37
Bunu söyledikten sonra Zhao Jiangui bunun mide bulandırıcı derecede tatlı olduğunu hissederek Ji Han’ın gözlerine doğrudan bakmaya cesaret edemedi, bakışlarını indirerek ikisinin tutuştuğu ellere bakmak zorunda kaldı.
Ji Han'ın elleri beyaz ve inceydi, parmakları uzun ve kibardı. Baş parmağı ve işaret parmağı arası ile avuç içinde ince bir nasır tabakası vardı. Tırnakları nizamla kesilmişti.
Bu, kılıç kullanan bir eldi.
Ancak gezgin bir dövüş sanatçısı için bu eller biraz fazla güzeldi.
Muhtemelen Zhao Jiangui'nin sözlerinden irkilen Ji Han, ellerini geri çekmeyi tamamen unutarak uzun bir süre sersemledi.
Hizmetçi titreyerek konuştu. “Mezhep efendisi, bendenizin hâlâ ilacı almaya gitmesi gerekiyor mu?”
Kimse cevap vermedi.
Ji Han yavaş yavaş kendine geliyordu.
Parmaklarını Zhao Jiangui'nin elinden teker teker çekmek için elinden geleni yaptı.
Zhao Jiangui elini çok sıkı kavrıyordu ve sözleri gerçekten fazla aşırıydı. Ji Han kızarmadan edemedi.
O sırada Xiao-Lin elinde kalın bir hesap defteri yığınıyla içeri girdi.
“Mezhep efendisi, bu çöllerin kuzeyinin yedi bölümünün ve diğerlerinin bu yılki hesap defteri.” dedi Xiao-Lin. “Efendiden bir bakmasını rica ediyorum.”
Ji Han başını salladı, Xiao-Lin'den elindekini önce çalışma odasına götürmesini istedi.
Hizmetçi bu fırsatı değerlendirerek Xiao-Lin'le birlikte dışarı çıktı.
Ji Han sert bir yüzle Zhao Jiangui’yle konuştu. “Pekala, ilaç almak istemiyorsan zatım sana zorluk çıkarmayacak.”
Zhao Jiangui rahat bir nefes aldı.
İyi bari.
O zaman ilaç getirmeye giden hizmetçiyi geri çağırabilir miyiz?
Ji Han kaşlarını çattı, uzun bir süre sessiz kaldı. Yeniden konuya daldı. “Sen… yemeğini bitirdikten sonra erkenden dinlen.”
Zhao Jiangui hiç tuhaflık hissetmeyerek yalnızca başını salladı.
İlaç almamak ne harika bir şeydi be!
38
Ji Han gitti. Hizmetçilerin hepsi ise kapının dışında emir bekliyordu. Bu yüzden odada kalan tek kişi Zhao Jiangui oldu.
Tabaklarını ve yemek çubuklarını bıraktı. Odasına dönüp dinlenmeli mi yoksa burada kalıp beklemeli mi diye düşündü bir an.
Ji Han'ın odasında birkaç tur dönmüştü bile. Ji Han'ın yatağının yanı başındaki portre muhtemelen çoktan indirilmişti, onu görmemişti.
Bir süre sonra Xiao-Lin gizlice içeri girdi.
“Kahraman Zhao.” diye ihtiyatla seslendi Xiao-Lin. “Mezhep efendisi resmi işlerle meşgul, korkarım o kadar erken dönmeyecek.”
Zhao Jiangui başını salladı.
Xiao-Lin: “Maalesef sizden biraz daha beklemenizi istemek zorundayım Kahraman Zhao.”
Zhao Jiangui: “...”
Zhao Jiangui: “Odama dönemez miyim?”
Xiao-Lin: “Tabii ki dönemezsiniz!”
Zhao Jiangui: “...”
Xiao-Lin: “Şu anda durum harika! Mezhep efendisini bir hamlede alaşağı etmek için bu zaferden yararlanmalıyız! Nasıl bu kadar kolay pes edebiliriz?!"
Zhao Jiangui: “...”
Xiao-Lin heyecanla yutkundu, bu konuda dikkatlice düşünüyormuş gibi görünüyordu. Zhao Jiangui’ye mırıldandı: “Kahraman Zhao, bir konuyu… sizinle konuşmam gerekiyor.”
Zhao Jiangui: “Nedir?”
Xiao-Lin: “Az önce ittifak liderinden haber aldım. İttifak Küçük Kargalar'dan gizli bir yazışma ele geçirmiş; bu gece yarısı mezhep efendisine suikast düzenlemek için yüklü miktarda para almışlar.”
Zhao Jiangui bir an için afalladı.
Küçük Kargalar dövüş sanatları aleminde kötü şöhretli bir suikast örgütüydü. Ne karanlık ne de aydınlık yollar onlarla birlikte olmaya isteklilerdi. Becerileri son derece korkutucuydu. Örgütteki üç büyük usta dövüş sanatlarında inanılmaz derecede yetenekliydi. Küçük Kargalar canını almak isteseydi Zhao Jiangui bile büyük ihtimalle onlar tarafından doğrudan öldürüleceğini kabul etmek zorundaydı.
Ama endişelenmiyordu.
Ji Han'ın kılıç becerileri kendisininkinden biraz daha düşük olsa da şeytani mezhep çok sıkı korunuyordu. Şeytani mezhebin efendisi nasıl bu kadar kolay öldürülebilirdi?
Xiao-Lin dedi ki: “Küçük Kargalar’ın mezhepte kimlere rüşvet verdiğini bilmiyoruz. Mezhep efendisinin şahsi muhafızları bile ona saldırabilir.”
Zhao Jiangui biraz tereddütlüydü. “Ne tür bir insan onu öldürmek ister ki?”
Xiao-Lin: “Mezhep efendisi çok genç, kökleri sığ ve Yenilmezler İttifakı’na karşı harekete geçmekte yavaş davranıyor. Mezhepte bile memnun olmayan insanlar var.”
Zhao Jiangui'nin kafasında, bugün gördüğü Kıdemli Wen ve Muhafız Hua'nın görünümleri canlandı.
Xiao-Lin: “Kahraman Zhao, eğer baştan çıkarmayı başarırsanız yatakta mezhep efendisinin kulağına fısıldayıp aklını çelebilir, mezhebin kıdemli ve muhafızlarından onu ayırabilirsiniz. Mezhep efendisi ölürse şeytani mezhep kıdemli veya muhafızlardan birini mezhebin başına geçirecektir. Bu gerçekleştiğinde eylemlerimiz etkisini kaybedecektir. Onların çoğu kurnaz ve anlaşılmaz karakterlere sahip, bu bize fayda sağlamaz, sayısız bela getirir.”
Zhao Jiangui çaresizce, “İttifak lideri ne yapmamı istiyor?” diye sordu.
Xiao-Lin dedi ki: “İttifak lideri tabii ki Kahraman Zhao’dan olabildiğince çabuk başarıya ulaşmasını bekliyor. Bu birkaç günde… Bu birkaç günde korkarım daha uyanık olmanız ve mezhep efendisini korumanız gerekecek Kahraman Zhao.”
Zhao Jiangui: “...”
Xiao-Lin ona endişeyle baktı.
Zhao Jiangui’nin elinden iç geçirmek geldi yalnızca. “Merak etme, Ji Han'ın güvenliğini kesinlikle sağlayacağım.”
Xiao-Lin mutlulukla, “Kahraman Zhao,” dedi, “mezhep efendisi onu tüm kalbinizle koruduğunuzu gördüğünde çok sevinç duyacak, sizi kesinlikle daha çok sevecektir!
Zhao Jiangui: “...”
Xiao-Lin: “Kahraman Zhao, her şey size bağlı!”
Zhao Jiangui: “...”