31
Ji Han bir an dondu kaldı, sonra hemen kendine geldi.
Kıdemli Wen ve diğerleri Zhao Jiangui'nin nasıl göründüğüne dair hiçbir fikre sahip değildi. O şeytani mezhebin efendisiydi, şeytani mezhebin efendisi bir adamla yatmışsa ne olmuştu yani?!
Bunu düşünürken kendine güveni yerine geliverdi.
“Sizi kim içeri aldı?” dedi Ji Han soğuk bir sesle. “Herkes konsey salonuna gitsin, zatım daha sonra gelecek.”
…
Xiao Lin yerdeki kıyafetlere boş boş baktı. “Mezhep… mezhep efendisi, bunlar Kahraman Zhao'nun kıyafetleri değil mi?"
Ji Han: "..."
Kıdemli Wen, "Kahraman Zhao mu?" diye sordu.
Muhafız Hua da biraz şaşırmıştı. "Bir numaralı kılıç ustası Zhao Jiangui mi?"
Xiao Lin büyük bir hata yaptığını anlamış gibi bir gümbürtüyle dizlerinin üzerine çöküp bağırdı. “Bu ast henüz ölmek istemiyor! Hayatımı bağışlayın mezhep efendisi!”
Ji Han: “Heh…”
Kıdemli Wen’in suratında okunmaz bir ifade vardı. Yine de sonunda ağır ağır homurdanarak konsey salonuna gitmek için döndü.
Muhafız Hua yüzünü kapatıp bir an güldü. “Mezhep efendisi,” dedi, “müsaadenizle astınız konsey salonuna gidiyor. Siz… gelmeden önce üstünüzü giyinin.”
Ji Han: “...”
İki adım uzaklaştı, sonra tekrar arkasına baktı. Gülerek, “Vücudunuz gerçekten çok iyi.” diye ekledi.
Ji Han: “...”
32
Ji Han’ın yüzü buz gibiydi. Zhao Jiangui’yle daha fazla konuşmadan aceleyle kıyafetlerini giydi ve dönüp arkasına bakmadan gitti.
Zhao Jiangui'nin kafası hâlâ karışıktı.
Dün gece tam olarak ne olmuştu?
Yu Xian-er'in kendisine, eğer baştan çıkarma gerçekten başarılı olursa altta olan kişinin ertesi gün çoğunlukla ağrı çekeceğini ve bacaklarında halsizlik hissedeceğini, kısacası biraz rahatsızlanacağını söylediğini hatırladı.
Ancak biraz baş dönmesi ve mide bulantısı dışında, kendisinde yanlış bir şey yoktu.
Yoksa Ji Han…
Hayır. Ji Han'a baktığında onun da herhangi bir rahatsızlığı yokmuş gibi görünüyordu.
İkisi de sarhoş bir şekilde çırılçıplak soyunmuş ve gece boyunca bir yorganın altında huzur içinde uyumuş olabilirler miydi?
Xiao-Lin kafasının yarısını kapıdan dışarı çıkardı.
Neşe dolu ve çok mutlu görünüyordu.
Zhao Jiangui birden Xiao-Lin'in Ji Han'ın şahsi hizmetçisi olduğunu hatırladı. Dün gece neler olduğunu çok iyi biliyor olmalıydı.
Xiao-Lin onun için yerdeki kıyafetleri aldı. Koca bir gülümsemeyle konuştu. “Kahraman Zhao, iyi ki dün gece mezhep efendisini sarhoş ettiniz. Bu sayede ikinizi yatağa sürükleyebildim. Şimdi mezhep efendisi dün gece size kesinlikle bir şey yaptığını düşünecek. Mezhep halkı da bu meseleyi yakında öğrenir.”
Zhao Jiangui boş bir sesle, “Dün gece hiçbir şey olmadı mı?” dedi.
Xiao-Lin’in yüzü kahır doluydu. “Dün gece ikiniz birlikte yedi sekiz kavanoz şarap bitirdiniz, sarhoş olup sızdınız… O halde bir şey olması gerçekten çok zor.”
Zhao Jiangui: “...”
Böyle bir şey için kahırlanmaya gerek var mı?!
Xiao-Lin derin bir iç geçirdi. “Mezhep efendisinin içki direnci normalde muazzamdır. Dün bu kadar çabuk sarhoş olması muhtemelen aç karnına içmesindendir, değil mi?”
Zhao Jiangui: “...”
Xiao Lin: “Bu başarıyı Yenilmezler İttifakı’na rapor edeceğim! Çabalamaya devam edin Kahraman Zhao, mezhep efendisinin size tamamen güvenmesini mutlaka sağlamalısınız! Böylece hem içten hem de dıştan saldırabilir, şeytani mezhebi tek hamlede ele geçirebiliriz!”
Zhao Jiangui: “...”
Ne harika.
Kıdemlilerinin güvenini boşa çıkarmamış, baştan çıkarmayı zar zor başarıya ulaştırmıştı.
Fakat baştan çıkarmayı başarmanın verdiği his… neden biraz tuhaftı?
33
Xiao-Lin, Zhao Jiangui'ye sordu. “Mezhep efendisinin içki direnci yüksek olsa da pervasızca sarhoş olacak biri değil. Mezhep efendisini sarhoş etmeyi nasıl başardınız Kahraman Zhao? Bu aciz gerçekten merak ediyor.”
Zhao Jiangui ona dün gece olanları bir bir anlatmak zorunda kaldı.
Xiao-Lin tuhaf görünüyordu.
“Kahraman Zhao,” dedi Xiao-Lin zorlukla, “kıdemlilerin sizden araştırmanızı istedikleri şey kılıç tarzındaki zayıflıklar değildi.”
Zhao Jiangui'nin kafası karışmıştı.
Xiao-Lin dedi ki: “Karakterindeki ve yaşamındaki zayıflıklardı.”
Zhao Jiangui: “…”
Demek öyleydi!
Ji Han’ın kalbinin yumuşak noktasını kavradığında ona şefkatini düzgünce gösterebilirdi!
Zhao Jiangui aniden bir aydınlanma yaşadı.
Xiao-Lin cebinden başka bir kitapçık çıkardı.
Xiao Lin: “Muhtemelen önceki senaryo artık mevcut durumla başa çıkmak için yeterli değil. Bu, kıdemlilerin Kahraman Zhao’ya teslim etmem için bana emanet ettiği yeni senaryo kitapçığı.”
Zhao Jiangui: “…”
…
Zhao Jiangui senaryoyu birkaç kez dikkatlice okudu. Ji Han ise hâlâ dönmedi.
Zhao Jiangui kitapçığın içindekilerden biraz şüphe ediyordu. “Bu gerçekten işe yarar mı?”
Xiao-Lin: “Yarar, yarar! Tabii ki yarar!”
Zhao Jiangui, “Ji Han gerçekten inanacak mı?” diye sordu.
Xiao-Lin dedi ki: “Mezhep efendisi tıpkı sizin gibi; kılıca takıntılı ve güzelliklere hiç yaklaşmaz. Bu şeylerden anlamadığından inanması gerek.”
Zhao Jiangui uzun bir süre kararsız kaldı ve sonunda razı oldu. “Peki, bir deneyeceğim.”
34
Ji Han konsey salonundan döndüğünde alacakaranlık çökmüştü.
Yüzü asıktı ve çok kötü bir ruh hali içindeydi.
Zhao Jiangui nedenini biliyordu.
Şeytani mezhep daima mezhep efendisini körü körüne takip ederdi. Erdemli okulun yasaları kadar katı olmasalar da Ji Han sonuçta gençti. Mezhep kıdemlisinin onu daha fazla disipline etmesi kaçınılmazdı.
Böyle bir şey yaptığı için muhtemelen azar işitmişti.
Ji Han içeri girer girmez hizmetçiler sıcak su ve yemek servisi yaptı. Ağzını çalkalamasını ve ellerini yıkamasını istediler, ardından yemek yemesini beklediler.
Zhao Jiangui bir süre önce Xiao-Lin'in gözetimi altında akşam yemeği yemişti. Fakat şu anda Ji Han’la birlikte yemek için utanmazca ona yapışmaktan başka çaresi yoktu.
Ji Han, Zhao Jiangui'nin henüz gitmemiş olmasına çok şaşırmıştı.
Zhao Jiangui ile konuşmayı gerçekten istemiyordu, bu yüzden yanındaki hizmetçilerden büyüğüne gözleriyle işaret verdi.
Büyük hizmetçi zeki bir kadındı, mezhep efendisinin bu işaretiyle ne demek istediğini anlamıştı.
Zhao Jiangui’nin önüne yürüdü. “Genç Efendi Zhao, geri dönmeniz gerekiyor.”
Zhao Jiangui bir an kararsız kaldı, yine de sonunda kitapçıktaki yolu izlemeye karar verdi.
Hizmetçi tekrar, “Genç Efendi Zhao, geri dönmeniz gerekiyor.” dedi.
Zhao Jiangui, “Nereye döneyim?” diye sordu.
Hizmetçi: “Tabii ki kendi odanıza.”
Zhao Jiangui: “Dönmeyeceğim.”
Hizmetçi: “Gün çoktan bitti. Genç Efendi Zhao, lütfen dönün.”
“Hayır.” Zhao Jiangui'nin sesi hafifçe titriyor, elinden geleni yaparak kederli bir görünüm sergiliyordu. “Bacaklarım tutmuyor. Geri dönmeyeceğim.”
Hizmetçi: "…"
Ji Han: "…"