Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 41: Böyle iyi bir saat ve güzel bir manzara, buluşup ilanıaşk etmek için mükemmel.

 

   Baharın son günleri Changan'daki çiçeklerin çoğunu soldurmuşken Qi Dağı’nda bahar güzelliği yer yer korunmuştu. Şeftali çiçekleri tüm muhteşemlikleriyle gökteki kızıl bulutları andırıyordu.


   Yorucu bir günün ardından Av Köşkü’ne vardıklarında herkes bitkin düşmüş, arabalardan iner inmez evlerine dağılmışlardı. Yarın dağların sisine karşı bir ziyafet vereceklerdi.


   Su Shiyu birkaç meslektaşına ilgileri için kibarca teşekkür ederek ayrılmaya niyetlendi. İleriye doğru adım atarken istemsizce ama yana doğru baktı ve Chu Mingyun'un gözleriyle karşılaştı.


   Az ileride bir yerde yalnız başına durmuş, kollarını kavuşturarak bir şeftali ağacına yaslanmıştı. İfadesiz yüzüyle ondan tarafa bakıyor, yalnız biraz düşünceli görünüyordu.


   Su Shiyu bir an tereddüt etti, sonra soluk bir gülümsemeyle yürüdü. "Bunca yol boyunca çok çalıştınız. Chu Bey dinlenmeye çekilmemiş. Burada ne düşünüyorsunuz?"


   Chu Mingyun'un gözleri sessizdi. Dikkatle onun kendisine gelişini seyretti. Bir anda kaşlarını kaldırarak gülümsedi. "Sizi düşünüyorum tabii."


   Su Shiyu bir an irkildi. Sonra umursamaz bir tavırla gülümsedi. "Hunların elçisi buralardayken Chu Bey’in yarın daha fazla işi olacak. Erkenden dinlenmeye gitmeniz daha iyi olur."


   "Dinlenecek halim yok." Chu Mingyun ellerini indirerek dik durdu. "Henüz çözemediğim bir şey var ve kalbim yerinde duramıyor."


   "Bu kadar önemli olan nedir?" diye sordu Su Shiyu.


   "Çok önemli." Chu Mingyun ona baktı ve yavaşça, "Bilmek mi istiyorsunuz Su Bey?" dedi.


   "Detayları duymak isterim."


   "Peki ya size söylemezsem?" Chu Mingyun ışıldayarak gülümsedi. Su Shiyu'nun yüzünü inceleyerek, "Benimle bir yürüyüş yapsanız nasıl olur Su Bey? Belki keyfim yerindeyken bu konu hakkında konuşmak isterim ve dinlenecek halim olur.”


   Su Shiyu umutsuzca kıkırdadı. "Peki."


***


   Lu Qinghe işlemeli perdeyi kaldırarak arabadan atladı. Ayakları yere değer değmez göğsünü kapattı ve "Sana bırak da arkandan atla geleyim demiştim. Bu yolculuk beni gerçekten boğarak öldürecek!" diye yakındı.


   Hizmetçi gülümseyerek yardıma geldi. "Arabada oturmak ata binmekten daha rahat. Alışınca daha iyi olacaksınız."


   "Buna alışmak istemiyorum." dedi Lu Qinghe. "Babam nerede?" 


   "Efendimiz az önce eski bir arkadaşını gördü ve selam vermek için gitti. Daha sonra dönecek. Bize burada beklememizi özellikle tembihledi, böylece siz hanımefendi..." Hizmetçi dudaklarını büzerek gülümsedi. "...iyice bakabilirmişsiniz."


   "...İyice bakabilirmişim ha." Lu Qinghe'nin dudağının kenarı seğirirken etrafına bakındı. "Bakacak ne var sanki? Yol boyunca zarif genç efendilerin tamamı alt üst oldu. İyi denecek ne..."


   Sözleri aniden kesildi.


   İleride, şeftali ağacının altında uzun, zarif bir adam vardı. Dudakları kıvrılmış, yanındakiyle bir şeyler konuşuyordu. Gözlerinin ışığı dalgalandı, neşeyle doldu taştı.


   Uzaklardan gelen bahar esintisi kırmızı eteğini havalandırdı, yüzünün yanını yalayıp geçti. Bu eşsiz güzelliği yuvası yapmayı istiyordu.


   Lu Qinghe bir elini hizmetçinin omzuna koydu. Gözleri hala oraya bakıyordu. Farkına varamadan bir iç çekti. “...Sahiden gözlere şenlik ya.”


   “Neymiş gözlere şenlik olan?” Lu Shi arkadan yaklaştı.


   "Baba," diyerek arkasını döndü Lu Qinghe. "Buldum!"


   "Bu kadar hızlı mı?" diye sordu Lu Shi. "Kim?"


   "Bak, orada!" Lu Qinghe elini kaldırarak "Onu istiyorum!" diye işaret etti.


   Lu Shi baktığında Su Shiyu'nun arkasını döndüğünü gördü. Rahatlamış bir sesle, "Beyazlı olan mı? İşte benim kızım. Gözleri gerçekten..."


   "Hayır!" Lu Qinghe aceleyle sözünü kesti. "Yanındaki mürekkep mavisi giysili olan!"


   Lu Shi'nin yüzü anında düştü.



   “Olmaz!”


   "Baba…” Lu Qinghe koridorda bir ileri bir geri dolaşarak Lu Shi'nin peşinden gitti.


   “Olmaz diyorsam olmaz! Ne dersen de faydası yok!” Lu Shi'nin tutumu kesindi.


   "Neden olmasın?" diye sordu Lu Qinghe tatmin olmayarak. "Kendi seçimimi yapmama izin vereceğini söylemiştin!"


   "Senin..." Lu Shi o kadar kızmıştı ki aniden durdu, ona bakmak için döndü. "Senin derdin ne? Bu kadar çok genç yeteneğin içinden birini değil Başkomutan Chu'yu tercih ediyorsun!” Lu Shi acı içinde, "Ne buldun onda?” diye sordu.


   Lu Qinghe başını eğmekten kendini alamadı. Açık yüreklilikle, "...O çok güzel." dedi.


   "Sadece bir görünüş mü kafanı karıştırıyor?" Lu Shi soluk soluğaydı. "Ya Su Bey güzel değil mi?"


   "...Baba." Lu Qinghe ona şok içinde baktı.


   Lu Shi şaşkına dönerken yanlış bir şey söylediğini fark etti. Etrafına baktı, başka kimseyi görmeyince devam etti: "Qinghe, söyle bana, ne düşünüyorsun?"


   Lu Qinghe Lu Shi'nin ifadesine baktı. Bir süre düşündü ve ciddiyetle, "Elbette Su Bey de güzel... Ama ikisi farklı. Su Bey güzel olsa da sadece görülebilecek fakat el sürülemeyecek türden…


   "Gerçekten Başkomutan Chu'yu ellemek mi istiyorsun?" Lu Shi öfkesine hakim olamadı, tekrar yükseldi. "Çocukluğundan beri senin kaprislerini hoş gördüm, neden şimdi bu kadar utanmazsın?!"


   …Öyle demedim ki ben. Lu Qinghe gözyaşlarını içine doğru akıtarak ağzını kapattı, başını eğdi ve öfkesini dinledi.


   Lu Shi bir anlığına sinirlendi ve öfkesinin büyük bir kısmı yatıştı. Lu Qinghe'nin eğik başına baktığında elinde olmadan sesini yavaşlattı. "Su Bey’e ilgin olmaması önemli değil. Baban olarak senin için birilerini bulabilirim. Acele etmeden seçersin." diyerek bir an durdu. "Ama Başkomutan Chu’yu unutmalısın. Nasıl bir insan olduğu bir kenara, şu sıralar utanmadan Su Bey’in peşinden koştuğunu saraydaki herkes biliyor. Ortalığı karıştırıp bir şeylere bulaşamazsın!”


   Lu Qinghe başını eğdi ve dudaklarını büzerek babasının böyle bir yalan uydurmuş olmasına iç geçirdi.


   Ne de olsa Lu Qinghe dünyayı karış karış gezmiş biriydi ve nihayetinde evinden ayrılmayan sıradan bir genç kadından farklıydı. Lu Shi kabul etmediği gibi çöpçatanlık da işe yaramazdı. Kendi kararıyla bir evlilik yapabileceğini düşündü.


***


   Gece mürekkep gibi yoğundu, her yerden sesler geliyordu.


   Lu Qinghe masada oturuyordu. Hizmetçinin bir fenerle döndüğünü görünce aceleyle sordu. "Nasıldı?"


   "Şey..." Hizmetçi öne çıktı. Ona baktı ve tereddüt etti. "Hanımefendi, gerçekten beğendiğiniz o..."


   "Elbette, elbette, yoksa neden mesaj iletmeni isteyeyim?" Lu Qinghe onun sözünü kesti. "Nasıldı?"


   "Bendeniz Chu Bey’i göremedi. Kendisi avlusunda değil." dedi hizmetçi.


   Lu Qing şaşırdı. "Eğer avlusunda değilse gecenin bu saatinde başka nereye gitmiş olabilir?"


   Hizmetçi bir an duraksamasına karşın görev duygusuyla cevap verdi. "Muhafızlar Chu Bey’in bir kavanoz şarap taşıdığını ve tek başına Dağ Kameriyesi’ne gittiğini söyledi."


   "Gece geç saatlerde yalnız başına içmek, gerçekten benzersiz." Lu Qinghe takdirle başını salladı. Aniden bir farkındalığa vardı. "Herkes bu gece o kadar yorgun ki sadece dinlenmek istiyor. Dağ Kameriyesi’ne kimse gitmez." Sevincini bastıramayarak tekrar başını salladı. "Bu göklerin sunduğu bir fırsat sahiden."


   Hizmetçi bunu duyunca şaşkına döndü. Telaşla, "Hanımefendi, siz de mi oraya gideceksiniz?" diye sordu.


   "Tabii ki." Lu Qinghe ayağa kalkarak üstünü başını düzeltti. "Böyle iyi bir saat ve güzel bir manzara, buluşup ilanıaşk etmek için mükemmel.”


   Hizmetçi ne dese bilemedi. Boş bir ifadeyle, "Öyleyse… Dağ Kameriyesi gece soğuk olur. Bendeniz gidip size bir pelerin bulsun." dedi.


   "Gerek yok." Lu Qinghe onu durdurmak için elini kaldırdı. "Zayıf bir kadın sevgi ve şefkati daha da coşturabilir. Kameriyede üşümek daha iyi olur."


   “Hanımefendi…”


   "Dağ Kameriyesi’nde ne yapacaksın?" Birden Lu Shi'nin sesi duyuldu.


   Lu Qinghe'nin hayranlık uyandıran figürü bu ses karşısında titredi. Sertçe başını çevirdi ve gülümsedi. "Baba..."


   Lu Shi kaşlarını çatarak hizmetçiye "Kimi görmeye gidiyor?" diye sordu.


   Hizmetçi tam cevap verecekti ki Lu Qinghe ağzını açarak "Su Bey’i görmeye!" diye atıldı.


   “Su Bey’i mi?”


   Lu Qinghe "Hm," dedi. Utangaç bir tavırla yüzünü başka tarafa çevirdi, hizmetçiye göz kırparak "Kesinlikle Su Bey’i." dedi.


   "Neden onu görmek istiyorsun?" Lu Shi ona şüpheyle baktı.


   Lu Qinghe derin bir nefes aldı. "Baba, Su Bey’i her zaman sevmemiş miydin? Sen gittikten sonra bunu dikkatlice düşündüm ve ona karşı herhangi bir his beslemediğimi fark ettim... Bu yüzden de gerçekten söylediğin kadar iyi biri olup olmadığını görmek için birisini ona gönderdim ki görüşelim.” 


   Lu Shi, "Su Bey’in kişiliği kesinlikle tartışılmaz." dedi.


   Lu Qinghe hemen kabul etti. Gözlerini Lu Shi'nin yüzüne dikerek "İşte bu yüzden onunla tanışmak istiyorum." dedi.


   Lu Shi başını salladı. "Temas kurmak iyi olur."


   Lu Qinghe tatlı bir şekilde gülümseyerek, "Peki sen neden geldin?" diye sordu. 


   "Bir şey değil." dedi Lu Shi. "Bu konuyu seninle tekrar tartışmayı düşünmüştüm. Artık bu fikirde olduğun için rahatladım."

   Git o zaman sen. Ben bazı eski arkadaşlarla konuşacağım." dedi Lu Shi ve ayrılmaya yeltendi. Lu Qinghe rahat bir nefes almıştı ki Lu Shi aniden arkasını döndü. "Ama..."


   Lu Qinghe ona endişeyle baktı. "Ne oldu?"


   "Giderken bir pelerin alsan iyi olur."


   Kalbi çırpınırken Lu Qinghe başını eğerek karşılık verdi.


   Lu Shi'nin artık gittiğini görünce, tek nefes bile almaya cesaret edememiş yanındaki hizmetçi nihayet ağzını açıp dikkatle, "Hanımefendi, o zaman... hâlâ Dağ Kameriyesi’ne gitmek istiyor musunuz?" diye sordu.


   "Elbette." Lu Qinghe başını kaldırarak dağınık saçlarından bir tutamı kulağının arkasına attı. "İş bu noktaya geldi, nasıl gitmeyebilirim?" Durdu. Kendini oldukça suçlu hissederek, “Fakat daha sonrasına kadar beklemem gerekecek… ki babam görmesin.” dedi.


***



   Lu Shi omzundan büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordu. Keyfi pek yerindeydi. Bayındırlık Nazırı Wei Song'un avlusuna adım attığında yüksek sesle, "Wei Bey, bu gece yatıp uyuyana kadar size zahmet vereceğim: güzelce go oynayın benimle!"


   Salondaki Wei Song bir gülümsemeyle onu selamlamak için ayağa kalktı. Birisi parlak ışıkların altında onun arkasında durdu, hafif bir gülümsemeyle, "Lu Bey çok neşeli görünüyor. Güzel bir olay mı var?" dedi.


   Lu Shi anında şaşkına döndü. "...Su Bey."


   Su Shiyu başını salladı. "Gelin de içeride konuşalım."


   Ancak Lu Shi kımıldamadı. "Neden buradasınız?"


   Wei Song Lu Shi'yi salonda oturması için çekti. "Beyefendi Hun elçisi hakkında bilgi almaya geldi ve benimle bir süre sohbet etti. Tam zamanında geldiniz. Madem go oynayacağız, neden Su Bey ile de bir tur oynamıyorsunuz?"


   Lu Shi hemfikirliğini ifade etti. Wei Song'un go takımını almak için odaya girdiğini görünce Su Shiyu'ya sormadan edemedi. "Beyefendinin bu akşam bir randevusu yok mu?"


   Su Shiyu başını salladı. "Kimseyle sözleşmedim.” dedi gülümseyerek.


   Lu Shi daha sonra sessizliğe gömüldü. Yüzü şekilden şekle girdi, oldukça karmaşıktı. Su Shiyu, "Lu Bey’in nesi var?" diye soruverdi.


   "...Bir şey yok." Lu Shi kendine geldi. Gülümsedi. Ardından uzun bir iç çekerek konuşmaya başladı. "Söylemeye utanıyorum; kızım uzun zamandır size hayranlık duyuyor. Şu anda benimle Av Köşkü’nde. Hatta sizinle görüşmek için Dağ Kameriyesi’ne davet etsin sizi diye özel olarak bir hizmetçi göndermiş. Az önce giyinip hazırlanıyordu. Ona denk geldiğim zaman bana itiraf etti.”


   Su Shiyu hafifçe kaşlarını çattı. "Ama herhangi bir davetiye almadım..."


   "Ben de buna hayret ettim." dedi Lu Shi aceleyle. "Ama bir kez daha düşündüm de, beyefendi, siz Wei Bey'in evinde olduğunuza göre, korkarım mesajı ileten hizmetçi işini iyi yapmamış."


   Bu sözlerle Lu Shi'nin ne ima ettiği apaçıktı. Su Shiyu hafifçe içini çekti. "Lu Bey’in ilgisine minnettarım ancak bir aile kurmaya niyetim yok. Kızınızı oyalamaya cesaret edemem."


   “Kızım sevdalanmışsa ihtiyar halimle bir şey yapamam ki.” dedi Lu Shi. “Korkarım ki şimdi randevu için Dağ Kameriyesi’ne gitmiştir. Beyefendinin gelmesini beklerken kolay kolay dönmeyi düşünmeyecektir. Dağ Kameriyesi geceleri soğuk olur. Beyefendi ilgi duymasa bile gidip görmenizin bir zararı olmaz.”


   Su Shiyu kısa bir süre düşündü ve nihayet, "Lu Bey kızını seviyor, anlıyorum elbette. Bu durumda, şimdilik müsaadenizi isteyeceğim." dedi.


   “Güzel, güzel.” Lu Shi, Su Shiyu'nun peşinden ayağa kalktı. "Su Bey, lütfen çabuk gelin."


   Eşiğin dışında durdu ve Su Shiyu'nun sırtının uzaklaşmasını izledi. Arkasından Wei Song elinde go takımıyla odadan çıktı. Şaşkınlıkla "Su Bey neden ayrıldı?" diye sordu.


   Lu Shi arkasını dönerek salona girdi. Omzunu sıvazlarken sorusuna cevap vermedi. "Neyse ki Wei Bey, dizlerinizin dibinde bir oğlunuz var ve o da erkenden yuvasını kurdu."


   Wei Song kafası karışarak baktı ona. "Ne demek istiyorsunuz Lu Bey?"


   “Ayh.” Lu Shi uzun uzun iç çekti. “Kalbim gerçekten dayanamayacak artık ya.”