9
Birine söz vermişsen sonuna dek arkasında durman gerekir.
Bu sadece kimin daha utanmaz olduğu ile ilgili değil miydi? Yenilmezler İttifakı için, kalbindeki yenilmez erdemlilik için, bu seferlik utanmaz olabilirdi.
Zhao Jiangui derin bir nefes aldı, adım adım onu takip etti.
Ji Han açıkça çok şaşırmıştı.
Zhao Jiangui dedi ki: “Onun kadar uzun yıllar dövüş sanatları çalışmış olmasam da içsel gücüm kesinlikle onunkinin altında değildir.”
Ji Han biraz tereddütlüydü: “Ne yapacaksın?”
Zhao Jiangui: “Eğer o bağırırsa ben de gidip eğlence olsun diye bağıracağım.”
Ji Han: “Ne diye bağıracaksın?”
Zhao Jiangui: “Sana kur yapacağım.”
Ji Han: “...”
Arabacı kulaklarını kapatmaya devam ederken hiçbir şey duymamış gibi davranarak atı bağlamak için kenara saklandı.
Ji Han öfkeyle, “Bu ne cüret!” dedi.
Zhao Jiangui: “Deneyebilirsin.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Dövüş sanatları aleminde söylentiler her zaman çabuk yayılır."
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Yangına körükle gitmekten hoşlanan, eğlence arayan insanlar da her zaman vardır.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Ba Dağı’nın kahramanı ile çöllerin kuzeyinden gelen iki yiğidin esasında hiçbir ilişkileri yoktu. Tek yaptıkları oturup birlikte biraz şarap içmekti. İki yiğidin alkol direnci zayıftı. Böylece bütün gece Ba Dağı’nın kahramanının odasında uyudular.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Ertesi gün, Ba Dağı’nın kahramanının iki yiğidi özellikle sarhoş etmek için davet ettiğine dair söylentiler çıktı.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Beş gün geçmişti ki iki yiğidi sarhoş etmesindeki amacın onlarla tutkulu bir gece geçirmek olduğu konuşuldu.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Yarım ay sonra bu söylentiler, kahramanın sapkın niyetler beslediği ve iki yiğidin istemem yan cebime koy ettiği, şarabın içinde Zevk Birliği Tarikatının zevk ilaçları ve yemekte de Qian Jiwan’ın salonundaki sersemlik ilacından olduğu şeklinde evrilmişti çoktan.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui: “Üçü aslında uzun yıllardır arkadaştı, ancak şimdi söylentiler yüzünden bir ilişkide olmak zorunda kaldılar.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui iç geçirdi. “Dedikodu korkunç bir şey.”
Ji Han: “...”
Zhao Jiangui tekrar konuştu. “O üçünün bu civarda yaşadığını duymuştum. Ba Dağı’nın kahramanı yıllardır yakın arkadaşım…”
Ji Han: “Kapa çeneni.”
Zhao Jiangui sesini kesti.
Daha fazla bir şey de uyduramıyordu.
Özür dilerim, Ba Dağı’nın kahramanı, çöllerin kuzeyinin iki yiğidi.
Yenilmezler İttifakı’nın iyiliği için sizi feda etmekten başka çarem yoktu.
…
Arabacı arabayı çoktan hazırlamıştı. Atın yanına sinmiş, korkuyla iki adama bakıyordu.
Ji Han soğukça Zhao Jiangui'ye baktı.
Zhao Jiangui sustu, hiçbir şey söylemedi.
Ji Han: “Arabaya bin ve tek kelime daha etme.”
10
Zhao Jiangui arabaya binmek üzereydi.
Ji Han: “Bekle.”
Zhao Jiangui başını çevirip ona baktı.
Ji Han soğuk bir şekilde, “İnsanların dedikodu yapmasından hoşlanmıyorum. Kahraman Zhao, hafiflik becerin bu kadar iyi olduğuna göre arabanın peşinden koşsan iyi olur.” dedi.
Zhao Jiangui: “...”
Ji Han'ın arabaya binmesini izleyebildi sadece. Dişlerini sıktı.
…
Zhao Jiangui ilk kez bir arabanın üstündeki manzaranın tadını çıkarıyordu.
Arabanın peşinden koşmak gerçekten yorucu bir şeydi. İlk bir saat boyunca itaatle arabanın peşinden koşmuştu. Sonra arabanın üstüne tırmandı, elbisesini toparladı ve artık kahramanlık onurunu hiçe sayarak oturdu.
Dahası, bu şeytan onunla kasten dalga geçiyor gibiydi.
Bu yoldan zaten üç kez geçmişlerdi. Şeytan oynamaktan yorulmuştu anlaşılan -araba durmuş ve tekrar o kasabaya dönmüştü.
Zhao Jiangui: “...”
At nefes nefese kalmıştı. Arabacı kızgın güneş altında yanan kafasından bolca ter döküyordu.
Zhao Jiangui'nin giysileri artık o kadar beyaz görünmüyordu. Saçları da öyle nizamlı değildi.
Buna karşın Ji Han arabadan büyük bir memnuniyetle indi. Zarif, katlanır bir yelpazeyi elinde sallıyordu.
Zhao Jiangui biraz öfkelendi.
Kalbindeki öfkeyi bastırarak Ji Han’a, “Neden buraya geri döndük?” diye sordu.
Ji Han: “Hâlâ yemek yemediğimi hatırladım birden.”
Zhao Jiangui: “…”
Harika. Belli ki onunla eğleniyordu.
…
Tavernanın garsonu onları tekrar gördüğünde çok şaşırmış gibiydi.
Ji Han daha öncesiyle aynı yemeği ve kaliteli şarabı sipariş etti.
Zhao Jiangui soğuk bir tavırla yanına oturdu.
Daha bir yudum su bile içemeden aceleyle biri yanına geldi.
Adam endişeli bir bakışla masalarının önünde durdu. “Kardeş Zhao, hemen gitmelisin!”
Umulmadıktır ki gelen kişi Ba Dağı’nın kahramanı Jin Beiguo’ydu.
Zhao Jiangui afallamaktan kendini alamadı.
Daha evvelsinde Ba Dağı’nın kahramanı için nahoş şeyler söylemişti. Biraz vicdan azabı çekiyordu. Üstelik o şeylerin hiçbiri gerçekleşmemişti. Sadece, Ba Dağı’nın kahramanı ile yakın arkadaş olduğundan ilk aklına gelen onun adı olmuş, hiç düşünmeden kullanmıştı.
Ji Han kaşlarını çatarak Jin Beiguo'ya doğru bir bakış attı. “Sen kimsin?” diye sordu.
Jin Beiguo’nun onunla konuşmaya vakti yok gibiydi. “Yenilmezler İttifakı senin ittifak liderinin büyük öğrencisini öldürdüğünü söylüyor. Şu aralar birçok kişi senin izini sürüyor. Az önce birisi senin tavernada göründüğünü söyledi. Bir sürü kişi buraya koşturdu!”
Zhao Jiangui: “...”
Bu da onunla camia kıdemlilerinin anlaşmasındandı. Böylece oyunları daha gerçekçi olacaktı.
Ji Han, Jin Beiguo’nun onu görmezden gelmesinden memnuniyetsiz kalmıştı. Tekrar soruverdi. “Sen kimsin? Ne istiyorsun?”
Jin Beiguo çaresizce yanıtladı. “Bu aciz, Jin Beiguo.”
Ji Han'ın yüz ifadesi birden değişti. “Ba Dağı’nın kahramanı Jin Beiguo mu?”
Jin Beiguo: “O kişi bu aciz. Ya sen, genç savaşçı?..”
Ji Han’ın yüzü tuhaflaştı.
Zhao Jiangui suçluluk hissiyle boğuşarak bakışlarını kaçırdı.
Ji Han yine sordu. “Çöllerin kuzeyinin iki yiğidi nerede?”
Jin Beiguo bir an şaşırdı. “Onlarla tanışıyor musun genç savaşçı? Senden gizlemeyeceğim, o iki kardeş gerçekten benimle yolculuk ediyor. Erdemli yolun insanları gelirse diye onlara tavernanın kapısında beklemelerini söyledim. Böylece Kardeş Zhao’ya kaçması için zamanında haber verebilirler.”
Ji Han pencereden dışarı baktı. Dışarıda yirmili yaşlarında iki delikanlı bekçilik yapıyordu. İkisi neredeyse aynı görünüyordu. Kanlarında batı bölgelerinden de var gibiydi. Gözleri ve yüz hatları Orta Ovaların halkından biraz farklıydı.
Ji Han bakışlarını tekrar Ba Dağı’nın kahramanına çevirdi. İfadesi daha da tuhaflaşmıştı.
Jin Beiguo’nun kafası karışmıştı. Zhao Jiangui’nin kolunu çekiştirip sordu. “Kardeş Zhao, Bu genç savaşçı bana neden öyle bakıyor?”
Zhao Jiangui kendini gülmeye zorladı yalnızca. “Şey… Hehe… Ben de bilmiyorum.”