Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 36: Onun olması gerekiyordu, ben de verdim.

 

   Odada hafif bir sandal ağacı kokusu yükseliyordu.


   Chu Mingyun masaya vurdu ve karşısındaki, hamur işlerini ağzına tıkıştıran Du Yue'ye baktı. "Seni buraya bir iş için çağırdım, yemek ısmarlamak için değil."


   Du Yue başını bile kaldırmadan boğuk bir sesle cevap verdi. "Biliyorum, beni kesinlikle iyi bir iş için çağırmamışsındır. Bu yüzden şimdi cebinden birkaç tael daha yiyeceğim ki duygularım yatışsın."


   Chu Mingyun onu dikkate almadı. Cübbesinin kolunu yoklayarak yeşim kolyeyi çıkarıp önüne bıraktı. "Bunda ne tür bir şey saklı olduğunu bulmama yardım eder misin? Su Konağı’ndaki insanların hepsinin suratı bunu gördüklerinde ne diye daha da canlanıyor?"


   O anda Du Yue’nin nefesi kesildi. Öksürürken şok içinde onu işaret etti. "Ben, bu, bububu…"


   Chu Mingyun yavaşça çenesini destekleyerek yüzünü inceledi. "Evet, tam olarak bu tepki."


   "Chu kişisi, bunu nereden çaldın?"


   Chu Mingyun yüzünde hiçbir ifade olmadan ona baktı. "Bunu bana bizzat Su Shiyu verdi."


   "...Bunu sana Su Shiyu mu verdi?! Hangi Su Shiyu?!" Du Yue nefesini düzene soktu.


   "Kaç tane kuzenin olduğunu benden daha iyi bilmen gerekmez mi?"


   “...Kuzenim aklını mı kaçırmış ya?” Du Yue'nin yüzü inançsızlıkla doluydu.


   "Sadede gel." dedi Chu Mingyun sabırsızca.


   "...Aaaa." Du Yue sakinleşmek için bir süre başını tuttu. "Aslında tam olarak neye yaradığından emin değilim. Sadece bu yeşim kolyenin ona yengemden kaldığını hatırlıyorum. Kuzenim bunu her zaman üzerinde taşır."


   "Emin misin?" Chu Mingyun kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Su Shiyu bu yeşim kolyeyi kumarda çip yerine kullanmak için bile çıkarmıştı. Gerçekten bu kadar önemli olsaydı böyle bir şey yapmaya dayanabilir miydi?"


   "Sen anlamazsın.” dedi Du Yue kendini beğenmiş bir şekilde. "Su Bai'yi birkaç kez bu yeşim kolyeyle ayak işlerini yaparken gördüm. Esasında Su ailesinin bir üyesi olduğu sürece, bu yeşim kolyeyi gördüklerinde onun kuzenimin olduğunu anlarlar. Kaybolsa bile kimse onu araklamaya cesaret edemez, sonunda kesinlikle onun ellerine geri döner."


   "Ya?" Chu Mingyun gülümsedi. "El yazısının yazanı temsil etmesi gibi mi?”


   Anlaşılan Su Shiyu o gün bahsi kaybettikten sonra stratejisini değiştirip kumarhaneye teslim ettiği yeşim kolyeyi soruşturma için bir ipucu olarak kullanmayı planlıyordu.


   "El yazısının yazanı temsil etmesiyle aynı hemen hemen. Kuzenim yüreğini ortaya koyup onu sana verdiyse artık yeşim kolyeyi Su ailesinin güçlerini harekete geçirmek için kullanabileceğini düşünmesen iyi edersin." dedi Du Yue açık açık.


   Chu Mingyun beyni nadiren çalışan Du Yue'ye baktı. Diğer tarafın gözleri sadece yeşim kolyeye dikilmişti. Hibiskuslu kekten vahşi bir lokma aldı. "Ama neden kuzenim onu bana değil de sana verdi ya?!”


   "Ben de bir anlam veremedim." Chu Mingyun yeşim kolyeyi elinde tutup bir ileri bir geri çevirdi. Emin olamayarak, "Muhtemelen o sırada yanında başka bir şey yoktu. Ya da aklında bu yeşim kolyeyi kullanarak…” dedi.


   "Chu Mingyun." Du Yue aniden sertçe sözünü kesti. "Siz memurlar için gün boyu çatışmak nasıl bir şey bilmiyorum ama bunu bir kenara bırakırsak, kuzenim düşündüğün kadar kötü niyetli biri değil. Bu yeşim kolye onun için gerçekten çok önemli!"


   "Evet evet ondan. Her zaman onun tarafını tuttun. Su Shiyu’nun öz abin olmasını isterdin hep." Chu Mingyun kayıtsızca karşılık verdi. Elindeki yeşim kolyeyi gözlerinin önüne kaldırarak ona baktı. Süslü bir desenle oyulmuş beyaz yeşim taşı ışıl ışıl parlıyordu. Dudakları aniden soğuk bir gülüşle kıvrıldı. Neredeyse hiç işaret vermeden yeşim kolyeyi tutan elini gevşetti. "Önemli olsa ne olur olmasa ne olur. Biraz bile umurumda değil."


   Beyaz yeşim doğruca yere düştü. O anda yerden yeşim taşının düşüşüyle net ve keskin ses çınladı.


   Du Yue sersemleyerek donakaldı. Öfkeyle masayı tokatlayıp ayağa kalktı. "Rahatsız mısın sen be Chu kişisi?" Adım atarak onu almak için eğildi. Fakat Chu Mingyun'un bacağını kaldırmasıyla engellendi. Geri çekilip hızla tekrar doğruldu. "Ne yapıyorsun?!"


   Chu Mingyun kollarını masanın üzerinde kavuşturdu. Başını eğip gülümseyerek ona baktı. "Bana verilmiş olanı neden almaya çalışıyorsun?"


   "Sen istemiyorsan ben de alamaz mıyım?" Du Yue ona ters ters baktı.


   "Alamazsın."


   "Ananı!" Du Yue kollarını savurarak dışarı yöneldi. Onun yanından geçerken dişlerini sıkarak bağırdı. "Ne nezakete karşılık vermekten anlarsın ne de başkalarının iyi niyetine değer vermekten! Gününü göreceksin elbet!"


   Chu Mingyun sırıtarak onu gönderdi. "Bekleyeceğim."


   Du Yue kapıyı tekmeleyerek açtı.


   Oda sessizliğe gömüldü. Chu Mingyun başını geriye çevirdi. Gülümsemesi silinirken yavaşça çayını bitirdi. Ayağa kalkıp kapıya gitti.


   Ancak her nedense adımlarını kapının önünde durdurdu. Sonraki adımı atamadı.


   Chu Mingyun odada sessizce durdu. Elini kırmızı boyalı, oymalı kapıya dayadı. Kımıldamadı. Gözleri hiçliğin üzerine düşmüş gibiydi. Düşüncelere dalmıştı.


   Sandal ağacı tütsüsü sessizce yanıyor, bir buhurdanlık dolusu küle dönüşüyordu. Rüzgarın uğultusu pencerenin önünden geçiyor, hafif kokuyu dolaştırıyordu.


   Bir süre sonra yavaşça döndü birden. Gözlerindeki ışık dalgalanırken yüzünde bir ifade olmaksızın az evvelki yerine baktı. Adımlarını kımıldattı, ayağının dibindekini almak için eğildi. Yeşim taşı hâlâ sağlamdı. Üzerinde yalnızca birkaç çatlak vardı, güneş ışığının yansımasıyla açıkça görülebiliyordu.


   Chu Mingyun kaşlarını çattı. Cıklayarak yeşim kolyeyi tekrar kol yenine soktu. "Başa bela."


***


   "Kuzen!.." Bir kükreme eşliğinde çalışma odasının kapısı şiddetle açıldı.


   Su Shiyu gözlerini kaldırıp öfke saçan maviler giyinmiş figüre baktı. Gülmekten kendini alamadı. "Ne o? Benden intikam almaya mı geldin?"


   "Başkasından intikam almak için geldim sana!" Du Yue birkaç adımda masasına ulaştı. "Anasının fırtlatması Chu Mingyun senin malını atacak kadar ileri gitti!"


   "Mal mı?" Su Shiyu'nun yazı yazan eli durakladı. "Ne malı?"


   "Verdiğin yeşim kolye! Aslında onu umursamadığını söyleyip attı. Ben, babası, onu umursuyorum ya!"


   Su Shiyu fırçayı bıraktı. Kaşlarını çatarak, "Düzgün konuş." dedi. Bir anlık duraksamanın peşinden alçak sesle güldü birden. "Atmışsa atmıştır."


   "Sen..." Du Yue onun sakin tepkisini kabullenmekte zorlanıyordu. Öfkeyle, "Kuzen bir şey söylemeyecek misin?" dedi.


   Su Shiyu ona baktı. "Ne söyleyeyim?"


   "Mesela, ‘Chu kişisi gerçekten fazla oluyor!’ gibi. Düzgün biri değil hiç ya, o var ya…”


   "A-Yue." diye sözünü kesti Su Shiyu ve nezaketle gülümsedi. "Neden başkalarını bu şekilde kötülemeye gerek duyuyorsun?"


   "Bunun neresinde kötüleme?!" diye haykırdı Du Yue. Ancak kalbinde kızgınlık olmasına rağmen Su Shiyu'nun pek de umursamaz tavrını görünce daha fazla tartışamayacak kadar utandı. Bu yüzden sesini alçaltarak sordu: "Kuzen, o yeşim kolye senin için gerçekten önemli, öyle değil mi? Neden durduk yere ona verdin?"


   “Önemliyse ne olmuş?” Su Shiyu gözlerini indirerek hafifçe gülümsedi. Basit bir şeymiş gibi, "Onun olması gerekiyordu, ben de verdim." dedi.


   "Ne demek istiyorsun?" Du Yue bir şey anlamadı.


   Su Shiyu Du Yue'ye baktı ve usulca iç çekti. "Ona verildiğine göre artık onun malıdır. İster düzgünce sahip çıksın ister bir hiçmiş gibi atsın, onun keyfine kalmış."


   "Ama bunu ona iyi niyetle vermene karşın sadece şüphelenilmekle kalmayıp bir de atması ne kadar doğru?" Du Yue öfkeyle yandı. "Kuzen, ona bu kadar iyi davranmanın ne anlamı var?!"


   "Kendini bu kadar mağdur hissetmene gerek yok." dedi Su Shiyu onu sakinleştirmek için. "Kendim isteyerek verdim gitti. Karşılığında bir şey almak gibi bir niyetim yoktu. Dahası, bunun bir faydası olacağını hiç düşünmemiştim bile. Olası sonuçları da düşünmüştüm zaten. Bu yüzden şu an gerçekten şaşırmadım. Bu kadar dert etmene gerek yok." Hafifçe gülümsedi. "Atmışsa atmıştır."


   Du Yue hayal kırıklığına uğramış bir halde uzun uzun Su Shiyu'ya baktı. Dikkati dağılarak, "Tamam tamam, anladım, ona küfretmediğim sürece sorun yok, evet." dedi sadece. Yine de mırıldanmadan edemedi. "Böylesine güzel bir yeşim taşı bir hiç uğruna harcandı. Düşüncesi bile kalbimi acıtıyor. Bari bana verseydin."


   "Sana mı verseydim?" Su Shiyu güldü. "Nedense küçüklüğünden beri sana verdiğim her şeyin üç gün içinde düşüp kırıldığını hatırlıyorum."


   "O zamanlar genç ve cahil değil miydim? Şimdi bana yine bir şeyler verirsen kesinlikle kırmam." Bu sözler üzerine Du Yue'nin gözleri birden parladı. Ayağa kalkarak, "Kuzen, bana da bir yeşim kolye versene. Onu özenle saklayacağımdan emin olabilirsin!" dedi.


   "Başka yok." dedi Su Shiyu başını sallayarak.


   "Ha? Başka yok mu?"


   "Hm." diye alçak sesle güldü. Pencerenin ötesindeki bulutsuz gökyüzüne baktı. Yüzü yumuşacıktı. "O zamanlar, annem bana birine vereyim diye sadece bunu bırakmıştı."


   Du Yue onun bakışlarını takip ederek ön avluda dökülen çiçeklere baktı. Bu sözleri duyduktan sonra sustu, tek kelime bile etmedi.