Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 37: Orada öleyim demeyin sakın.

 

   Sokaklar çiçeklerle şenlenmiş, söğütler dumanlar gibi kaplamıştı göğü. Bahar geliyor, teftiş dönemi yaklaşıyordu.


   Başmüfettiş Su Shiyu işleri her zaman istikrarlı ve güvenilir bir şekilde ele almış, son birkaç gündür çeşitli meseleleri uygun bir şekilde hallettikten sonra bir rapor hazırlamış ve imparatorun incelemesine sunmak üzere saraya gitmişti.


   Li Yanzhen rapora kabaca bir göz atıp başını salladı. "Çok iyi. Zâtım kıymetli tebaam Su'nun işlerinden daima emin." Raporu katlayarak bir kenara bıraktı. "Kıymetli tebaamın yine söyleyecekleri mi var?"


   "Evet." Su Shiyu diz çöktü. "Majestelerinden güney sınırındaki birlikler üzerindeki komutayı geçici olarak bendenize vermesini rica ediyorum."


   Li Yanzhen şaşkınlıkla, "Güney sınırındaki birliklerin komutası mı?" dedi.


   "Kesinlikle. Bu konuyu bana birkaç gün önce ilettiler. Bugünlerdeki araştırmaların ardından, Huainan Valisi’nin davası çözülmüş olsa da hâlâ pek çok şüpheli nokta olduğunu keşfettim. İşin içinde bir iş olmasa bile, korkarım ki zamanı geldiğinde o da tutuklanmaya razı gelmeyecektir. Huainan Valisi’nin emrinde sayısız seçkin asker var, imparatorluk maiyetindeki askerler onlarla aynı kefeye konamaz bile. Güney sınırındaki birliklerin yardımını alırsam aniden ortaya çıkabilecek beklenmedik değişikliklerle bile baş edebilecek imkânlara sahip olurum." Su Shiyu sözlerini şöyle sürdürdü: "Bendeniz saraya döndüğünde komutayı kesinlikle vakitlice iade edecek, herhangi bir geciktirme olmayacak."


   Li Yanzhen gülümsedi. "Açıklamana gerek yok. Zâtım art niyetli olduğundan şüphelenecek değil. Ancak…" diyerek durakladı ve bir iç geçirdi. "Sevgili tebaam biliyor ki komutanlık nişanı zâtımın elinde değil. Şimdi sana söz versem bile sevgili tebaam Chu'nun onu sana verip vermeyeceğini bilmiyorum."


   "Majestelerinin bu konuda endişelenmesine gerek yok. Bendeniz bizzat Başkomutan Chu'nun yanına gidecek. Elbette bir imparatorluk fermanına karşı çıkmayacaktır. Bu fırsatı komutanlık nişanını saraya geri kazandırmak için kullanabilirsem mükemmel bir sonuç olacaktır."


   Li Yanzhen başını sallayarak onayladı. Ancak kısa bir süre sonra zihninin ön saflarında sorunlar belirmiş gibi görünüyordu. "Kıymetli tebaam Chu demişken. Günlerce saraydan uzak kalacaksın. Bu fırsattan yararlanıp harekete geçerse ne yapacağız?"


   "Bendenizin aklındaki de buydu." Su Shiyu'nun gözleri derinleşti.


   “...Kıymetli tebaam ne düşünüyor?”


   Su Shiyu gözlerini indirdi. Telaşsızca konuşmaya başladı. "Majestelerinin de söylediği gibi bendenizin yokluğunda Başkomutan Chu'nun doğal olarak daha az endişesi olacaktır. Bu boşluğu tam olarak ne yapmaya çalıştığını görmek için de kullanabiliriz. Üstelik Huainan buradan çok uzakta değil. Olur da önemli bir şey olursa bir mahmuz vurup iki kırbaç şaklatarak çok geç olmadan dönebilirim."


   “...Sınamak mı?” Li Yanzhen bir an düşündükten sonra başını sallayarak onayladı. "Kıymetli tebaamın dediği gibi olsun."


***

   

   Çalışma odasında Chu Mingyun tembel tembel sandalyeye yaslandı. Su Shiyu geliş amacını açıkladıktan sonra başını salladı ve dalgın bir şekilde, "Bu mesele çok önemli. Doğal olarak iş birliği yapmam gerekiyor. Hemen bir talimat mektubu yazacağım. Su Bey gidince oradaki generallere verir."


   "Chu Bey, eski çağlardan bu yana kurallar her zaman bir muhafaza generalinin ancak komutanlık nişanını gördükten sonra harekete geçmesini gerektirmiştir." diyerek hatırlattı Su Shiyu.


   "Elbette bunu biliyorum." dedi Chu Mingyun mektup kağıdını açarak. "Fakat güvenlik ihlallerini önlemek için başkomutanlık nişanını burada, konağımda barındırmıyorum. Üstelik Su Bey’in seyahati çoktan ayarlanmış. Gidip onu almam ne yazık ki birkaç gününüzün boşa geçmesine sebep olur. Bir mektup da aynı işi görür, endişelenmenize gerek yok." Hiç önemli değilmiş gibi konuşmuştu. Aniden başını kaldırarak Su Shiyu'ya baktı. Dudakları hızlı bir gülümsemeyle aralandı. "Ayrıca, başkomutanlık nişanı tamamen buz gibi soğuk. Benim elimden çıkmış bir mektupla nasıl kıyaslanabilir? Her gün görmek belki Su Bey’e beni düşündürebilir bile."


   Reddetme niyeti barizdi. Su Shiyu uzun zamandır buna hazırdı. Israr etmedi. Yine de son cümleyi duyduktan sonra çaresizce gülümsedi. "Mektup olmasa bile korkarım Chu Bey’i düşünmemek zor olur."


   "Ya?" Chu Mingyun mektubu teslim etmek üzereydi. Bu sözleri duyunca Su Shiyu'nun elini tuttu. Gülümsemesi daha da genişledi. Sesini alçaltarak, "O halde Su Bey bu gece evine dönmesin. Burada kalıp bana eşlik etmeye ne dersiniz?" dedi.


   Su Shiyu elini çekti ve bir adım geri gitti. Hafifçe gülümseyip bakışlarını kaçırarak, "Chu Bey işleriyle bu kadar meşgulken nasıl zahmet verebilirim?" dedi.


   Chu Mingyun ilgisizce elini çekti ve aniden, "Doğru ya, Su Bey, Huainan'a yaptığınız bu seyahatten korkarım ki en az yarım ay boyunca geri dönemeyeceksiniz. Oraya kendiniz gitmekte ısrar ettiğinize göre saraydaki tüm meseleler için düzenlemeler yapmış olmalısınız. Değil mi?" dedi.


   "Sarayın işleri karmaşık ve öngörülemez. Nasıl önceden hepsini halledip düzenlemiş olabilirim?" Su Shiyu ona bir bakış attı. "Yine de Chu Bey burada. Endişelenecek ne var?”


   Chu Mingyun gözlerini hafiften kıstı. Anlayarak güldü. "Su Bey böyle diyorsa biraz daha iyi bir performans göstermekten başka çarem yok gibi görünüyor, ah.”


   Su Shiyu cevap vermedi. Elindeki mektubu inceledi ve aniden ağzını açıp, "Chu Bey’e bağlı birlikler arasındaki disiplin daima en katı standartlara tabi tutulmuştur. Hem mektup hem de başkomutanlık nişanı aynı anda ortaya çıkarsa generalleriniz hangisine itaat edecek acaba?"


   Chu Mingyun elini yanağına dayayarak ona baktı. Yavaşça gülümsedi. "Hem mektup hem de nişan benim elimden çıkacağı için emirler çatışmayacaktır. Peki neden ikisi arasında ayrım yapalım?"


   Su Shiyu başını kaldırıp onunla göz göze geldi. Usulca gülümseyerek, "Önemli bir şey değil, sadece rastgele bir düşüncenin ardından boş boş sordum, hepsi bu." dedi.


   Dışarıdaki yağmur ne zaman başlamıştı bilinmez. Alacakaranlık her yöne yayılıyordu. Esinti hafif bir serinliği de beraberinde getiriyordu fakat parmakları Chu Mingyun'un avucunun sıcaklığını hayal meyal hatırlıyordu. Su Shiyu kalbinin çarpıntısını bastırmak için derin bir nefes aldı.


   Arkasını dönüp kapıdaki yağmurlu sisin örttüğü tabelaya, ‘Başkomutanlık Konutu’ yazısına baktı. Kolundaki mühürlü mektubu tekrar çıkararak alçak sesle iç geçirdi. "Görünen o ki… güney sınırındaki birlikler soyadını çoktan Chu olarak değiştirmiş."


***


   Mart ayının başında başmüfettiş imparatorun emrini yerine getirmek üzere Göğün Oğlu adına yola çıktı. Vasal bölgeleri teftiş etmek üzere devriye gezdi.


   Güzel ve açık bir gündü. Bahar bulutları sağda solda kümelenmişti. Li Yanzhen, elçi alayına Changan’dan çıkarken eşlik etmek üzere tüm saraydaki hem sivil hem de askeri nazırları getirdi. Sancaklar heybetli bir gösteriyle gökte dalgalanırken davul sesleri yükselip ağırlığınca iniyordu.


   Sunu şarabı yere dökülürken ince kumlar yavaşça sürükleniyordu. Şarabın güçlü ve tatlı kokusuna aryalar eşlik ediyordu.


   Su Shiyu eğilerek tam ortada diz çöktü. Li Yanzhen'in tören dizelerini okumayı bitirmesini dinledi. İki eliyle mührü kabul etti. Ardından tekrar ayağa kalkarak saygıyla eğildi.


   Tören sona erdiğinde Li Yanzhen bir an için karşısındaki adamı inceledi. "Kıymetli nazırım, bu yolculukta, yol boyunca daha dikkatli olmanı umuyorum." diyerek öğüt verdi.


   "İlgisi için majestelerine minnettarım." diye cevapladı Su Shiyu.


   Onun ayağa kalktığını gören arkasındaki araba alayı yola çıkmak için hazırlıklara başladı. Su Shiyu Li Yanzhen'le vedalaşarak arabaya doğru yürümek üzere arkasını döndü. Yanından geçerken Chu Mingyun'a göz ucuyla bakmaktan kendini alamadı. Diğerinin bakışlarıyla doğrudan karşılaşmayı beklemiyordu. Okyanus kadar derindi gözleri.


   "Su Bey." Chu Mingyun aniden elini uzatıp onu durdurdu. Duygudan yoksun bir tonla, "Orada öleyim demeyin sakın." dedi.


   Sesinin yavanlığında en ufak bir dalgalanma dahi yoktu. Yalnızca arkasındaki birkaç memur bunu belli belirsiz duyabilmiş, yüzleri bir anda biçim değiştirmişti.


   Su Shiyu da afallamıştı. Ne demek istediğini tahmin edemiyordu. Bugün şehrin dışına çıktıklarında uzaklara daldığını, alışılmışın dışında kasvetli ve sessiz olduğunu hatırladı. Aldırmayarak gülümsedi. "Chu Bey’in gönlü rahat olsun. Elbette ki ölmeyeceğim."


   Su Shiyu'nun bileği de kendisi gibi incecikti. Bilinçsizce onu biraz daha sıkı kavradı. Gülümseyen gözlerine baktı. Dudağının kıvrılmasına engel olamadı. Su Shiyu'nun kulağına doğru eğilip alçak sesle fısıldadı. "O halde Su Bey bir an önce dönmeyi unutmamalı. Yoksa gönlümdeki özlem sızıya döner."


   Su Shiyu'nun duruşu birden tökezledi, bakmak için başını çevirdi. Aralarında sadece birkaç santim mesafe olan iki çift göz karşılaşınca, her zamanki içe dönük ve sağduyulu başmüfettiş birdenbire onlarca gözün önünde olduğunu unuttu gitti. Yalnızca kalbinin bir davul gibi gümbürdediğini duydu. Ender olarak, hiç kıpırdamadı. Sadece gözlerini indirerek nazikçe güldü. “Peki.”


   Bir çiçek yığınına düşmüş yeşim gibi sıcacıktı sesi.