Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 32: Araba hızla ilerlerken perdeleri rüzgarla dalgalanıyordu. Pencerenin dışındaki yol boyunca çiçekler açmıştı, bahar manzarası bir tabloyu andırıyordu.

 

   Saray hizmetkârları ve muhafızlardan oluşan tüm maiyet Xuanshi Salonu'nun ön odasından çıkarılmıştı. Ancak devasa büyüklükteki bu salonun içindeki hava oldukça ağır hissettiriyordu. Li Yanzhen tek başına şeref koltuğunda otururken Chu Mingyun, Su Shiyu ve Loulan'dan gelen elçi karşılıklı iki tarafta duruyordu.



   Mesajı ileten saray muhafızı yol boyunca Su Shiyu'yu durumun ayrıntıları hakkında bilgilendirmişti. O gün Loulan, prensesi karşılamak üzere yapılan anlaşmaya göre sınır kasabasına varmış ancak hanı ölüm sessizliğinde bulmuştu. Üst kattaki tüm misafir odalarının duvarları, zemini kan içindeydi. İnsanın burnuna gelen yoğun kan kokusu anında midesini bulandırıyordu. Loulan'ın en sevilen ve saygı duyulan prensesi yüzü koyun yere düşmüş, saçları darmadağın olmuş, kanlarla lekelenmiş beyaz kolları bir tarafa uzanıyordu. O sırada bir şeye tutunmak için var gücünü kullanmış gibi görünüyordu.


   Loulan hükümdarı haberi aldığında neredeyse bayılacaktı. Öfkeyle haykırarak ordunun derhal gönderilmesini emretmiş, ancak tebaasının tekrar tekrar ikna etmeye çabalamasından sonra elçi göndermeyi kabul etmişti.


   Bunu bildirdikten sonra saray muhafızı hemen, "Başmüfettiş bey, ülkemizin barış hâli nadirdir, tekrar savaşa mı gireceğiz?" diye sormuştu.


   Su Shiyu kaşlarını sertçe çatmış, cevap vermemişti. Araba hızla ilerlerken perdeleri rüzgarla dalgalanıyordu. Pencerenin dışındaki yol boyunca çiçekler açmıştı, bahar manzarası bir tabloyu andırıyordu.



   Salonda, Loulan elçisinin yüzü asıktı. Ancak yine de usulünce selamını verdi. Sonra doğrudan konuya girdi: "Yüce prensesimizin öldürülmesi meselesinde Daxia’nın sorumluluğu üstlenmesini talep ediyoruz!”


   Li Yanzhen bir an cevap vermeyince Chu Mingyun konuştu: "Elbette. Sayın elçi lütfen bir endişeniz olmasın. Sınır kapılarını çoktan kapattık ve şüphelileri arıyoruz. Herhangi bir haber olursa sizi mutlaka bilgilendireceğiz."


   Elçi Chu Mingyun'a baktı. "Sayın başkomutan önemli meseleleri kenara atıp önemsiz meselelere odaklanıyor gibi görünüyor, bu şekilde konuşmak pek de iyi değil, değil mi?"


   "Hııı?" Chu Mingyun onunla göz göze gelmek için döndü. "Önemli meseleleri kenara atıp önemsiz meselelere odaklanmak da nesi? Ne demek istediğinizi tam olarak anlayamadım."


   "Daxia gibi müthiş ve güçlü bir ülkenin sınırları içinde prensesimiz öldürüldü. Bu sadece bir soruşturmayla çözülebilir mi?"


   "Ya ne olması gerekiyor?" dedi Chu Mingyun. "Davayı çözüp failleri yakalamak göklerin işleyişine uygun olandır. Bu bile önemsiz bir şey uğruna önemli bir meseleden kaçınmak olarak görülüyorsa, peki sayın elçi nasıl tatmin olacak?"


   "Ülke sınırları içinde bir elçinin güvenliğini sağlayamamak ve bir olaydan sonra sorumluluktan kaçmak, Daxia meseleleri bu şekilde mi ele alıyor?" dedi elçi. "Prensesin kaldığı yer sıradan insanların öğrenebileceği bir şey değil. Hain bir saldırıda hayatını kaybetmesinin gerçekten sarayınızla ilgisi yok mu?"


   "Böyle şeyler söyleyemezsiniz." dedi Chu Mingyun. "Prenses hazretlerinin nerede olduğu sadece bizce değil, Loulan kraliyet ailesince de biliniyordu. Sınırda bir pusu kurulduğu için bilgiyi sızdıranın kim olduğunu söylemek zor."


   Yanındaki Su Shiyu bu sözleri duyunca şaşkına döndü.


   Elçi soğuk bir tavırla, "Sayın başkomutan bu noktaya kadar konuşuyor ve hâlâ sorumluluktan kaçmadığınızı söylemeye cüret mi ediyorsunuz?!" diye sordu.


   Chu Mingyun hiç istifini bozmadı. "Ben sadece olası senaryoları dile getiriyorum. Neden bu kadar telaşlanıyorsunuz?"


   "Sizi!.."


   “Rica ederim biraz sakin olun sayın elçi.” diyerek sözü devraldı Su Shiyu. "Bu mesele Daxia ve Loulan arasında ortak bir acıdır, tartışmak faydasızdır ve sadece yanlış anlamaları artıracaktır. Şu andan itibaren faili bulmanın tek yolu iki ülkenin açık ve dürüst bir şekilde işbirliği yapmasıdır."


   Karşı tarafın tavrı nazik ve sıcaktı, öyle ki elçinin yüreği hâlâ korla yansa da tekrar alevlenemezdi.


   Chu Mingyun başını çevirerek Su Shiyu'ya baktı. "Su Bey’in aklına bir şey mi geldi?"


   Gerçekten de aklına bir şey gelmişti. Chu Mingyun'un sözlerini duyduğu o anda kargaşa içindeki düşünceleri aniden durgunlaşıp sessizliğe bürünürken tek bir şey çırpınarak su yüzüne çıktı.



   Ziyaret için gönderilen elçi bu kadar erken gelmemeliydi, Mulahe de prenses haliyle bizzat ziyarete gelmemeliydi.


   Bu sadece…


   "Hoşlandığım kişiyi buldum."


   “Hükümdar babam evlenmemize izin verdi çoktan. Bu seferki gelişim sana haber vermemi istediği için."



   "Sayın elçi, prenses hazretlerinin bir Han tüccarıyla evlenmek üzere olup olmadığını sorabilir miyim?" diye sordu Su Shiyu.


   "Sayın başmüfettiş Genç Efendi Ji Heng'den mi bahsediyor?"


   "Olay meydana geldiğinden beri nerede olduğunu biliyor musunuz?"


   "Buna dikkat etmedim, kendisi..." Elçinin sözleri aniden kesildi, beti benzi attı.


   Elçinin bu şekilde tepki verdiğini gören birkaç kişi kısa sürede durumu anladı. Li Yanzhen sonunda ağzını açtı. "Madem bir ipucu var, o halde bu kişiyi tutuklamak için hemen emir gönderin."


   Elçinin yüzü şekilden şekle girdi, sonunda Su Shiyu'ya bakarak cevap verdi: "Peki ama sayın başmüfettiş ondan neden şüphelendi? Daxia topraklarında birileri bir pusu kurdu ve Ji Heng bir Han tüccarı, acaba bunlar arasında bir bağlantı mı var?"


   Chu Mingyun gözlerini hafifçe kısarak kendi kendine soğukça güldü. Başından beri Daxia'nın sorumlu olduğunu defalarca vurgulamıştı. Şimdi Loulan'dan gelen bu elçi nihayet gerçek niyetini belli etmişti.


   Ölülerin hayata dönmesi imkânsızdı. Bu konuya saplanıp kalmaktansa bundan faydalar sağlamak yeğdi. Ceset henüz sıcakken saldırıp son kıymetini de kullanacaklardı. Strateji geliştirmenin ve başkalarına karşı komplo kurmanın doğası böyleydi, kabahat bulacak pek bir şey yoktu.


   Su Shiyu ılımlı bir sesle, "Sayın elçi bu olaylar arasında bir bağlantı olduğuna mı inanıyor?" diye sordu.


   Elçi daha ağzını açamadan Li Yanzhen konuşmalarını kesmek için elini kaldırdı. İçini çekerek, "Zâtım elçinin niyetini anlıyor.” dedi. “Bunu detaylıca soruşturması için kesinlikle emir vereceğim. Bu olay bizim sınırlarımız içinde oldu, Daxia gerçekten de sorumluluğundan kaçamaz.” dedi.


   Elçi Li Yanzhen'e dönerek onu selamlamak için başını eğdi. "Majesteleri imparator böyle söylediğine göre naçiz şahsımın gönlü rahat olabilir. Ancak, Loulan küçük bir ülke olsa ve kuvvetleri Daxia'nınkilere rakip olamasa bile majesteleri imparatorun daha adil olabileceğini umuyoruz."


   Li Yanzhen aşağıdaki Chu Mingyun ve Su Shiyu'ya baktı ve sanki düşünüyormuş gibi şöyle dedi: "O yıl Loulan hükümdarı üç şehir değerinde bir çeyiz çıkardı, bu yüzden tazminat olarak üç şehir verelim ve hükümdar bunu prensesle Daxia'nın evliliği olarak kabul etsin."


   Çöldeki üç şehrin Orta Ovalar’daki üç şehirle karşılaştırılması, eşit seviyede değerlendirilmesi mümkün değildi. Tazminat olarak verilen bu açılış teklifi beklentilerin çok ötesindeydi. Elçi şaşkınlık içindeydi. Chu Mingyun'un soğuk sözlerini duyana kadar yüzündeki sevinç kaybolmamıştı.


   "Majesteleri, lütfen sözlerinize dikkat edin."


   Su Shiyu da, "Majesteleri, teamüllere göre, tazminat konusunun belirlenebilmesi için yüce divanın toplanması gerekiyor." diye ekledi.


   Böylece Li Yanzhen konuşmayı kesti.


   Elçinin ifadesi hafifçe bozuldu. Daxia Hanedanlığı’ndaki durumun nasıl olduğunu anlamıştı; karar verme yetkisine sahip olanlar sadece Chu Mingyun ve Su Shiyu denen bu iki adamdı. Görüldüğü gibi onlar zaten fikirlerini söylemişlerdi, sözde yüce divan sadece zaman kazanmak için bir bahaneydi.


   Chu Mingyun denen adamın hiddet havası çok ağırdı. Bu yüzden elçinin dikkati Su Shiyu'ya yöneldi. "Sayın başmüfettiş, prensesimiz sizi bir ağabey olarak görüyordu. Şimdi sınırlarınız içinde öldürüldü ve cesedi henüz soğumadı. Hâlâ tazminat üzerinde tartışmak mı istiyorsunuz?"


   Su Shiyu'nun gözleri karardı. Bir süre hiçbir şey söylemedi.


   Chu Mingyun cıklayarak güldü. "Sayın elçi tazminat konusunda daha da endişeli görünüyor sanki?"


   Yeni bir tartışmaya doğru gideceklermişe benziyordu. Buna karşın Su Shiyu hafifçe iç çekti. "Sayın elçinin söyledikleri yanlış değil. Prenses hazretleri bana samimiyetle yaklaşıyordu ve bunun için minnetim sonsuz." Bir duraklamanın ardından, "İşte tam da bu yüzden sayın elçi ile bire bir sohbet etmeyi umuyorum." dedi.


   Elçi amacını anlamadı. Su Shiyu Li Yanzhen'in önünde eğilerek izin istedikten sonra elini davetkarca uzattı. "Sayın elçiyi yan salonda benimle konuşmaya davet edebilir miyim?" 


   Elçi bundan şüphe duymuşsa da bir tereddüdün ardından onu takip etti.



   Li Yanzhen yanlarında olmadığından Su Shiyu'nun elçiyle yeniden müzakere etmesi herhangi bir kısıtlama olmaksızın gerçekleşti. Ancak belagatte yetenekli olsa da Mulahe’nin trajik ölümüyle ilgili birçok nokta vardı. Daxia’nın suçlamadan kurtulması zordu.


   Bu müzakere turu son derece zordu. Ancak binlerce hanenin üzerinde güneş batarken isteksizce bir sonuca vardılar: Tazminat olarak bir miktar toprak bırakılacaktı. Elçi ayrılırken yüzün oldukça asıktı. Li Yanzhen'e dönerek müsaade istedi. Şimdi sadece divandaki ayrıntılı tartışma bekleniyordu.


   Su Shiyu gün batımının yansımasından geçti. Gözlerini indirerek ayaklarının altındaki mermerde akan güneş ışığına baktı. Uzaklara doğru kıvrılan taze kan gibi görünüyordu.


   Renkli gözlü o genç kız da gözlerini kapattığında böyle bir sahne mi görmüştü? Değerlisi tarafından öldürüldüğünde neler hissetmişti? Su Shiyu'nun kesinlikle katılacağını söylediği o düğünü, o mahvolmaya mahkûm düğünü hatırlamış mıydı?


   Böyle aptal bir genç kız, belki de gidecekleri yolu karşı tarafa bizzat kendisi söylemişti.


   Aslında Su Shiyu, Mulahe'nin Loulan hükümdarının kalbindeki yeri düşünüldüğünde ne yazık ki üç şehrin onun üzüntüsünü bir nebze olsun gidermeye bile yetmeyeceğini çok iyi biliyordu. Fakat öyle bile olsa Loulan elçisinin taleplerini kabul edemezdi.


   Memleketi her şeyden önce gelirdi. Şahsî duygular neydi ki? Bahse bile değmezlerdi.


   Ama Mulahe öteki dünyada hissedebilseydi bunları, onun bu şekilde davrandığını bilseydi ona abi dediğine pişman olur muydu? Tıpkı… o gün su hapishanesinde kin kusan Su Xing gibi. 


   Bunu düşündüğünde usulca güldü Su Shiyu. Yüzünde bir yorgunluk, belirmesiyle silinip gitti. 



   Birkaç gün içinde Ji Heng'in ağa düştüğü haberi geldi. Tüm suçlarını itiraf etmişti ve şu anda Zhenjiang'dan Changan'a getiriliyordu.


   Su Shiyu bunu duyduktan sonra sadece başını salladı ve fazla bir şey söylemeden adamlarına dağılmalarına emretti. Belgeleri teker teker gözden geçirmeye devam etti. Bir kitapçığı eline almıştı ki birden masanın üzerine bir şey düştü.


   Kırmızı mühürle kapatılmış sarı bir zarftı. Zarfın bir köşesi mühür kısmından yırtılmıştı.


   Su Shiyu bir süre şaşkınlıkla zarfa baktıktan sonra yavaşça elini uzattı. Alışılmadık bir tereddütle mektubu usul usul açtı.


   Mektup kalındı kalın olmasına fakat bunun nedeni tam olarak Mulahe'nin kelimelerinin kocaman ve çarpık olmasıydı. İçeriği uzun değildi. Su Shiyu mektubu kelime kelime okuyunca yüzünde belli belirsiz bir gülümsemenin belirmesine engel olamadı.


   Mektupta Han edebiyatçılarının alışılagelmiş normlarının zerresi bile yoktu, tamamen Mulahe'nin kaprislerine göre yazılmış gibiydi. Changan’da geçirdiği günlerde nelerin lezzetli ve nerelerin eğlenceli olduğunu yazmaya başlamış, sonra aniden Loulan'da açan yeni ve tuhaf çiçeklerden bahsetmişti.


   Su Shiyu bir sayfayı çevirdi ve dudağındaki gülümseme soldu.



   "Anyiruo yüzü bile kızarmadan yalan söylüyor! Ondan sonra telaffuzu aklımda tuttum ve birçok Han insanına sordum, hepsi de tam olarak ikinizin adı olduğunu söyledi. O gün o insan grubu sizin hakkınızda kötü şeyler konuşuyordu ve sen yine de öyle olmadığını söyledin!

   Tüm Han halkının o kadar da iyi olmadığını o zaman fark ettim. Bugünlerde neden insanların sürekli sizin hakkınızda kötü konuştuğunu duyduğumu bilmiyorum, ama bunu bilmemden memnun olmadığını düşünerek kendimi tuttum ve onlarla kavga etmedim.

   Loulanlı kadınların akıl okuyabildiğini hiç duydun mu? Han halkı aptal olduğu için  göremiyorlar belki ama ben senin harika mı harika olduğunu biliyorum.

   Anyiruo tüm dünyadaki en sıcak insan."



   Anyiruo tüm dünyadaki en sıcak insan.


   O kadar anlamsız bir cümleydi ki belki de yalnız Mulahe’nin elinden çıkabilirdi.


   Su Shiyu'nun mektubu kavrayan eli sıkılaştı aniden. Hafifçe titredi. Gözlerini kapadı. Olabildiğince yavaş, derin bir nefes aldı ve tekrar rahatladı. Su Shiyu gözlerini indirerek o satırlara baktı. Uzun, çok uzun bir süre sonra nihayet son derece hafif, acı bir kahkaha attı.


   Su Shiyu son sayfayı çevirdi. Mürekkep izleri gözüne iliştiği anda tüm vücudu kaskatı kesildi.



   "Anyiruo'nun o gün cevabını vermediği sorunun cevabını artık biliyor gibiyim.

   Yani…”