Lupin'de Ara

Son Bölümler: Qian Qiu Radyo Dizisi

Qian Qiu Radyo Dizisi -- 2. Sezon -- 4. bölüm yüklendi. (Bilgisayardaki bir sıkıntı nedeniyle devam edemiyorum.)

Son Bölüm

Qian Qiu yeni ekstra!! Geçmiş Günler yayınlandı!!

Bölüm 50: "Su ailem fakir ve basittir benim. Korkarım Chu Bey’i kabul etmeye gücüm yetmez.”

 

   Güneşin zayıf ışıkları Weiyang Sarayı’na huzurla düşüyordu. Yeşil kiremitlerin, kızıl duvarların ardındaki saray yoluna sessizlik hakimdi.


   Su Shiyu aniden arkasından birinin ona seslendiğini duydu. Uzaklardan yaklaşıyordu adımları. Hecelerini uzartırken gülümsüyordu. Son derece tanıdıktı.


   “Su Bey!..”


   Arkasını döndüğünde Chu Mingyun'un yanına geldiğini gördü. Onunla yan yana yürüdü. “Erkenden gelirsem sizinle karşılaşacağımı biliyordum.”


   Su Shiyu'nun kafası karışmıştı. "Benimle bir işiniz mi var Chu Bey?"


   “Sizi daha fazla görmek istemiş olamaz mıyım?" diyerek karşılık verdi Chu Mingyun.


   "Her ayın bugününde ikimiz işlerimiz hakkında rapor vermek üzere sarayın çalışma odasına gitmekle mükellefiz. Er ya da geç birbirimizi görürüz.” dedi Su Shiyu hafifçe gülümseyerek.


   "O halde daha erken görüşmemizin ne zararı var?” Chu Mingyun kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Yoksa size fazlaca bakmama izin verilmiyor mu?"


   Su Shiyu ona çaresiz bir gülümsemeyle baktı. Sonra aniden sesini alçaltarak "Xiling Valisi." diye hatırlattı.


   Chu Mingyun başını çevirip baktığında, vasal bir valinin piton cübbelerini giyinmiş orta yaşlı bir adamın kendilerine doğru yürüdüğünü gördü.


   Li Ailesi'nden çıkma pek çok derebey vardı ve bunlar arasında en istikrarlı, en itaatkâr olanı Xiling Valisi Li Chenghua’nın bizzat kendisiydi. Üstelik dost canlısı ve cömertti, pek çok arkadaş edinmişti. Vasallar arasında küçümsenmezdi. Aksine oldukça prestij sahibiydi. Huainan'ın ölmüş valisi bile onunla bir iki kez görüşmüştü. Lütuf Fermanı’nı yürütüp liderlik etmeye en uygun kişiydi gerçekten de.


   Chu Mingyun ve Su Shiyu eğilerek onu selamladıktan sonra kibarca "Saygılar ekselansları." dediler.


   "Tamam, tamam." Li Chenghua elini tekrar tekrar kaldırdı ve karşısındaki iki adama gülümseyerek baktı. "Başkente gelişim nadirdir. Ben de siz iki beyefendiyi ziyaret etmek için zaman ayırmayı planlıyordum. Ne tesadüf.” Chu Mingyun'a baktı. "Chu Bey, beni hâlâ hatırlıyor musunuz? Kuzeybatı sınırındaki savaş alanında kırık bir kılıçla düzinelerce insanı öldürmüştünüz. Son darbeniz de düşman generalinin boğazını delmek olmuştu. O sırada generalimiz sizin acımasız olduğunuzu düşünerek sizi cezalandırmayı planlamıştı ama ben sizin adınıza müdahele etmiştim.”


   Chu Mingyun bir süre düşündü. "Hiç hatırlamıyorum." Kısa bir an durakladı ve sonra "Ama hayal meyal anımsadığım kadarıyla bir general, onun askeri ihtişamını elinden aldığım için benden nefret ediyordu." dedi.


   "Evet, evet, işte o adam." Li Chenghua gülümsedi. "Zaten uygunsuz davranışları olan biriydi. Sonra aniden bir kazada ölmüştü, kimse üzülmemişti bile. Ne şans ki onun yerini siz almıştınız. Kamptaki askerlerin çok memnun olduğunu duymuştum." İç çekmeden edemedi. "O zamanlar Chu Bey’in sıradan kimselerden farklı olduğunu ve büyük bir adam olacağını hissetmiştim. Şimdi görüyorum ki öngörüm gerçekten de kötü değilmiş."


   “Öyle mi?” diyerek güldü Chu Mingyun saklı bir anlamla. “Takdirinize teşekkür ederim ekselansları.”


   Li Chenghua gülümseyerek karşılık verdi ve gözleri Su Shiyu'ya döndü. "Sizi yıllardır görmemiştim. Su Bey yaşlandıkça cazibesi de katlanıyor ah.”


   Su Shiyu kaşlarını çattı, bir an sustu, kendini tutarak nezaketle gülümsedi. "Ekselansları hâlâ eskisi kadar şakacı."


   "Neden bahsediyorsunuz? Yaşlanıyorsunuz ya sonuçta." Li Chenghua derin bir iç çekerek uzaklardaki mavi gökyüzüne baktı. Biraz hüzünlüydü. "General Su göz açıp kapayıncaya kadar gitti. Bir başınıza Su Ailesi’ni desteklemeye çabalıyorsunuz. Che’m bile birkaç yıla taç giyecek."


   Su Shiyu gülümseyerek, "Veliaht nasıl?" diye sordu.


   "Önceden nasılsa öyle. Bir iş yapmakta tereddüt ediyor, sert bir kalbi yok." Li Chenghua başını salladı. "Che’m biraz olsun sizin gibi olabilseydi çok daha az endişelenirdim."


   Su Shiyu nazikçe gülümserken gözleri kısıldı. "Veliaht sevecendir. Doğasında iyilik var. Neden benim gibi olması gereksin ki?"


   Li Chenghua gülümsedi, başka bir şey söylemedi. Sohbeti fazla uzatmadan bir iki cümleyle selam verip ayrıldı. Figürü köşedeki bir ağacın gölgesinin arkasında kayboldu, mermerlerin üzerinde sadece dağınık gölgeler bıraktı.


   Su Shiyu bakışlarını geri çevirdiğinde Chu Mingyun'un gözleriyle karşılaştı. "...Sorun nedir?"


   "Hiç." dedi Chu Mingyun dudaklarının bir kenarını kıvırarak. "Cazibeli Su Bey’e daha yakından bakmak istiyorum bir tek."


   Su Shiyu çaresizce güldü. "Benim cazibem Chu Bey’inkinin yanından bile geçemez."


   "Yaa?.." Chu Mingyun başını eğerek ona baktı. Kaşlarını kaldırıp gülümsedi. "Madem cazibeliyim, hem yaşım da uygun, beni ne zaman evinize almayı düşünüyorsunuz beyefendi?" Bitirirken sesi alçaldı. Son kelimesindeki güçlü gülümseme kalbinin hafifçe sıkışmasına neden oldu.


   Su Shiyu gözlerini ona dikerek derin derin baktı. Sonra tekrar başka tarafa baktı. Bir duraksamanın ardından gülümseyerek, "Su ailem fakir ve basittir benim. Korkarım Chu Bey’i kabul etmeye gücüm yetmez.” dedi.


   "..." Chu Mingyun bir an sessiz kaldı ve aniden Su Shiyu'nun ne demek istediğini anladı. "...Su Bey, ben o kadar sık yemek yemem."


   Su Shiyu kahkahayla gülmekten kendini alamadı.


***


   Sarayın çalışma odasında Li Yanzhen ahşap heykeli incelemeye odaklanmıştı. Saray hizmetçisinin bildirisine dikkatsizce başını salladıktan sonra aniden aklına bir şey geldi. Arkasını döndüğünde Chu Mingyun ile Su Shiyu'nun salona girdiğini gördü. Hemen gülümseyerek, "Kıymetli tebaalarım, tam vaktinde geldiniz!” dedi.


   Chu Mingyun, salondaki ağır tül perdelerle yarı ayrılmış ahşap kadın heykeline baktı bir anlığına. Gün ışığı pencerenin dağınık desenlerinden geçerek heykelin üzerine düşüyordu. Dış hatları çok belli değil, bulanıktı. Tarifsiz bir his bürüdü içini aniden. Fakat ne olduğunu çözemedi. Bilinçsizce kaşlarını çatarak dikkatle baktı.


   Su Shiyu bir adam boyundaki ahşap heykeli görünce afallar gibi oldu. Ardından Li Yanzhen'in hızla yaklaştığını gördü. "...Majesteleri?"


   "Sevgili nazırım, elini uzatabilir misin? Bir bakayım." Li Yanzhen neredeyse yalvarırcasına konuşmuştu.


   Su Shiyu kararsızca ona baktı. Ardından Chu Mingyun’la bakıştı, sonra yavaşça elini kaldırıp uzattı.


   Li Yanzhen eline baktı, düşündü ve "Sevgili nazırım qin çalarken parmaklarını nasıl kullanıyor?” diye sordu.


   Oyma bıçağı hâlâ elindeydi. Konuşmanın bu noktasında Li Yanzhen'in ne yapmak istediğini anlayabilmişlerdi.


   Su Shiyu parmaklarını bükerek iki defa telleri çekti. Kibar parmakları zarafetle çengellenerek döndü. Tecrübesi kendiliğinden konuştu. Bu şaşkınlık anında parmaklarının altındaki qin’in sesi akan suların şırıltısı gibi geliyordu kulağa.


   Li Yanzhen Su Shiyu'nun eline baktı, cılız güneş ışığı altında parlıyordu sanki. Uzun süre seyretti, farkında olmadan, yavaşça elini uzattı.


   Chu Mingyun hafifçe öksürdü. İleri atılarak Su Shiyu'nun elini tutup onu nazikçe geri itti. Yana doğru dönerek kendisini ikisinin arasına soktu. Henüz kendine gelmemiş olan Li Yanzhen'e gülümseyerek, "Majesteleri, bir kadın yontmaya çalıştığınıza göre doğal olarak bir kadının ellerine bakmalısınız. Su Bey qin çalmada iyi olsa bile bir erkeğin elinde bakılacak ne olur ki?" dedi.


   Bunu söylerken kendisi de bakılacak bir şey olmayan o eli sımsıkı tutuyordu.


   Su Shiyu sessizce mücadele ettiyse de kurtulmayı başaramadı. Neyse ki Chu Mingyun'un figürü tarafından örtüldüğü için kimse onu göremedi.


   Li Yanzhen boş boş Chu Mingyun'a baktı. Tam ağzını açacaktı ki Chu Mingyun sözünü kesti. "Majesteleri, az önce Xiling Valisi ile mi görüştünüz?"


   Li Yanzhen ancak o zaman kendine gelerek koltuğuna geri döndü. “Zâtım gerçekten de az önce soylu amcasını gördü.”


   Bunu duyan Su Shiyu Chu Mingyun'un elini çekerek arkasından çıktı. "Majesteleri vali beye Lütuf Fermanı’ndan bahsetti mi?"


   "Kabul edildi çoktan." dedi Li Yanzhen.


   "Kabul mu edildi çoktan?" dedi Su Shiyu. "Bendenizin daha önce sunduğu Lütuf Fermanı taslağını majesteleri vali beye gösterdi mi?”


   "Herhangi bir şart öne sürmedi mi?" diye sordu Chu Mingyun.


   "Şey..." Li Yanzhen hafifçe tereddüt ederek gözlerini kaçırdı. "Soylu amcam Lütuf Fermanı’nın içeriğini okudu, hiçbir itirazı olmadı.”


   "Peki ya vaat edilen koşullar?" Chu Mingyun doğrudan ona baktı, ses tonu kesindi. "Majesteleri ona ne vermeyi vaat etti?"


   Li Yanzhen onlara bakarak, "Huainan Valisi’nden kalan derebeyliği verdim." dedi.


   Chu Mingyun duygusuzca güldü. "Majesteleri daha önce Hunların toprak bırakma anlaşmasıyla ilgileniyordu ve şimdi Xiling Valisi Changan'a varır varmaz Huainan bölgesini ele geçirdi. Görünen o ki dokuzuncu prens haklıymış, majesteleri gerçekten cömert." Biraz durakladı. "Fakat böylesine büyük bir mesele için, bendeniz majestelerinin karar vermek için sabah divanını bekleyeceğini, keyfî davranmayacağını düşünmüştü.”


   Bir anlık sessizliğin ardından Li Yanzhen, "Sevgili nazırımın söylediklerini anlıyorum ancak Lütuf Fermanı’nı uygulamak nihayetinde vasalı yok etmek için bir hamledir. Bunu yapmasaydım korkarım soylu amcam da memnun olmayacaktı." dedi.


   "Majesteleri Huainan’ın geniş bir bölgeye sahip olduğunun farkında olsa gerek. Majesteleri ayrıca Lütuf Fermanı’nın vasalları küçültmeye yönelik bir hamle olduğunun da bilincinde. Peki majesteleri, sizce Xiling Valisi’nin gücü azalmış mı oluyor yoksa artmış mı?" Chu Mingyun'un sesi biraz soğuktu.


   Li Yanzhen'in nutku tutulmuştu.


   Salon bir an için sessizliğe gömüldü, neredeyse çıkmaza girmişti.


   “Olan olmuş." Su Shiyu yavaşça iç çekti. "İmparatorun bir sözü dağlar kadar ağırdı. Sözünden cayması imkansız. İşler bu raddeye gelmişse Chu Bey’in fazla bir şey söylemesine gerek yok."


   Chu Mingyun gözlerini başka tarafa çevirirken tek kelime etmedi.


   "...Kıymetli nazırım Su?" Li Yanzhen ona baktı.


   "Vali beyin bu noktada bir isteği olacaktı ve bendeniz buna hazırlıklıydı. Majestelerinin yaptığı tamamen mantıksız değil." Su Shiyu gözlerini indirdi. Düşünceli bir şekilde, "Huainan Valisi’nin saf dışı bırakılmasının ardından soylular perde arkasında çalkantılar içinde. Lütuf Fermanı mutlaka bir kargaşaya yol açacaktır. Onun tutumu da çok önemli. Şimdi kolayca razı olması her halükarda iyi bir şey." dedi.


   Bunu söyledikten sonra, daha fazlasını konuşmanın bir anlamı yoktu.


   Hükûmet işlerini basitçe rapor ettikten sonra müsaade istediler. Su Shiyu erkenden ayrılmış, çoktan salondan çıkmıştı.


   Aniden iç çekişe benzer bir cümle dökülerek rüzgarla taşındı, perdenin yanından süzülerek Chu Mingyun'un kulaklarına düştü zar zor duyulur halde.


   "Kıymetli nazırım Su bir kadın olsaydı ne güzel olurdu."


   Adımları duraksadı, arkasını döndü ve bakışları Li Yanzhen'in sırtından geçerek ahşap heykele indi. Sonunda figürden gelen belli belirsiz aşinalık duygusunun bir yanılsama olmadığını fark etti.