlerin nasıl yazılacağını bana öğreten oydu. Orta Ovalar'daki insanlar arasında senin dışında en çok onu seviyorum. Hükümdar babam evlenmemize izin verdi çoktan. Bu seferki gelişim sana haber vermemi istediği için."


   "Hm." Su Shiyu'nun gözlerinde bir gülümseme belirdi. "O halde seni gerçekten tebrik etmeliyim."


   "Evlendiğimde Anyiruo gelecek mi?" Başını kaldırıp Su Shiyu'ya baktı. Gözleri beklentiyle doluydu.


   "Elbette seni tebrik etmeye geleceğim."


   "Yapacak başka işlerin olsa bile gelecek misin?"


   Su Shiyu bi an düşündü. "Elbette."


   Mulahe gülümsedi. "O zaman yakışıklı abi ile birlikte gelmelisin!"


   "Gerçekten onun da gelmesini mi istiyorsun?"


   "Çünkü yakışıklı abi gerçekten çok yakışıklı ah, dahası…" Göz kırptı. "Yakışıklı abi etraftayken sis kayboluyor!"


   Su Shiyu şaşkındı. “Ne sisi?”


   Fakat Mulahe daha fazla cevap vermedi. Gülümseyen yüzü gamzesiyle bir çiçek gibi parlıyordu. İkisiyle vedalaştıktan sonra uzun süredir bekleyen arabaya doğru koşmaya başladı. Arabanın önünde aniden döndü. Etekleri uçuşurken ellerini salladı. Bileğindeki gümüş çanlar çınlıyordu.



   Ayrılmalarının üzerinden birkaç gün geçmiş ve bahar yavaş yavaş toprağa işlemişti.


   Çalışma odasında, Su Shiyu fırçasını bıraktı. Belgeleri bir kenara koyup ayıklarken bakışları tesadüfen kenarda duran bir mektuba takıldı. İçinden, arabanın Loulan'a çoktan ulaşmış olması için bu birkaç günün yeterli olması gerektiğini hesapladı. Mektubu almak için uzandı.


   Mulahe zarfı çok sıkı kapatmıştı. Anlaşılan gizlice göz atmasından endişe ediyordu. Zarfı eline aldığında içindeki mektubun oldukça kalın olduğunu hissetti. İçinde ne yazıyor olabileceğini bilemiyordu.


   Su Shiyu henüz zarfın köşesini yırtarak açmıştı ki dışarıda birinin koştuğunu duydu. Çalışma odasının kapısı aniden itilerek açıldı. Su Bai endişe dolu bir yüzle odaya dalarak bağırdı:


   "Genç efendi, durum kötü! Loulan prensesi sınır şehrimizde pusuya düşürüldü, tüm kafile katledildi. Loulan hükümdarı çok öfkeli, Daxia'dan bir açıklama talep etmek için bir elçi gönderdi bile! Majesteleri İmparator konuyu müzakere etmek için sizi acilen saraya çağırıyor!"